Yüce Allah, sevgiyi var edendir. Sýnýrsýz seven, sýnýrsýz sevilendir. (Hud, 11/90; Büruc, 85/14.) Saf ve duru olan bu sevgi, müminin mutluluk kaynaðýdýr. Bu sevgiye eriþmiþ olan, hangi þartlar altýnda olursa olsun gönül huzuruna sahiptir. Ýçinde bulunduðu ortamlarýn aðýr olumsuz þartlarýnda dahi o, Rabbine olan güveni sebebiyle gönül huzurunu kaybetmez. Týpký Hz. Ýbrahim’in ateþe atýlýrken bile Yüce Allah’a teslimiyetinden dolayý gönlünün huzurlu olmasý gibi… Ýbrahim Halilullah’ýn bu gönül huzuru, Yüce Allah’ýn lütfuyla ateþin ortasýný bahçeye çevirmiþtir.
Müminin Yüce Allah’a teslimiyet ve güveni, en aðýr þartlarda dahi gönül huzurunu ayakta tutacak bir potansiyele sahiptir. Artýk onun için temel deðerlendirme ölçüsü, söz konusu bu sevgidir. Bu sevgiyle baðdaþmayan dünyanýn en yüksek övgülerinin onun nezdinde hiçbir deðeri yoktur. Bu sevgiyi dikkate almayan en aðýr yergiler de onu etkilemez. Bu duygu ona, Hz. Musa vasýtasýyla imanýn kutlu iklimine giren sihirbazlarýn en aðýr ölüm tehditleri karþýsýnda taþýdýklarý metanet gibi bir güç verir.
“...Kim Allah’a karþý gelmekten sakýnýrsa Allah ona bir çýkýþ yolu açar. Onu beklemediði yerden rýzýklandýrýr. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter…” (Talak, 65/2-3.) “...Kim Allah’a karþý gelmekten sakýnýrsa, Allah ona iþinde bir kolaylýk verir.” (Talak, 65/4.) mealindeki ayet-i kerimeler, müminin bu sevgi, güven ve metanetini ayakta tutan müjdelerdir.
Mümini en fazla huzursuz edecek þey ise bu sevgiyi zedeleyecek tutum ve davranýþlardýr. Çünkü sevenin en korktuðu þey, sevdiðini gücendirmektir. Bu sebeple seven, sevdiðini gücendirmemek için büyük bir duyarlýlýk gösterir. Ýslami literatürde bu duyarlýlýk, “takva” kavramý kapsamýnda ifade edilir. Takvanýn korkma veya sakýnma þeklindeki sözlük manasý, bu hassasiyeti ifade eden bir anlamdýr. Mümini en çok korkutan ve endiþelendiren husus, Allah Teâlâ’yý gücendirecek herhangi bir tutum ve davranýþ içinde bulunmaktýr. Dolayýsýyla takvanýn, “Dinen kötülük ve çirkinlik içeren her þeyden uzak durmak” (Tehanevi, Keþþâfu Istýlâhâti’l-Fünûn, 11/1527.) þeklindeki terim anlamý da takva sahibi kiþinin, büyük bir sevgiyle baðlandýðý Yüce Allah’ý gücendirebilecek en ufak davranýþlardan bile nasýl sakýnmasý gerektiðini ortaya koymaktadýr.
Yüce Allah takva duyarlýlýðýna sahip olanlarý çok sever. Kur’an-ý Kerim’de bu sevgi þöyle anlatýlýr: “Allah, kendine karþý gelmekten sakýnanlarý sever.” (Tevbe, 9/7; Âl-i Ýmran, 3/76.)
Takva, zahiri bir görünüþ veya görüntü deðildir. Takva, kiþinin iç dünyasýný imar eder ve güzelleþtirir. Bunun için Peygamber Efendimiz (s.a.s.) kalbine iþaret ederek, “Takva þuradadýr.” (Müslim, Birr, 32, 2564.) buyurmuþlar ve “Allah’ým nefsime takvasýný lütfeyle!” (Müslim, Zikir, 73, 2722.) diye bize dua öðretmiþlerdir.
