Ýnsan kendisine sormadan edemez, “Zamanýn zembereði ilk defa nerede kurulmuþtur?” diye… Aslýnda bunu bilmek zordur. Bir kronoloji çizilebilir belki. Ruhlarýn “Ben sizin Rabbiniz deðil miyim?” ilahî sorusuna “evet Rabbimiz yalnýz sensin” diye karþýlýk verdikleri Elest bezmi, yeryüzü sürgününün ilk duraðý Arafat, ilk mabet Kâbe’nin inþa edildiði zaman, Sidretü’l-münteha… Her bir mekân insanýn zaman içindeki kulluk yolculuðunun gizemli tanýklarý ve zamandaki seyrüseferinin mihenk taþýdýr. Zamanýn nerede kurgulandýðýný söylemek zor olsa da, ezanýn, zamaný gösteren ilahi bir saat olduðunu söylemek kolaydýr. Ezan, mümine günlük bir program sunan bir saat gibi inananlarýn gönüllerini manevi bir ruhla sarar beþ vakit… Ecdat bu manevi þöleni farklý týnýlara, farklý makamlara da dökmüþtür. Sabahleyin rehavi, subh-ý sadýkta hüseyni, güneþ iki rehm yükseldiðinde raks, vakti hüdada buselik, nýsfý neharda zengûle, vakti huzurda uþþak… Ezan “ve’tesýmû bi-hablillahi cemîan” ilahi fermanýna nispetle Allah’ýn manevi sicimine günün muayyen saatlerinde atýlan bir ilahi düðüm-müþçesine zamaný birbirine sýmsýký baðlar. O, sermedi bir akýþ hâlindeki zamaný birbirine baðlamakla kalmaz, mekânlarý da birbirine iliþtirir. Mekke’yi Medine’ye, Medine’yi Kudüs’e, Kudüs’ü Isfahan’a, Isfahan’ý Baðdat’a, Baðdat’ý Þam’a, Þam’ý Halep’e, Halep’i Ýstanbul’a, Ýstanbul’u Londra’ya baðlar…
Ezanýn örtüsü þehir þehir, köy köy, mahalle mahalle her yeri sarar. Ezan sadece bu dünyayý deðil, iki denizi birleþtiren bir yer misali, dünya ve ukbayý birbirine rabt eder… Ezanýn ilk defa mavera ile fizik dünyayý birbirine baðladýðý yer, kulun kalbidir. Sembollerle yüklü bir anlatým diline, hikmeti çok yönlü bir alegoriye sahip din dilinin en muhteþem anlatýlarý olan hadislerden öðrendiðimize göre, Ýslâm’ýn Medine’deki ilk yýllarýnda namaza çaðrýnýn nasýl yapýlmasý gerektiði müminler arasýnda tartýþýlmýþ, bu soruna bir çözüm aranmýþtýr. Abdullah b. Zeyd, Hz. Ömer ve Sahabeden diðerleri bu mesele üzerinde epey mesai harcamýþlardýr. Derken ilahi tecelli Sahabenin gönlünde peyda olmuþ, ezanýn kelimeleri onlara öðretilmiþtir.
