Herhangi bir kavramýn yeri ve önemi o kavramýn, içerisinde yer aldýðý dildeki diðer kavramlarla meydana getirdiði iliþkinin veya gramer baðlarýnýn zenginliði ve çeþitliliðinden anlaþýlmaktadýr. Bu açýdan bakýldýðýnda denilebilir ki hak kavramý, Kur’an’ýn en temel kavramlarýndan biridir. Çünkü bu kavram insanýn manevi hayatýyla birlikte maddi hayatýný da kuþatmaktadýr. Manevi tarafýyla insanýn Allah’a ve nefsine karþý olan haklarý, maddi tarafýyla da sözgelimi, fakirin hakký, dostluk hakký, akraba hakký, komþu hakký, koca hakký, zevce hakký, misafir hakký, yolcu hakký, hayvan hakký vb. haklarý ifade etmektedir. Manevi haklarýn baþýnda yer alan hukukullah (Allah hakký) tabii ki, önem ve öncelik bakýmýndan bütün haklarýn önündedir. Çünkü bu haklar, tüm varlýðýmýzý kendisine borçlu olduðumuz yaratýcýmýzýn bizim üzerimizdeki haklarýdýr. Hâl böyle olunca onlarý görmezden gelmek kulluða asla yakýþmayacak bir davranýþtýr. O hâlde her insanýn baþta gelen en temel görevi, bu haklardan doðan sorumluluklarý yerine getirmek olmalýdýr. Bu da hiç kuþkusuz iman ve ibadet sorumluluðu anlamýna gelmektedir.
Ancak bir bireyin iman edip bütün zamanýný ibadetle geçirerek biraz önce ifade etmeye çalýþtýðýmýz beþerî iliþkilerden doðan maddi haklar konusunda ihmalkâr davranmasý, Ýslam hukukuna göre ahlaki deðildir. (Buhari, Savm, 51–55.) Bu bakýmdan denilebilir ki, kul haklarý da tartýþmasýz derecede önemlidir. Esasen böyle olduðu içindir ki, fert ve toplumlarýn hak ve sorumluluklarýnýn belirlenmesi ve dengelenmesi konusunda Kur'an azami titizliði göstermiþtir. Hatta haklarýn ýskatý açýsýndan bakýldýðýnda kul haklarýnýn çok daha aðýr olduðu anlaþýlmaktadýr. Zira Allah Teala, merhametlilerin en merhametlisidir. Dilerse kulu üzerindeki -þirk hariç- tüm haklarýndan vazgeçebilir. Ama hak sahibi kullarý razý edip helalleþmek o kadar kolay deðildir. Bu yüzden kul hakkýyla Allah’ýn huzuruna gitmemeye büyük ölçüde özen göstermek gerekmektedir. Aksi hâlde ahirette Hz. Peygamber’in diliyle müflis kiþi konumuna düþmemek elde deðildir.
Ýslam âlimleri haklarý Allah hakký, kul hakký diye iki ana esas üzere tasnif etmiþlerdir. Bu tasnif daha çok hakkýn sahibine, mahiyetine ve saðladýðý yararýn genel ve özel oluþuna göre düzenlenmiþtir.
Allah hakký
Bunlar herhangi bir þahsa has olmayýp herkesin yararýna olan haklardýr. Yüce Allah’ýn tüm emir ve yasaklarýný bu grupta deðerlendirmek mümkündür. Zira kullarla ilgili olsa da her þer'i hüküm ayný zamanda Allah’ýn hakkýdýr. Çünkü haklarý kullara bahþeden Allah’týr. Esasen bu tür haklarýn Allah’a izafe edilmesi, tüm toplumun menfaatini ilgilendiren ve toplum hayatýnýn devamý için vazgeçilmez nitelikteki hükümlerle ilgili olmalarý sebebiyledir. Bundan dolayýdýr ki, bireylerin menfaatlerine bakýlmaksýzýn toplumun menfaatini saðlamayý ve kamu düzenini korumayý hedefleyen hükümler, Allah hakký olarak isimlendirilmiþtir. (Hasan Hacak, “Hak”, Ýslam’da Ýnanç, Ýbadet ve Günlük Yaþayýþ Ansiklopedisi, Ýstanbul 1997, II, 137.) Sözgelimi namaz, zekât, oruç, hac gibi ibadetler bunlardan bazýlarýdýr. Zira namaz sahibini kötülüklerden ve fuhuþtan alýkoymakta, zekât kiþiye malýný baþkalarýyla paylaþma alýþkanlýðý kazandýrmak suretiyle ruh temizliði gibi ahlaki bir erdemliliðe ulaþtýrmakta; oruç mümine fakir kimselerin durumlarýný düþünme fýrsatý vererek yardým etme bilinci kazandýrmakta; hac ise sosyal ve ekonomik katkýlarýyla tüm Müslümanlara maddi ve manevi yarar saðlamaktadýr.
