Abdullah ibnu Mes'ud (r.a.) þöyle dedi: “Muhakkak ki, en güzel söz Allah'ýn kitabýdýr. En güzel yol da Muhammed'in yoludur. Ýþlerin en kötüsü de dine aykýrý olarak sonradan çýkarýlanlar (bid’atler)dýr…”(1)
Kur'ân beyyineleri (apaçýk delilleri), ölçüleri, hükümleri, ilkeleri ve haber verdiði hakikatlerle fikirleri ve kalbleri aydýnlatan basiret nurudur. Ýnsanlar için hidâyet rehberi ve rahmettir.(2)
“Þüphesiz bu Kur'ân, insanlarý en doðru yola, en isabetli olana yöneltir.”(3)
Kur’an’ýn indiriliþ amacý, insanlarýn Allah’ýn koyduðu ölçülerle yaþamak, hayatý ilahi ilkelere uygun sürdürmelerini saðlamaktýr. (4) Bu anlamda kim Allah’ýn indirdiði ölçülere uymazsa, onlarý hayatýna uygulamazsa, hangi konu da olursa olsun, karar verdiði zaman Allah’ýn indirdiklerine uygun karar vermezse, böyle kimseler Kur’an’a göre fasýk, zalim ve inkârcýdýr. (5)
Kur’an sözlerin en güzeli (6) ve en hayýrlýsý (7) olduðu gibi ayný zamanda ölçüler ve deðerler, hükümler ve en doðru haberler içeren, münzel (Allah tarafýndan indirilen) bir kitaptýr. Kur’an hakikati böyle iken halk arasýnda Kur’an’a daha farklý bakýþlar var.
Kur’an’ý Dokunulmaz Bir Metin Gibi Görenler
Bu belki aþýrý saygýdan kaynaklana bir þey. Kur’an kutsal metin muamelesi yapanlar iyi niyetle de olsa onu hayatýn öznesi olmaktan çýkarýp aþýrý bir hürmet edilen bir nesne haline getirdiler.
Halkýmýz tarihten beri Kur’an yazýsýna, yazýldýðý kaðýtlara, Mushafa, Kur’an yazan kaleme, onu yazana, mürekkebe, hatta Kur’an yazan kamýþtan çýkan talaþa bile saygý göstermiþ. Bu aslýnda Kur’an’ý saygýnýn getirdiði bir edeptir. Þüphesiz kalemlerin satýrlara yazdýðý, dillerin ternnüm ettiði ayetlere uyamak, onlarý yaþamak Kur’an’a daha büyük bir saygýdýr.
Ama üzülerek söylemek gerekir ki Kur’an’ýn resmine/kalýbýna bu kadar aþýrý saygý gösteren anlayýþ, ona abdestsiz dokunma haramýný icat etti. Eðer abdestin yoksa ona el süremezsin dedi. Hatta kazara bir gayri müslime okumasý için Kur’an vermeye kalksanýz bu kesim feryat eder. Gayri müslim ona pis iken dokunacak, belden aþaðý tutacak, belki de yerlere atacak, belki de yýrtacak. Ona sýradan bir kitap muamaelsesi yapacak. Dolaysýyla bir gayri müslime Kur’an vermek zinhar caiz deðildir. Bu Kur’an’a saygýsýzlýktýr diye düþünürler.
Gümüþhânevî’nin Deylemi ve Hakim’den naklettiðine göre Peygamber (s.a.s.) þöyle buyurdu: “Ýnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki Ýslâm’ýn yalnýz ismi, Kur’an’ýn ise resmi kalacak…”(8) Eðer hadis sahih ise ürpertici bir gerçeðe ve Ýslâm ümmetinin düþeceði ciddi bir tehlikeye iþaret ediyor. Müslümanlarýn arasýnda Kur’an’ýn görüntüsüne, maddi cismine aþýrý saygý olmasýna raðmen Kur’an ahlaký yoksa, Kur’an ölçülerine hiç uyulmuyorsa, Kur’an onlarýn hayatýna müdahele edemiyorsa, demek ki orada Ýslâm’ýn sadece adý, Kur’an’ýn cismi var.
