1- Her þeyden önce Kur’ân’ýn Allah Kelamý olduðunu, O’nun bizde en büyük Ýlahî emanet ve nimet olduðunu bileceðiz. Bu bilinç, bizim Kur’ân karþýsýndaki esas duruþumuzu muhafaza etmemizi saðlayacaktýr. Onu okuma, anlama ve gereklerini yerine getirmekonusunda ciddi olmamýzý saðlayacaktýr. Onu okurken, Yüce Allah’ýn huzurunda olduðumuzun ve O’nunla konuþtuðumuzun bilincinde vakar ve ciddiyetle onu okuyacaðýz. Bu bilinç, Kur’ân hakkýnda, herhangi bir delil yahut bilgiye dayanmadan ileri geri konuþmaktan da bizleri alýkoyacaktýr.
Pek çok Kur’ân ayeti, bize Kur’ân’ý tanýtýrken Kur’ân karþýsýndaki bu esas duruþumuzu belirlememize yardým eder:
Þüphesiz Kuran âlemlerin Rabbinin indirmesidir.(1)
Bu, güçlü ve merhametli olan Allah'ýn indirdiði Kuran'dýr.(2)
Kitap'ýn indirilmesi, güçlü ve Hakîm olan Allah katýndandýr.(3)
Kur’ân’ý sana yeri ve yüce gökleri yaratanýn katýndan bir Kitap olarak indirdik.(4)
Kitap'ýn indirilmesi, güçlü ve bilgin olan Allah katýndandýr.(5)
Evet, Kur’ân, âlemlerin Rabbi, Azîz, Rahîm, Hakîm, Alîm olan Yüce Allah’ýn katýndan gelmedir. Tüm her þeyin sahibi ve maliki olan, eriþilmez kudretin sahibi, tüm her þeyi bütün ayrýntýlarýyla bilen, her söyleminde ve eyleminde sayýsýz hikmetler olan Yüce Yaratýcýnýn katýnda gelmedir.
Bu birkaç ayeti okuyuvermek bile, Kur’ân’ýn sýradan, herhangi bir kitap olmadýðýný hatýrlatýr. Bu ayetler karþýsýnda insan, Kur’ân’ý eline alýrken edeb ve erkân içerisinde onu eline alýr, ciddiyetle onu okur ve onu gücü nispetinde anlamaya çabalar ve onun gereklerini yerine getirmek için harekete geçer. Bu noktada Kur’ân’ý okumak ve anlamak için kaynaklarýmýzda sayýlan zahirî ve batýnî okuma adabý son derece önemli ve anlamlýdýr. Bu adaba riayet etmek, Kur’ân’dan istifademizi artýracaktýr. Bedenlerin, beyinlerin ve gönüllerin tertemiz olmasý, Kur’ân okuma yer ve zamanýnýn özenle seçilmesi bu adabýn baþýnda sayýlýr.
2- Kur’ân’ýn ilk muhatabý Hz. Peygamberin Kur’ân karþýsýndaki duruþu bizim için son derece önemli ve anlamlýdýr. Onun bu duruþundan bizim alacaðýmýz pek çok þey vardýr. Þöyle ki Peygamberimiz, Allah’ýn insanlýða sunduðu bir ziyafet sofrasý, insanlýðý uçurumlara düþmekten kurtaran Allah’ýn kopmaz ipi, þifa ve deva kaynaðý, gönüllerin cilasý olarak tanýmladýðý Kur’ân’ý büyük bir ciddiyet, aþk, þevk ve gözyaþlarý içerisinde okurdu. Elbette Kur’ân’ý en iyi anlayan oydu. Kur’ân, onun gündemini belirlerdi. O, Kur’ân konuþur ve Kur’ân ile konuþurdu. Sohbetlerinin temelini Kur’ân ayetleri oluþtururdu. O, Kur’ân’ýn harflerinin hakkýný vererek ve üzerinde durup düþünerek tane tene okurdu. Rahmet ayetlerine gelince Yüce Allah’tan cennetini ister, azap ayetlerine gelince cehennemden Allah’a sýðýnýrdý. Gece gündüz, mescidde mecliste Kur’ân okurdu. Kendisine yöneltilen sorular Kur’ân’la cevap bulurdu. Kur’ân ile yetiþtirdiði sahabîlerinden Kur’ân dinlemeyi severdi. Kur’ân okuyucularýna çok önem ve deðer verirdi. O, ayný zamanda Kur’ân’ýn ilk müfessiriydi. O, Kur’ân ayetlerini, söz ve fiilleriyle yorumlayarak insanlýða servis ediyordu.
