Allah Teala, Kur’an’la insanlýða son çaðrýsýný yaptý. Ýslam sayesinde insanlýk tarihinin en önemli medeniyetlerinden biri kuruldu.Müslümanlar bilim, sanat ve kültür alanlarýnda önemli geliþmeler kaydettiler. Bilim felsefeyi diðer milletlere öðrettiler. Batý medeniyetinin inþasý katký saðladýlar. Ahlak ve fazilette örnek teþkil ettiler. Hak ve adaletin bir gereði olarak mazlumlarýn elinden tutup zalimlere engel oldular.
Müslüman topluluklar son asýrlara kadar sömürgeleþtirilemediler. Baðýmsýz ve onurlu bir hayat sürdüler. Bugün olduðu gibi kültür emperyalizmine yenik düþmediler. Ne olduysa son iki yüzyýlda oldu. Bu dönem, ifade yerinde ise hüzün asýrlarý olmuþtur. Baskýcý rejimlerin etkin olduðu, acý, gözyaþý ve kanýn durmadýðý bir süreç yaþanmýþtýr. Yaþanmaya da devam etmektedir.
Tabii ki bütün bunlar durup dururken olmadý. Çünkü varlýk âleminde tabiat olaylarý gibi sosyal olaylar da kanunlara baðlýdýr. Dolayýsýyla milletlerin yaþadýðý geliþmeler, tarihte olup bitenler, tesadüflerle izah edilemez. Bunun belirli kanunlarý vardýr. (bk. Necm, 53/39.)
Kýsaca bizler, ümmet olarak, özümüzde olaný, kafamýzda, kalbimizde olaný deðiþtirdik. Kendi deðerlerimize yabancýlaþtýk. Kiþilik bölünmesi, zihniyet parçalanmasý yaþadýk. Bedenimiz bu coðrafyada idi, ancak ruhumuz, kalbimiz baþka taraflarda idi. Ne yazýk ki þerefi, izzeti ve kurtuluþu baþka kapýlarda aradýk.
Ýþte bütün bu sapma ve yozlaþmalarýn bir neticesi olarak bize olan ilahî tavýr da farklýlaþtý. Allah Teala’nýn bize olan lütfu, nimeti ve ihsaný deðiþti. Çünkü ayette belirtildiði gibi kim Rabbinden uzaklaþýrsa, hayat ona dar gelir, zorlu ve sýkýntýlý bir hayata maruz kalýr. (Taha, 20/124.) Bu ayeti toplumsal planda da düþünebiliriz. Çünkü bu tür insanlarýn meydana getirdiði topluluklar doðal olarak ayný akýbeti yaþayacaklardýr.
Ýnsanlar, yaþanan toplumsal musibetler karþýsýnda farklý izahlar getirirler. Kimisi, baþlarýna gelen belalarýn sorumluluðunu baþkalarýna yükler. Düþmanlarý yüzünden bu hâle geldiklerini düþünürler. Komplo teorileri ile olaylarý izah ederler. Böylece milletlerin tarihî seyrini izah ederken musibetlerin kaynaðýný yanlýþ yerde görürler.
Kimi insanlar da kötü gidiþattan dolayý zamaný suçlarlar. “Ahir zamandýr, zaten böyle olacaktý.” derler. “Yaþadýklarýmýz ahir zaman alametleridir, peygamberlerde bunlarý haber vermemiþ miydi” gerekçesine dayanýrlar.
Bazen de insanlar yanlýþ bir inançla, kötü gidiþatý Allah’a baðlarlar. “Allah böyle dilemiþtir, ne yapalým, O dilemeseydi bu hâle gelmezdik.” derler. Bu yaklaþýmlarý ile “Yapacaðýmýz pek bir þey yoktur.” demek isterler.
Bu yaklaþýmlar bazý yönleri ile doðrudur. Ancak burada insanýn sorumluluðu, kendini ve toplumu deðiþtirme yeteneði göz ardý edilmemelidir. Aksi takdirde bu tür insanlardan oluþan toplumlarýn kendilerini toparlamasý, ayaða kalkmasý zordur. Çünkü kendilerini aklamakta ve kötü gidiþatýn sebebini yanlýþ yerlerde aramaktadýrlar.
Bu yaklaþýmlar, Kur’an’ýn temel bir ilkesiyle de çeliþmektedir. O da, insanýn gerek bu dünyada gerekse ahirette göreceði mükâfat ve cezanýn kendi yapýp etmelerinin bir sonucu olduðu hususudur. Bunu açýkça ifade eden ayetlerden biri þudur: “Allah insanlara zerre kadar haksýzlýk etmez, aksine insanlar kendilerine zulüm ve haksýzlýk ederler.”(Yunus, 10/44.)
