Ýnsan yapýsý gereði ihtiyaç duyar... Samed olana muhtaç olduðunu farkettikçe müstaðni ve müstekbir olmaktan kurtulur...
Yine insan hayatýn doðal akýþý gereði tüketmeden yaþayamaz.
Ýnsaný yaratan Allah (cc) insanýn ihtiyaçlarýný temin ve tüketimine de bir düzenleme getirmiþtir...
Mümin, akýl ve iradesini vahyin çizdiði çerçevede kullanýr, üretim ve tüketim hayatý bu baðlamda gerçekleþir...
Ýhtiyaçlarý gidermede Müslüman belirsizlik içinde bocalamaz, hareket alanýnda sýnýrsýz bir yetkiye de sahip deðildir...
Bir Belirleyen var... Teklife tabiyiz... Özgürlük, üretim, tüketim, istek, ihtiyaç hepsinin bir sýnýrý var, duracaðýmýz yer belli, buna hududullah diyoruz... Yani Allah`ýn dur dediði yerde durmak durumundayýz...
Sýnýrsýz özgürlük, sýnýrsýz günah demektir...
Ekonomik hayatta da helal kazanç, adil paylaþým mülkle iliþkimizi belirliyor... Aksi taktirde arzularýný vahyin disiplinine, terbiyesine tabi kýlmayanlar, servete sahip oldukça þýmarma ve yozlaþma yoluna giderler...
Sýnýrsýz arzular, önlenemeyen azgýnlýk demektir...
Vahiyle irtibatlarý zayýflayanlar, zamanla zaaflarýna yenik düþüyorlar... Ýslam dýþý sistemlerin parçasý ve pazarý haline gelebiliyorlar...
Ýnancýmýz o ki; mülkün mutlak maliki, Allah`týr... O Allah, teshir yasalarý gereði evrende her þeyi istifademize sunmuþtur... Bizden istenen ise mülkle iliþkimizi emanet bilinci üzerinden sürdürmektir..
Þahid olma þuuru ile sahip olduklarýmýzý kullanýrsak amacýna uygun hareket etmiþ oluruz… Aksi takdirde sömürü, yozlaþma, çürüme kaçýnýlmaz olur...
Mülk edinme ve kullanma ahlakýný, Kuran`ý Kerim ilk nazil olan surelerden Kalem süresinde, bahçe sahipleri kýssasý ile henüz risaletin baþlangýcýnda dikkatlerimize sunuyor... Ahlaki yozlaþmanýn mali boyutuna iþaret ederek toplumsal ifsadýn kaynaðýna iniyor..
Müminin, bu noktada yüzü mala deðil, Malik`e yöneliktir...
Nimeti kendinden deðil, Allah`dan bilmek durumundadýr... Mutlak sahip Allah`týr… Ýnsanýn sahipliði muvakkat ve mukayyettir... Herþey imtihan kapsamýnda gerçekleþiyor... Dolaysýyla ne sahip olduklarýmýzla þýmarma ne de elde edemediklerimizden dolayý isyan etme hakkýnda sahip deðiliz...
Mümin meadý metaya feda etmez… Yararý deðere öncelemez..
Maddeyi mananýn üstünde tutmaz... Ahireti dünyanýn yedeðine almaz... Esas olan seküler deðerler deðil müteal olandýr.. Dünya-Ukba dengesinde ahiret kefesi aðýr basmaktadýr...
Bunu yaparken kendimizi ekonomik hayattan tecrit etmemiz beklenemez.. Dünya nimetlerini terk etmek anlamý çýkarýlamaz.. Bizim derdimiz dünyanýn içinde ama Allah için olabilmektedir...
Dünyevileþmenin ilacý uhrevileþmek deðildir… Ýfratýn çaresi tefrit deðildir...
Ne inziva ve rizayet ne de rekabet ve reklama dayalý israf ve istif.. Bize düþen yerinde sarf yani kanaat, ihsan ve infak toplumu olabilmektir...
Ne münzevi ve mistik bir toplum, ne de müsrif ve müfsid bir toplum... Muttaki ve mutedil bir toplum inþa etmektir...
Ne mülkle müstaðnileþmek, ne de mülksüz miskinleþmek.. Mülkü murad-ý ilahiye uygun kullanabilmek esastýr...
Bu bakýmdan bizim toplum algýmýz teþebbüs ve tasarruf toplumu olmadan önce tasadduk toplumu olduðumuzu unutmamak...
Bu iliþkileri belirleyen heva veya takvadýr...