Takva, Ýslam’a göre iyi Müslüman olmanýn en önemli göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bunun için “…Allah katýnda en deðerli olanýnýz, O’na karþý gelmekten en çok sakýnanýnýzdýr (muttaki olanýnýz)…” (Hucurat, 49/13.) buyrulmuþtur. Bunun için Yüce Allah müminlere “Ey iman edenler! Allah’a karþý gelmekten nasýl sakýnmak gerekiyorsa öylece sakýnýn...” þeklinde talimat vermiþtir. (Âl-i Ýmran, 3/102.)
Anlaþýlacaðý üzere takva sahibinde çok hassas bir dinî duyarlýlýk vardýr. Bu duyarlýlýkla o, Ýslam’ý bütün güzelliðiyle yaþamaya çalýþýr, her türlü iyiliði sergiler ve her türlü kötülükten uzaklaþýr. Dolayýsýyla bu duyarlýlýðý taþýyan mümin, kendisi, ailesi, çevresi, içinde yaþadýðý toplum, bütün insanlýk hatta tüm yaratýlmýþlar için bir rahmet timsali hâline gelir. Çünkü Allah ona iyiyi kötüden, hakký batýldan ayýracak öyle bir anlayýþ verir ki artýk o, bu anlayýþla yolunu þaþýrmaz. Þöyle buyrulmaktadýr: “Ey iman edenler! Eðer Allah’a karþý gelmekten sakýnýrsanýz o size iyiyi kötüden ayýrt edecek bir anlayýþ verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi baðýþlar. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Enfal, 8/29.)
Takvaya ulaþtýracak yollarý Yüce Allah, Kur’an-ý Kerim’de pek çok ayet-i kerimede açýklamýþtýr. Takvaya ulaþtýracak yollar içinde kuþkusuz ibadetlerin ayrý bir yeri bulunmaktadýr. Namaz, oruç, hac ve kurban, mümini manevi bakýmdan eðiten ve takvaya ulaþtýran ibadetlerdir. Bu doðrultuda baþta namaz olmak üzere ibadetlerin emrediliþindeki esas amacýn, Müslümaný takva duyarlýlýðýna eriþtirmek olduðunu söyleyebiliriz. “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin…” (Bakara, 2/21.) mealindeki ayet-i kerime bu hususu ifade etmektedir.
Kur’an-ý Kerim’de: “… De ki: ‘Hiç þüphesiz asýl doðru yol Allah’ýn yoludur. Bize âlemlerin Rabbine boyun eðmek emrolundu. Bir de bize, ‘Namazý dosdoðru kýlýn ve Allah’a karþý gelmekten sakýnýn.’ diye emrolundu…” (Enam, 6/71-72.) mealindeki ayet-i kerimelerde takva, namazla birlikte emredilmiþtir. Kurbanlarla ilgili olarak “Onlarýn etleri ve kanlarý asla Allah’a ulaþmaz. Fakat ona sizin takvanýz (Allah’a karþý gelmekten sakýnmanýz) ulaþýr...” (Hac, 22/37.) Hacla ilgili olarak “...Her kim de Allah’ýn niþanelerini (kurbanlýklarýný) yüceltirse þüphesiz ki bu kalplerin takvasýndan (Allah’a karþý gelmekten sakýnmasýndan)dýr.” (Hac, 22/32.) mealindeki ayet-i kerimeler ibadetlerin mümini takvaya eriþtirmeyi hedeflediðini göstermesi bakýmýndan dikkat çekicidir. Yine hac yapacak kiþinin öncelikle birtakým ahlaki ilkeleri özenle gözetmesi gereði vurgulandýktan sonra “…Ne hayýr yaparsanýz Allah onu bilir. (Ahiret için) azýk toplayýn. Kuþkusuz, azýðýn en hayýrlýsý takva (Allah’a karþý gelmekten sakýnma)dýr. Ey akýl sahipleri, bana karþý gelmekten sakýnýn.” (Bakara, 2/197.) buyrulmuþtur.
Ayný doðrultuda “Ey iman edenler! Allah’a karþý gelmekten sakýnmanýz için oruç, sizden öncekilere farz kýlýndýðý gibi size de farz kýlýndý.” (Bakara, 2/183.) mealindeki ayet-i kerimede orucun farz kýlýnýþýnýn hikmeti de takvaya eriþme olarak açýklanmýþtýr. Ayet-i kerimeden, mümine oruç ibadetinde bir hedef gösterildiðini anlýyoruz. Bu hedef, takvayý özümsemek ve hayatýný takva ilkeleri çerçevesinde tanzim etmektir. Böylece sabrý kuþanmýþ, iyiliði ve ihsaný kiþiliðinin ayrýlmaz bir niteliði kýlmýþ, daima Hakk’ýn yanýnda yer alan, paylaþma bilincine sahip, kendinden önce baþkalarýný düþünen, samimi, doðru, dürüst, ahde vefalý, kýsacasý bütün güzel ahlaki nitelikleri özümsemiþ, kötü ahlaki niteliklerden uzak kalmayý ilke edinmiþ iyi bir mümin olmaktýr.
