Düşünmek Kur'anın Emri

Ey Muhammed, sana bu mübarek kitabı insanlar onun ayetleri üzerinde iyice düşünsünler ve akıl sahipleri ondan ders alsınlar diye indirdik. [1]
10/08/2010


Kur’an, insanı düşünmeye çağıran ve ona düşünme eğitimi veren bir kitaptır. Kur’an'ın önerdiği ve yücelttiği düşünce, "tefekkür"dür. Tefekkür, "insanın aklını kullanarak varlık, vahiy ve oluş üzerinde' derinlemesine düşünmesi, bunlardan mana ve sonuç çıkarması" demektir. [2] Çünkü alemdeki ve Kur’an'daki hiçbir şey anlamsız değildir. İşte bu yüzden varlığın ve vahyin tetkiki çok önemlidir. Tefekkür kelimesinin aslı olan f k r kökünün, çeşitli kullanım biçimleriyle Kur’an'da 18 kez geçmesi;  [3] ayrıca onunla eş anlamlı diğer kelimelerin çok sayıda ayette yer alması  [4] düşünmenin önemine yeterince dikkat çekmektedir.



Allah, insanı yarattı, ona hem Kur’an'ı hem de berrak bir şekilde düşünmeyi ve konuşmayı öğretti.  [5] Aklı da, Kainat ve Kur’an ayetlerini anlama aracı kıldı.  [6] Bundan maksat, insan ruhunda Allah şuurunu uyandırmak ve bu şuuru diri tutmaktır. Bu da tefekkürle mümkündür. Tefekkür, insanı taklitten tahkik derecesine yükseltir ve onu Allah'a teslimiyete götürür. Tefekkürün bir çeşit ibadet sayılması da bundandır. Bu işlevinden dolayı tefekkür, insanın iman ve onur burcudur. Çünkü Allah'ın büyüklüğünü iyice düşünen bir insan, O'na hemen ve kolayca isyan edemez.



Kur’an, düşünceye hakim olmadan insanı hidayete yöneltmez. Öyleyse Kur’an, insanın aklına ve kalbine iyice yaklaştırılmalı; düşünüp anlamayı hedef alan bir yöntemle okunmalıdır. Bu da tefekkürle olur. İşte bunun için, İslam'da ibadetin özü tefekkür kabul edilmiş, "Bir saat düşünmek bir gece nafile namaz kılmaktan hayırlıdır" denmiştir.  [7] Gerçekten de doğru ve derin bir tefekkür, kalpteki kilitleri açar; insanı, Kur’an'ın davetine sahih inanç ve salih amelle cevap veren bir kişi haline getirir. Bu gerçek Kur’an'da şu şekilde dile getirilir:



“Hiç kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini izlemesinde, derin kavrayış sahipleri için alınacak dersler vardır. Onlar ki, ayakta dururken, otururken ve uyumak için uzandıklarında Allah'ı anar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde inceden inceye düşünürler:



"Ey Rabb'imizi Sen bunların hiçbirini anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yücelikte sınırsızsın! Bizi ateşin azabından koru."  [8] diyerek O'na yalvarırlar. İnsanın görevi, Kainatta ve Kur’an'da yer alan hakikatin işaretlerini görüp bunlar üzerinde düşünmektir. Dünya hayatında hakikatin işaretlerini görmek istemeyenler, gelecek hayatın gerçeklerine de kör kalırlar.  [9]



Peygamber(as)'in ilk ibadeti, tefekkür şeklinde başlamış ve bu ibadet onun hayatının ayrılmaz bir parçası olmuştur. O, Kur’an'ın tefekkür çağrısına uymanın, onu düşünüp anlamanın ve hayata taşımanın en güzel örneğini ortaya koymuştur. Abdullah İbn Ömer'in, Hz. Aişe'den naklettiği şu olay, değinilen bu güzel örnekten bir kesit sunmaktadır:



Abdullah İbn Ömer, Hz. Aişe'ye Peygamber (as) den gördüğü en beğenilir şeyin ne olduğunu sorar. Hz. Aişe bu soruya ağlayarak şu cevabı verir "Onun bütün davranışları beğenilen işlerdendi. Bir gece benim yanıma geldi. Bir süre beraber kaldık. Sonra:



"Aişe, bana müsaade et, Rabb'ime ibadet edeyim" dedi. Ben de dedim ki:



"Vallahi yanımda kalmanı isterim, ama senin Allah'a kulluk edip O'na ya-kınlaşmanı da arzu ederim." Kalktı, evdeki kırbada bulunan su ile abdest aldı, sonra da namaza başladı. Namazda ağladı, dökülen göz yaşlarından mübarek sakalı ve secde ettiği yer ıslandı. Bir süre sonra yanına Bilal geldi, kendisine sabah namazı vaktinin girdiğini bildirdi. O, Allah Elçisi'nin bu durumunu gö-rünce:



"Ey Allah'ın Elçisi, Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlamışken sen neden ağlıyorsun?" dedi. Allah'ın Elçisi:



"Ey Bilal, nasıl ağlamam, bu gece bana: “Hiç kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini izlemesinde, derin kavrayış sahipleri için alınacak dersler vardır...”  [10] mealindeki ayetler indi.



“Bu ayetleri okuyup da bunlar üzerinde düşünmeyene yazıklar olsun." buyurdu. [11] Peygamber (as)'in bu uyarısı, Kur’an'ın tilavetiyle onu düşünüp anlamayı ve uygulamayı bir bütün olarak ortaya koyamayan kimselere yöneliktir.



Kur’an, İslami bir hayat sürmeleri için insanlarla; ihtiyaçlarını karşılamaları ve hayata daha aktif ve doğrudan katılabilmeleri için dirilerle; anlayışlarını doğru yönlendirmek için de akıl sahipleriyle konuşur. Böylece o, mesajını okuyan, düşünen, anlayan ve uygulayan bir toplumu varlık alanına çıkarmayı, bu toplum vasıtasıyla da bir medeniyet kurmayı amaçlar.[12] Bu Kur’an'ın gücüdür ve bu güç onda her zaman vardır. Çözüm, Kur’an' ı düşünerek okuyan, anlayan ve inanarak onu uygulayan insan olabilmekte veya bu vasıfları taşıyan insanlar yetiştirebilmektedir. Aksi takdirde, hem yaşanan hayat hem de gelecek yitirilmiş olur. “Onlar bu Kur’an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri mi kilitli?”  [13]



  



 



 [1] Sâd: 38/29



 [2] Bkz. İbn Manzur. Lisanu'l Arab, 65: Rağıp el-İsfehani. el-Müfredat, s.



 [3] Bkz. M.İsmail İbrahim. Mu'ceınıt’l elfazi ve’l a 'larm'l Kur 'aniyye, s. 404



 [4] Bkz. Bakara: 2/44, 73; Nisa: 4/82; Muhammed: 47/24; Enbiyâ: 21/l0 vb.



 [5] Bkz. Rahman: 55/1-4



 [6] Bkz. Ra'd: 13/4; Nahl: 16/12; Zuhruf: 43/3 vb.



 [7] Bkz. İbn Kesir. Tefsiru’l Kur'ani'l 'azim, II, 176



 [8] Al-i İmrân: 3/190-191



 [9] Bkz Tâhâ: 20/124-127 vb.



 [10] Âl-i İmrân: 3/190 vd.



 [11] Bkz. İbn Kesir, age, II, 180



 [12] Bkz. Hac: 22/41 vb.



 [13] Muhammed 47/24 Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 72-74.