Özgürlük arayýþýna girerken veya özgürlük alanýný geniþletirken yeni tuzaklara düþme ve yeni tutsaklýklara yakalanma riski var mýdýr?
Bir çýrpýda bir dizi soru hemen zihnimize üþüþüyor… Peki bu sorulardan kaçabilir miyiz? Veya kaçmak doðru mudur?
Bu kavram çaðdaþ siyasal düþüncelerin merkezi kavramlarýndan biri olduðu doðrudur… Bir doðru daha var; özgürlük kavramýnýn siyasal ve ideolojik bir içerik taþýdýðý da göz ardý edilmemelidir. Diyeceðim o ki; her dinin, ideolojinin, sistemin, kültürün farklý bir özgürlük tanýmý vardýr…
Liberalizin tarihsel ve felsefi kökenine bakýldýðýnda görünen þudur; tanýmlanan “özgür insan”ýn temelleri, onun Kilise’ye karþý baþlattýðý özgürlük mücadelesinde yatýyor… Yani dini, kutsalý hayattan uzaklaþtýrdýðý ölçüde, insanýn özgürlük arayýþýnýn anlam kazanacaðýný savunuyor…
Evet, Batýlýlar Allah’ýn semaya çekilmesini isteyen, dolayýsýyla insaný Allah’tan uzaklaþtýran bir özgürlük tanýmlamasýnda bulundular.. Hayata müdahil olmayan, yeryüzünün tasarrufunu “özgür insan”a býrakakn bir Allah tasavvuru revaç buldu…
Modernizm, kutsaldan âzâde olma çabasýna düþtü…
Popülizm, “her þeyin her þeye dönüþmesi”, yani ilkesizliðin ilke edinildiði bir kuralsýzlýk düzeni olarak hayat buldu. Bu baðlamda öne çýkarýlan özgürlük söylemi aslýnda yeni bir “yaþam tarzý” öneriyor… Ýlahi kayýtlardan kurtarýlmýþ bir hayat üzerinde duruyor…
Tam da burada bir özgürlük sapmasý ile karþý karþýya kalýyoruz… Bu açýdan Batýnýn öngördüðü özgürlük; yanýltýcý, kýþkýrtýcý ve ayartýcýdýr… Özgürlük baþýboþluk olarak belirecekse, kiþinin istediði her þeyi yapabilmesi olarak algýlanacaksa burada durmak lazým… Çünkü bu farklý bir durumdur… Artýk sorumluluk yoktur insan kendini sýnýrlayan baðlardan kurtulmuþtur… Kendi baþýna buyruktur…
Bu durumda belirleyici ve sürükleyici olan “heva”dýr… Sonuçta “hevasýný ilâh edinen” her istediðini yapan kiþi, kendini özgür görse de, gerçekte köleliðin çukurunda debelenmektedir…
Kendi özgürlük çukurunu kazan insan, hayvanlaþma serüvenini de baþlatmýþ oluyor… Ýnsanýn hayvanlaþma özgürlüðü olabilir mi? Oldu, iþte! Bugün insan insanýn kurdu deðil mi? Modern çað, “özgür insan” söylemi ile insaný kurtlaþtýrýyor…
Modern öncesi çaðlara uzandýðýmýzda ise þu öðreti ile karþýlaþýrýz: “Nefsini öldür” Bu anlayýþ ise insanýn mankurtlaþtýrmasýna neden oldu…
Peki doðrusu nedir? Ne kurtlaþmak, ne de mankurtlaþmak yalnýzca kardeþleþmek…
Ne sýnýrsýz özgürleþmek, ne de nefsi öldürmek önemli olan “ol”mak yani olgunlaþmak… Varoluþunu anlamlandýrmak…
Evet, özgürlük “ol”mak içindir… Yoksa haddini aþmak deðildir…
Sýnýrsýz özgürlük, sýnýrsýz kötülük demektir… Özgürlük ifsada ve isyana neden olacaksa bu insanýn kendisine de ihanettir.
Kölelikten özgürlüðe yol arayanlar zamanla özgürlüðün köleleri oldular… Özgürlük tutkusu yeni tutsaklýklarýn adresi oldu. Ali Þeriati’nin ifadesi ile özgürleþeyim derken doða, toplum, tarih ve benlik zindanlarýna takýlý kaldýlar…
Þimdi bizim neyin özgürlük, neyin (öz)körlük olduðunu netleþtirmemiz lazým….
Kelami tartýþmalarýn, felsefi kuþkularýn, ideolojik saplantýlarýn, despotik sistemlerin baskýlarýndan kurtulursak vahyin yüce hedeflerine yoðunlaþarak özgürlükle ilgili yapay tartýþmalarý sonlandýrabiliriz…
Öncelikle þunun altýný kalýn çizgilerle çizmek gerekir; Allah’a raðmen bir özgürlük savulamaz.
Allah’tan baðýmsýz hayatlar bayaðý hayatlardýr…
M.Ýkbal’in ifadesi ile: “Yalnýz ve yalnýz Allah’a baðlanan kiþi, diðer bütün baðlarý atmýþ ve onlardan kurtulmuþtur.”
