Sahabe-i kiram, Ýslam davetine en önce icabet etmiþ, Allah’ýn elçisine sahip çýkmýþ, dünyanýn dört bir tarafýna Ýslam bayraðýný götürmüþ, dini sonraki nesle aktarmýþ, bu uðurda türlü fedakarlýklara göðüs germiþ bir topluluktur. Onlarý önemli kýlan, varlýklarýn en þereflisi, peygamberlerin en deðerlisi Hz. Muhammed’e (s.a.s.) sarsýlmaz imanlarý, onun açtýðý yolda yürümeleridir. Bu yolda en önde yürüyenler için az bir amelin bile büyük manevi karþýlýðý vardýr. Ýþte Müslümanlar arasýnda müstesna bir yeri olan sahabeyi Kur’an-ý Kerim þöyle tasvir etmektedir:
“Siz, insanlar için çýkaralmýþ en hayýrlý ümmetsiniz. Ýyiliði emreder, kötülükten meneder ve Allah'a iman edersiniz.” (Âl-i Ýmran, 3/110.)
Ayet, sahabeyi “en hayýrlý ümmet” olarak tasvir etmekte, onlarý insanlýða örnek ve önder bir topluluk olarak sunmaktadýr. Bununla birlikte ayette zikredilen özelliklere sahip olanlar da ayetin kapsamýna dahil olur. Nitekim Hz Ömer; “Kim onlar gibi davranýrsa in
sanlar içinden çýkarýlmýþ en hayýrlý ümmet olur.” demiþtir. (Taberi, Camiu’l-beyan, V, 671.) Allah’ýn örnek ve önder kýldýðý toplumun iki özelliði bulunmaktadýr. Bunlardan birincisi iyiliði emretme-kötülükten alýkoyma; ikincisi ise imandýr.
Ýyilik (maruf) dinin kabul ettiði, aklýn benimsediði; insan fýtratýnýn takdir ettiði özelliklerdir. Kötülük (münker) ise aklýn ve dinin doðru bulmadýðý, fýtratýn çirkin gördüðü þeylerdir. O hâlde bu topluluk, dinin, aklýn ve fýtratýn gereði olan deðerleri benimsemiþ bir topluluktur. Baþta tevhid, iman ve itaat olmak üzere bütün ahlaki güzellikleri ve manevi deðerleri kendilerine ilke edinmiþlerdir. Ýyiliðin yaygýnlaþtýrýlmasý ve hâkim kýlýnmasý için sürekli çaba içindedirler. Her biri, iyi veya kötü olduðu açýkça bilinen hususlarda bilgilerinin derecesine ve kudretlerinin sýnýrýna göre bu yükümlüðü yerine getirmektedir ki bu, onlarýn faziletini ifade etmektedir. Nitekim Kitap ehli, önceden sahip olduklarý bu hasleti kaybetmiþlerdi. “Ýþledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalýþmazlardý.” (Maide, 5/79.)
Ýyiliði emretme kötülükten alýkoyma görevinden, bazý konularda bilgi sahibi yetkili kimseler sorumludur. Zira Cenab-ý Hak þöyle buyurmaktadýr: “Sizden, hayra çaðýran, iyiliði emreden ve kötülükten meneden bir topluluk bulunsun. Ýþte kurtuluþa erenler onlardýr.” (Âl-i Ýmran, 3/104.) Bu anlamda iyiliði emretme, kötülükten alýkoyma özelliði farz-ý kifaye olarak kabul edilmiþ, söz konusu görevi yerine getireceklerde bazý þartlarýn bulunmasý gerektiði ifade edilmiþtir.
