Kur’an, inkârcýlarýn tevhit, nübüvvet, ahiret hayatý, gibi temel konulardaki þüphelerine cevaplar verdikten, itirazlarýnýn yersizliðini dile getirdikten sonra sözü, Allah’ýn her þeyi kuþatan bilgisine getirmektedir. (Yunus, 10/61.) Yüce Allah’ýn her þeyi bilmesi, insanlarýn bütün yaptýklarýndan haberdar olmasý, itaatkâr kullarý için büyük bir sevinç, isyankâr kullarý içinse büyük bir tehdittir. Allah Teala bu þekilde kendilerine moral verdiði, kalplerini pekiþtirdiði itaatkâr kullarýný þöyle tarif etmektedir:
“Bilesiniz ki, Allah’ýn dostlarýna korku yoktur; onlar üzülmeyeceklerdir de. Onlar, iman edip de takvaya ermiþ olanlardýr.” (Yunus, 10/62-63.)
Veli kelimesinin kökünde “yakýnlýk” anlamý vardýr. Bir þeyin velisi, ona yakýn olandýr. Allah’a mekân açýsýndan yakýn olmak muhaldir. Ancak kiþiyi Allah’a yakýn kýlan bazý özellikler vardýr ki; bu özelliklere sahip olduðunda mecazi anlamda o kiþi Allah’a yakýn, yani O’na dost olur. Allah’a olan yakýnlýk iki boyutludur; kul Allah’a veli olduðunda Allah da kuluna veli olur. Kur’an’da “Allah iman edenlerin velisidir.” (Bakara, 2/257.) buyrulmuþtur. Allah’ýn “Veli” ismi, “Müminlere yardým eden, onlarý koruyan, gözeten, onlarýn yakýný ve dostu.” anlamýna gelmektedir.
Ýnsan, akýllý bir varlýk olmasý hasebiyle, gelecek ve geçmiþ ile her daim alakadardýr. Gelecek korkusu ve geçmiþin üzüntüsü onu meþgul eder; belki hayatýný zindana da çevirebilir. Allah’a dost olan ve Allah’ýn dostluðuna eren bahtiyar kullarýn huzurunu, geleceðin korkusu ve geçmiþin üzüntüsü kaçýramaz. Onlarý, gerek ölüm anýnda gerekse ölümden sonraki ahiret hayatýnda karþýlaþacaklarý olaylar korkutmaz. Çünkü yapmalarý gereken görevleri yerine getirmekte, Allah’ýn yasakladýðý günahlardan
uzak durmaktadýrlar. Bu yüzden Allah kalplerine gelecekle ilgili güven duygusu verir. Bu, sadece ahiret için deðil dünyadaki gelecekleri için de geçerlidir; hayatlarýný karþýlaþabilecekleri olumsuzluklardan endiþe duyarak geçirmezler. Onlara, baþlarýndan geçmiþ olaylar da üzüntü vermez. Bazý durumlarda üzülseler bile bu üzüntü, sabýrla geçen bir üzüntüdür; daimi bir üzüntü deðildir. Bu, Hz. Peygamber’in vefat eden oðlu Ýbrahim için “Göz yaþarýr, kalp hüzünlenir. Fakat biz Rabbimizin razý olduðu þeyden baþkasýný söylemeyiz. Ey Ýbrahim, biz senin ölümünden dolayý gerçekten üzgünüz!” (Ebu Davud, Cenaiz, 23, 24.) demesi gibidir. Geçmiþte istedikleri bazý þeyleri elde edememiþ olsalar da onlarýn velisi olan Allah’ýn, kaybettiklerinin karþýlýðýný onlara dünyada veya ahirette vereceðinin bilincindedirler. Ölümden sonra yakýnlarýný geride býrakmýþ olmalarýndan da üzüntü duymazlar. Her þeyin Allah’ýn kaza ve kudreti ile gerçekleþtiðini bilmektedirler. O’nun takdirine teslim olduklarýndan, gam ve kederden uzaktýrlar; kalben rahat ve mesrur, bedenen canlý ve aktiftirler. Kalpleri Allah’ýn zikri ile mamur olmuþ, huzura kavuþmuþtur. “Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ý zikrederek huzura kavuþur.” (Rad, 13/28.) ayetinin delalet ettiði üzere, huzurun hâkim olduðu kalpte üzüntünün yer tutmasý söz konusu deðildir.
Ýster istemez akla, bu anýlan insanlarýn kimler olduðu, onlarýn hangi özelliklerinden dolayý bu taltife mazhar olduklarý sorusu gelmektedir. Bu sorunun cevabý iki kavramdan ibarettir: Ýman ve takva. Onlar hem iman hem de takva özelliðine sahip olan, bu ikisini bir araya getirebilenlerdir. Allah’ý, rasulünü ve onun Allah’tan getirdiði hakikatleri tasdik ederler. Allah’ýn emirlerini yerine getirir, yasaklarýndan uzak dururlar. Gazabýndan korkar, aza býndan sakýnýrlar. Takva onlarýn karakterlerinin bir parçasý hâline gelmiþ, süreklilik arz eden bir özellikleri olmuþtur. “Eðer mümin iseniz Allah’a karþý takva sahibi olunuz.” ayeti, (Mâide, 5/88.) takva ile iman arasýndaki iliþkiyi ifade etmektedir.