Heva ve hazlar baskýnsa ihtiyaçlarý gidermek adýna her türlü zulüm, hile, haram, faiz, fahþa, batýl kazanç mübahlaþmaya baþlar... Ýþi kitabýna uydurma fýkhý artýk iþlevseldir.. Tüketim iþtahý dur-durak tanýmaz olur...
Ýþte burada tüketim iþtahý ile ihtiyaç olaný doðru ayrýþtýrmak gerekiyor... Tüketim iþtahýna, tüketim kültürü de diyebiliriz.. Tüketim ihtiyacý bunlardan farklýdýr.. Hazlara ve hevaya hitap eden tüketim ile hayatýn idamesi için ihtiyaç duyulan tüketimi karþýlaþtýrmamak lazým...
Daha doðrusu þöyle sormak lazým, tüketim algýmýzý ve akýþýmýzý ihtiyaçlar mý yoksa arzular mý belirliyor? Þayet arzular, alýþkanlýklar ve adetler birinci derecede belirleyici ise bu bizi lüks ve israfa sürükler...
Evet, ihtiyaçlarý ihdas eden, tüketim kalemlerine karar veren kim?
Görünen o ki, talep, tercih, ihtiyaç doðal bir süreçte oluþmuyor; öðretilen, kýþkýrtýlan, yönlendirilen bir tüketim dünyasýyla karþý karþýyayýz...
Ýhtiyaçlar reklamcýlarýn maharetine baðýmlý olarak þekilleniyor...
Hazlarý okþayan bir kuþatma sistematik olarak sürdürülüyor...
Reklam, rekabet, moda, marka tutkusu, farklý olma dürtüsü insanýmýzýn dünyasýný alt-üst etti... Ürettiðinden daha fazlasýný tüketen, hýrs, ihtiras, kompleks ve kaprislerine yenik düþen nesiller kontrolsüz bir kulvara sürükleniyorlar...
Doðrusu ihtiyaç nedir, israf nedir, seçilmez oldu...
Ýhtiyaç listeleri uzadýkça uzuyor... Gün yok ki, ihtiyaç kalemlerine bir yenisi daha eklenmiyor olsun... Ýmaj, prestij, makyaj çaðýnda ihtiyacý nasýl belirleyeceksin?
Karunlaþma temayülü, Salebeleþme sevdasý teþvik buluyor, prim yapýyor... Bu konsepte ayak uyduramayanlar beceriksizlik, iþini bilmezlikle suçlanýyor...
Takva, vera, isar çoðu zaman bir temenni olarak kalýyor...
Sürdürüle bilir bir yaþamýn gereklilikleri olmakdan ziyade sohbetlerin, sunumlarýn teorik malzemesi oluyor...
Þunu da belirtelim ki, kimse kullandýðý ruhsatlardan dolayý kýnanamaz...
Ancak bu ruhsatlar dinde laubaliliðe dönüþüyorsa, tehlikeyi görmek gerekir...
Ýhtiyaç ve zaruret tanýmlamalarýnýn fýtri ve vahyi temellendirmesi doðru yapýlmaz ise sonuçta insan mala karþý oldukça hýrslýdýr...
Bu konuda usulcülerin ortaya koyduðu; zaruriyat (zorunlu ihtiyaçlar), haciyat (normal ihtiyaçlar), tahsiniyat (ihtiyaçlarda güzellik ve estetik aramak) çerçevesi bizi hedonizmin, kapitalizmin, konformizmin tuzaklarýndan korunmada yönlendirici olacaktýr...
Bir þeye daha dikkat etmek gerekiyor; bu konuda sürdürülen tartýþmalarda kutuplaþmaya, sýnýflaþmaya, çatýþmaya, kategorize etmeye götüren bir dil hikmetli ve isabetli bir dil olmasa gerek... Bize düþen uyarýcý, ýslah edici, irþad edici bir uslubu ve usulu sürdürmektir... Bize ait olmayan bir literatürle kendimizi doðru ifade edemeyiz...
Belki bu baðlamda þunu da gündem etmemiz gerekiyor; zengin-fakir tartýþmasýný içe yönelik sürdürürken dýþtan gelen; yeryüzü kaynaklarýna yönelik emperyalist güçlerin iþgal ve istilasýna karþý direniþ bilincimizi ve direncimizi dinamik tutmak... Yeryüzünün halifesi olan bizler, özellikle Ýslam coðrafyasýnda son ikiyüz yýldýr, yerli iþbirlikçilerin desteði ile sürdürülmekte olan ümmetin zenginliklerini talan ve imha operasyonlarýna karþý nasýl bir tedbir düþünüyoruz?
Evet bu konuda nerde duruyoruz?
Mülk tartýþmalarýnýn kiþisel olanýna takýlý kalmadan, küresel ifsadý da görebilmek... |