Ýnsanlýk tarihinde, kimi zaman toplumlardan birinin, kimi zaman da diðerinin yüzü gülmüþtür. Bazen bir millet, bazen de diðeri yükselmiþ ve yücelmiþtir. (Âl-i Ýmran, 3/140.) Ancak topluluklarýn bu dünyadaki izzeti veya zilleti tesadüf deðildir. Diðer bir ifadeyle insanlar durup dururken izzet sahibi olmuyor veya zillete maruz kalmýyorlar. Aksine yücelen topluluklar gerekli þartlarý yerine getirdikleri için yüceliyor, çökenler de bunlarý ihmal ettikleri için çöküyor.
Elbette ki insanlarýn kaderiyle, toplumlarýn kaderiyle ilgili Allah Teala’nýn bir planý vardýr. Ancak bu da gene onlarýn yapýp ettikleri ve yöneliþleri ile alakalýdýr. Þu hâlde bizler, fert fert nefsimizde olaný deðiþtirmezsek yaþadýðýmýz þartlar da deðiþmeyecektir. (Ra’d, 13/11.)
Bizler, fert fert iman, ibadet ve ahlakýmýzý düzeltmedikçe, toplum ahlaklý bir toplum olamayacaktýr. Gidiþat düzelmeyecektir. Kaoslarýn, kargaþalarýn, toplumsal buhranlarýn sonu gelmeyecektir. Çünkü toplumlar fertlerden meydana gelir. Dolayýsýyla fertler manevi yönden hasta olursa, toplum da hasta olur.
Kuvveden fiile geçmeyen bir din, topluma pek bir þey kazandýrmaz. Ýyiliklerin yaygýnlaþmasý sadece temennilerle gerçekleþmez. Erdemin, faziletin sohbetlerin konusu olmasý güzel bir þeydir. Dolayýsýyla ahlaklý bir toplumun oluþmasý için bu gerekli ancak yeterli deðildir. (Bakara, 2/44.)
Þu hâlde imanýn kalplere yerleþmesi, duygulara, düþüncelere hükmetmesi lazýmdýr. Ýnsanýn iç dünyasýnda tevhit þuurunun yerleþmesi gerekir. Aksi takdirde Allah’a yürekten baðlý hayýr ve hasenat için yarýþan bir toplum oluþmaz. (Mü’minûn, 23/60-61.) Yine insanýn kalbinde hesap þuurunun kökleþmesi gerekir. Yoksa toplumda hak ve hukuka riayet edilmez. Þiddetin, acýmasýzlýðýn ve toplumsal dramlarýn ardý arkasý kesilmez.
Öncelikle duygularýn, düþüncelerin, ideallerin deðiþmesi gerekmektedir. Çünkü batýla, þerre kapýlan fertlerin, bir merhamet toplumu oluþturmasý düþünülemez. Günaha batan insanlarýn, bir hayýr toplumu meydana getirmeleri gerçekçi olmaz. Ýç dünyalarýnda sulh ve sükûneti hâkim kýlamayanlarýn, toplumlarýnda sulh ve selameti ikame etmeleri mümkün deðildir. Yine nefislerini fitne ve fesattan temizleyemeyenlerin, toplumlarýný kaostan ve kargaþadan temizlemeleri beklenemez. Çünkü toplumu bizler meydana getiriyoruz. Dolayýsýyla deðiþmeye öncelikle bizim talip olmamýz gerekir.
Kur’an önce bizim nefsimize buyruðumuzu geçirmemizi, onu arýndýrmamýzý emreder. Bu, bizim manevi kurtuluþumuzun temel þartýdýr. Ýçsel disiplinin saðlanmasý her toplum için geçerli önemli bir ilkeyi de ortaya koyar. Çünkü iç dünyasýný ve iradesini disipline eden topluluklar geliþmekte ve kalkýnmaktadýrlar. Dolayýsýyla nefsine hâkim olamayan insan ve topluluklarýn baþkalarýna yol ve yöntem öðretmesi mümkün deðildir. Yine iç dünyasýna egemen olamayan insan ve toplumlarýn dýþ dünyada etkinlik ve egemenliklerinden bahsedemeyiz.
Þu hâlde önce iç dünyamýzda bir bahar iklimine ihtiyacýmýz vardýr. Bir gül mevsiminin þartlarýný hazýrlamalýyýz. Vahyin bahar yaðmurlarý ile gönlümüz ýslanmalýdýr. Nefisteki dikenleri, zararlý, zehirli otlarý temizlemeliyiz. Sonra titiz bir bahçývan gibi gönlümüzün verimli topraklarýný iþlemeliyiz. Orada rengârenk çiçekler, mis kokulu güller yetiþtirmeliyiz. Çünkü iç dünyalarýný imar edemeyenlerin dýþ dünyalarýnda umraný/medeniyeti inþa etmeleri mümkün deðildir.
|