Nedâmet: piþman olmayý, yapýlan hatanýn farkýnda olmayý ifade eder. Bunun fail ismi olan ‘nâdim’ beþ âyette, (Mü’minûn 26/ 40. Þûrâ 42/157. Hucurât 49/6.
Yûnus, 10/54. Sebe’34/33), nedâmet (piþmanlýk) þeklinde iki âyette geçiyor . (Mâide, 5/31, 52)
Mü’min, kendisine haram veya mekruh olarak yasaklanan bir fiili yaptýðý, ya da emredilen bir þeyi yerine getirmediði zaman, öncelikle bunun bir hata olduðunu anlamalýdýr. Bu hatasýndan/günahýndan dolayý piþman olmalý (nedâmet duymalý). En azýndan kendi kendine bunun bir günah, Allah’a karþý saygýsýzlýk olduðunu itiraf etmeli. Günahtan duyulan piþmanlýk tevbe gibidir.1
Ýstiðfar: söz, kalp ve fiille Allah’tan günahlarýný örtmesini ve baðýþlamasýný (maðfiret) istemedir.2
Ýstiðfar Kur’an’da bazen tek baþýn, bazen de tevbe ile ve tevbenin türevleri ile birlikte geçmektedir. (Bakýnýz: Ali Ýmran 3/135. Tevbe 9/98. Meryem 19/47. Âli Ýmran 3/65. Mâide 5/74. Hûd 11/3, 51, 90)
Allah (c.c.) mü’minlere istiðfar etmelerini emrediyor:
“... Þimdi Allah’tan maðfiret dileyin: Ýyi bilin ki Allah, tarifsiz bir baðýþlayýcý, eþsiz bir merhamet kaynaðýdýr.”(Müzemmil 73/20. Bir benzeri; Fussilet 41/6)
“Rabbinizden baðýþlanma dileyin, doðrusu O çok baðýþlayandýr (Ðafûr’dur)” (Nûh, 71/10)
Mü’minler, içlerini rahatsýz eden günahkarlýk duygularýndan arýnmak için övgü (hamd) ve þükür ifade eden dua ifadeleriyle, Allah’a el açarlar ve O’ndan baðýþlanma dilerler.3
Onlarýn bu durumu þu âyette daha net anlatýlýyor:
“Yine onlar ki, bir kötülük yaptýklarýnda, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ý hatýrlayýp günahlarýndan dolayý hemen tevbe-istiðfar ederler. Zaten günahlarý Allah'tan baþka kim baðýþlayabilir ki! Bir de onlar, iþledikleri kötülüklerde, bile bile ýsrar etmezler.” (Âli Ýmran, 3/135)
Tevbe: günahtan veya hatadan geri dönmek, onlarý terketmek demektir. Bir baþka deyiþle, günah iþlemekten vazgeçmek, itaat etmeye yönelmektir.4 Ya da günahý
çirkin görerek onu terketmek, bundan dolayý piþmanlýk duymak, tekrar günaha dönmemeye azmetmek, mümkün olduðu kadar ibadeti çoðaltarak Allah’a dönmek demektir. Bu dört þart bir araya geldiði zaman tevbe gerçekleþir.5
Dinî terim olarak tevbe; bir insanýn iþlemiþ olduðu günahýndan vazgeçmesi, özel olarak da günahý terkederek Allah’a itaate dönmesi ve iþlediði suçu, kabahati bir daha iþlemeyeceði hususunda Allah’a söz vermesi demektir. Bir baþka deyiþle tevbe; kiþinin dinen kötü olandan, olumsuz huy ve davranýþlardan uzaklaþarak samimiyetle iyi ve güzel olana (salah olana) yönelmesi, önceki günahlarýný itiraf edip piþman olarak bir daha yapmamaya karar vermesi demektir.6
Tevbe özür dilemenin, piþman olmanýn bütün yönlerini kapsar. Zira özür dilemekte üç önemli unsur vardýr. Özür dileyen, “ben yapmadým” diyebilir. Ya da “þu þu sebepten dolayý yaptým” diyebilir. Ya da “ Evet, hata yaptým/günah iþledim, ama onu temamen terkediyorum” der.
Ýþte bu sonuncusu tevbedir.
‘Ýnâbe’, kelimesi de ‘tevbe’ kelimesine yakýn bir anlam taþýr. Ýnâbe yapana ‘münîb’ denir.
