Kur’an Allah tarafýndan insanlýk için gönderilmiþ son uyarý ve son çaðrýnýn adýdýr. Son nebi vasýtasýyla bize sunulan bu mesaj, kendisine verilen hayat nimetini kimin daha güzel amel edeceðini sýnamak için yaþadýðýmýzýn hayat süresi için bir kýlavuz görevini görmektedir. Bir hidayet, bir ýþýk, bir burhan ve bir rahmettir. O öncelikli olarak müminler ve muttakiler için; daha geniþ zaviyede ise tüm insanlýk için bir rahmet vesilesidir. Muhatabý ise biz insanlardýr. Bu nedenle “Ýnsan ve Kur’an, ikizdir." sözü söylenmiþtir.
Yazýmýzýn baþlýðýný yaygýn bir soru olan “Kur’an hayatýmýzýn neresinde?" sorusu ile baþlattýk. Bu noktada hayatýn manasý üzerinde biraz durmakta yarar vardýr. Yüce kitabýmýz Kur’an, dünya hayatýný tanýmlarken onun bir geçimlik meta’ olduðunu (Bakara,212; R a’d, 26; Gâfir, 39),insana süslü gösterildiðini (Bakara, 212), onun bir aldatýcý olduðunu (Bakara,185) ve her an bizleri aldatabileceðini, (Lokman, 33;Fâtýr, 5) kimi insanlarýn bu sýnavda dünyayý ahret karþýlýðýnda satýn alarak (A’raf, 130)ve onu tercih ederek (Ýbrahim, 13)bu sýnavda kaybedenlerden olduðunu halbuki yüce yaratýcýnýn hayatý da ölümü de bizim hangimizin daha güzel amel edeceðini denemek için yarattýðýný bildirmektedir.(Mülk, 2)
Yeri göðü ve ikisi arasýndakini baþýboþ yaratmamýþ olan Yüce Allah (Sa’d, 27; Enbi ya, 16)insaný da baþýboþ yaratmamýþtýr. Çünkü kâinatta küreden zerreye her þey anlamlý olup bir amaç için yaratýlmýþtýr. Ýnsanýn da bu hayatý yaþamasýnýn bir gayesi ve amacý vardýr. O da kulluktur. Ayette bu husus, “Ben insanlarý ve cinleri ancak Bana kulluk etsinler diye yarattým." (Zariyat, 56)ifadesi ile yerini almýþtýr.
Bizlerin hiç ama hiç unutmamasý gereken bir diðer gerçek, bu hayatýn sonunda yine Rabbimize döneceðimiz gerçeðidir. O’na geri döndüðümüzde de, Rabbimizin bize soracaðý en baþta gelen sorulardan birisi de gönderdiði kitabý ile baðýmýzýn ne olduðu sorusu olacaktýr.
