Hz. Ýbrahim (as) ve Hz. Ýsmail (as)in ortak dualarýnda bu gerçek dile getiriliyor:
‘‘Rabbimiz, içlerinden onlara bir elçi gönder, onlara ayetlerini okusun, Kitabý ve hikmeti öðretsin ve onlarý tezkiye etsin (arýndýrsýn). Þüphesiz, sen güçlü ve üstün olansýn, hüküm ve hikmet sahibisin.’’ (Bakara 129)
Gelecek peygamberin misyonu þu kelimelerle netlik kazanýyor: Tilavet, talim, tezkiye…
Kitap ve hikmetle devreye giren peygamber ölü bir toplumdan diri bir neslin doðuþuna tanýklýk edecekti.
Peygamber ayný anda hem mübellið, hem muallim, hem de mürebbi idi… Tebliðle baþlayan süreç talim, tedris ve tezkiye ile tamamlanýyordu. Tebliði yüreklerde makes bulamadýðý zamanlar, için için kendini yiyip bitirecek oluyordu:
‘‘Þimdi onlar bu söze (Kur’an’a) inanmayacak olurlarsa sen onlarýn peþi sýra üzülerek kendi kendini kahredeceksin (öyle mi)?’’ (Kehf 6)
O öyle bir yürek idi ki; tevhid mücadelesinde en azýlý düþmaný Ebu Cehl’i bile tezkiye olmasý için duasýna katýyordu.
‘‘Allah’ým bu dini ya Ömer b. Hattab ile ya da Amr b. Hiþam (Ebu Cehil) ile teyid eyle.’’ diyebiliyordu.
Ýþte O’(sav)nun insanlýðýn arýnmasýnda hedefe koyduðu çýta bu kadar yüksek idi. Taif dönüþü, hayatýnýn en zor günlerini yaþamasýna raðmen, onlarla ilgili beddua etmek aklýna gelmiyordu.
Cibril’le gelen tecziye (cezalandýrma) teklifine O (sav) tezkiye (arýnma) umutlarýný besleyerek cevap veriyordu:
‘‘(Hayýr ben bunu istemem) ben, Allah’ýn, bu müþriklerin soyundan bir olan Allah’a ibadet eden ve O’na hiçbir þeyi eþ koþmayan muvahhid bir nesil getirmesini dilerim.’’ (Buhari)
Ýþte nebevi ufuk…
Nebevi yöntemi dillendiren bizlerin kendi çaðýmýzýn Ebu Cehillerinin hidayet bulmalarý için dua etmek, hiç aklýmýzdan geçti mi acaba?
O’nun rahmet boyutunu idrak ve tatbik ettikçe biz de rahmetin temsilcisi ve taþýyýcýsý olma özelliðini kazanmýþ olacaðýz…
Kaldý ki, yüce Kitabýmýz, muhatabýmýz kim olursa olsun, ön yargýlardan uzak, onun hidayetini ve tezkiyesini hedeflemeyi bize öðretiyor…
Bu kiþi, rububiyet iddiasýnda bulunan Firavun bile olsa…
‘‘Firavun’a git, çünkü o azdý.
O’na de ki: Tezkiye olmak (temizlenmek) ister misin?
Seni Rabbine yönelteyim, böylece(O’ndan )korkmuþ olursun.’’ (Taha 17 -19)
‘‘O’na (Firavun’a) yumuþak söz söyleyin; umulur ki, öðüt alýp düþünür veya içi titrer korkar’’ (Taha 44)
Muhatabýn Firavun olmasý onu peþinen mahkum etmemizi gerektirmiyor…
Ona isyan etmeden önce onu saflara katmanýn yollarýný aramamýz gerektiðini öðreniyoruz…
Ýslam, insanlara bu kapýyý hep açýk tuttu ve hâlâ tutuyor… Arýnmak isteyenlere çaðrý yapýyor… Gerçek bu iken, þimdi kim bu kapýyý kapatabilir?
Tevbe ve tezkiye kapýsý sonuna kadar açýk… Tüm zamanlarda ve tüm insanlar için…
Öyle olduðu içindir ki; gün geldi, Hz. Hamza (ra)ýn ciðerlerini söken Vahþi bile bu kapýdan girebilme cesaretini kendinde bulabildi… Hind, o iðrenç eylemine raðmen kanlý ve kirli ellerinin bir gün tezkiye olabileceði umudunu yitirmedi…
Rasulullah (sav)’e gelen en þiddetli uyarý, tezkiye talebi ile gelen Ýbni Ümmü Mektum’u ihmal etmesinden dolayý deðil miydi?
‘‘Surat astý ve yüz çevirdi;
Kendisine o kör geldi diye.
