Orucu anlamak, sorumluluðumuzu yerine getirmenin ötesinde bu ibadetin ruhuyla bütünleþerek onun bizi Rabbimizin rýzasýna eriþtirmesini saðlamak için her oruç tutacaðýmýzda hatýrlamamýz gereken bir hadis vardýr: “Oruç kalkandýr.”
Orucun anlamýný, önemini, nasýl tutulmasý gerektiðini ve hatta maksadýný oldukça özlü bir þekilde ifade eden bu hadis-i þerif, Sevgili Peygamberimiz’in oruçluya yol gösteren hikmet dolu sözlerindendir.
“Oruç kalkandýr.” Peki, ama neye/kime karþý? Oruç, Rabbimizin belirlediði süre boyunca yeme, içme ve cinsel iliþkiden uzak durmaktýr. Bu tanýmdan hareketle diyebiliriz ki oruç; öncelikle kiþinin nefsani arzularýna karþý bir kalkandýr. Her ne kadar hem iyiliði hem de kötülüðü ilham etmiþse de Yüce Yaratan, “Nefisler kýskançlýða ve bencil tutkulara hazýr (elveriþli) kýlýnmýþtýr.” (Nisa, 4/128.) Dolayýsýyla baþýboþ býrakýldýðýnda nefis, süfli arzularýn peþine düþerek insana hep kötülüðü emreder (nefs-i emmare). Açgözlü ve oldukça haris davranýr, kendi çýkarlarý Elif Erdem Diyanet Ýþleri Uzmaný söz konusu olduðunda kimseyi tanýmaz, haktan hukuktan uzaklaþýr. Baþkalarýnýn haksýzlýða uðramasý pahasýna kendi istekleri (heva) doðrultusunda yaþamasýný ister; insanýn ve böyle yaþadýðýnda çok mutlu olacaðýný söyler ona. Hâlbukidevamlý nefsini besleyen insanýn ruhu aç kalýr. Zira bencillikle, cimrilikle, kibir ve gururla azgýnlaþan nefis, insaný insan yapan diðerkâmlýk, fedakârlýk, cömertlik ve tevazu gibi ulvi duygularýn kalbe yerleþmesine mani olur. Oysaki ruh, bu latif duygularla beslenir, olgunlaþýr. Ýnsan da ancak cismani ve ruhani yönlerini dengede tutabildiði zaman mutmain olur. Bu nedenle hevasýna uyarak yaþayan, Kur’an-ý Kerim'in tabiriyle "hevasýný kendisine ilah edinen" (Furkan, 25/43.) kiþi aslýnda kendi kendisine zulmetmiþ, haksýzlýk etmiþ olur. Ýþte bu yüzden Allah Rasulü, akýllý insanýn nefsine hâkim olup ölümden sonrasý için çalýþan kimse olduðuna dikkatleri çekmiþ (Tirmizi, Sýfatü’l-Kýyame, 25.) ve þu sözleriyle nefisle mücadeleyi bir tür cihat kabul etmiþtir: “Mücahit, Yüce Allah’a itaat yolunda nefsinin isteklerine karþý mücadele eden kimsedir.” (Ýbn Hanbel, VI, 22.) Oruç, bu kutsal mücadelede insana destek olan eþsiz bir ibadettir. Çünkü oruç, koyduðu yeme, içme gibi yasaklarla nefsin beslendiði en önemli kaynaklarý, bir süreliðine yok ederek onun güçsüz kalmasýný saðlar. Azgýnlaþarak kendisini doðru yoldan saptýrmasýna engel olur. Bu özelliðinden dolayý Rasulüllah, evlenme imkâný bulamayan gençlere oruç tutmayý tavsiye etmiþ ve orucun þehveti kýran bir araç olduðunu dile getirmiþtir. (Buhari, Savm, 10.) Dolayýsýyla kurallarýna uygun bir þekilde oruç tutan kiþi nefsine karþý bir kalkan edinmiþ olur.
