Ne hazindir ki, son asýrlarda, Ýslam dünyasýnda acý, gözyaþý ve kan hiç eksik olmadý. Tarihte de Moðol istilasý, Endülüs yýkýmý vb. durumlar yaþanmýþtý. Ancak bu sefer durum farklý olmuþtur. Çünkü Müslümanlarýn içerisinde yaþadýðý siyasi, ekonomik ve kültürel krizler, tedavisi zor yaralar açmýþtýr.
Müslüman ülkelerde son dönemlerde yaþanan etnik ve mezhep çatýþmalarý vicdanýmýzý sýzlatmaya devam etmektedir. Þu sorular, bundan yüzyýl önce olduðu gibi bugün de cevabý aranan sorulardýr. Ýslam alemi, kendi içinde yaþadýðý bu kaos ve kargaþadan ne zaman kurtulacaktýr? Hak-hukuk, adalet ve fazilette insanlýða rehberlik yapma sorumluluðunu ne zaman üstlenecektir?
Bugün Ýslam dünyasý, maalesef, geçmiþteki baþarýlarla övünmenin ötesine geçememekte; bilim, sanat ve teknolojide çaðdaþ dünyanýn kendine yüklediði sorumluluðun gereðini yerine getirememektedir. Yaþantýda cihat, ilimde içtihat ruhu zayýflamýþtýr. Yetiþen nesiller, ne yazýk ki, kendi kökünden kopuk; bize yabancý dünyalarýn, moda akýmlarýn taklitçisi olmaya devam etmektedirler. Bizden olaný hafife alan, hariçten gelene hayranlýk duyan ruh hâli, düþünce ve yaþantýlara yön vermektedir.
Kendi kültür ve geleneðinden habersiz yetiþen genç kuþaklar, çareyi yabancý ideoloji ve felsefi cereyanlarda aramaktadýr. Toplumsal hayatýn her kesiminde insanlar arasýndaki baðlar zayýflamakta, ancak baðýmlýlýklar gittikçe artmaktadýr. Yaratýcýsý ile rabýtasý olmayan kuþaklar, kendilerini teskin edip rahatlatmak için kumar, içki, uyuþturucu vb. birçok alýþkanlýðýn tuzaðýna düþmektedirler.
Ailede, sporda, iþyerinde, sokakta kýsaca hayatýn her alanýnda þiddet gittikçe yaygýnlaþmaktadýr. Þefkat ve rahmet peygamberinin ümmeti, nasýl da þiddet ve acýmasýzlýðýn pençesine bu denli kendisini kaptýrmýþtýr? Diðer taraftan ibadetler çoðunlukla ihmal edilir olmuþ, ticari hayatta helal-haram bilinci zayýflamýþtýr. Yine edep, hayâ ve iffet duygularý yerini þeytani ve nefsani arzulara býrakmýþtýr.
Toplumlarýn ilerlemesi veya geri kalmasýnda sosyal, ekonomik, politik ve askeri faktörlerden, iç ve dýþ nedenlerden bahsetmek mümkündür. Zaten sosyoloji, tarih ve siyaset bilimi de konuyu bu yönleri ile ele alýr ve deðerlendirir. Ancak Kur’an açýsýndan konuya yaklaþtýðýmýzda, bütün bunlarýn arkasýndaki temel özneye yani insan faktörüne dikkat çekildiði görülür. Onun inancý, ibadet hayatý, ahlaki deðerlere baðlý olup olmamasý burada belirleyici bir rol oynar. Diðer bir ifadeyle toplumlarýn kaderi, maddi faktörlerle ilgili deðil, insanýn manevi duruþu ve yöneliþleri ile irtibatlý olarak deðerlendirilir.
Bu açýdan Kur’an’da eleþtiri oklarýnýn insanýn kendisine yöneltildiði görülür. Sorumluluðun baþkalarýnda deðil, kendisinde olduðu tekrarlanýr. Böylece nefsini sorgulamasý, yaþadýðý musibetlere ve olumsuzluklara karþý tavýr almasý ondan istenir. Ýnsanýn baþýna hangi kötülük gelirse, bunu kendisinden bilmesi gerektiði (Nisa, 4/79.), Allah’ýn hiç kimseye asla zulüm etmeyeceði, ancak insanlarýn kendi kendilerine zulüm edeceði belirtilir. (Yunus, 10/44.) Yine insanýn tekâmül yolunda kendisini özeleþtiriye tabi tutmasý övülür. Nitekim Kýyamet suresinin giriþinde kusurlarýndan dolayý kendini kýnayan nefse yemin edilir. (Kýyame, 75/2.)
