Garip bir dünyada yaþýyoruz. Çünkü bir kýtada insanlar çile ve ýstýraptan gözyaþý dökerken, diðer kýtadakiler þýmarýkça eðlenmektedir. Bir tarafta insanlar açlýk ve kuraklýktan ölürken, diðer tarafta tam bir israf ve tüketim çýlgýnlýðý yaþanmaktadýr.
Dünya Gýda Örgütünün tespitlerine göre yýlda yaklaþýk 10 milyon insan açlýk ve yetersiz beslenmeden ölüyor. 1 milyar insan ise açlýk tehlikesi altýnda yaþam mücadelesi veriyor. Bununla beraber geçtiðimiz yýl dünyada 1 milyar 300 milyon ton yiyecek çöpe atýldý. Kalkýnmýþ ülkelerde çöpe giden gýdalarýn % 40’ý ise hâlâ yenebilecek durumdadýr. Ülkemizde de günde ortalama 120 milyon adet ekmek üretimimiz var. Bunun 6 milyonunun çöpe atýldýðý belirtilmektedir.
Görülüyor ki israf hastalýðý, sadece Batý toplumlarýnýn deðil, Müslümanlarýn da en önemli ahlaki problemlerinden biri hâline gelmiþtir. Ne yazýk ki, ülkemiz insanýnýn alým gücü ve imkânlarý geliþtikçe, israf hastalýðý da artmaktadýr. Artýk Müslümanlar, yemek masasýnda önlerine konan yemeklerin bir kýsmýný öylesine býrakmakta ve bunlarýn çöpe atýlmasýndan pek rahatsýzlýk duymamaktadýrlar. Oturduklarý iftar masalarýndan tencereler dolusu yemek ve ekmek atýklarýnýn çöp bidonlarýna gitmesini normal karþýlayabilmektedirler. Müslümanca bir hayat açýsýndan bakýldýðýnda, herhâlde bundan daha büyük bir çeliþki olamaz. Ýsrafýn haram olduðuna dair ilahî uyarýlar, nasýl da bu kadar kolay unutulabilmektedir?
Modern dünya görüþü, aldýðýmýz gýdalarýn “nimet” olma vasfýný bizlere unutturmakta, onlarý sýradan nesneler olarak algýlamamýza yol açmaktadýr. Bundan 40-50 sene öncesine kadar, bir ekmek parçasýnýn, insanýn beslenme ihtiyacýný karþýlayacak bir madde olmanýn ötesinde “nimet” olma deðeri, kadir kýymeti vardý. Bir Kur’an sayfasýna gösterilen hürmette olduðu gibi ekmek kýrýntýlarýnýn ayaklar altýnda çiðnenmesine fýrsat verilmezdi. Aksine bu, nimete karþý bir hürmetsizlik olarak deðerlendirilirdi. Çünkü eskiler, þu nebevî uyarýyý iyi biliyorlardý: “Birinizin elindeki lokma yere düþerse ondaki toz topraðý gidersin ve onu yesin. Onu þeytana býrakmasýn.” (Müslim, Eþribe, 136.) Þimdilerde ise o, bu manevi ve kutsi anlamýný, rýzýk olma niteliðini kaybetmiþ bulunmaktadýr. Çok eskiye gitmeye gerek yoktur. Baba ve dedelerimiz yoksulluðun, kýtlýðýn ne demek olduðunun çok acý tecrübelerini yaþamýþlardý. Gün gelmiþ bir çanak çorbadan mahrum kalmýþlar, gün gelmiþ bir parça ekmeðin hasretini çekmiþlerdi. Ancak þimdilerde nasýl olmuþsa bunlar, tarihte sanki hiç yaþanmamýþ gibi unutuldu. Sanki bizler, fakr u zaruret içerisinde kýt kanaat geçinen o insanlarýn torunlarý deðildik. Onlarýn baþýna gelen bu sýkýntý ve musibetin bir daha bu milletin baþýna gelmeyeceði konusunda âdeta söz almýþtýk.
Dünyanýn deðiþik yerlerinde yaþanan açlýk ve kýtlýðýn bizim baþýmýza gelmeyeceðinden ne kadar da emindik. Hem geçen yüzyýlda dedelerimizin maruz kaldýklarý yoksulluðu unutmuþ, hem de þu anda dünyanýn deðiþik yerlerinde yaþanmakta olan çile ve dramý göremez olmuþtuk. Dedelerimiz fakirlik ve kýtlýkla imtihan edilmiþti; bizler ise bolluk ve varlýkla imtihan edilmekteydik.