Ahiret gününün farklý sahnelerini bize tasvir eden Kur’an’ýn deðindiði konular arasýnda, peygamberin kavmini Allah’a þikâyet edeceðidir. Bizim için o gün lehte ya da aleyhte tanýk olacak olan Sevgili Rasulün,(Nisa, 41; Kâf, 21; Hadîd, 19) bizler þefaatini beklerken karþýlaþmamýz muhtemel olan bu þikâyet, dünyada iken Kur’an’ý terk etmekle alakalý olacaktýr. Ayette bu husus þöyle dile getirilir: “Ve (o gün) Rasul þöyle diyecek: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ý terk edilmiþ bir obje haline getirdi ..." (Furkan, 30)
Müfessirler ayetin metninde geçen “mehcûr" ifadesini izah ederken bunun, terk etmek, iman etmemek, ondan yüz çevirmek ve onu sâhir yada kâhin sözü gibi görmek suretiyle gerçekleþece bileceðini söylerler. (Örnekler için bkz. Taberî, Ýbn Ce-rîr, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli’l-Kur’an, Müessesetu’r-Risâle,1420/2000, XIX/264; Ýbn Kesir, Ebu’l-Fidâ Ýsmai l b. Ömer,Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azim, Dâru Tayyibe, 1420/1999, VI/108;Reþid Rýza, Tefsîru’l-Kur’âni ’l-Hakîm, Hey’etü’l-Mýsrýyye, XI-I/266;)Ýbn Kesir ise bu terkin içine, Kur’an’ý ezberlemeyi, içerdiði anlamlarý düþünmeyi ve tedebbür etmeyi ihmal etmenin, onun emir ve yasaklarýna imtisal etmeyi býrakmanýn da girdiðini söyler.(Ýbn Kesir, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azim, VI/108)
Ýbn Teymiyye de bunu daha veciz bir ifade ile þöyle özetler: “Kur’an’ý okumayan onu terk etmiþtir. Kur’an’ý okuduðu halde onun anlamlarýný düþünmeyen onu terk etmiþtir. Kur’an’ ý okuyup anlamýný düþünse de muhtevasý ile amel etmeyen onu (yine) terk etmiþtir." (Sâbûnî,Muhammed Ali, et-Tibyân fî Ulû-mil’-Kur’an, el-Mektebu’l-Asriyye, 1430/2009, s. 10) Böyle bir þikâyetle yüz yüze gelmemek için bize düþen, Kur’an ile olan baðýmýzý yeniden gözden geçirmektir. Bize verilen bu dünya hayatýndaki yaþam sürecinde, neyi nerede ve niçin yapmamýz gerektiðini öðrenmenin en kestirme yolu yüce kitabýmýz Kur’an ile olan baðýmýzý kurmak ve ona göre bir hayatý tanzim etmektir. Çünkü verilen hayatýn tekrarý ve yenilenmesi söz konusu deðildir. Ömür sermayesi de sürekli erimekte, hayat ölüme doðru hiç durmadan devam etmektedir.
Gönderdiði nebi ile bize tenezzülde bulunan Yüce Rabbimizin bu son mesajý, bizim için kendisine tutunacaðýmýz bir kulp, bir ip ve bir kýlavuzdur. Tamamen bir hayýrdan ibaret olan bu Kur’an-ý mecîdin (Bakara, 105) bir nimet ve rýzýk olduðu da ayette þöyle vurgulanmýþtýr: “Þimdi siz,bu sözü mü küçümsüyorsunuz ve Allah’ýn verdiði rýzka O’nu yalanlayarak mý þükrediyorsunuz."(Vakýa, 81-82)
Ayrýca bu kitap, bize bir güçlük ve sýkýntý olsun diye de indirilmemiþtir. (Taha, 2-3)Sadece bize ait problemlere bir çözüm ve hakem olma amacýyla inzal buyrulmuþtur. (Nisa, 59-60; Ahzab, 36)Buda, öncelikle ona iman etmek ve akabinde de kendisine ittiba etmekle gerçekleþebilecek bir husustur.
Peki, yaþadýðýmýz hayata baktýðýmýzda Kur’an’ýn yeri neresidir? Onu hangi amaçla okumaktayýz? Aileden eðitime, toplumsal olaylara kadar bizim gündelik tüm eylemlerimizde Kur’an’ýn konumu nerdedir? Ýþlerimizde “Allah bu hususta ne der?" ifadesinin karþýlýðý olarak “Kur’an bu konuda bizden ne ister?" sorusunu kendimize sorabiliyormuyuz? Buna saðlýklý cevap verebilmek için de Kur’an ile aramýzdaki baðýn çok iyi olmasý tabiiki kaçýnýlmazdýr. Sahi onu niçin okuruz? Ne kadar okuruz? Nerede ve hangi zamanlarda ve kimler için okuruz? Hiç onu kendimiz için okumayý deneyebildik mi ? Günün ve ayýn belirli zamanlarýndan, dinî gün ve gecelere ait özel ibadetlerimizin arasýna sýkýþtýrdýðýmýz birtakým okumalar dýþýnda bir program çerçevesinde Allah’tan bizzat kendimize iniyormuþ gibi bu ilahî vahiyle yüzleþmeyi hiç denedik mi?