Allah'ýn kullar üzerindeki haklarýndan bazýlarý da dini yalnýz Allah’a has kýlmak (Bakara, 2/193.), Allah’a ortak koþmamak (Lokman, 31/13.), Allah’ý mutlak þari olarak kabul etmek (En’am, 6/57.), verdiði nimetlere karþý Allah’a þükretmek (Bakara, 2/172.), O’na secde etmek (Fussýlet, 41/37.), haccý Allah için yapmak (Âl-i Ýmran, 3/97.), ganimetlerin taksimi konusunda Allah’ý hakem kabul etmek (Enfal, 8/1.), þefaat yetkisinin sadece Allah’ýn iznine baðlý olduðuna inanmak (Zümer, 39/44.), tüm ibadetleri Allah’a tahsis edip O’nun için yaþamak (En’am, 6/162.) vb.den ibarettir.
Esasen tüm haklarýn belirleyicisi Allah'týr. Bu yüzden haklarý Allah hakký, kul hakký diye birbirinden kesin hatlarýyla ayýrmak da pek mümkün deðildir. Ancak burada asýl olan Allah haklarýnýn önceliðidir. Yani ister Allah’ýn kendi zatýný ilgilendiren ister kamu yararýna belirlenen haklar olsun, Allah hakký olarak bilinen tüm haklar kul haklarýna nispetle uygulamada mutlak bir önceliðe sahiptirler. Nitekim bir hadiste kulun ahirette ilk olarak Allah hakký olan namazdan hesaba çekileceði, þayet namazýnda bir eksiklik söz konusu ise, bu durumda kiþinin hüsrana uðrayacaðý belirtilmektedir. (Tirmizi, Salat, 188.) Ancak bütün bunlara raðmen Kur’an, þirk hariç Yüce Allah’ýn irade etmesi neticesinde tüm haklarýndan vazgeçerek kullarýn günahlarýný baðýþlayacaðýný da ifade etmektedir.
Kul hakký
Bireylerin menfaatleriyle ilgili olan ve fertlerin söz sahibi olduðu haklara da kul hakký denilmektedir. Kul haklarý genel ve özel olmak üzere iki kýsma ayrýlmaktadýr. Genel olanlar, toplumda bulunan bütün fertleri ilgilendiren yani onlarýn ortaklaþa sahip olduklarý haklardýr. Özel olanlar ise, kamuya açýk olmayýp bireyin kendisine ait olan haklardan ibarettir. Sözünü ettiðimiz özel haklar arasýnda yaþama hakký, kiþisel özgürlükler, özel hayatýn gizliliði, seyahat etme ve yerleþme hürriyeti, mülkiyet hakký, düþünce ve inanç özgürlüðü, öðrenim hakký bunlardan bazýlarýdýr. Bu haklar içerisinde en önemlisi, yaþama hakkýdýr. Bu yüzden Kur’an yaþam hakkýný hiçbir etnik ayýrýma gitmeden, hiçbir inanç ve düþünce mensubiyeti gözetmeden mutlak olarak savunmaktadýr. O, bir taraftan “Hata en olmasý dýþýnda bir müminin baþka bir mümini öldürmesine asla izin verilemez…” (Nisa, 4/92.), “Kim bir insaný kasten öldürürse, onun cezasý cehennemdir ve o kimse Allah’ýn lanetine müstahak olmuþtur.” (Nisa, 4/93.) diyerek, haksýz yere cana kýymayý çok büyük bir günah sayýp yasaklarken; diðer taraftan da "Her kim bir kiþiyi haksýz yere öldürürse, bütün insanlarý öldürmüþ gibidir…” (Maide, 5/32.) þeklinde evrensel bir ilke koyarak bir insaný öldürmeyi bütün insanlýðý öldürmekle eþ deðerde görmektedir. Allah Rasulü (s.a.s.) de ayný amacý gerçekleþtirme adýna Veda Hutbesi’nde: “Ey insanlar! Bugünleriniz nasýl mukaddes bir gün, bu aylarýnýz nasýl mukaddes bir ay, bu þehriniz (Mekke) nasýl mübarek bir þehir ise, canlarýnýz, mallarýnýz ve namuslarýnýz da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuþtur…” (Tirmizi, Cihad, 28; Ýbn Mace, Menasik, 84; Ebu Davud, Menasik, 67.) demek suretiyle yaþam dokunulmazlýðýnýn kutsallýðýna vurgu yapmaktadýr.
Ancak bütün bunlara raðmen günümüz Ýslam dünyasýnda haksýz yere kýyýlan canlar, dökülen kanlar nedeniyle yaþam hakký gibi en temel hak ve hürriyetlerin ihlal edilmesini, üstüne üstlük Türkiye gibi cennet bir vatanda özellikle kadýnlara yönelik çoðu ölümle sonuçlanan insanlýk dýþý eylemleri anlamak mümkün deðildir. Hele hele son günlerde Türkiye'deki bazý erkeklerin eþlerine yönelik cahiliye dönemini bile geride býrakan yaþam hakký saldýrýlarý, genelde tüm insanlýðý özelde ise ülkemizde yaþayan herkesi derinden üzmektedir. O hâlde bu tür hak ihlallerine son vermek hem dýþ dünyada hem de kendi ülkemizde insan hak ve hürriyetlerine saygýlý bir toplum oluþturmak için baþta yaþam hakký olmak üzere, Kur'an'ýn kiþi hak ve hürriyetleriyle ilgili deðer hükümlerini hayata geçirmekten baþka çaremiz yoktur.
|