Bu mazrufun arka plana itilip zarfýn ön plana çýkartýlmasý, mesajýn farkýna varýlmayýp mesajýn kaydedildiði malzemeyi aþýrý yüceltme anlayýþýndan kaynaklanan bir þey.
Kur’an’a Uður Kaynaðý Gözüyle Bakanlar
Peygamber (s.a.s.) þiddetle yasaklamasýna raðmen müslümanlarýn bir kýsmý bazý þeylerde uðursuzluk, bazý þeylerde uður olduðuna inanýrlar. Uðursuzluklarý savmak için de çelþitli malzemeler kullanýrlar. Tütsü, koç boynuzu, nazar boncuðu, çaput baðlama, kurban kaný sürme gibi þeyler. Bu malzemelerden biri de Kur’an’dýr. Eðer evde Kur’an bulunursa o evde uðrusuzluk olmazmýþ, iþler rast gidermiþ diye inanýlýr.
Ev halký arasýnda bir anlaþmazlýk çýksa, karý koca arasýnda þiddetli geçimsizlik olsa, ekonomik sýkýntý olsa bunun sebeplerini ortaya koyup dine ve akla uygun çözüm arama yerine, ya muska aranýr, ya birilerine Kur’an okutulur, ya da Kur’an’la birlikte öteye beriye üfürülür.
Kur’an’ý Mukâbele Kitabý Olarak Görenler
Bugün Ýslâm ülkelerinde ramazan ayý süresince devam ettirilen mukâbele geleneði, ‘arza sünneti’ne uymanýn bir sonucu olarak görülebilir. (9)
Sözlükte iki þeyi birbirine karþýlaþtýrma manasýna gelen mukâbele, bilhassa Ramazan’da camilerde veya baþka yerlerde, farklý vakitlerde hafýzlar tarafýndan okunan Kur’an’ý takip etmek þeklindeki hatim indirme geleneðinin adý. Bu gelenek de Cebrail’in her yýl Ramazan ayýnda o zamana kadar inen âyetleri Peygamber ile karþýlýklý okumalarýna dayanýr. Kaynaklarýn bildirdiðine göre ‘arza’ da denilen bu ilk mukâbele Peygamberin vefatýndan önceki Ramazan’da iki defa gerçekleþmiþti. (10)
Sahabeden bazýlarý Ramazan ayý gelince aile fertlerini toplar onlara mukâbele okurlardý. (11)
Kur’an’ýn mukâbele edilmesi elbette güzel bir gelenek. Ramazan rahmet ayý, Kur’an ayý. Ýbadetlerin, dualarýn, Kur’an okumalarýn artýrýldýðý bir ay. Mukâbele adeti bir açýdan Kur’an’a saygýdýr. Kur’an’a deðer vermedir.
Bazýlarý Kur’an’ý sadece Ramazan’a mahsus bilirler. Ramazan boyunca (belki) camilerde, cd’lerden veya tv.lerden mukâbele dinlerler, oruç bitince de Kur’an bir tarafa o bir tarafa. Bir dahaki Ramazan’a kadar hayatýnda Kur’an’a yer vermezler.
Halbuki mü’min Ramazan’ý Kur’an ayý bilip, tasavvurunu, aklýný, þahsiyetini ve hayatýný Kur’an’la yeniden inþa etmeli, Ramazanla ve Kur’an’la yüzden deðil özden iliþki kurmalý. Çünkü vahiy bir inþa projesidir. Allah’tan kendisine gelen vahyi (bir nevi mektubu) özden okuyan ile yüzden okuyan bir olmaz. Zarfý merak edip de mazrufu, yani mektubun içinde olanlarý merak etmeyen Kur’an konusunda ne kadar ciddi olabilir? (12)
Kur’an’ý Ölmüþlere Rahmet Aracý Zannederler
Cihanbeyli bir arkadaþ anlatmýþtý. Onlarýn köyden birisi Kur’an’ý hatmetmiþ ve köyün yeni gelen imamýna gidip sormuþ: “Hocam babam için hatim okudum. Onu babama nasýl göndereyim?” Köyün imamý da þöyle cevap vermiþ: “Kolay kardeþim, yaz bir kaðýda, koy bir zarfa, yapýþtýr üstüne pulu, at postaya. O gider adresine ulaþýr.”