3- Peygamberimizden sonra Kur’ân’ýn ilk muhataplarý olan sahabenin Kur’ân algýsý, Kur’ân okumasý ve yaþamasý da bizim için önemli ve ufuk açýcýdýr. Þöyle ki onlar, Kur’ân ile Müslüman olmuþlar, Kur’ân ile Müslümanlýklarýný geliþtirip güzelleþtirerek kemale ermiþlerdir. Onlar Kur’ân’ýn iniþine bizzat þahit olmuþlar, onun Peygamberimiz tarafýndan en güzel ve en doðru þekilde nasýl okunup anlaþýldýðýný ve nasýl hayata geçirildiðini görmüþlerdir. Pek çok Kur’ân ayeti onlarýn sorularý ve sorunlarý üzerine inmiþtir.
Sahabenin Kur’ân algýsýnda en belirleyici husus Abdullah b. Ömer’in söylediði þu anlamlý sözde kendini bulmuþtur:
"Vaktiyle öyle bir hayat yaþadým ki, o sýralar her birimize Kur'ân'dan önce iman verilirdi. Hz. Peygambere bir sure iner inmez, o surede yer alan helal ve haramlarý, üzerinde durmamýz gereken yerleri öncelikle öðrenirdik. Týpký sizin Kur'ân (metnini) öðrendiðiniz gibi.”(6)
Bu rivayetten ashabýn Kur’ân’ý önce iman, sonra ilim, ardýndan da amel üçlüsü ile algýladýklarý anlaþýlmaktadýr. Yani onlar önce iman ediyorlardý. Kur’ân’ýn Allah kelamý olduðuna inanýyorlar ve onu Yüce Yaratýcýnýn sözü olarak ciddiyetle okuyorlardý. Onun emir ve yasaklarý, nefislerinin aleyhine bile olsa, hiç alýþýk olmadýklarý bir emirle karþýlaþtýklarýnda yahut alýþýk olduklarý bir þeyin yasaklanmasýyla karþýlaþýyor bile olsa ona iman ediyorlar, hükmüne boyun eðiyorlardý.
Ýkinci olarak onlar, inen ayetleri doðru olarak iyice anlamak için gayret sarf ediyorlardý. Çünkü onlara göre, bilinç olmadan onun hükümlerini okumanýn bir anlamý yoktu. Bunun için kendi ana dillerinde gelen Kur’ân ayetlerini yüzeysel olarak anlýyor olsalar bile, o ayetlerde derinleþmek, onlarýn hükümlerini doðru bir þekilde öðrenmek için gayret ediyorlar, bilenlere müracaat ediyorlardý.
Üçüncü olarak onlar, iman ettikleri ve anladýklarý ilahî hükümleri hayata geçiriyorlardý. Onlar biliyorlardý ki inen ayetlerde asýl Murad-ý Ýlahî, o hükümlerin gereðini yerine getirmekti. Sözgelimi onlar inen on ayeti Hz. Peygamberden alýyorlar, onlarýn Allah kelamý olduðuna inanýyorlar, onlarý doðru bir þekilde anlýyorlar ve hemen ardýndan onlarýn gereklerini yerine getiriyorlardý. Ancak bundan sonra ikinci bir onluðu (aþýr) almaya, öðrenmeye geçiyorlardý.