Ýslam’ýn özgürlük tanýmý “teklif”i yok saymaz… evet, özgürlükler “görevi” kaldýrmaz… Yani biz öncelikle mükellefiz, yeryüzünde görevliyiz… Bir emanet yüklenmiþiz… Bir ahdü misakýmýz var… Kul kapsamýnda özgürlüðü tanýmlarýz… Çünkü biz Abdullahýz…
Müteal deðerlere yaslanan, vahiyden beslenen ulvi bir özgürlük… Ýþte Þari böylesi bir özgürlüðü yüceltmiþtir…
Teklifin temelinde akýl ve özgür irade vardýr… Bu teklifin (sorumluluðun) þartýdýr. Akýl ve özgürlüðü olmayana siz neyi, nasýl teklif edebilirsiniz?
Kýsacasý, özgürlükle sorumluluk birbirinden ayrýþmaz… Kullukla çeliþen vahiyle saðlamasý yapýlmayan bir özgürlük bizce savunulamaz…
Biliyoruz ki, Allah insanýn topraðýna kendi ruhundan üflemiþtir… Ýþte özgürlüðün mayasý bu ruhtur… Bu yönü ile özgürlük Allah’ýn insana bir ihsanýdýr… Bu ruhu kirletenler özgürlüðü taþýyamazlar… Zaten ruhunu özgürleþtiremeyen hayatý hiç özgürleþtiremez…
Bu gerçekten hareketle önce fýtratý özgürleþtirmeliyiz… Ve özgürlük talebimiz fýtrata uygun olmalýdýr…
Ýnsaný insan kýlan bir özgürlük, insan kalma sýnýrlarý içinde gerçekleþecektir…
Ahlaki temelleri olmayan bir özgürlük saptýrýr… Özgürlük diye diye ahlaký katleden modern çaðýn sefahat ve zilleti bu gün içler acýsý… Ayný þekilde adalet ile temellendirilmeyen özgürlüklerde inanlýk için tehdit oluþturuyor…
Said Halim Paþa özgürlüðü; insanoðlunun hakikati arama ve adaleti gerçekleþtirme yolundaki çabalarýn semeresi olarak görüyor…
Doðal olarak iç güdülerine, arzularýna, bedenlerine köle olanlar bu özgürlüðü anlayamazlar… Kendini, aklýný, bilgisini mutlaklaþtýranlar da aþkýn gerçeklere kendilerini kapatmýþ olurlar…
Ýslam, akýllara, ruhlara, bedenlere vurulan –hangi gerekçe ile olursa olsun- insaný, insana kul yapan zincirleri kýrmak için gelmiþtir…
Dün köleleþen insanlarýn elinden tutan Ýslam’dý… Bugünde robotlaþan insaný, insanlaþtýracak olan yine Ýslam’dýr…
Ýslam’ýn sunduðu özgürlük ufku, bu günkü beþer havsalasýnýn çok üstündedir…
Þimdi Hz. Peygamber (sav)in kendi gününde ve evinde gerçekleþen þu olayý anlamaya çalýþalým…
Mekke panayýrýnda Hz. Hatice tarafýndan köle olarak satýn alýnan Zeyd b. Harise bilahare Rasulullah’a armaðan edilir… Artýk o Peygamberin mahiyetindedir… Zeyd Ýslam geldiðinde ilk iman edenler arasýndadýr…
Zeyd’in babasý Harise oðlunu bulmak için diyar diyar gezip iz sürmektedir… Nihayetinde Zeyd’in Mekke’de, Hz. Muhammed’in yanýnda olduðunu öðrenir, oðlunu satýn almak, özgürlüðüne kavuþturmak için Efendimize baþvurur. O’nun Harise’ye verdiði cevap tam bir sürpriz, güzel bir müjdeydi…
Zeyd çaðrýlýr… Babasýný ve amcasýný tanýmýþtýr… Rasulullah (sav):
“Ýstiyorsan baban ve amcanla kavmine dönebilirsin, dilersen yanýmda kalýrsýn.”
Zeyd hiç tereddüt etmeden cevabýný bildirir:
“Ben sana hiç kimseyi tercih edecek deðilim. Babamda sensin, amcamda sensin.”
Zeyd özgürlüðü anayurdunda, baba ocaðýnda, öz yuvasýnda aramadý… Kendini Rasulullah’ýn yanýbaþýnda buldu… Þimdi Zeyd’in bu tutumuna ne diyeceðiz? Özgürlük mü, kölelik mi? Belki Zeyd hukuki olarak köle statüsündedir ama hakikatte özgürlüðün zirvesinde durmaktadýr…
Nitekim, Hz. Yusuf (as)da sarayda bulamadýðý özgürlüðü zindanda bulmuþtu:
“(Yusuf) Dedi ki: ‘Rabbim zindan, bunlarýn beni kendisine çaðýrdýklarý þeyden bana daha sevimlidir.” (Yusuf- 33)
Ashab-ý Kehf zorba güçlere zilletle boyun eðmektense yollarýný ayýrýp maðaraya sýðýndýlar… Özgürlük uykusuna yattýlar…
Hz. Nuh (as) özgürlük gemisini inþa etti… Gemiye binenler özgürdü, geride kalanlarýn nasibi ise helaktý…
Hz. Ýbrahim (as) ve Hz. Ýsmail (as)ýn Mekke’de inþa ettiði ev; Beytü’l- Atik’di… Yani özgürlük evi… O günden bu güne her kýble buluþmasý bir özgürlük eylemi deðil midir?