Bu olay halkýn bir kýsmýnýn Kur’an anlayýþýný yansýtýyor. Ama Kur’an okumaktan maksat bu mu diye sormak lazým. Halk arasýnda çoðunlukla böyle deðil mi? Pek çoklarý geçmiþleri için Kur’an okumasý veya hatim indirmesi gerektiðini düþünür ve indirdiði hatmin sevabýný ölülere göndermeye kalkýþýr. Kur’an okumasýný bilmeyenler de ya mahalle imamýný, ya Kur’an talebelerini çaðýrýr, onlara (genelde para ile) hatim okutur ve sevabýný geçmiþlerine baðýþlatýr. Pek çok veli çocuðu Kur’an öðrenmeye gönderir. Gerekçesini de þöyle açýklar:
“Belki ben öldükten sonra üstüme Kur’an okur. Babam bizi okutmadý. O yüzden ben babamýn ruhu için Kur’an okuyamýyorum. Hiç olmazsa benim çocuklarým bunu yapar.”
Bunlar için Kur’an hayatý inþa etmek üzere gönderilen ilahî ölçüler kitabý deðil, ölülerin ruhunu dinlendirecek, onlarýn kabir azaplarýný hafifletecek bir týlsým, M. Akif’in dediði gibi ölülerin topraðýna üflenen bir þey.
Kur’an’ýn hayata getirdiði ölçüler, ilkeler, insanýn Kur’an’ýn hükümlerine uygun yaþama görevi, Kur’an’ýn ilâhî ölçüler, kurallar, kanunlar kitabý olduðunu belki de hiç düþünmezler. Kendisinin Kur’an’ý bu anlamda öðrenme derdi olmadýðý gibi, çocuðunun da bu amaç için Kur’an okumasý gerektiði bilmez.
Bu amaçla da olsa müslüman bir çocuðun Kur’an öðrenmesi elbette hayýrlýdýr, güzeldir. Ama bu okumadaki amacýn Vahyi anlamak ve onu hayata hakim kýlmak olmasý gerektiði þuuru ile.
Halk bu konuda masumdur denilebilir. Zira halkýn katýldýðý bütün mevlid merasimlerinde, okumalarda, ölüler için düzenlenen hatim cemiyetlerinde hatim duasý yapýlýr. Bu dualarda da okunan Kur’an baþta bizim Peygamberimiz olmak üzere bütün peygamberlere, sahabelere, evliyaya, esafiyaya, salihlere, alimlere ve bil-umum geçmiþlere, adlarý unutumuþ, nesilleri kesilmiþ, arkasýndan bir Fatiha okuyacak kimsesi olmayanlarýn ruhlarýna hediye edilir. Allah’tan onlarýn ruhlarýnýn haberdar edilmesi istenir. Belki asýrlardan beri o tür cemiyetlere katýlan mü’minlerin duyduðu böyle, gördüðü böyle. Hatta Türkiye’de basýlan bütün mushaflarýn arkasýndaki Arapça duada böyle söylenir. Kur’an’ý böyle takdim edenler ya alim, ya imam, ya din görevlisi. Halk diyor ki onlar bizden daha iyi bilir. Onlar dini temsil ediyorlar. Onlar böyle yapýyorlarsa demek ki doðru. Yanlýþ olsa o koca koca alimler bunu yapar mýdiye düþünürler.
Dolaysýyla bazý þeyler halk arasýnda yerleþiyor, gelenek haline geliyor. Hatta olumsuz anlamýyla örf, yani töre oluyor Bir âdet halk arasýnda töre olunca da deðiþmesi zorlaþýyor. Böyle törelerin otoritesi yanýnda âyetin, hadisin/sünnetin gücü kalmýyor.