4- Kur’ân’ý anlarken Peygamberimizden günümüze kadar gelen tefsîr birikimi son derece önemlidir. Bu birikimden yararlanmak, bizi doðru ve kuþatýcý bir anlama ile buluþmaya götürecektir. Müfessirlerden istifade etmek, kolektif bir akýl ile Kur’ân’ý anlamaya çalýþmak demektir. Üstelik o müfessirler kadrosu içerisinde Kur’ân’ýn indiði döneme yakýn olan, o dönemi bizden çok daha iyi bilen, ihlâs ve samimiyetle Kur’ân’ý okuyup anlayan ve yaþayan çok saygýn isimler vardýr. Bu sebeple Kur’ân’ý anlama ameliyesini gerçekleþtirirken, tefsîr külliyatýna duyarsýz ve ilgisiz kalmamýz düþünülemez. Her tefsîrin, müfessirinin birikimi ve yazýldýðý döneminin özelliklerini yansýttýðýný göz önünde bulundurarak onlardan yararlanmasýný bilmeliyiz.
Özetleyecek olursak, insanlýða hayat düsturu olarak gelen Kur’ân, okunmak, anlaþýlmak ve yaþanmak içindir. O, Yüce Allah’ýn Kelamýdýr, sayýsýz hikmet ve engin manalarla doludur. O, asla herhangi bir edebiyat, bilim, felsefe kitabý deðildir. O, insanlýða dünya ve ahiret saadeti sunan yegâne rehber, yol haritasýdýr.
Her þeyden önce Kur’ân’ýn Allah kelamý olduðuna, Yüce Yaratýcýnýn katýndan geldiðine, ilk muhatabý peygamberine indiði gibi deðiþmeden orijinal halini muhafaza ettiðine inanmak gerekir. Ardýndan onu doðru bir þekilde okumak ve anlamak þarttýr. Son olarak ise, onun ilkelerini hayata geçirmek lazýmdýr. Kur’ân’ýn iniþindeki Ýlahî Murad da ancak budur. Kur’ân’ýn bu iniþ gayesini gerçekleþtirebilmek için onun ilk muhatabý Hz. Peygamber ve onun kutlu ashabý ile onlardan sonra gelen ve Kur’ân üzerinde derinlemesine düþünen müfessirlerin Kur’ân algýsý, Kur’ân okuyuþu ve Kur’ân karþýsýndaki duruþu bizler için son derece önemli, Kur’ân algýmýzýn oluþmasýnda bizlere yol göstericidir.
Unutmayalým ki onlar Kur’ân’la doðru yolu buldular, Kur’ân’la oldular, Kur’ân ile kemale erdiler, dünya ve ahiretlerini Kur’ân ile cennete çevirdiler. Ayný Kur’ân, bizim de dünya ve ahiretimizi cennete çevirmek için hazýr beklemektedir.
Yine unutmayalým ki hepimize mezarda yöneltilecek olan Kitabýn ne sorusuna Kitabým Kur’ân cevabýný verebilmek için Kur’ân ile olmak, Kur’ân ile dolmak ve Kur’ân ile kemale ermek kaçýnýlmazdýr. Kur’ân, kendisine iman eden, ona alýcýlarýný çeviren, onu okumak-anlamak ve yaþamak için gayret edenlere kucak açacak, sýrlarýný onlara sunacaktýr. Kur’ân ile kurulabilmek niyazý ile.
Dipnot
--------------------------------------------------------------------------------
*Gaziantep Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Dekaný
(1)- 26 Þuara 192.
(2)- 36 Yasîn 5.
(3)- 39 Zümer 1.
(4)- 20 Tahâ 4.
(5)- 40 Ðâfir 2.
(6)- Said Havva, el-Esas fi's-Sünne, VII, 342.
|