Bunun aslý ‘nâ-be, nevb’ fiilidir. (Türkçede kullandýðýmýz nöbet –aslý nevbet- buradan gelir.) ‘Nâbe’fiili sözlükte tekrar, tekrar -defalarca- dönmek, bir þeye dönüþ
yapmaktýr. ‘Nâbe’ ayný zamanda bir þeyden bir þeye dönüþ yapmak, birinin yerine geçmek, sýk sýk gidip gelmek, nail olmak manasýna da gelir.7
Bu fiilin özne ismi ‘nâib’(çoðulu; nüvvâb); bir iþ veya konuda birinin yerine vekâlet eden, temsilci, meclisi baþkaný demektir. Ayný kökten gelen ‘nevbet’; nöbet, devir, fýrsat, kere, defa; ‘münâvebe’, nöbetleþe, nöbet ile demektir.
Bunun if’al kalýbý ‘e-nâ-be’, masdarý ise ‘inâbe’dir. Münîb, bu kalýbýn özne ismi olarak bu yönelme iþini yapandýr. ‘Ýnabe’ sözlükte; Bir hususta birini diðerinin yerine geçirmek, yerini tutmak, sýk sýk gidip gelmek, Allah’a rücu’ etmek (dönmek) demektir.
‘Ýnâbe’ terim olarak ; Samimi bir þekilde Allah'a teslim olmak, ona yönelmek ve tövbe etmektir.8 Þöyle söylenir: Ýnâbe; günah için tevbe etmek ve bu tövbe ile (Allah’a) yönelmektir. Münîb olan (hatasýný) kabul eder ve (arkasýndan) tevbe eder, itaate yönelir.9
Ýnâbe; Kalbi þüphelerin karanlýklarýndan çýkarmaktýr. Bazýlarýna göre o; her þeyden her þeyin sahibi olan Zata yönelmektir. Ya da gafletten zikre, yanlýzlýktan insanlarla beraber dostça yaþamaya dönmektir.10
Ýnâbe, Kur’an’da fiil ve özne olarak ondokuz âyette geçiyor. Bunlardan oniki tanesinde fiil formunda, yedi âyette de münîb (Allah’a yönelen) þeklinde yer alýyor.
Bir tevbe kavramý olarak inâbe; tevbenin bir ileri derecesidir. Tevbe, kiþinin görünür, bilenen günahlarý terketmesi, onlardan vazgeçmesi, ‘inâbe’ ise içindeki hatalardan, kötü niyet ve isteklerden kaçýp Allah’a yönelmesidir.
Ancak ‘inâbe’ sadece hata veya günahdan dolayý af ve baðýþlanma için Allah’a yönelme deðildir. Bu ayný zamanda her zaman, her durumda, samimiyetle, ihlasla, arý duru bir niyetle Allah’a yönelmedir. Allah’ý ve O’nun rýzasýný, O’nun sevgisini tercih etmedir. Allah’tan yana, Allah’ýn rýzasýna ve O’nun ölçülerine (hudutlarýna) uygun olan þeylere içten gelerek raðbet etmektir.
Kur’an’da Ýnâbe (Yönelme)
Allah (c.c.) kendisine inâbe edenleri, yani samimi olarak, içten kendisine yönelen kimseleri doðru yola iletir. “Ýnkâr edenler diyorlar ki: “Ona (Muhammed’e)
Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Þüphesiz Allah dileyeni saptýrýr, kendisine yöneleni de doðru yola eriþtirir.”(Ra’d, 13/27)
Kur’an, Hz. Dâvûd’un Allah’ýn kendisini denediðini anladýktan sonra istiðfar ettiðini ve O’na yöneldiðini haber veriyor: “... Derken Dâvûd, bizim kendisini sýnadýðýmýzý farketti, hemen Rabbinden af diledi ve baþ eðip iki büklüm bir halde tevbe ederek rabbine yöneldi.” (Sad, 38/24)
Burada Dâvûd’un (a.s.) tevbe edip Rabbine yöneldiði konu, kendisine davalý olarak gelen kimseler hakkýnda acele karar vermesi olabilir. Eðer bu bir hata ise, hatadan piþmanlýk duyup Allah’a af ve maðfiret için yönelme ‘inâbedir.’
Hz. Süleyman’ýn (a.s.) Allah’a yönelmesi de‘inâbe’ fiiliyle anlatýlýyor.