“Oruçlu, saygýsýzlýk yapmasýn, ahlaksýzca konuþmasýn. Eðer biri kendisiyle dövüþmeye veya sövüþmeye kalkýþýrsa, iki defa, ‘ben oruçluyum.’ desin.” (Buhari, Savm, 2.) diyen Sevgili Peygamberimiz orucun günahlara ve þeytanýn telkinlerine karþý da bir kalkan olduðunu bildirmektedir. Oruçlu kiþi, Rabbine ibadet hâlinde olduðu bir günlük zaman diliminde O’nun hoþlanmayacaðý her þeyden uzak durur. Sadece büyük günahlara düþmekten çekinmekle kalmaz; gündelik hayatta umursamadan iþleyebildiði günahlarý bile, ibadetine zarar vereceði endiþesiyle terk eder. Böylece oruç, kiþinin günah iþlememe konusundaki hassasiyetini geliþtirir. Müminin elini harama uzanmaktan, dilini yalana ve gýybete alet olmaktan, kalbini kötü duygularla kararmaktan korur. Helal olan yiyecekleri yemesine bile izin vermediðinden haram olanlara yaklaþmasýný imkânsýz kýlar.
Müminin nefsine (nefs-i emmareye), günahlara ve þeytana karþý kalkan olmakla oruç, aslýnda “yalnýzca Allah’a kul olarak” yaþamayý öðretir insana. Onu bu yolda eðitir, geliþtirir. Zira oruç tutan insan, Rabbinin rýzasýný tercih ederek nefsinin isteklerine gem vurur ve onu hâkimiyeti altýna almayý öðrenir. Normal yaþantýsýnda gün boyu yemeden içmeden duramazken, yalnýzca iki öðünle beslenmeye baþladýðýnda, aslýnda ihtiyacýnýn ne kadar fazlasýný tükettiðini anlar. Böylece nefsinin "zaruri" olarak dayattýðý bazý þeylerin “ihtiyaç”tan ziyade, "isteðe baðlý tercihler" olduðunu fark eder; azla yetinmeyi, þükretmeyi öðrenir. Sabýrla tanýþarak nefsini terbiye eder. Oruçla gün boyu ibadet hâlinde olan insan, her an Allah ile birlikte olduðunu tekrar hatýrlar ve O’nun sýnýrlarýný aþmama konusunda daha dikkatli davranýr. Þeytanýn telkinlerine karþý daha uyanýk olur ve günahlara dalmadan helal sýnýrlar içerisinde yaþamanýn zevkine varýr. Belki de varlýðýný bile unuttuðu iradesini fark eder, onu diriltip güçlendirir. Nefsinin esiri olmaktan kurtulduðu gibi þeytanýn esiri olmaktan da kurtularak saðlýklý düþünmeye baþlar ve Rabbinden gelen hakikatleri daha iyi anlamaya hazýr hâle gelir. O’na karþý sorumluluklarýnýn bilincinde olarak yaþama gayretinde olur ve böylece Yüce Allah’ýn razý olacaðý kâmil bir mümin olma yolunda ilerler.
Zaten, birtakým emir ve yasaklara uymakla tutulan orucun nihai hedefi de inananlarý bu seviyeye eriþtirmektir. Rabbimiz oruç yükümlülüðümüzü bildiren ayetinde bunu açýkça beyan etmiþtir: "Ey iman edenler! Allah’a karþý gelmekten sakýnmanýz için oruç, sizden öncekilere farz kýlýndýðý gibi, size de farz kýlýndý." (Bakara, 2/183.)
Oruç, kalkan olma vasfýyla iradeyi kuvvetlendirerek, müminin bu kalkaný kalýcý bir korumaya dönüþtürmesine yani takva zýrhýna bürünmesine yardýmcý olduðunda, asýl amacýna ulaþmýþtýr. “Yalaný ve yalana göre hareket etmeyiterk etmeyenin yemeyi içmeyi býrakmasýna Allah’ýn ihtiyacý yoktur!” (Buhari, Savm, 8.) diyen Rasulüllah bu hususa dikkatleri çekmiþ ve böyle olmadýðý takdirde orucun deðerini yitire ceðini þu sözleriyle ifade etmiþtir: “Oruç tutan nice kimseler vardýr ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktýr.” (Ýbn Mace, Sýyam, 21.) Ne mutlu orucu nefsine, þeytana ve nihayetinde cehenneme karþý kalkan edinerek Reyyan kapýsýna ulaþanlara!
|