Bütün bunlar, her Müslüman bireyin üzerine düþen görevi yerine getirmesi gerektiðini ortaya koymaktadýr. Problemin kaynaðýný baþka yerlerde deðil, kendimizde aramalýyýz. Nitekim þu ilahî beyan bizlere bunu hatýrlatmýyor mu? “Ey iman edenler! Siz kendinize bakýn, kendinizi düzletin. Siz doðru yolda olursanýz, yoldan sapan kimse size zarar veremez.” (Maide, 5/105.)
Yine þu ayette manevi deðerler istikametinde bir deðiþimin yaþanmasý gerekliliði ortaya konur: “Gerçek þu ki, bir toplum(u meydana getiren insanlar) kendi iç dünyalarýný deðiþtirmedikçe, Allah o topluma karþý olan muamelesini deðiþtirmez.” (Ra’d, 13/11.) Görüldüðü gibi Allah Teala’nýn bir topluluða olan tavrý, lütuf ve ihsaný, o topluluðun fert fert kendi iç dünyasýnda olaný deðiþtirmesine baðlýdýr. O bakýmdan dönüþüme ve yozlaþmaya deðil, ilahî buyruklar çerçevesinde özden bir deðiþime ihtiyacýmýz olduðu muhakkaktýr.
Sorumluluðu, çoðunlukla yaptýðýmýz gibi, baþkalarýna yüklemek, kendimizi aldatmaktan baþka bir iþe yaramayacaktýr. Bu bakýmdan hangi konum ve seviyede bulunursa bulunsun, her Müslüman’a görev düþmektedir. Hiçbir kimsenin kendi durumunu hafife alýp sorumluluðu baþkalarýna atmasý doðru deðildir. Ferden ferda her müminin elinden geleni yerine getirmesi gerekir. Zaten insan olarak, þu ayette beyan edildiði gibi, bundan sorumlu deðil miyiz?: “Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiði þeyle yükümlü tutar.” (Bakara, 2/286.)
Eðer Müslümanlar arasýnda sosyal, siyasi bir kaos varsa, fitne ve fesat yaygýnlaþmýþsa, bunun sebebini sadece sömürgeci emelleri olan ülkelere baðlamak doðru deðildir. Aksi bir durum, sorumluluktan sýyrýlmaya çalýþmak ve kolaycýlýða kaçmak olacaktýr. Üstelik bu, þu ayette vurgulandýðý gibi, beþerî sorumluluðu da göz ardý etmek anlamýna gelecektir: “Ýnsanlarýn kendi iþledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde fitne ve fesat ortaya çýkmýþtýr. Dönmeleri için Allah, yaptýklarýnýn bazý (kötü) sonuçlarýný (dünyada) onlara tattýracaktýr.” (Rum, 30/41.)
Görüldüðü gibi, insanýn ilahî buyruklarý ciddiye almamasý, bir ceza olarak gerek sosyal hayatta gerekse doðal ve ekolojik dengede fitne ve fesadýn, yozlaþma ve bozulmanýn ortaya çýkmasýyla yine kendisine dönmektedir. Üstelik bu yozlaþma ve fesat, sadece zulmeden, hak ve adaletten sapanlara mahsus da kalmamakta; aksine olumsuz gidiþata ses çýkarmayan, ona engel olmaya çalýþmayanlarý da kapsayacak bir hâle gelmektedir. (Enfal, 8/25.)
Bugün sosyal ve siyasi bir kaos yaþanýyorsa, þu ayetin beyanýyla bunun en temel sebebi, Müslümanlar arasýnda velayetin, dayanýþma ve yardýmlaþmanýn, birlik ve beraberliðin bulunmamasýdýr: “Dini inkâr edenler birbirlerine sahip çýkarlar. Eðer siz birbirinize yardýmcý olmazsanýz, dünyada fitne kopar, müthiþ bir bozulma ve fesat ortaya çýkar.” (Enfal, 8/73.)
Müslümanlarýn temel problemlerinden biri tefrika, diðeri cehalet, bir baþkasý da geri kalmýþlýktýr. Þu hâlde kurtuluþ, tefrikaya karþý birlik ve beraberlik, cehalete karþý ilim ve irfan, geri kalmýþlýða karþý da elden gelen her türlü çabanýn ortaya konmasýdýr.
|