“Andolsun, biz Süleyman’ý imtihan ettik. Tahtýnýn üstüne bir ceset býraktýk.Sonra tövbe edip bize yöneldi.” (Sad, 38/34)
Þüphesiz Taðutlara (uydurma tanrýlara) kulluk yapmaktan kaçýnýp Allah’a yönelenlere müjdeler vardýr: “Tâðût’tan, ona kulluk etmekten kaçýnan ve içtenlikle
Allah’a yönelenler için müjde vardýr. O hâlde, kullarýmý müjdele.” (Zümer, 39/17)
Allah (c.c.) kendisine içten, samimiyetle yönelenleri doðru yola iletir.
“Dini dosdoðru tutun ve onda ayrýlýða düþmeyin!” diye Nûh’a emrettiðini, sana vahyettiðini, Ýbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Ýsâ’ya emrettiðini size de din kýldý. Fakat senin kendilerini çaðýrdýðýn þey (Ýslâm dini), Allah’a ortak koþanlara aðýr geldi. Allah, ona dilediðini seçer. Ýçtenlikle kendine yönelenleri de ona ulaþtýrýr.” (Þûrâ 42/13. Bir benzeri: Ra’d 13/27. Kâf 50/33)
Kur’an mü’minler in durumunu þöyle anlatýyor: “(O müminler þöyle dediler:) Rabbimiz! Ancak sana dayandýk (tevekkül ettik), sana yöneldik. Dönüþ de ancak sanadýr.” (Mümtahene 60/4.
“Öyleyse (ey mü’minler) ayrýlýða düþtüðünüz her konuda hüküm Allah’a aittir. (De ki): Ýþte Allah. Benim Rabbim budur.Yalnýz O’na tevekkül ettim ve her zaman O’na yönelirim.” (Þûrâ 42/10)
Þuayb Peygamber (a.s.) da Allah’a yöneldiðini açýklýyor:
“Þu’ayb, þöyle dedi: “Ey kavmim! Söyleyin bakayým, ya ben Rabbimden gelen açýk bir delil üzere isem ve katýndan bana güzel bir rýzýk vermiþse!. Ben size yasakladýðýmý kendim yapmak istemiyorum. Ben sadece gücüm yettiðince (sizi) düzeltmek istiyorum. Baþarým ancak Allah’ýn yardýmý iledir. Ben sadece O’na tevekkül ettim ve sadece O’na yöneliyorum.” (Hûd, 11/88)
Kur’an bir ayette, yerin ve göðün düzenini hatýrlattýktan sonra, bu gibi âyetlerde Allah’a yönelenler için ibretler olduðunu açýklýyor.
“Size (her türlü) iþaretlerini (âyetlerini) gösteren, sizin için gökten rýzýk indiren O'dur: Ama Allah'a yönelmiþ olanlardan baþkasý (bundan) bir ders çýkarmaz.”
(Mü’min, 40/13)
Allah’ýn âyetlerinden ibret alanlar iki ayette ‘münîb’ kelimesi ile anlatýlýyor. (Bakýnýz: Sebe’ 34/9. Kâf 50/8)
Allah (c.c.) mü’minlere, hem Allah’a yönelmelerini; "Rabbinize yönelin. Azap size gelmeden önce O'na teslim olun; sonra yardým görmezsiniz." (Zümer 39/54), hem de kendisine yönelenlerin yolunu izlemelerini emrediyor:“Eðer (ana-baba), hakkýnda hiçbir bilgi sahibi olmadýðýn bir þeyi bana ortak koþman için seninle uðraþýrlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy…” (Lokman 31/15)
Kur’an’da Münîb
Ýsim olarak yedi âyette geçen ‘münîb’, iman ettikten sonra, ibadet, dua, zikir, tevbe, istiðfar ederek Allah’a yönelmek, özünü samimi bir þekilde Allah’a çevirmek anlamýnda kullanýlýyor.
Münib olmak Hz. Ýbrahim için övücü bir sýfattýr.
“Ýbrahim cidden yumuþak huylu, baðrý yanýk, kendisini Allah'a vermiþ (münîb) biri idi.” (Hûd 11/75)
Allah’ýn âyetlerinden, yerde ve gökte yarattýklarýndan ancak içtenlikle Allah’a yönelenlerden baþkasý ibret almaz, ders çýkarmaz. (Mü’min, 40/13)
“Onlar, önlerindeki ve arkalarýndaki (kendilerini dört bir yandan kuþatan) göðe ve yere bakmadýlar mý? Eðer dilersek onlarý yere geçirir veya gökten üzerlerine parçalar düþürürüz. Bunda, Rabbine yönelen her (münîb) kul için bir ibret vardýr.” (Sebe’, 34/9)
Münîb iki âyette ‘münîbîn’ þeklinde çoðul olarak yer alýyor.