Halbuki Kur’an ölülere deðil dirilere hitap eder. Her amelin sevabý da onu iþleyene aittir. Kiþi bir ibadetin aldýðý sevabý baþkasýna nasýl gönderebilir ki? Mü’min, Kur’an okuyarak, Kur’an’ý vesile edinerek ölmüþlere Allah’tan rahmet dileyebilir. Kur’an’ýn -eðer onlar hayatlarýnda Kur’an ile yaþamýþlarsa- þefaat etmesini isteyebilir. (13)
Kur’an’ý Tedavi Aracý Sananlar
Bazýlarý Kur’an’ý sadece bir yakýnlarý hasta olunca hatýrlarlar. Onlara göre Kur’an þifa kitabýdýr. Bedensel hastalýklarýn ilacýdýr. Bunun için ya çevrede hoca diye tanýnan (ama Kur’an bilgisi olmayan) kiþilere giderler ve para karþýlýðý hatim yaptýrýrlar. Ya da Kur’an okuyanlarý evlerine davet ederler ve hastanýn yanýnda hatim okuturlar. Bunlarýn bir kýsmý para karþýlýðý, bir kýsmý dost iþi olur.
Kur’an elbette þifâdýr. (14) Ancak onun neye þifa olduðu, hangi hastalýklara iyi geldiði iyi anlaþýlmalý. Eðer Kur’an’ýn sadece maddî veya bedensel hastalýk tedavisinde þifâ olduðunu zannedersek, bu Kur’an’ý eksik tanýmak olur. Kur’an’a bu þekilde yaklaþan ondan faydalanamaz, onun insan hayatýnda gösterdiði hedeflere ulaþamaz.
Kur’an’ý Ulular Kitabý Kabul Edenler
Bu, “biz Kur’an’ý anlamayýz” diyenlerin anlayýþýdýr. Biz alim deðiliz, biz kim oluyoruz ki Kur’an’ý anlayalým. Kur’an’ýn binbir manasý var, sýrlarý var. O yüzden onu ancak ilimden nasibi olanlar, ya da kendilerine gaipten ledünni ilim verilenler anlar. Bu gibiler Kur’an karþýsýndaki sorumluklarýný kendilerince bilginlere yükleyerek kurtulduklarýný zannederler. Bir kýsmý da peþine gittiði zatýn öðrettiði ile kalýr, öteye gitmeyi, yani Kur’an’ý anlamayý denemez.
Kur’an’a Yemin Kitabý Muamelesi Yapanlar
Bazýlarý “ekmek Kur’an çarpsýn” diye yemin ederler. Nereden çýktý ise bu yemin çeþidi. Halbuki ne Kur’an çarpabilir, ne ekmek. Eðer bir kimse ekmeðe, yani Allah’ýn verdiði nimetlere ve Kur’an’a saygýsýzlýk yaparsa, Allah (c.c.) ona bu dünyada bir þekilde bir ceza verir. Ama burada çarpan ekmek-Kur’an deðil, onun hak ettiðini veren Allah’týr.
“Kitaba/Kur’an’a el basarým” yemini de var. Bazý Ýslâm ülkelerinde memurlar resmi görevlerine Kur’an’a el basarak yemin ederler. Türkiye’de yemin etmesi gereken memurlarýn da Kur’an’a el basarak yemin etmelerini isterler. Çünkü avrupalýlar bu türlü yeminlerini Ýncil’e el basarak yapýyorlar.
Halbuki Kur’an ne yemin kitabýdýr, ne de Ýslâm’da böyle bir yemin þekli vardýr.
Kur’an’a Hayatý Ýnþa Eden Kitap Gözüyle Bakanlar
Halkýn az da olsa bir kýsmý Kur’an’a hayat kitabý gözüyle bakarlar. Bu kesim ya aileden, ya Kur’an’ý iyi tanýyan bir ortamdan geldikleri, ya da bir þekilde Kur’an’ý böyle tanýdýklarý için Kur’an’a, onun iþlevi açýsýndan yaklaþýrlar.
Kur’an’ý okurlar ama anlamak üzere, anlayýp hayatlarýný onun ilkeleri doðrultusunda yaþamak üzere. Onlar týpký sahabeler gibi, Kur’an’dan bir þey öðrenirler, onu alýr hayatlarýna uygularlar, ahlâk haline getirirler, sonra gider bir mikatar daha öðrenirler.
Onlar Kur’an’a uygun hareket etmek için onun ne dediðini merak ederler. Bilenlere sorarlar, kendi dillerinde onu anlatan kaynaklara bakarlar. Çevrelerinde yaþayan Kur’an ararlar, kendileri de canlý Kur’an olmak isterler.