Hadislerin sembolik anlatýmýyla uyum arz eden bir sahabi rüyasýnýn temsili anlatýmýna kulak verdiðimizde ezanýn müminin kalbindeki doðuþuna tanýklýk ederiz. “Yeþil elbiseler içinde iki kiþi Abdullah b. Zeyd’in karþýsýna dikiliverirler. Bazý sahabilerin namaza çan ile çaðrý yapýlmasý fikrinin doðru olmayacaðýný anlatmak ister gibi, çan ile müminlerin namaza çaðrýlamayacaðýný, namaza çaðrý iþinin kelimelerle olacaðýný ona anlatýrlar. Namaza çaðrý için çan veya borazan çalma, bayrak dikme görüþleri (Ebû Dâvud, “Salât”, 27.) Ýslam toplumunca böylece reddedilir. Abdullah b. Zeyd heyecan içinde sabahleyin Allah Rasulü’nün yanýna gitmiþ, gördüðü rüyayý Peygamber Efendimize anlatmýþtýr. Allah Rasulü ‘Þüphe yok, bu hak bir rüyadýr’ diyerek ezaný teyit etmiþtir. Hz. Peygamber Abdullah’a, ‘(Ey Abdullah!) Bilâl ile birlikte kalkýn, Bilâl’in sesi daha güzel ve daha gürdür. Rüyanda söyleneni ona aktar. Bilâl bu kelimelerle Müslümanlarý namaza çaðýrsýn’ talimatýný verir.”(Tirmizî “Salât”, 25.) Hz. Ömer, Bilâl’in namaz için okuduðu ezaný iþitince, alelacele Allah Rasulü’nün yanýna gelmiþ, “Ey Allah Rasulü! Seni hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki ben de rüyamda ayný þeyi görmüþtüm” demiþtir. Bunun üzerine Efendimiz “Allah’a hamdolsun, böylece iþ saðlamlaþtý” buyurmuþtur. (Ýbn Mâce “Ezân”, 1.)
Ezan bu þekilde müminler için namaza ilahî bir çaðrý hâlini almýþtýr. Her din ibadetlerine farklý þekilde çaðrý yapar. O çaðrý, ait olduðu din hakkýnda birçok ipucu verir. Ýbadete çaðrý dinlerin þiarý ve sembolüdür. Tarihsel olarak Yahudiler boynuz þeklinde boruyla; Hristiyanlar bugün de olduðu gibi- eski bir gelenek olarak, inananlarýný çan ile ibadete çaðýrmýþlardýr. Bazý kabile dinleri putperest ibadetlerine davul ve ateþle çaðrý yapmaktadýrlar. Ezan bu çaðrýlar arasýnda söze dayalý olmasý ve dinin özünü oluþturan temel ifadeler içermesi bakýmýndan farklýlýk gösterir.
Onun þahadetleri dinin temelidir. Tevhitle baþlar, tevhitle biter ezanlar… Ezanlar Muhammed (s.a.s.)’in Allah’ýn rasulü olduðunu söyler ve namaza çaðýrýr inananlarý ve o namazýn kurtuluþ olduðunu hatýrlatýr insanlýða… Namazýn çaðrýsý ezan, bir taraftan namaz vaktinin girdiðini anlatýrken, diðer taraftan dinin amentüsünü fýsýldar kulaklara... Allahü ekber bir paroladýr artýk, maðripteki de, maþrýktaki de, kuzeylisi de, güneylisi de anlar bu sözü. Namaz vakti gelmiþtir. Müminin, Rabbine miraç vakti gelmiþtir. Secdeler, rükûlar huþu ve tevazu ile hep O’na olacaktýr. Kâinatýn zerreden küreye bildiði hakikat ezan ile tekrar terennüm edilir: Allahü ekber, Allahü ekber… Yer, gök, her þey bu sese katýlýr. Müezzinin sedasýna þehir, tabiat, deniz ve gök ortak olur. Týpký baharda sýrasý gelip de açýlan goncalar gibi, ezan vakti her þehir çiçek çiçek açar… Ezan þehrin baharýdýr çünkü. Ezan sesi duyulduðunda Ýstanbul þakayýk, Ankara ekinazya, Bursa bergamot olur… Her bir þehir bahara açýlan çiçekler gibi coþar… Ezanlardan burnumuza nebevî bir koku gelir, genzimizi okþar, gönlümüze akar… Gönüller ilahi besteye kapýlýr… Ruhlar melekût âleminden kelimelerle elest bezmine uyanmýþ gibi her namaz vakti yeniden ve yeniden akort olur. Ve ezan okunur, sabahýn alacakaranlýðýnda... Ýlahî güftenin rengine boyanýr, sokaklar, evler ve insanlar… Her kapýda tekbir, her köþede þahadet, her sokakta selam… Bilal mý ezaný okuyan, yoksa Ýbn Ummu Mektûm mu? Ya da Ebû Mahdûre mi, biraz mahcup… Bedenlerimiz henüz yataklarýndan kalkmamýþken, ruhlarýmýz dimdik kýyamda, hayat ölümü eritir kendi benliðinde, ölüm hayat bulur ezanýn nefesinde.