“Hepiniz O'na yönelerek (münîbler olarak) O'na karþý gelmekten sakýnýn, namazý kýlýn; müþriklerden olmayýn.” (Rûm, 30/31)
“Ýnsanlara bir zarar dokunduðu zaman, Rablerine yönelerek (münîbîn olarak) O’na dua ederler. Sonra Allah, onlara kendinden bir rahmet tattýrýnca da, bir bakarsýn ki içlerinden bir grup, Rablerine ortak koþuyorlar.”(Rûm, 30/33)
Allah’ýn kulu olan, her açýdan O’na muhtaç olan insanýn her zaman O’na yönelmesi gerekirken bazýlarý sadece felâket zamanlarýnda, dara düþtükleri zaman Rablerini hatýrlarlar, O’na yönelirler, O’na yalvarýrlar. Ýhlaslý mü’minler elbette böyle yapmazlar.
“Ýnsana bir zarar dokunduðu zaman Rabbine yönelerek (münîb olarak) O’na yalvarýr. Sonra kendi tarafýndan ona bir nimet verdiði zaman daha önce O’na yalvardýðýný unutur ve Allah’ýn yolundan saptýrmak için O’na eþler koþar...”(Zümer, 39/8)
Allah’ýn âyetleri, yerde ve gökte olan her þey münîb olanlarýn basiretini artýrýr, onlara ibret verir. “Yeryüzünü de yaydýk ve orada sabit daðlar yerleþtirdik. Orada her türden iç açýcý çift bitkiler bitirdik. Ýsteyerek Allah'a yönelen (münîb) her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek için (bütün bunlarý yaptýk).” (Kâf 50-7-8)
Yürekler ve Yöneliþler (Münîb Kalp)
Herkesin yüreði bir þeye, ya da birden fazla þeye meyleder, yönelir. Yürekler vardýr dünyalýklara, servete, daha çok kazanmaya, daha güçlü olmaya, en sevdiðine, zevke sefaya, eðlenmeye, yeyip içmeye meyleder. Yürekler vardýr, bunlarýn ötesinde kendisine iki dünya sadeti kazandýracak þeylere yönelir. Yürekler vardýr geçici, küçük, az bir miktar lezzet veren þeyleri tercih eder. Yürekler vardýr sonsuzluk peþindedir, yüce hedeflere varmayý ister. Yürekler vardýr, buraya ait olan þeyleri ister, bu nedenle buraya takýlýr kalýr. Yürekler vardýr daha yüksek makamlarda gözü vardýr, daha yukarý daha yukarý çýkmak ister, daha meþhur olmak ister. Yürekler
vardýr, Allah’tan baþka veliler (putlar, tanrýlar) edinir, onlara meyleder, onlarýn sevgi ve hoþnutluðunu elde etmenin davasýndadýr. Yürekler vardýr âhirete, oradaki mutluluða/kurtuluþa yardýmcý olacak þeylere yönelir. Yürekler vardýr, her hususta Hakk’a ve hayra yönelir. Yürekler vardýr her konuda çýkara, güce, hazza yönelir.
Bu kadar yöneliþler arasýnda en güzel, en isabetli, en sonsuz, en hak, en kurtarýcý ve yüzü ak edici, en sahici, en faydalý, en þahâne olan ‘münîb kalpler’in tercihidir.
‘Münîb kalp’ Kur’an’da bir âyette geçiyor.
“O gün cennet takva sahiplerine yaklaþtýrýlacak ve hiç uzaklaþtýrýlmayacak.
(Onlara) size va’dedilen (yer) budur (denilecek).
Allah’a yönelen ve O’nu her zaman aklýnda tutanlara (vaad edilen). Ýnsan kavrayýþýnýn dýþýnda olduðu halde Rahman'ýn ürpertisini duyan ve yönelen bir kalp (kalb-i münîb)ile (O'na) gelmiþ olan (herkese).” (Kaf 50/31-33)
Rabbine tahsis edilmiþ, O’nun sevgisine özgü bir yürekle dünyada bununla yaþayan, hayat hedefine doðru bununla yürüyen ve bununla mahþere gelen kimse için.
