Kur’an-ý Kerim’de bildirildiðine göre Allah Teala tarafýndan seçilerek insanlýða gönderilen bütün risalet elçileri Müslüman’dýr: “Ýbrahim, ne Yahudi ne de Hristiyan idi; fakat o, Allah'ý bir tanýyan dosdoðru bir Müslüman idi; müþriklerden de deðildi.” (Âl-i Ýmran, 3/67.)
Buna göre bütün ilahî risalet elçilerinin gönderiliþ gayesi, öncelikle insanlar arasýnda Ýslam’ýn; yani barýþ ve mutluluðun hâkim olmasýný engelleyen unsurlarý ortadan kaldýrmak, ardýndan da onlarýn yerine Ýslam’ýn teminatý olan temel inanç, ibadet ve ahlak esaslarýný bildirmek suretiyle insanlýðýn vahdetini; yani birlik, beraberlik ve kardeþliðini saðlamaktýr: “Müjdeleyici ve sakýndýrýcý olmak üzere peygamberler gönderdik ki insanlarýn onlarden sonra Allah’a karþý bir bahaneleri olmasýn! Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (Nisa, 4/165.)
Bu baðlamda insanlýðýn atasý Hz. Âdem (a.s.), öncelikle bizlere ilk olarak insanýn hata ve günaha açýk bir varlýk olduðunu, dolayýsýyla Ýslam’ýn; yani barýþ ve mutluluðun önündeki en büyük engelin insanlarýn elinde meydana gelen hata ve günahlar olduðunu öðretmiþtir: “Âdem, Rabbinden emirler aldý; onlarý yerine getirdi. Rabbi de bunun üzerine tövbesini kabul etti. Þüphesiz o tövbeleri daima kabul edendir, merhametli olandýr.” (Bakara, 2/37.)
Yeryüzünde barýþ, ilk önce haset nedeniyle bozulmuþtur. Zira Hz. Âdem’in büyük oðlu Kabil, kardeþi Habil’i sýrf onu kýskandýðý için suçsuz yere öldürmüþtür. Kur’an’da bu husus kýsaca þöyle hikâye edilir: “Onlara, Âdem'in iki oðlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmiþlerdi de birisinden kabul edilmiþ, diðerinden ise kabul edilmemiþti. (Kurbaný kabul edilmeyen kardeþ, kýskançlýk yüzünden), «Andolsun seni öldüreceðim» dedi. Diðeri de «Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder» dedi.” (Maide, 5/27.)
Yeryüzünde barýþý bozan önemli bir husus, insanlarýn sahip olduklarý güç ve servete güvenerek taþkýnlýk yapmalarýdýr. Nitekim Hz. Hud (a.s.), yeryüzünde inþa ettikleri yüksek binalarla haksýz yere büyüklük taslayarak; “Bizden daha kuvvetli kim var?” diye insanlýða meydan okuyan Ad kavmine gönderilmiþ, onlarý Allah’a kulluktan ve adaletten ayrýlmamaya davet etmiþtir: “O muazzam yapýlarý dünyada ebedî kalmak gayesiyle mi inþa ediyorsunuz? Baþkalarýnýn hukukuna karþý hiç sýnýr tanýmadan hep böyle zorbalýk mý yapacaksýnýz?” (Þuara, 26/129-130.)
Barýþýn önündeki bir diðer engel, insanlýðý kendi icat edip uydurduklarý putlara ve yýldýzlara taptýrmak suretiyle Hak yoldan çýkararak madden ve manen sömürmektir. Ýþte Hz. Ýbrahim (a.s.), böyle bir millete gönderilmiþ, onlarý boþ yere anlamsýz þeylere deðil, bilakis yegâne Yaratýcý olan Allah’a kulluða davet etmiþtir: “Ýbrahim gelince, ona: «Ey Ýbrahim, bunu tanrýlarýmýza sen mi yaptýn?» dediler. Ýbrahim: «Belki onu þu büyükleri yapmýþtýr, konuþabiliyorlarsa onlara sorun» dedi.” (Enbiya, 21/62-63.)
Yeryüzünü fesada boðan bir diðer husus, insanlar arasýnda þehevi yönden görülen sapkýnlýklardýr. Nitekim Hz. Lut (a.s.), cinsel sapkýnlýða düþen kendi kavmine elçi olarak gönderilmiþ, onlarý iffet, namus ve hayâ gibi insaný insan yapan temel ahlaki deðerlere dönmeye davet etmiþtir: “Lut’u da gönderdik, milletine «Dünyalarda hiç kimsenin sizden önce yapmadýðý bir hayâsýzlýðý mý yapýyorsunuz? Siz kadýnlarý býrakýp erkeklere yaklaþýyorsunuz, doðrusu çok aþýrý giden bir milletsiniz» dedi.” (A’raf, 7/80-81.)