Oruçla birlikte ramazan ayýnýn rahmet iklimi, kiþinin bu hedefe ulaþmasýný saðlayacak çok uygun bir ortamdýr. Bu ortam, müminin takvayý benliðinin ayrýlmaz bir parçasý hâline getirmesi ve hayatýnýn her aþamasýný takva ilkeleri doðrultusunda düzenlemesi için önemli fýrsatlar sunar. Bir hadis-i þerifte þu müjdeye yer verilir: “Ramazan geldiði zaman cennet kapýlarý sonuna kadar açýlýr, cehennem kapýlarý kapatýlýr ve þeytanlar baðlanýr.” (Müslim, Sýyam, 1 (Hadis no: 1079.); Bakýnýz, Buhari, Savm 5; Nesâi, Sýyam, 3.) Hadisin bir rivayetinde (Müslim, Sýyam, 2.) “Cennet kapýlarý açýlýr.” ifadesi yerine “Rahmet kapýlarý açýlýr.” ifadesi kullanýlmýþtýr. Buna göre ramazan ayý, Müslümanýn manevi hayatýný gözden geçirmesi ve hayatýnda takva ilkelerini hâkim kýlmasý için çok önemli bir mekteptir. Bu mektepte, günahlarýn karanlýk ortamýndan sýyrýlmak, geçmiþte iþlenen olumsuz amellerin aðýr yükünden kurtulmak, Allah’a yaklaþmak, salih amellerin zevkine ermek, böylece iyi bir insan ve iyi bir Müslüman olmak için eðitim alýnýr.
Bu eðitim sürecinin baþýnda samimi bir tövbe gerekir. Bu, günahlardan piþmanlýk duyarak uzaklaþma iradesi olarak ifade edebileceðimiz samimi/nasuh bir tövbedir. Böyle bir tövbe olmadan hayatý takvaya göre düzenleme imkâný yoktur. Nitekim bir hadis-i þerifin meali þöyledir: “Kim ki yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi býrakmazsa, Cenab-ý Hak o kimsenin yemesini içmesini býrakmasýna hiç kýymet vermez, iltifat buyurmaz.” (Buhari, Savm, 8; Edeb, 51; Ebu Davud, Savm, 25; Tirmizi, Savm, 16; Ýbn Mace, Sýyam, 21.)
Ýþte ramazan ayý, bunun için önemli bir fýrsattýr ve Müslüman açýsýndan gerçekten tam bir rahmet iklimidir. Oruç, Kur’an tilaveti, teravih, zikir, infak… Bütün bu hayýrlý iþlerin desteðiyle mümin ramazan ayýnda kötülüklerden daha kolay uzaklaþma ve iyi iþlere yönelme melekesi kazanýr. Asýl hedef ise bu tablonun, ramazan ayýyla sýnýrlý kalmamasý, gerek bireysel gerek toplumsal düzeyde kalýcý hâle getirilmesi ve takva deðerlerinin toplumda iþlevsel kýlýnmasýdýr.
Yukarýda da iþaret edildiði üzere ibadetlerin asýl amacý, insaný Allah’a karþý tam bir teslimiyet içinde iyi insan ve iyi Müslüman yapmaktýr. Bunun için ramazan ayý ibadet yoðunluðuyla ve bir rahmet mevsimi olarak nefsi arýndýrmak için en elveriþli zaman dilimidir. Bu açýdan bakýnca ramazan ayý, Müslümanýn manevi hayatýný koruyacak savunma mekanizmalarý geliþtirmesine ve bunu kalýcý kýlmasýna yardýmcý olur. Hadis-i þerifte orucun kalkan olarak nitelendirilmiþ olmasý (Buhari, Savm, 9; Müslim, Sýyam, 163.), bu kalkanýn sadece ramazan ayýnda iþlevini görüp ondan sonra kiþiyi korumasýz býrakacaðý anlamýnda deðil, ramazan ayýnda elde edilen manevi kazanýmlarýn sürekli kýlýnarak koruyucu bir mekanizmaya dönüþtürülmesi gereðini ifade etmek içindir. Esasen ramazan ayýnýn bu yoðunlaþtýrýlmýþ manevi eðitim programý, Müslümanýn bütün bir yýlýný ayný doðrultuda tanzim etmek üzere bir mektep iþlevi görmektedir.