Onlar Peygamberin þu uyarýsýna kulak verirler. “Size iki þey býrakýyorum. Bunlara uyduðunuz müddetce asla sapýtmayacaksýnýz: Allah'ýn Kitab'ý ve Resûlü’nün sünneti.” (15)
Kur’an’ý Okur-Yaþar Olmak
Peygamber (s.a.s.) pek çok sözünde Kur’an okumayý, ezberlemeyi ve onunla amel etmeyi teþvik etmiþtir. Ýþte onlardan bir kaçý. Rasulüllah (s.a.s.) þöyle buyurdu: “Sizin en hayýrlýnýz veya en faziletliniz Kur'ân'ý öðrenen ve öðretendir.” (16)
Ebu Hurayra’nýn anlattýðýna göre Peygamber (s.a.s.) þöyle buyurdu: “Kur’an, Kýyamet günü gelir ve kendisini öðrenip onunla amel eden için der ki: “Yarabbi, onu giydir.” Bunun üzerine ona keramet (deðelilik/þeref) tacý giydirilir. Sonra; “Ey Rabbim, ona verileni artýr” der. Bu sefer ona kermet (üstünlük) elbisesi giydirilir. Sonra; “Yarabbi, ondan razý ol’ der. Allah (c.c.) da; “Ondan razý oldum” der. Bunun ardýndan ona “oku ve yüksel” denir. Ona her ayet karþýlýðý bir hasene verilir.” (17)
Hz. Aiþe (r. anha) anlatýyor: “Bir gece bir adam kalkýp yüksek sesle Kur’an okudu. Sabah olunca Peygamber (s.a.s.) : “(Þu kimseye rahmet olsun) falanca sûreden atladýðým bir âyeti bana hatýrlatmýþ oldu.” (18)
Peygamberin kendisi de sýk sýk Kur’an okurdu. Ümmü Hâni anlatýyor: “Ben evimin damýnda otururken Rasûlüllah’ýn Kur’an okumasýný iþitirdim.” (19)
Abdullah b. Kays anlatýyor. Hz. Aiþe’ye, “Peygamberin geceleyin kýraati (Kur’an okumasý) nasýldý, gizli mi okurdu, açýktan mý? diye sordum. “Her iki þekilde de okurdu, bazen açýktan bazen gizli” diye cevap verdi.” (20)
Peygamber (s.a.s.) Kur’an’ý dinlemeyi de severdi: Abdullah b. Mes’ud (r.a.) anlatýyor: Peygamber (s.a.s.) bana: “Bana Kur’an oku” dedi. Ben: “Kur’an sana indirilmiþken ben mi okuyayým?” dedi. “Evet, ben onu baþkasýndan dinlemeyi seviyorum” buyurdu. Ben de ona Nisa suresinden okumaya baþladým. “Her ümmete þahit getirdiðimizi ve ey Muhammed, seni de bunlara þahit getirdiðimzi vakit durumlarý nasýl olacak” (Nisa 4/41) âyetine geldi. “Dur” dedi. Ben de durdum. Dönüp Rasûlüllah’a baktým, bir de ne göreyim, iki gözünden yaþlar akýyordu.” (21)
Kur’an okumanýn bu kadar sevabý olduðuna göre onu anlamanýn, onu hayata hakim kýlmanýn, onu hayat haline getirmenin sevabý hesap edilmez. Asýl maksat da zaten Kur’an’ý okur yaþar olamaktýr.“Kur’ân’ý okuyan ve hükümleriyle amel edenin anne ve babasýna kýyâmet günü parlaklýðý dünyadaki güneþin parlaklýðýndan daha kuvvetli olan bir taç giydirilir. O hâlde Kur’ân’ý bizzat uygulayan hakkýnda ne düþünürsünüz? (Onun sevabýný siz takdir edin).” (22)
“Her kim Kur’ân'ý okur, onu anlayarak ezberler ve helâlini helâl, haramýný haram kabul ederse, Allah bu Kur'ân sebebiyle onu Cennete koyar.” (23)
“Kur’ân’ý öðreniniz, onu okuyunuz. Kur’ân’ý öðrenen, onu okuyan ve gereðini yapan kiþi, misk ile doldurulmuþ bir kap gibidir; kokusu her tarafa yayýlýr. Kur’ân’ý öðrenip anlayabildiði hâlde gaflete dalan kiþi ise, içinde misk varken aðzý sýkýca kapatýlmýþ kap gibidir.” (24)
Sonuç
Müslümanlar her halde, fýrsat buldukça, bazý meþru þeyleri vesile edinerek Kur’an okumalý. Kur’an okumayý kendisine ‘vird’ edinmeli. Dilini Kur’an kýraati ile ýslatmalý. Bugünlerde gündemde olan ‘Kur’an Günleri’, ‘gün tertiplemeler’ birer ‘Kur’an halkasýna dönüþmeli.