Günümüzde tüketim moda hâline gelmiþtir. Son derece cazip reklamlarla ihtiyaç olmayan mal ve eþya ihtiyaçmýþ gibi pazarlanmaktadýr. Ýnsanlarýn tüketim arzularý sürekli kamçýlanmakta, “Falanda var, bende neden yok?” kompleksine kapýlarak hareket edilmektedir. Araba, mobilya, telefon vb. teknolojinin ürettiði son model eþya ve aygýta sahip olmak için büyük bir rekabet yaþanmaktadýr.
Ne yazýk ki Ýslami hassasiyete sahip olmasý gereken Müslümanlar da bahsedilen bu tüketim ekonomisinin müþterileri hâline gelmiþtir. Gerek mutfaklarýmýzdan çöpe akan yemek ve ekmek atýklarý gerekse tam bir aymazlýk içerisinde çýð gibi büyüyen harcama alýþkanlýklarý hiç de iyi bir durumda olmadýðýmýzý göstermektedir.
Konunun basite alýndýðý anlaþýlmaktadýr. Oysa ilgili ayet ve hadisler, insanýn eþya karþýsýndaki bu savurgan tutumunun hiç de öyle hafife alýnacak bir durum olmadýðýný ortaya koymaktadýr. Çünkü bu, doðrudan Allah Teala’nýn kullarýný sevip sevmemesi, onlardan hoþnut olup olmamasý ile ilgili bir konudur. Nitekim bu baðlamda israf eden insanlarýn O’nun sevgisinden mahrum kalacaklarý beyan edilmektedir. Üstelik bu, vurgulu ifadelerle iki defa Kur’an’da tekrarlanmaktadýr (En’am, 6/141; A’raf, 7/31.) Herhâlde bu, ilahî rýzayý amaç edinmesi gereken bir mümine yapýlabilecek en aðýr uyarýdýr. Dolayýsýyla bir müminin bu ayetlere raðmen hâlâ israfa düþmeme konusunda tam bir gayret içerisinde olmamasý, Mevla’ya karþý bir saygýsýzlýktan baþka nasýl deðerlendirilebilir?
Yine yazýnýn baþýnda verdiðimiz ayette görüldüðü gibi, israfa dalanlarýn, þeytanlarýn kardeþleri olduklarý ifade edilmektedir. Bu da israfýn, Allah Teala katýnda ne denli çirkin ve kabul edilemez bir fiil olduðunu ortaya koymak açýsýndan oldukça dikkat çekicidir. Çünkü israf edenle þeytan arasýnda bir yakýnlýk kurulmaktadýr. Hatta bu ikisinin “kardeþ olduklarý” ifade edilmektedir. Þeytan ise günah ve isyanýn sembolüdür; çirkinliðin timsalidir. Araplar, bir þeyin ne kadar kötü olduðunu ifade etmek için onunla þeytan arasýnda bir irtibat kurarlardý. Dolayýsýyla israf etmek, bir anlamda þeytanýn rolüne bürünmek, onun gibi günah ve isyana dalmak, kötülük ve çirkinliðe alet olmaktýr.
Ayetin sonunda þeytanýn nankörlüðünü ifade eden “kefur” kelimesi gelmektedir. Kelime, bir þeyi örtmek, onu gizlemek anlamýna da gelir. Dolayýsýyla konumuzla ilgili þu yorum da yapýlabilir: Ýsraf eden insan, nimetin kýymetini görmezlikten gelmekte, ona harcanan parayý, sarf edilen enerjiyi ve verilen emeði bir anlamda gizlemektedir. Yine bu kimse, israf edilen o nimette baþkalarýnýn hakký olduðunu, tabiata karþý bir sorumluluðu bulunduðunu da görmezlikten gelmektedir. Dolayýsýyla israf, Allah’a karþý bir hürmetsizlik olduðu gibi, gelecek nesillere, doðal kaynaklara ve insan emeðine de bir saygýsýzlýktýr. Sonuç olarak Allah Teala’nýn has kullarýný tasvir eden þu ayetle konuyu bitirelim: “Onlar harcadýklarýnda ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onlarýn harcamalarý, bu ikisi arasýnda dengeli bir harcamadýr.” (Furkan, 25/67.)
|