Varoluþun amacý, vahye þahit olmaktýr…
Þahitliklerini yitirenler, sahte yaþamlarýn sefaleti içinde sürünür dururlar…
Bu durumda yaþamýný Hakk’a þahit tutmayanlarý yaþýyor sayabilir miyiz?
Hakk’ýn tanýðý olmak, Hakk’ýn tarafý ve taþýyýcýsý olmaktýr… Ýnsan kendini tanýdýkça, vahye tanýklýðý idrak edecek ve sorumluluk alanýna dönecektir…
Peki, þahit kimdir?
Bir þeyin aslýný ve gerçeðini ortaya çýkarmada kendisine baþvurulan kiþidir… Bu bakýmdan vahyin þahitleri; Hakk’ýn açýða çýkmasý, yayýlmasý ve yücelmesi için kendilerini ortaya koyan kiþilerdir… Bunlar inandýklarý deðerleri ve doðrularý caný pahasýna canlý tutmak, yani canlandýrmak derdindedirler… Bu sayede ulvi deðerleri, rabbani ilkeleri, canlý bir örneklikle, kalýcý bir önderlikle sürdürebilen kutlulardýr…
Þahitlik hayatýn tamamýný kuþatan bir sorumluluk bilinci, mücadele biçimi ve yaþam tarzýdýr… Bu baðlamda adanmýþlýk, aþk ve aþkýnlýk iç içedir… Ýþte bu sayede imanýn öngördüðü bir hayatý yaþayarak insanlara örnek olma imkâný oluþur…
Evet, þahit özne insandýr. Yine o öncü, özgün, özgür, önder olma potansiyelini bünyesinde taþýmaktadýr…
Kur’an’a göre aslolan þahit olmaktýr ve de þahit kalmaktýr… Çünkü iman etmek doðal olarak þahit olmayý gerektirir… Böyle olduðu içindir ki Yüce Rabbimiz Hz. Muhammed (sav)’i bize þahit olarak takdim eder… Çünkü o (s.a.v.) sadece haberci, aracý deðildi; pratiði belirleyen muhteþem bir örnekti…
Tüm güzellikler, aranan özellikler onda mündemiçti… Onun þahitliðinin uzanmadýðý hiçbir alan yoktu… Cahiliyenin tüm zorbalýklarýna raðmen kendini gizlememiþ, vahye tanýklýðýný sürdürmüþtür…
Þimdi bizler de þayet Rasul’ün örnekliðini bugüne taþýyabilirsek çýðýrlar açabilir, toplumsal sorumluluklarýmýzýn altýndan kalkabiliriz…
Evet, sahici þahitlikler iz býrakýr, etki eder, umut verir, ufuk açar… Hatta þahitliðin, þehitlikten de etkili boyutlarý vardýr… Þehit olmakla kendinizi kurtarýrsýnýz, þahit olarak sorumluluklarýnýzý sürdürür, nitelikli bir örneklikle nice insanýn hidayet bulmasýna vesile olabilirsiniz… Ýþte dünyada en büyük kazaným budur… Ancak hayatý kendisi için yaþayanlarýn bu þahitliði taþýmalarý beklenemez… Bir baþkasý için yaþama erdemini kuþananlarýn üstesinden gelebileceði bir sorumluluktur…
Þahitler, dinamik ve diriltici bir ruh ile ölü yüreklerin diriliþini hedeflerler…
Vahyin þahidi olan mümin; ýþýðýný, rengini, suyunu, soluðunu vahiyden almýþtýr… Kur’an ahlakýyla ahlaklanmýþtýr… Allah’ýn boyasýyla boyanmýþtýr… Vahyin nuruyla nurlanmýþtýr… Vahiy þahitlerde ete kemiðe bürünmüþtür… Zaten Ýslami þahsiyetin vücut bulmasý vahye þahitlikle mümkündür…
Mümin þahitliðinden dolayý referanstýr… Güvenin, samimiyetin ve sadakatin adresidir… Müminin varlýðý senet, duruþu hüccettir…
Hakkýn ikamesi, adaletin idamesi ve zulmün izalesi þahitler eliyle mümkündür…
Evet, hakikat þahitlik ister… Þahitlik adalet ister, bunsuz olmaz…
Vasat ümmetin vasfý budur… Merkez kiþilikler, model insanlar tüm zamanlarýn ihtiyacýdýr…
Ýnsanýn iç dengesi, evrenin muvazenesi, toplumun insicam ve intizamý vahye þahitlik üzerinden ancak gerçekleþir…
Evet, adaleti ayakta tutan þahitler olmak… Ýþte varoluþun sýrrý budur…
Müþahit deðil, þahit olmak… Sahip olduklarýmýzla öðünmemek, þahitliðimizi sorgulamak… Örnekliðimizi önemsemek yani vahye þahitlikten þaþmamak ve sapmamak… Bedel ödeyerek, risk alarak, çilesini çekerek, yani hak ederek… Zulme, sömürüye, yalana karþý tanýklýðý güncellemek… Ahlaktan ödün vermeden, adaletten kýl kadar sapmadan tanýklýðý tamamlamak… Çünkü tanýklýk; kulluktur, yükümlülüktür, sorumluluktur… Þahitlik; aidiyettir, temsiliyettir, teslimiyettir… Bunun dýþýnda kalmak hüsran ve hicrandýr…
O halde her þeyi vahye þahitlik üzerinden deðerlendirmek durumundayýz… Ne olursak olalým; savaþçý, barýþçý, devrimci, direniþçi, ýslahatçý, davetçi, inþacý… Önemli olan þahitlikle örtüþüyor mu, çeliþiyor mu buna bakacaðýz…
Bize düþen sadece seyreden, dinleyen, izleyen, tartýþan, konuþan, düþünen, yorumlayan olmak deðil, þahit olmak, yani olaylara müdahil olmak, gerektiðinde muhalif olmak, farkýmýzý ortaya koymak, hakikatin tercümaný olmaktýr…
Þu sýnav dünyasýnda sahip, malik, kiracý, yolcu, hancý olmak önemli deðil, bizden istenen hidayetin taþýyýcýsý, hakikatin savunucusu, rahmetin müjdecisi olmaktýr…
Peki nasýl?
Þayet yaþadýðýmýz çaðýn rabbanileri, havarileri, sahabileri biz olabilirsek, kuþkusuz þahitlerden yazýlýrýz… Vahyi kuþanarak kendi aramýzda kardeþleþerek… Salihler buluþmasýný gerçekleþtirerek hedefe uzanabiliriz…
Tabii ki salih olmakta yetmez, muslih olmak gerekiyor…
Artýk tanýklýklardaki tutarsýzlýklara tahammül kalmadý… Kuþatýcý, kalýcý, köklü bir örneklikte karar kýlmak gerekiyor… Bunun için de vahiyle tezkiye olmuþ nefisler ve nesiller lazým…
Vahiyle durulmayan, dolmayan, doymayan ve demlenmeyen ruh ne Medine’yi inþa edebilir, ne de Mekke’yi fethedebilir…
Tüm vahþetleri ancak vahiyle tasfiye edebiliriz…
Özlenen vahdeti de ancak vahiyle kurabilir, koruyabiliriz… .
Ama bilelim ki önce bizden vahye þahitliðimiz sorulacaktýr… “Rabbimiz! Bizi þahitlerle beraber yaz.”