Kur’an’a koþmak, Allah’a koþmaktýr. Çünkü Kur’an’da insanlarý Allah’a koþmaya ve Allah ile buluþmaya davet eden ayet-i kerimede: “O hâlde Allah’a koþun. Çünkü ben, size O’nun katýndan gelmiþ açýk bir uyarýcýyým.” (Zâriyat, 51/50.) buyrulur. Rabbimiz ile iliþkilerimizde en büyük aracýmýz ve uyarýcýmýz Hz. Peygamber (s.a.s.)’dir. Allah’a davette aracýlýk ve elçilik eden, uyarýcýlýkla yol gösteren Sevgili Peygamberimiz’in konumu, bizler için ne kadar önemli ise, ilahî hüküm ve kurtarýcý mesajlarla yüklü kitab-ý ilahî olarak Kur’an da o kadar önemlidir. Çünkü Allah’ý tanýtan ve Rasulü’nü anlatan mesajlar ile hikmetli açýklamalar hep o kitaptadýr. Ýnsanlar Kur’an’ý anladýklarý ve Rasulü’nü dinledikleri ölçüde Allah ile buluþmaya hazýr hâle gelirler. Kur’an kulluðun anahtarý, ebedî mutluluðun rehberidir. Onu okuyan Rabbi ile konuþmuþ, onu anlayan O’nun kurtarýcý muþtularýyla buluþmuþ olur. Bu yüzden Kur’an’a koþmak, Allah’a koþmak demektir. Nitekim Allah Rasulü Kur’an okumayý, Allah ile mülakat olarak deðerlendirmekte ve þöyle buyurmaktadýr: “Sizden birisi Rabbine münacat ile O’nunla konuþmak isterse Kur’an okusun!” (Süyuti, el-Camiu’s-Saðîr, I, 13/360.)
Fert planýnda kurtuluþun reçetesi Kur’an’a ve Hz. Peygamber’e sarýlmakolduðu gibi aile ve toplumplanýnda da kurtuluþun formülü Kur’an’a sarýlmaktan, çoluk çocuðumuza, evladüýyalimize Kur’an’ý öðretmekten geçmektedir. Kur’an okumak bir ibadet, Kur’an’ý anlamak ve yaþamak ilahî emirler mihverinde istikamet demektir.
Sayýlý nefeslerimiz tükendiðinde, okuduðumuz Mushafý ve üzerinde namaz kýldýðýmýz seccadeyi kime miras býrakacaðýmýz çok önemli bir soru olarak karþýmýzda durmaktadýr. Ýnsanlar vârisleri olan evlatlarýna dünyalarýný mamur edecek maddi imkânlar; han, dükkân, ev, bark ve altýn, gümüþ gibi emtia býrakmayý düþündüðü hâlde her nedense manevi miras býrakmayý düþünmemektedir. Oysaki her Müslüman sahip olduðu deðerlerin vârisini yetiþtirmek ve camide kendi yerini dolduracak bir cemaat býrakmak sorumluluðundadýr.
Bu cümleden olmak üzere her Müslümanýn evladýna karþý ihmal edilmemesi gereken çok mühim mesuliyetleri vardýr. Bu mesuliyetler evladýn yetiþmesine katký saðlayacaðý gibi vefatýndan sonra sadaka-i cariye olmasýný temin edecek türdendir. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in þu hadis-i þerifi gerçek ve kalýcý mirasýn ne olduðunu þöyle tarif etmektedir: “Ýnsan öldüðü zaman amel defteri kapanýr. Ancak þu üç þey sebebiyle amel defteri kapanmaz: Sadaka-i cariye, istifade edilen ilim ve dua eden hayýrlý evlat.” (Müslim, Vasýyyet, 14.)
Ebeveynler, öldükten sonra sadaka-i cariye olacak evlat ve manevi vâris yetiþtirmek için okuma çaðýna geldiðinde onlara duayý, namazý ve Kur’an okumayý öðretmelidirler. Çocuklarýn gönüllerini Kur’an ýþýðýyla aydýnlatmalý ve hâllerini Rasulüllah’ýn ahlakýyla beslemelidirler. Bunun yolu Kur’an’a gönül vermekten, Rasulüllah’ýn Kur’an’ý hayata tatbikini öðrenmekten geçer.
Doðumla birlikte çocuðun kulaðýna okunan ezan, bebekliðinde “Hu, Hu”lar þeklinde söylenen ninni, konuþmaya baþladýðýnda öðretilen besmele ve dua lafýzlarý onun erken yaþlarda maneviyat iklimine girmesini saðlayan güzel geleneklerimizdendir. Bu güzellikler, okuma çaðýndan itibaren çocuðun Kur’an harfleriyle tanýþtýrýlmasýyla devam ettirilmelidir. Osmanlý geleneðinde çocuk dört yaþ, dört ay ve dört günlük olduðunda “bed-i besmele” merasimi ile elif-ba ile tanýþtýrýlýrdý.
Küçük yaþlardan itibaren aile ortamýnda ezan, Kur’an, dua ve niyaz ile büyüyen bir çocuk manevi bakýmdan kendine yeterli ve özgüveni yüksek olarak yetiþir. Nitekim Peygamberimiz’in tavsiyesi de bu istikamettedir: “Kim Kur’an’ý küçük yaþlarda öðrenirse Kur’an onun etine ve kanýna iþler; yani o Kur’an’ýn feyziyle nurlanýr.” (Ali el-Müttakî, I, 532.)