Nerden biliyorsun; belki o, temizlenip arýnacak?’’ (Abes .1-3)
Evet, nerden biliyorsun; kimin yarýnlarda ne olacaðýný? Her insan potansiyel olarak fücur iþlemeye de, takvayý kuþanmaya da müsaittir… Ýþte önemli olan ve bize düþen görev, o insaný hesaba katmak ve tezkiye iklimine taþýmaktýr.
Bir insanýn hidayetine vesile olmaktan daha büyük bir kazaným mý olur? Dünya bir yana, bir insanýn kurtuluþu diðer yana… Ýlahi ölçekte hangisi aðýr basýyor?
Bir insaný dirilten tüm insanlarý diriltmiþ olmaz mý?
Burada þu hakikatý da görmüþ oluyoruz.
Ýslami öðretide, davetin, amacý sadece bilgilendirme deðil, esas olan nefislerin Ýslam’la arýnmasýdýr…
Þayet bugün dini malumat konusunda insanlar derinleþtikleri halde marifetten yoksun bir din algýsý kabul görüyorsa, burada atlanan bir gerçek var. Ýslam’la olgunlaþmayan kiþilerin Ýslami okumalarý nakýstýr. Çünkü onlar Ýslam’ý ancak rivayet ederler, riayet etmeye zamanlarý yoktur.
Yani temel sorun, nefis tezkiyesi…
Ýslami kültür, eðitim, düþünce, bilinç, bilgi, davet, hareket, söylem, eylem bunlar doðrularýmýz ve görevlerimiz… Ancak bu sorumluluklarý üstlenirken bununla birlikte vahiyle gerçekleþen bir tezkiye yoksa, terbiye süreci iþlemiyorsa beklenen hedefleri yakalamak mümkün olmayacaktýr…
Ahlaken temiz, duru ve dolu insanlarýn akideyi omuzlayýp taþýyabileceklerini unutmamalýyýz…
Takva bedenimize elbise, cesedimize ruh olmadýkça, biz Ýslam’ý gerçek anlamda ne temsil edebiliriz, ne de teblið edebiliriz… Etsek bile inandýrýcý olamayýz… Kimseyi ikna edemeyiz.
Vahyin potasýnda demlenmeyen ruh direnemez…
Ýnsanýn yapýsýnda var olan kötülük eðilimlerini terbiye edip, takva tohumlarýný yeþertmek için nefis tezkiyesi ve kalp tasfiyesi zorunludur.
Bu zaruret, son derece kaygan bir zeminde var olmak ve kendine bir yer açma çabasýdýr…
Uzun, yorucu ve ayartýcý bir yaþam serüveninde Müslümanca varolabilmek için kiþinin kendisini bekleyen tehlikeleri ve tuzaklarý bilmesi, düþmanlarýný tanýmasý ve bunlara karþý tedbirli olmasý gerekiyor…
Ýþte bu tedbirin en önemli boyutu; ruhi terbiye ve nefsi tezkiyedir…
O halde tezkiye nedir?
Sözlükte; temizlemek, geliþtirmek, feyizlendirmek, büyütmek ve temize çýkarmak demektir
Kavram olarak da nefsi temizlemek, onu þirk, günah, nifak, rics, cehalet, riya, kibir gibi kötü duygulardan arýndýrmak ve takvayý öðretmek demektir…
Tezkiye; arýnma çabasý… Murakabe þuuru… Hesap günü bilincidir…
Burada öncelikle ilahi iradeye boyun eðip, þehevi ihtiyaçlara ve çirkin hallere karþý koymak gerekir…
Evet, nefsin arzularýna iyi bir mecra bulup, hayatý olmasý gereken rotaya oturtmaktýr…
Deðerlerden ve ilkelerden azade kýlýnan arzular insaný azgýnlaþtýrýr.
Ýnsanoðlunun bu zaafýný bilen Peygamber (sav) Efendimiz çýkýþ yolunu gösteriyor:
‘‘Arzularý benim getirdiðim (Ýslam gerçeðin)e tabi olmadýkça hiç biriniz (olgun) mümin olamaz.’’
Arzularý özgürleþtirmek deðil, olgunlaþtýrmak…
Nefsi þýmartmak deðil, þuurlandýrmak...
Nefsi öldürmek deðil, kontrol altýnda tutmak…
Ýnsan nefsi; arzu, hýrs, özlem, þehvet, öfke, korku ve ihtiyaçlarýyla insanýn bizzat kendisidir.