Allah dostlarýnýn özellikleri ile ilgili diðer bilgiler, bu iki temel özelliðin açýlýmýndan ibarettir. Bu özelliklerin en baþýnda, onlarýn birbirini Allah için seven insanlar olmalarý gelmektedir. Hz. Peygamber, bir hadis-i þerifinde bu hususu þöyle ifade etmektedir:
“Þüphesiz Allah’ýn kullarýndan bazý insanlar vardýr ki, onlar ne peygamber ne de þehittirler. Fakat kýyamet gününde, Allah katýndaki makamlarýndan dolayý nebiler ve þehitler onlara gýpta edecekler.” Sahabeler: “Ey Allah’ýn Rasulü, bize haber ver, onlar kimlerdir?” deyince Allah Rasulü; “Onlar öyle bir topluluk ki, aralarýnda bir akrabalýk, alýp verecekleri mal mülk olmaksýzýn Allah için birbirlerini severler. Hem, vallahi þüphesiz onlarýn yüzleri pýrýl pýrýl nurdur. Þüphesiz onlar nur üzerindedirler. Ýnsanlar korktuðu zaman onlar korkmazlar, insanlar hüzünlendiði zaman onlar hüzünlenmezler.” buyurdu ve þu ayeti okudu: “Bilesiniz ki, Allah’ýn dostlarýna korku yoktur; onlar üzülmeyeceklerdir de.” (Ebu Davud, Ýcare 76.)
Allah dostlarýnýn bir diðer özelliði, bazý rivayetlerde “Görüldüklerinde Allah hatýrlanan kiþiler.” olarak ifade edilmiþtir. (Taberi, Tefsir, XV, 119.) Ýbadet onlarýn sadece içlerini deðil dýþlarýný da aydýnlatmýþ, bu aydýnlýk yüzlerine aksetmiþtir. (Fetih, 48/29.) Yüzlerindeki huzur ve huþu muhataplarý tarafýndan da hissedilir; muhataplarýnýn da ayný duygularý hissetmesine vesile olur. Allah dostlarý kadere razý olan, belaya sabreden, nimetlere þükreden insanlardýr. Onlar her daim Hakk’a muvafýk olarak davranýrlar. Allah’ýn dostluðunu kazanmýþ, onun tarafýndan deðer görmeyi hak etmiþ insanlardýr. (Maverdi, en-Nüketü ve’l-Uyun, II, 440.)
Söz konusu itaatkâr kullar bu özelliklere sahip olarak Allah’ý dost edinince, Allah da onlarý kendine dost edinmekte ve bu yakýnlýðýn sonucu sonraki ayette ifadesini þöyle bulmaktadýr.
“Dünya hayatýnda da ahirette de onlara müjde vardýr. Allah’ýn sözlerinde asla de ðiþme yoktur. Ýþte bu, büyük kurtuluþun kendisidir.” (Yunus, 10/64.)
Müjde, “insanýn yüzünü güldürecek sevinçli haber” anlamýna geldiðinden bu þekilde deðerlendirilecek her þey ayetin kapsamýna girmektedir. (Razi, Tefsir, XVII, 278.) Allah dostlarýna, Kur’an’da ve Hz. Peygamber’in hadislerinde birçok ahiret nimeti müjdelenmektedir. Allah, onlara güzel amelleri ve ahlaký kolaylaþtýrmakta, kötü ahlaktan uzaklaþtýrmakta, dualarýný kabul buyurmaktadýr. Ýnsanlar arkalarýndan onlarý hayýrla yâd etmektedir. Melekler ruhlarýný alýrken onlara cenneti müjdelemekte, (Fussýlet, 41/30.) kýyamet günü onlarý selamla karþýlayýp cennete buyur etmektedir. (Rad, 13/23; Zümer, 39/73.) Kýyamet gününde yüzlerinin ak olmasý (Âl-i Ýmran, 3/107.), kitaplarýnýn sað taraftan verilmesi (Ýnþikak, 84/7-9.) gibi orada karþýlaþacaklarý sevinçli hâllerin hepsi, müjdenin kapsamýna dâhildir.
O hâlde Rabb'imizin müjdesine nail olmaktýr asýl zafer, yoksa inkârcýlar gibi Allah’ý unutma pahasýna dünyalýk güç ve refah elde etmek deðil. Zira peþinden dünyada zillet, ahirette azap geliyorsa o zaferi, zafer olarak adlandýrmaya deðmez. (Âl-i Ýmran, 3/197.) Yunus suresinin 61-64. ayetlerinden anlaþýldýðýna göre: 1- “Allah dostlarý” ifadesi, her Müslüman’ýn önüne konmuþ bir idealin ifadesidir. Bu sýfat belli bir sýnýfa, çevreye, ýrka veya kültüre hasredilemez. 2- Allah dostlarý için peygamberlerin sahip olduðu ismet sýfatý söz konusu deðildir. Nihai olarak kimin dostu olup olmadýðýnýn kararý da Allah’a aittir. Allah dostu olduðuna dair hüsnüzanda bulunulan kimse, hatadan korunmuþ kabul edilemez. 3- “Allah dostlarý” ifadesinin Allah’a yönelik boyutu yanýnda müminlere yönelik boyutu da vardýr. Hz. Peygamberin onlarý, birbirini karþýlýksýz seven insanlar olarak nitelemesi, bunu ifade etmektedir. Sevgi duygusu müminlere karþý sorumluluðunun idrakinde olmayý gerektirmektedir. Bu dostluðun hukuku yerine getirilmediði takdirde Ýslam’ýn zaafa düþüp küfrün güçleneceðinde ve yeryüzünde büyük fitne ve fesadýn kaçýnýlmaz olacaðýnda þüphe yoktur. (Enfal, 8/73.)
Dr. Abdülkadir ERKUT / DÝYANET AYLIK DERGÝ
|