Salih bir evladýn, anne babasýnýn ardýndan hayýr dua ederek Kur’an okumasý ebeveynler için en büyük mükâfattýr. Anne babalar, yavrularýný Kur’an iklimiyle buluþturmalý, Kur’an kültürüyle gönüllerini tezyin etmeli ve kabiliyetli olanlarýný hafýz yapmalýdýrlar. Böyle davranan ebeveynler için Hz. Peygamber'in þu hadisi ne büyük bir müjdedir: “Kim Kur’an’ý okur ve onunla amel ederse, kýyamet günü ebeveynine bir taç giydirilir. Bu tacýn nuru, güneþin dünyadaki bir eve konulduðunda vereceði ýþýktan daha güzeldir. Kur’an ile bizzat amel edenin nuru nasýl olur, bir düþünün!” (Ebu Davud, Vitr, 14.) Dünyada insan için en büyük mutluluklardan birisi evlatlarýnýn baþarýlarýdýr. Ancak unutulmamalýdýr ki en büyük baþarý öldükten sonra manevi hayatýmýz için sadaka-i cariye olacak, arkamýzdan dua edecek hayýrlý bir nesil býrakmaktýr. Ayrýca Kur’an’ýn nuru olmadan evlatlarýmýzýn hak ile batýlý ayýrt etmesi zordur. O nurun basireti ile ancak hak ile batýlý ayýrt etme imkâný elde edilebilir.
Bugün anne babalar çocuklarýnýn yabancý dil öðrenmeleri için bin bir emek harcamakta; okullar arasýnda kýyas ve tercihler yaparak hiçbir masraftan kaçýnmamaktadýr. Þüphesiz yabancý dil öðrenmek günümüzde önemli bir husustur. Ancak sadece buna ilgi gösterip evlatlarýmýzý Kur’an mesajýndan uzak býrakmamýz vebalimizi arttýrýr. Zira evlatlarýmýzý ilahî kelamdan ve onun ruhaniyetinden mahrum býrakmak, çocuklarýn pýrýl pýrýl gönüllerinin onun ýþýðýndan yoksun kalmasý demektir.
Kur’an’ýn terbiye, eðitim ve öðretiminden geçmeyen, Kur’an ruhundan uzak ve hayata onun zaviyesinden bakamayan nesiller, kendi yerini ve deðerini bilemediði gibi insanlarýn, hayvanlarýn, bitkilerin ve bütün âlemin kýymet ve önemini idrak edemez.
Ýnsanýn ailesi, evi ve yuvasý Kur’an’dan ve onun manevi atmosferinden uzak olmamalýdýr. Hz. Peygamber: “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin.” (Müslim, Müsafirin, 212.) buyurmaktadýr. Gönüller Kur’an’dan ve onun hayat veren iksirinden mahrumsa, evler kabristanlara dönmüþ demektir. Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse Efendimiz’in ifadesiyle harap bir hane gibidir. (Tirmizi, Fezaili’l-Kur’an, 18.) Bu yüzden evlatlarýmýzýn gönüllerini ilahî kelamdan mahrum býrakmamak ve Kur’an’ý gönül gündemine almak gerekmektedir. Yürekleri Kur’an aþk ve sevdasý ile dolu gönüller kabristan deðil, ilahî mesajýn ýþýðý ile dolu aydýnlýk bir saray demektir.
Kur’an eðitim ve öðretimi Kur’an’ýn yüce iklimi ile tefekkür âlemine girmekle baþlamalýdýr. Çocuklarýmýzýn Kur’an’ý anlayýp düþünebilmesini saðlamak için öncelikle onlara nasýl bir kitapla muhatap olduklarýný iyice anlatmak gerekir. Tefekkür ve düþünce derinliðinden uzak ve bilinçsiz okumalar Hz. Peygamber’in ifadesiyle boðazdan aþaðýya geçmeyecek (Hâkim, Müstedrek, IV, 504.); yani kulun gönül âlemine fayda saðlamayacaktýr. Kur’an eðitimi almak için yaz kurslarýna giden çocuklar ve gençler, vahyin eðitici, erdirici ve oldurucu vasfýyla buluþmuþ olurlar. Kur’an eðitim ve öðretimi sürecinde hocalarýmýz, gençlere Kur’an’ýn Rabbimizin bizlere yolladýðý bir mektup olduðu anlayýþýný mutlaka vermelidir. Bu algý gençlerin onu anlama duygusunu harekete geçirir. Öyle ya, bir dostumuz bile bir mektup gönderse “içinde ne var, talebi nedir?” diye merak eder, anlamaya çalýþýrýz. Çünkü anlamadan talebini yerine getirmemiz mümkün deðildir.
Sekülerleþen günümüz dünyasýnda Kur’an’ý okuyup anlamanýn ve hayatý Kur’an’la yaþamanýn ayrý bir deðeri vardýr. Bu yüzden çocuklarýmýzý erken yaþlardan itibaren Kur’an ile buluþturmalýyýz. Zira Kur’an, doðumdan ölüme bütün hayatý kuþatan Rabbani bir hitap ve ilahî bir kitaptýr. Kur’an son demimize kadar her nefesimizin düzenleyicisidir.
“Allah’a koþun!” ilahî emrine sarýlmak, Kur’an’ý okuyup anlamaya koþmakla baþlar. Öyleyse Allah’a ulaþmak için haydi Kur’an’a koþun! Çünkü Kur’an’a koþmak Allah’a koþmaktýr.
|