Bu açýdan nefsimiz düþmanýmýz deðildir… Düalizme yer yok… Ama nefisler terbiyeye muhtaçtýr… Tezkiyeye ihtiyaç vardýr…
Yeryüzünün ýslahýna ve iktidarýna aday olanlarýn, iþe, nefsi tezkiye ile baþlamalarý gerekiyor…
Burada olmasý gereken, nefsimizi ‘‘temize çýkarmak’’ deðil, temizlemektir…
‘‘Nefsinizi tezkiye etmeyin (temize çýkarmayýn)…’’ (Necm 32)
‘‘(Yusuf) Ben nefsimi temize çýkarmýyorum’’ (Yusuf 53)
Kendini temize çýkarmanýn diðer ismi; tekebbür, tefahür ve gururdur…
Bu konuda diðer bir tuzak ise ‘‘kalbim temiz’’ iddiasýdýr… Diyebiliriz ki arýnmanýn önündeki en ciddi engel bu tepkidir…
Þunu da belirtmek gerekir ki; arýnmak isteyen için ne özel bir törene, ne de aracý kiþi ve kurumlara ihtiyaç vardýr… Tezkiye ruhun derinliklerinden gelen içtenlikli bir nedamet, ulvi amaçlara yöneliþ, ‘‘olma’’ ve ‘‘arýnma’’ talebidir…
Tezkiye, dünyadan el-etek çekmek deðildir… Hayattan kopmadan ‘‘Allah için’’leþmenin sýrrýna ermektir… Dünya ‘‘için’’de kalýp, ‘‘Allah için’’ olmanýn erdemini solumaktýr…
Yeryüzünde adeta bir ‘‘nefsi emmare’’ imparatorluðu hüküm ferma…
Bize düþen görev; arzý, nefsi emmarenin tasallutundan kurtarýp özgür ve onurlu bir yaþamý sunmaktýr… Bu bakýmdan sadece bireylerin tezkiyesi yeterli deðil… Sistemlerin, toplumlarýn, uygarlýklarýn, evrenin, eþyanýn, kurumlarýn, kültürlerin, düþüncelerin, algýlarýn tezkiyesi kaçýnýlmaz oluyor…
Kulluk keyfiyetinin özeti; fitneden arýndýrýlmýþ bir dünyada, her türlü kirlilikten aklanýp tevhidi bir donanýmla sahih bir çizgiyi sürdürmektir.
Evet, tezkiye bir arýnma eylemidir… Ýçkin bir inkiþaf… Deruni bir donanýmdýr…
Tezkiye ruhbanlýk deðil, rabbaniliktir…
Münzevilik deðil, mütevazi fakat onurlu bir duruþtur…
Toplumun beðenisine takýlý kalmak deðil, Hakk’ýn rýzasýnda karar kýlmaktýr…
Hazlarýn dünyasýnda gezinmek deðil, huþu iklimine kanat çýrpmaktýr…
Bu gün ‘‘kiþisel geliþim dersleri’’nden ziyade, nefis terbiyesi için diz çökmeye ve gözyaþý dökmeye ihtiyacýmýz var… Dua kelimelerimizi gözyaþý ile yýkamanýn tam zamaný…
Yýllardýr süregelen bunaltýcý ‘‘özeleþtiri’’ oturumlarýna ara verip toplu tevbe atmosferinde buluþmamýz gerekiyor…
Bilincimizi tazelemeye, irademizi güçlendirmeye, zorluklara karþý sabrý ve tahammülü öðrenmeye, güzel ahlaký kuþanmaya her zamandan daha çok bu gün ihtiyacýmýz var…
Ama kýsmi deðil, külli bir arýnma… Parça parça deðil komple bir arýnma sürecine girmeliyiz… Kiþisel arýnma çabalarýyla yetinmeden kollektif arýnma zeminleri oluþturmalýyýz… Toplumsal bir arýnmanýn öznesi biz olmalýyýz…
Ýþte bunun için de, sahip olduðumuz her þeyi vahyin süzgecinden geçirerek yeni bir filtreleme ile hayatý tashih ve tahkim edebilmeliyiz…
Vahiyle terbiye edilmemiþ ‘‘akýl’’ çýlgýnlýklar arenasýdýr…
Vahiyle tezkiye edilmemiþ ‘‘bilgi’’ münker ve þer deposudur…
Vahiyle tavsiye edilmemiþ ‘‘güç’’ zulüm ve zillet adresidir…
Vahiyle takviye edilmemiþ ‘‘iktidar’’ her türlü kötülüðün odaðýdýr…
Vahiyle tahliye edilmemiþ ‘‘servet’’ sömürü ve savaþ sebebidir…
Vahiy dýþý terbiye sistemleri fýtri deðil, fuzulidir… Asli deðil arýzidir…
Þayet þimdi bizde Ýslam var, Ýslami terbiye yoksa, ne Ýslami temsil edebilme yeterliliðimiz kalýr, ne de tebliði sürdürme gücümüz…
Yine þayet bizde Kur’an var, Kur’ani terbiye yoksa geriye sadece Kur’an’ýn naðmesi ve resmi kalýr…
Ve unutmayalým ki ;
Yarýn Hesap Gününde zeki (akýllý) -peltek ze ile yazýlýr- olmamýz bizi kurtarmayacaktýr… Zekiyy (temiz) -keskin ze ile yazýlýr- olmamýz iþe yarayacaktýr…
Þimdi Ramazan günleri yani tezkiye günleri…