Bir þey daha ekleyelim; bizim mücadelesini vereceðimiz özgürlük; sadece bu dünya ile sýnýrlý deðildir, ebedi tutsaklýktan da bizi kurtaracak bir yeterlilikte olmalýdýr…
Ebedi tutsaklýðýn ismi cehennemdir…
Ýþte bu iki hayatý özgürleþtirmenin yolu ise; sonsuz ahiret hayatýný dünya metaýna tercih etmekten geçiyor… Tercihi ahiret olanlar bu savaþýmý verebilirler… Yoksa yeryüzüne çakýlý kalanlarýn üstesinden gelebileceði bir konu deðildir…
Özgürlük beden ister…
Bu iþ salt söylem iþi deðil… Sloganla çözülecek mevzu hiç deðil… Bu bir hak ediþtir… Yoksa ödünç özgürlükler… Ýthal özgürlükler… Baðýþlanmýþ, bedelsiz özgürlükler aldanýþtan gayrý bir anlam taþýmazlar… Zaten özgürlük verilmez, alýnýr…
Tepeden inme kararlarla verilmiþ hiçbir özgürlük ne mümkün, ne de gerçektir… Ödünç özgürlüklerin önümüzü açmayacaðý bilinen bir gerçek iken, hala özgürlük mü dileneceðiz yoksa gasp edilen haklarýmýzý elde etmek için direnecek miyiz?
Cihadýn temel amacý yeryüzünde tüm fitneci, baskýcý, þer otoritelerini bertaraf edip insanlarýn Ýslam’ýn himayesinde özgürce dinlerini yaþama hakkýný saðlamak deðil midir? Aksi taktirde cihad ne bir saldýrý, nede bir savunma sistemi deðildir…
Hidayeti ve hakikati insanlara ulaþtýrma da engelleri aþmak için bir özgürlük mücadelesi kaçýnýlmazdýr…
Bu bakýmdan fetih iþgalden farklýdýr… Fetih insanlara bir özgürlük koridoru açmaktýr…
Zaten tevhidin açýlýmý da bunu içermiyor mu? “La ilahe illallah” bir özgürlük paradigmasý sunuyor…
“La” ile Allah dýþýndaki tüm referanslarýn hükümsüzlüðü deklare ediliyor… Tanrýlaþan, taðutlaþan, azgýnlaþan tüm ceberrut otoriteleri yok saymaktýr…
Müslümanlarýn bu gün özgürleþme, özgünleþme, özneleþme sorumluluðu daha ciddi bir zarurettir… Çünkü çoðu zaman özgürlüðü savunan zihin özürlü… Neo-liberalizm Müslüman zihne musallat olmuþ, dönüþtürüyor…
Yeni bir din anlayýþý sürekli iþleniyor; sýnýrlarý, sabiteleri, hayata müdahalesi olmayan yasaksýz bir din pazarlanýyor… Her türlü yeniliðe, farklýlýða, aykýrýlýða açýk bir din… Herkesin dilediði gibi yorum yapabildiði, fýkýh ürettiði bir mecraya zemine kaydý… Fýkýhsýz bir toplum, fakihsiz bir din anlayýþý türedi…
Ahkama, cihada yer yok… Piyasa kurallarý, statükonun yasalarý geçerli… Bu arada “hududullah” flulaþýyor…
Bireysel özgürlükler kutsanýrken, müþterek sorumluluklar unutuluyor… “Sevgi dini” üzerinden sergilenen dinin içini boþaltma operasyonlarý sürüyor…
Muhalif damarý alýnan uyuþumcu karakterler þerle de, þeytanla da mutabakat saðlama becerisi gösterebiliyorlar…
Dini ne olduðundan kolay, ne de olduðundan zor gösterme hakkýmýz yok… Her konu ve kavram Ýslam’ýn bütünlüðü içinde ancak yerli yerine oturur…
Þayet, Ýslam ile yaþadýðýmýz yerleþik hayatta kendimizi rahatlatmak istiyorsak, buna yönelik çaðdaþ yorum arayýþlarýmýz olacaksa, unutmayalým ki, bu hayatýn sonrasýnda bizi bekleyen baþka bir hayat var… Birde hesap … Hülasa özgürlük; kural tanýmazlýk ve deðerlerden azade olmak deðildir…
Þimdilerde özgürlük sorununun çözümü; Tih’ten çýkýþ mýdýr?
Evet, özgürlük ve onur Musa’nýn izini sürmek midir, yoksa Mýsýr’a dönmek midir?
Özürlü deðil, özgün bir özgürlük için þuurumuzu yoklayalým, þiarlarýmýza dönelim…
Çünkü özne ve öncü olabilmek için önce özgür olmak gerekiyor...