Âyette geçen ‘evvâb’, Allah’a dönüþü çok olan ve çok tevbe eden manasýna gelir.
Burada ödevine riayet eden, vazifesini bilip takvalý davranan, Allah’ýn sýnýrlarýný koruyanýn (Tevbe 9/112) ödülü açýklanýyor. Böylesi görmediði halde Rabbinden korkup O’na saygý duyar. Henüz hesap için Allah’ýn huzuruna gelmediði, âhiret perdesi açýlmadýðý halde Rahman olan Rabbine iman eder, azabýnýn dehþetinden ürperir. Allah’a yönelmiþ bir yürek, her þeyden önce Allah’ýn rahmetine sýðýnýr. Cennet iþte böyle olanlara yaklaþtýrýlacak.11
‘Münîb; bir tarafa yüz çeviren ve tekrar o tarafa yönelen manasýna gelen ‘inâbet’ten türemedir. Bu týpký pusulanýn ibresine benzer. Onun ibresini ne tarafa çevirirseniz çevirin o her zaman kutup tarafýna gelir. Kalb-i münîb’e sahip olan mü’min de her zaman ve her durumda, iyi halde de kötü halde de, nimette de felâkette Allah’a yönelir. Bundan anlaþýlmaktadýr ki Allah’ýn yanýnda asýl deðerli olan þey iddia deðil, samimiyetle, canu gönülden O’na yönelenin tavrýdýr. Bu yönelmedeki kararlýlýktýr.12
Münîb kalp günahýna tevbe eden, Allah’ýn hoþlanmadýðý þeylerden, O’nun razý olacaðý þeylere dönen, yönelen kalptir.13
Münîb kalp, yani muhlis (ihlaslý), Allah’a itaati kabul etmiþ kalptir.”14
Cennet Allah’ýn sonsuz rahmeti karþýsýnda içi titreyen ve O’nun huzuruna adanmýþ bir yürekle gelen kimseye yaklaþtýrýlýr.15
O her taraftan niyetini, çabasýný, ilgisini çekip Allah’ýn rýzasýna dönen, hayatýnda karþýlaþtýðý acý ve tatlý olayla sebebiyle Allah’a yöneliþinde sebat eden kalptir.
Bunu en güzel “gönülden baðlanma” veya “adanmýþ gönül” deyimleriyle anlatabiliriz.
Münîb kalp ayný surenin 27. âyetinde geçen “dalâlin baîd-uzak bir sapýklýk” tavrýnýn tam tersidir. Ýnkârcýlar tercihleri ile uzak bir sapýklýða düþerler. Ýman edenler ise “selîm veya münîb kalp”leri ile Allah’a ve O’nun cennetine yakýn olurlar.
Mümin için Allah’ýn huzuruna “selîm” ve “münîb” bir kalb ile çýkmaktan baþka bir þeyin faydasý yoktur.Ýman öncelikle kalbî bir tasdiktir. Ýbadetlerin temeli olan ve onlara gerçek deðerini kazandýracak olan “niyet” de kalbde gerçekleþir.16
“O gün, ne mal fayda verir ne de evlat.Ancak Allah'a kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur)” (Þuarâ 26/89)
‘Arýnmýþ yürek’ diye çevirebileceðimiz ‘kalb-i selîm’; þirk ve þüpheden uzaklaþmýþ, iman esaslarýna samimiyetle inanmýþ, manen saðlýklý kalptir.17
Hz. Ýbrahim böyle bir yüreðe sahipti. A (as) Rabbinin huzuruna selim kalp ile varacaktýr. (Saffât 37/84)
Kalb-i selîm mü’minin kalbidir. Zira bu kalp (din açýsýndan) saðlamdýr, bir anlamda istikâmet üzeredir. Münafýklarýn ve kafirlerin kalpleri marazlýdýr (hastalýklýdýr).18
Selîm kalp Allah’ý birleme ve öldükten sonra dirilme ve ‘hakikat’ konusunda zerre kadar þüphesi olmayan kalptir. Selîm kalp þükreden ve manevi hastalýk bulaþmayan saðlýklý kalptir. 19
Selîm kalp halis, tertemiz, arýnmýþ kalptir þeklindeki açýklama en isabetli açýklamadýr. Zira selîm kalp yerilen bütün özelliklerden arýnmýþ, buna karþýlýk en güzel ve övülen sýfatlarla bezenmiþ yürektir.20
Selîm kalp; daha dar ve özel manada, Ýslâm'dan baþka her þeye kapalý olan kalbdir. Onun, öncelikle küfürden, tereddütten ve þirkten sâlim olmasý gerekir. Böyle bir kalbin olmadýðý kiþilkte müslümanlýk kuru bir iddia olur.