Yeryüzündeki barýþýn bir diðer düþmaný, ticarete hile karýþtýrmak suretiyle kul hakký yemektir. Hz. Þuayp (a.s.), yaptýklarý alýþveriþe her türlü hileyi karýþtýrarak kul hakkýna giren bir kavme gönderilerek onlara alýn terine dayalý emeðin deðer ve önemini hatýrlatmaya çalýþmýþtýr: “Ey milletim! Ölçüyü ve tartýyý tamamý tamamýna yapýn; insanlara eþyalarýný eksik vermeyin; yeryüzünde bozgunculuk yaparak karýþýklýk çýkarmayýn. Ýnanýyorsanýz, Allah'ýn geri býraktýðý helal kar sizin için daha hayýrlýdýr. Ben size bekçi deðilim.” (Hud, 11/85-86.)
Yeryüzündeki barýþýn en büyük düþmaný, insanlýk suçu olan ýrkçýlýktýr. Nitekim Hz. Musa (a.s.) kardeþi Hz. Harun (a.s.) ile birlikte, ýrkçý bir yaklaþýmla Ýsrailoðullarýný ezip sömüren ve onlara soykýrým uygulayan zalim Firavun ve avanesine karþý gönderilmiþ, milletini onun zulmünden kurtararak özgürlüðüne kavuþturmuþtur: “Size iþkence eden, kadýnlarýnýzý sað býrakýp oðullarýnýzý boðazlayan Firavun ailesinden sizi kurtarmýþtýk; bu Rabbinizin büyük bir imtihaný idi. Denizi yarýp sizi kurtarmýþ ve gözlerinizin önünde Firavun ailesini batýrmýþtýk.” (Bakara, 2/49-50.)
Ýnsanlar arasýndaki barýþýn baþ düþmaný ise, cehalettir. Hz. Peygamber (s.a.s.), her türlü kötülüðün kol gezdiði Arap Cahiliyesine gönderilmiþtir. O, Mekke ve Medine’de baþlattýðý ilahî mücadeleyle bölgesini her türlü þirk unsurundan temizleyerek Ýslam barýþýný tesis etmiþ ve bunu Arap’ý, Acem’i, Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ý, Çerkez’iyle dalga dalga dünyanýn dört bir yanýna yaymýþtýr: “Ey Peygamber! Biz seni (insanlýða) bir þahit, bir müjdeleyici ve bir uyarýcý olarak; Allah’ýn izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzab, 33/45-46.)
Bütün bu hususlarý göz önünde bulundurduðumuzda, Allah Teala tarafýndan pek çok peygamber aracýlýðýyla insanlýða gönderilen ilahî risalet misyonu hakkýnda þu önemli tespiti yapmamýz gerekir: Þayet bir söz, eylem veya tutum kýsa, orta ve uzun vadede insanlar arasýndaki mevcut sorunlarý ortadan kaldýrarak onlarý barýþtýrýyorsa Ýslam’a o ölçüde uygun, tam tersine insanlar arasýndaki barýþ ve huzuru tehdit edip ortadan kaldýrýyorsa Ýslam’a o ölçüde aykýrýdýr.
Bu noktada en büyük yanlýþ, ilahî risalet elçilerinin adýný kullanarak insanlar arasýndaki barýþ ve huzuru bozup ortadan kaldýran dinî çekiþmeler ve kavgalar çýkarmaktýr. Çünkü bütün peygamberlerin temsilcisi olduklarý ilahî risaletin ortak adý, barýþ ve kardeþliði ifade eden Ýslam’dýr. Ve Ýslam’a göre Allah katýnda en büyük günah, O'nun yarattýðý bir cana haksýz yere kastetmektir: “Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuða karþýlýk olmadan öldürürse, bütün insanlarý öldürmüþ gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarýrsa) bütün insanlarý diriltmiþ gibi olur.” (Maide, 5/32.)
Þuurlu bir Müslüman, Ýslam adýna hiç kimseye baðýrýp çaðýrma, aldatýp kandýrma veya hakaret edip saldýrma hakký olmadýðýný bilmelidir. Çünkü ne iman ettiðimiz peygamberler, ne de ümmeti olduðumuz Hz. Muhammed (s.a.s.), hayatlarý boyunca böyle bir tutum içinde olmuþtur. Aksi takdirde üzerimizde taþýdýðýmýzý iddia ettiðimiz Müslüman kimliðimizle çeliþmiþ oluruz.
Ýnancýmýz odur ki Allah Teala, tarih boyunca din adýna deðiþik ümmetler arasýnda haksýz yere savaþ çýkaran ve yüzlerce masum insanýn kanýna giren kimseleri asla affetmeyecektir. Ve yine Rabbimiz, Ýslam adýna Muhammed ümmeti arasýnda fitne veya çatýþma çýkararak Müslüman kaný ve gözyaþý akmasýna sebep olan günahkâr zalimleri ebedi Cehennem yurdunda aðýrlayacaktýr: “Kim bir mümini kasten öldürürse cezasý, içinde temelli kalacaðý cehennemdir. Allah ona gazap etmiþ, lanetlemiþ ve büyük azap hazýrlamýþtýr.” (Nisa, 4/93.)
Yazan Prof. Dr. Muammer ERBAÞ / Diyanet Aylýk Dergi Nisan 2017
|