Ezan, zamaný ve mekâný beraberce sarmalar… Ezan okunduðunda her yer tevhide boyanýr. Hýzýr’ýn eli deðmiþçesine yeryüzü yatay ve dikey boyutlarda melekût âleminden bir sese, ilahî bir renge boyanýr. Minareler ezana kýyam durur, ciðerlere havayý çeker gibi müminleri cami kubbesi altýnda toplanmaya çaðýrýrlar. Günde beþ vakit, bazen kurþunlu camilerin tarihi minarelerinden, bazen tuðla, bazen taþ ve belki daha mütevazý köy camilerinin minarelerinden duyduðumuz ezan sesi, inananlarý namaza davet eder… Ruhlar ona kulak kesilir. Onunla kâinat uyuduðu uykudan uyanýr. Aslýnda Allah Rasulü döneminde namaza çaðrýnýn nasýl olacaðý konusundaki tartýþmanýn arka planýnda sadece namaz vaktinin belirlenmesi yoktur. Müminlerin topluca namaz kýldýklarý camiye namaz vaktinde nasýl gelecekleri sorusuna bir cevap arayýþýdýr bu. Denilebilir ki, sahabe için ezan münferit kýlýnacak namazýn vaktinin geldiðini tayin deðil, cemaate katýlma vaktinin ilanýdýr. O halde ezan toplum hâlinde yaþamanýn, bir arada olmanýn, ayrýlýklarý yok ederek tek vücut olmanýn adýdýr. Ýslam tarihinde bunu doðrulayan sahneler vardýr. Bir gün Ebü’d-Derdâ’ birine ‘Nerede oturuyorsun?’ diye sormuþ, adam ona ‘bir köyde’ diye cevap verince bunun üzerine Ebü’d-Derdâ’ Allah Rasulünün þöyle dediðini iþittim diyerek onu ikaz etmiþtir: “Bir köyde üç ev bulunur da ezan okunmaz ve içlerinde namaz kameti getirilmezse oradakilere þeytan dadanýr. Sen sen ol, cemaatle (namaza) devam et. Sürüden ayrýlaný kurt kapar.” (Ebû Dâvûd, “Salât”, 46.)
Daru’l-Ýslam’ýn niþanesi ve Ýslam inancýnýn davetidir ezan… Ezan yegâne güç ve otoritenin yalnýzca Allah’a ait olduðunun ve Ýslam’ýn tevhit dini olduðunun iþaretidir. Vakit namazlarýnda, cuma ve bayram namazlarýnda camiye gitmenin, namaza çaðrýnýn adýdýr o…
Ezan, beraber namaz kýlmanýn ve cemaatle yapýlan ibadetin bir girizgâhý ve baþlangýcýdýr. Ezanýn her ne kadar en önemli görevi namaza çaðrý olsa da, o baþka görevler de üstlenmiþtir. Ezan bir yerin Müslüman beldesi olduðunun bir iþaretidir. Ezan bir özgürlük alameti, Müslümanlara ait özgürlük anýtýdýr. Sahabeden Enes bin Malik “Hz. Peygamber bir kabileye karþý savaþmak üzere gittiðimizde bizi hemen savaþa sokmaz, sabah olmasýný beklerdi. Sabah olduðunda etrafa bakýnýr, ezan okunduðunu duyarsa onlarla savaþmazdý.” demektedir. (Müslim, “Salât”, 9.)Enes anlatýmýný þöyle sürdürmektedir: Hayber’e yola çýktýk. Oraya geceleyin ulaþtýk. Þafak sökerken hiçbir ezan sesi duyulmadý. Efendimiz atýna bindi, ben de Ebû Talha’nýn