Selim kalbe geçiþin bir basamaðý ‘münîb kalp’tir. Allah’a yönelen samimi mü’minler bu tercihleriyle, Allah’tan gelenleri kabul etmeleriyle, samimi bir niyetle yüreklerini ‘selîm’ yaparlar.
Kur’an’ýn (vahyin) amacý da insanlara selîm kalp kazandýrmaktýr.
Kur’an, Allah sevgisinde ve korkusunda samimi, þirk, küfür, haset, kin, isyan ve nifaktan, Tevhide aykýrý inançlardan salim, kötü duygulardan ve niyetlerden arýnmýþ ve Allah’a yönelen kalbe ‘münîb kalp’ diyor. Böyle bir yürek; sürekli Allah’ý zikreder, yaptýðý her iþde Rabbinin ölçülerine dikkat eder ve O’nun rýzasýný gözetir. O’na yönelir, O’nun verecði karþýlýða meyleder. Tercihi Haktýr, Haktan yana olan þeylerdir, hakkaniyettir.
Son Söz
Bir âyette bir kimseye yarýn kýyâmette Allah’ýn huzuruna selîm kalp ile gelmesi fayda verir denirken, diðer âyette Rahman olan Allah’a içten saygý duyup korkan münîb kalp sahiplerine Cennet yaklaþtýrýlýr deniyor. Demek ki selîm kalp ve münîb kalp benzer þeyleri ifade ediyorlar.
“Ey Rabbimiz! Bizi doðru yola ilettikten sonra kalplerimizi hakikatten (bir daha) saptýrma ve bize rahmetini baðýþla: Sensin (hakikî) Lütuf Sahibi.”(Âli Ýmran, 3/8)
“...Rabbim! Beni Sana çok þükreden,Seni çok zikreden,Senden çok korkan,Sana itaat eden,Sana saygý gösteren, Sana yönelen (münîb) ve tövbe eden kimse yap...”21
“Ey kalpleri çekip çeviren Allahým! Kalbimi dinin üzerinde sabit tut.”22
Dipnot
1- Ahmed b. Hanbel, 1/376, 423, 433
2- Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 543
3- Yapýcý, A. Ýslâm’da Tevbe ve Dinî Yaþayýþtaki Rolü, s: 51
4- Ýbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 2/244
5- Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 101
6- Yapýcý, A. Ýslâm’da Tevbe ve Dinî Yaþayýþtaki Rolü, s: 45
7- Ýbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 14/377-378
8- el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 774
9- Ýbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 14/378
10- el-Cürcânî, Þerif A. b. Muhammed. et-Tarifat, s: 41
11- Elmalýlý, H. Yazýr. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 7/245
12- Mevdûdî, E. Tefhîmu’l-Kur’an (ter.), 5/447
13- Taberî, M. b. Cerir. Tefsir, 11/429
14- el-Hâzin, Muhammed b. Ýbrahim, Lübâbu’t-Te’vil fi-Meâni’t-Tenzil, 4/190. Mukâtil b. Süleyman, Tefsir, 3/272
15- Ýslâmoðlu, M. Hayat Kitabý Kur’an, 2/1035
16- Buhârî, Ýman/41 no: 54) (http://www.yeniumit.com.tr/konular/detay/kuranda-kalp-kavrami-ocak-2013
17- Ýbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 2/651
18- el-Hâzin, M. b. Ýbrahim, Lübâbu’t-Te’vil fi-Meâni’t-Tenzil, 3/327. Kurtubî, el-Câmi li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/2281 . Ýbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 2/651. Þevkânî,
Fethu’l-Kadir, s: 1242
19- Taberî, M. b. Cerir. Tefsir, 9/454. Þevkânî, M. Ali b. M. Fethu’l-Kadîr, s: 1242
20- Kurtubî, el-Câmi li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/2281
21- Ýbni Mâce, Dua/2 no 3830. Tirmizî, Deavât/114 no: 3551
22- Tirmizî, Deavât/124 no: 3587
Yazar:Hüseyin Kerim ECE / Vuslat dergisi Aðustos 2016
|