Mü’min Kur’an okurken düþünmeli, Arapça bilmiyorsa bir kaç meal ile birlikte, mümkünse tefsiri ile kýraat etmeli. Kur’an’ý diliyle okuduðu gibi (tilâvet) aklý ve zihniyle (kýraat), kalbiyle (tertil) de okumalý. Sonunda hayatýný da bu okumalara þahit kýlmalý.
Rasulüllah (s.a.s.) þöyle buyurdu: “Þüphesiz ki benden sonra ümmetimden bir zümre gelecektir. Onlar Kur’an okuyacaklar, fakat Kur’an’ýn feyzi onlarýn boðazlarýndan öteye geçmeyecektir. (Yalnýz dilde kalacaktýr.)...”(25)
Kur’an’ýn dilden öteye geçmesi anlaþýlmasý ve hayat kitabý haline getirilmesidir. Müslümanlara sadece Kur’an okumak deðil, Kur’aný anlamak ve hayata hakim kýlmak farzdýr. Kur’an okumak þüphesiz ibadettir, zikirdir. Ama yine de hatýrlatmak zorundayýz ki Kur’an’ýn indiriliþindeki asýl amaç bu deðil, Kur’an’ý hayat için ölçü almaktýr, hayatý Kur’an’la inþa etmektir.
Dipnot
(1) Buhârî, Ý'tisam/2 (7277). Ýbni Mace, Sünnet/7 (45). Bir benzeri: Buhârî, Edeb/70 (6097)
(2) Câsiye 45/20
(3) Ýsrâ 17/9. Bir benzeri: Bekara 2/2. Câsiye 45/11. Zümer 39/23.Nahl 16/64
(4) Maide 5/49
(5) Maide 5/44, 45 ve 47
(6) Ýbn Mâce, Mukaddime/7 (46). Nesâî, Sahv/65 (1312)
(7) Müslim, Cuma/43 (2005 )
(8) A. Z. Gümüþhânevî, Ramûzu’l-Ehâdis, s. 301, 4. hadis
(9) A.Turan, DÝAnsiklopedisi 3/446
(10) Buhârî, Bed’u’l-Vahy/ 6. Sýyam/7 (1902). Bed’u’l-halk/6 (3220) , Menâkýb/23 (3554), Ýsti’zan/43 F. Kur’an/7 (4997). Müslim, F. Sahâbe/98, 99 (6313, 6314).
(11) N. Bozkurt, DÝAnsiklopedisi 31/100
(12) M. Ýslamoðulu, Ramazan Yazýlarý, s: 45
(13) Müslim, Musâfirîn/252 (1274)
(14) Ýsrâ 17/82)
(15) Ebu Dâvûd, Menâsik/56 (1905). Ýbni Mâce, Menâsik/84 (3704). Muvatta, Kader/3). Bir benzeri: (Tirmizî, Menâkýb/77 (3790)
(16) Tirmizî, F. Kur’an/15 (2907-2909) Buhârî, F. Kur'ân, 21 (5027, 5028)
(17) Tirmizî, F. Kur’an/18 (2915)
(18) Buhârî, Þehâdet/11 (2655), F. Kur’an/26 (5037). Müslim, Müsâfirîn/225 (788). Ebu Dâvûd, Salat/315 (1331)
(19) Nesâî, Ýftitah/81 (1014). Ýbni Mâce, Ýkâmet/179 (1349)
(20) Tirmizî, Salat/330 (449), Sevâbu’l-Kur’an/23 (2925). Ebu Dâvûd, Salat/343 (1437). Nesâî, Salâtu’l-Leyl/23 (1663)
Hüseyin Kerim ECE
|