atýnýn terkisine bindim. Ayaðým Efendimizin ayaklarýna sürtüyordu. Ýnsanlar sepetleri ve çapalarýyla karþýmýza çýktýlar. Peygamberi görünce ‘Eyvah! Muhammed! Muhammed ve ordusu gelmiþ!” diye baðýrýþtýlar. Efendimiz onlarý gördüðünde Allahü ekber, Allahü ekber, Yýkýlsýn Hayber! Ýndik mi bir kabilenin obasýna, Karanlýk çöker uyarýlmýþlarýn sabahýna!” diye seslendi. O halde ezan müminlere savaþlarda güç, düþmana korku kaynaðý olur. Ayný zamanda nakledilen hadis savaþtan önce barýþçýl yollarý tercih eden Hz. Peygamber’in askerî hareketlerinde ezaný ve ezanýn sözlerini bir davet yolu olarak kullandýðýný göstermektedir. Kýsaca ezan tüm insanlýk için barýþýn, esenlik ve huzurun sembolüdür.
Hz. Peygamber ezaný dinin bir þiarý, bir sembolü olarak görmüþtür. Allah Rasulü dünyaya yeni gelen bir çocuðun kulaðýna ezan okunmasý gerektiðini söylemiþtir. Hz. Peygamber, dünyaya geldiðinde torunu Hasan’ýn kulaðýna bizzat kendisi ezan okumuþtur. Ezan doðumdan ölüme hayatýnda inanan insana eþlik eder. Doðduðunda ezanla karþýlanan mümin öldüðünde ezanlarla uðurlanýr. Ezan beþikten mezara hayat akýþýnda mümine yarenlik eder.
Okunduðunda her þey ezanýn ruhaniyetine boyanýr, daðlar, taþlar, kuþlar onunla Allah’ý zikre baþlar. Canlý cansýz her þey ezanýn bu duygulu sesine kapýlmýþken, eþref-i mahlûkat olan insanýn bu ilahi korodan azade olmasý beklenemez. “Ezaný duyan kiþi Allah’ým, kusursuz çaðrýnýn ve kýlýnacak namazýn rabbi olan Allah’ým! Muhammed (s.a.s.)’e vesile ve üstünlükler ihsan et. Bir de kendisine vaat ettiðin Makam-ý Mahmud’u (övgülere layýk yeri) verip oraya ulaþtýr’ derse, kýyamet gününde benim þefaatime kavuþur” nebevi müjdesi ile gözler her namaz vakti peygamberin þefaatine çevrilir…(Buhârî, “Ezân”, 8.) Besmelenin Kur’an’a girizgâh olmasý gibi, ezanlar namazlara girizgâh olur. Yeni doðan çocuðun kulaklarýna okunan ezan besmeledir hayatýna, rahmet esintisidir ruhuna…
Ramazan aylarýnda evlerimizde, iftar sofralarý baþýnda, minarelerdeki kandillerin yanmasýný beklerken, çoðu defa ramazan topunun patlamasý bile, bizleri orucun bittiðine ikna edemezken, ezan iftarlarýmýzýn anahtarý, oruçlarýmýzýn mührüdür. Ezan berekettir ve her daim yeni-den diriliþtir. Ve nihayet ezan estetik bir dokunuþtur, camilerin firuze, lâcivert ve mozaik çinilerini okþayan, mihraplarda, minarelerde ve kubbelerde yankýlanarak oradan gönüllere akan… Ötelerden süzülen ve hikmet ve marifetle büyük bir medeniyeti kucaklayan ve melekût âleminden sýrlarý kulaklara fýsýldayan…
|