Bu mektepte hayatýn bütününü kapsamak ve kesintisiz bir þekilde yaþanmak üzere, takva ilkeleri hayata geçirilerek özümsenir. Takva deðerlerini özümsemiþ olan mümin, Yüce Allah’a gönülden baðlýdýr. Kur’an-ý Kerim’i rehber, Allah’ýn Sevgili Elçisi’ni örnek edinmiþtir. Her bakýmdan güvenilen, güven veren emin kiþidir. Emanet sahibidir. Elinden ve dilinden kimseye zarar gelmez. Samimiyeti kuþanmýþtýr. Sözü özü birdir. Aðzýndan asla yalan söz çýkmaz. Dürüsttür. Ahdine vefa gösterir. Verdiði sözü tutar. Cömerttir. Bencillikten eser yoktur kendisinde. Paylaþma bilincine sahiptir. Eþyanýn kulu kölesi deðildir. Dünya hayatýnýn geçiciliðinin farkýndadýr. Sadeliði sever. Gösteriþten, þatafattan hoþlanmaz. Ýffet ve hayâ sahibidir. Eline, beline ve diline sahiptir. Ýnsani iliþkilerde sevgi, saygý, nezaket ve zarafet doludur. Güler yüzlü ve ince ruhludur. Çevresindeki hastalarý, yaþlýlarý, kimsesizleri, düþkünleri, özürlüleri ve özel ilgiye muhtaç kesimleri arar, sorar, salgýn günleri geçtikten sonra da ziyaret eder. Kardeþlik, arkadaþlýk ve komþuluk hukukunu gözetir. Kendisini baþkalarýndan asla üstün görmez. Baþkalarýna tahakküm zihniyetinden arýnmýþtýr. Kibirli, gururlu deðildir. Fakat vakar sahibidir. Karþýsýndakine deðer verir, onurunu kýrmaz. Kimseyi incitmemeye özen gösterir. Gönül yýkmaz. Ülfet eder, ülfet edilir. Kaba, katý, kýrýcý, kötü sözlü ve lanet okuyucu deðildir. Baðýþlayýcý ve affedicidir. Hoþgörü sahibidir. Yardýma ihtiyacý olanlarý yardýmsýz býrakmaz. Ýyilik, destek, yardým, tavsiye ve istiþare için kendisine güvenle baþvurulabilir. Mazlumlarý, yetimleri, düþkünleri kimsesizleri koruyup kollar. Adildir. Daima hakkýn ve haklýnýn yanýnda yer alýr. Zalimleri, haksýzlýk yapanlarý, kamu ve kul hakkýna tecavüz edenleri sevmez. Saðlýðýna dikkat eder. Temizliðe önem verir. Tertipli ve düzenlidir. Boþ vakit geçirmeyi sevmez. Zamanýn kýymetini bilir. Boþ iþ ve sözlerden uzak durur. Baþkalarýnýn eksik ve kusurlarýný araþtýrmakla uðraþmaz. Kendi eksik ve kusurlarýný telafi etmek için çabalar. Ýyiliklerin yaygýnlaþmasý, kötülüklerin ortadan kalkmasý için çalýþýr. Herkesin iyiliðini ister. Sabýrlý ve metanetlidir. Asla ümitsizliðe kapýlmaz. Yeryüzünde bozgunculuk çýkarmaz. Doðal dengeyi tahrip edici faaliyetlerde bulunmaz. Hayvanlara karþý þefkat ve merhametle hareket eder. Yüce Allah’ýn kâinata koyduðu dengeyi bozabilecek her türlü tutum ve davranýþa karþý mücadele eder. Ramazanda takva eðitiminde bir mümin olarak, özellikle evde vakit geçirmek durumunda olduðumuz bu günleri sorumluluk bilincimizi yeniden gözden geçirmek noktasýnda tefekkür ederek fýrsata çevirebiliriz.
Dr. Ekrem KELEÞ / DÝYANET AYLIK DERGÝ
|