Onu ne kadar tanýyoruz? Tanýnmayan bir þey ne kadar anlaþýlýr ve ne kadar sevilir? Eðer Kur'an tanýnmazsa, neye inanýlacaðý, nasýl yaþanýlacaðý bilinmez. Bu durum kiþiyi çözemeyeceði, altýndan kalkamayacaðý bir sürü problemle karþý karþýya býrakacaktýr. Bizleri yaratan Yüce Rabbimiz, bu Kur’an’ýn bir daða indirilmiþ olmasý durumunda onun Allah’a olan saygýsýndan paramparça olacaðýný söyler (Haþr, 21) ve iman edenlerin kendilerine inen bu vahiy ile kalplerinin ürpereceði vaktin ne zaman geleceðini sorar. (Hadid, 16)
Günümüz Müslümanýnýn bu çaðrýya kulak vermesi her zamankinden daha elzem gözükmektedir. Bizler, ondan uzaklaþtýkça gün yüzü görmedik aslýnda. Baþýmýza ne geldi ise Kur’an’a karþý duyarsýzlaþýp onu mehcûr/metrûk býrakmamýz sebebiyle geldi. Hâlbuki biz ona yaklaþtýkça hakikate yaklaþmanýn büyük mutluluðunu,huzurunu ve heyecanýný, aþk ve coþkusunu bulur; ondan uzaklaþtýkça, zanlarýn, vehimlerin, erdemsizliklerin, büyüklenmenin bataklýðýna saplanýrýz.
Bunun saðlanabilmesi için yapýlmasý gereken husus, kendimizi Kur’an’a açmak ve vahye koþup Kur’an’ýn önünde diz çökmektir. Her türlü þeytani ve nefsani niyet ve düþüncelerden, hem aklýmýzý hem de kalbimizi arýndýrarak yeniden euzü besmele çekmektir. Kendimizi vahyin karþýsýnda bir öðrencisi gibi telakki ederek ondan mezun oluncaya kadar sürecek olan bir eðitime katýlmaktýr. Vahyi her okuyuþumuzda ilk defaokuyormuþ gibi bir hassasiyet göstermek, günün en bereketli zaman dilimi olan geceyi yada seheri ona ayýrmak; vahiy, tarihsel bir zaman dilimi içerisinde belirli bir topluma ve onlarýn ihtiyaçlarýna göre nazil olmuþ olsa da Kur’an’ý okuduðumuzda sanki bize o an iniyormuþ gibi bir eda ile okumak bizi farklý bir zamana ve duyguya götürecektir. Kuþkusuz Kur’an’ý okurken kiþi bütün varlýðýyla vahye kulak vermeli, þahsî görüþ yâda kanaatlerini geri plana çekmelidir. Kur’an’ýn belirli periyotlarla kendimiz için en uygun birimler/bölümler halinde az da olsa devamlý bir þekilde okunmasý, hem onun anlaþýlmasýnda, hem de anlaþýlanýn zihin ve kalpte pekiþtirilmesinde önemli yararlar saðlayacaktýr. Ayrýca vahye bütüncül bir bakýþ açýsýyla bakarak okumak; onun iç bütünlüðe ve tutarlýlýða sahip olduðunun farkýnda olmak, vahyin indiriliþ sürecinde var olan tedriciliði dikkate alarak kendimizde benzer bir eðitim sürecini tatbik etmeye çalýþmak, nihayet onu bir yaþam kitabý haline getiren bir anlayýþla okumak, ondan feyz olmak için önemli ilkelerdendir. Tüm bunlar anlama ve yaþama geçirme merkezli okumanýn olmasa olmazlarýdýr.
|