Allah’ýn örnek ve önder kýldýðý ümmetin içinden bu görevi deruhte eden bir topluluðun bulunmasý, onlarýn tamamýnýn faziletini ifade eder. Þunu da vurgulamak gerekir ki; “iyiliði emretme-kötülükten alýkoyma” ilkesi ile normal þartlarda kötülüðü deðiþtirmek, ona fiilen mani olmak kastedilmemektedir. Zira bu ilke, kötülüðe fiilen mani olmayý deðil bu konuda dikkati çekmeyi, tavsiyede bulunmayý, yönlendirme ve irþad faaliyetini ifade etmektedir. (Ebu Zehre, Zühratü’t-Tefasir, III, 1357.) Allah’ýn örnek ve önder kýldýðý ümmetin ikinci özelliði olan imana gelince; bu alemde Allah’ýn gücünden baþka gerçek güç, O’nun dýþýnda mabud olmadýðýna itikat etmek demektir. Allah’a iman, diðer iman esaslarýný da içermekte, bütün cüzleri ve unsurlarý ile imanýn özünü teþkil etmektedir. Onlar iman esaslarýnýn bir bütün olduðunu bilerek hepsine iman etmiþ kimselerdir. Çünkü ehl-i Kitab’ýn iman ettiði gibi Allah’a iman etmek, makbul bir iman deðildir. Kitap ehli, Allah ile peygamberlerini birbirinden ayýrmak isteyip “(Peygamberlerin) kimine inanýrýz, kimini inkar ederiz.” diyorlardý. (Nisa, 4/150.) Toplumdaki konumlarýný kaybetme korkusu ile Ýslam’a yanaþmýyorlardý. Oysa Ýslam dinine inansalardý “en hayýrlý” olma sýfatýný onlar da elde edeceklerdi. Üstelik toplumsal konumlarýný Müslüman olduktan sonra da devam ettirebilecek, uhrevi açýdan da büyük manevi mükafat ile ödüllendirileceklerdi. Bu yüzden ayetin sonundaki cümleler onlara imaný telkin etmektedir: “Kitap ehli de inansalardý elbette kendileri için hayýrlý olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoðu fasýk kimselerdir.” (Âl-i Ýmran, 3/110.)
Ayet-i kerimede iman özelliði, iyiliði emretme-kötülükten alýkoyma özelliðinden sonra zikredilmiþtir ki bunun anlamý þudur: Ýnsan herkes tarafýndan takdir edilen iyi davranýþlarda bulunabilir. Ahirette bu davranýþlarýnýn karþýlýðýný görmesi, Allah’ý hesaba kattýðý, O’na iman ettiði takdirde mümkündür. Dolayýsýyla Allah’ýn örnek ve önder kýldýðý toplumu bu misyonu üstlenmeye sevk eden, imanlarýndan baþka bir þey deðildir.
Ýslam, acýktýðýnda ilah olarak kabul ettiði hamurdan yapýlmýþ putunu yiyen insanlarýn yaþadýðý bir toplumda ortaya çýkmýþtýr. Bu insan tipini, þahsi ve kabilevi çýkarlarý þekillendirmektedir. Ýnsanlarla olan münasebetleri de dinî ve ahlaki deðerlere yaklýþýmý da ayný ölçünün tesiri altýndadýr. Ýslam ise dinin, aklýn ve fýtratýn gereði olan, aþkýn bir kaynaða dayalý manevi deðerler ve ahlaki özellikler üzerine kurulmuþ bir toplum meydana getirmiþtir. Bu toplumu önemli ve deðerli kýlan, imaný, salih amelleri, fazileti, güzel ahlaký özümsemesi ve bu deðerleri yaymak için çaba harcamasýdýr. Sahabe-i kiram, söz konusu deðerleri yaymayý varoluþ sebebi addetmiþ, dünyayý bu deðerlerle buluþturma yarýþýnda ömürlerini tüketmiþtir. Onlar ve onlarýn yolunu takip eden, kýyamete kadar gelecek müminleri Rabbimiz kelamýnda þöyle zikretmiþtir: “Ýslam’ý ilk önce kabul eden muhacirler ve ensar ile iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razý olmuþ, onlar da O'ndan razý olmuþlardýr. Allah onlara içinden ýrmaklar akan, içinde ebedî kalacaklarý cennetler hazýrlamýþtýr. Ýþte bu büyük baþarýdýr.” (Tevbe, 9/100.)
Dr. Abdülkadir ERKUT
|