Ýslam, Allah ve Resulü’ne mutlak teslimiyet iken þimdilerde yerini pazarlýkçý ve parçacý teslimiyetlere terk etti… Koþullar, kurallar, kanunlar gerekçe gösterilerek Ýslam’ýn kimi emir ve nehiyleri karþýsýnda gevþek, tembel, laubali davranmak normalleþmeye baþladý… Teklif tehire uðradý… Kulluk tatile girdi…
Ýslam’ýn þiarlarýný korumada olmasý gereken itina ve ihtimam zayýfladý… Vahye þahitliði sürdürecek dikkat ve rikkat eriyor…
Evet, Ýslam’ýn bize kazandýrdýðý ciddiyet, sadakat, samimiyet, onur ve erdemden ne kadarýný koruyabildik? Ýslam’ýn sýnýrlarýný korumadaki samimiyet çizgisini sürdürmedeki kararlýlýðýmýz nedir?
Daha da beteri, dinde laubaliliðin bir karaktere dönüþmesi ve toplumsallaþmasýdýr… Laubalilik teþvik görüyor, malayanilik prim yapýyor…
Bu durum sadece bu çaða münhasýr bir illet deðil, insanlýk tarihi boyunca laubali karakterlerin gayrý ciddi tavýr ve tutumlarýna tanýklýk etmekteyiz… Kur’an-ý Kerim ekseriyetle bu hastalýklý ruh hallerine dikkatimizi çekmektedir…
Ýsrailoðullarýnýn en bariz özelliði, Allah’ýn hükümleri karþýsýnda takýndýklarý laubali tavýr deðil midir?
Bakara suresine isim olan, bir inek boðazlama emrini nasýl karþýladýlar? Allah’ýn teklifini savsaklama sefaletini ýsrarla sürdürme yoluna gitmediler mi?
Yine cumartesi yasaðýný isteyen de çiðneyen de Ýsrailoðullarý deðil miydi? Cumartesici güruhun bu þenaatý Allah’ýn gazabýna öyle muncer oluyor ki; sonuç onlar için maymunlaþmak ve domuzlaþmak dýþýnda bir þey deðildi…
Yahudilerin yaptýðý salt bir haram fiilin iþlenmesi deðil, Allah’ýn ayetleri karþýsýnda takýndýklarý gayrý ciddi, þýmarýk tutumlardýr… Bu tutum lanetle neticeleniyor… Lanete giden yol, dinde laubalilikle baþlýyor…
Günümüz Müslümanlarý da Yahudileþme zaafiyeti altýnda laubali hallerle þahsiyet yozlaþmasý, bilinç körelmesi, ufuk daralmasý marazýna maruz kalmaktadýrlar…
Lakayt yaklaþýmlar, layt anlayýþlar, laçka davranýþlar, iman edenlerin inandýrýcýlýðýný zedeliyor…
Sorumluluklardaki lakaytlýk, kulluktaki laubalilik, sadece bize de deðil, Ýslam’a da zarar veriyor…
Kendisine saygýsý olmayan hafifmeþrep kiþiliklere kim saygý duyar?
Ciddiyetsizlik bir itibar yitimidir…
Tezatlarýmýza tanýk olan, tutarsýzlýklarýmýzý takip eden muhataplarýmýz davetimizi ciddiye alýrlar mý hiç? Bize saygý duymalarý mümkün mü?
Ýslam’ýn izzet ve asaletine mütenasip bir duruþumuz yoksa ne davamýz ne de davetimiz zemin bulabilir…
Ýslam’ý temsiliyet için önce ciddiyet lazým… Nitelik ve derinlik aranýr… Zaten kafa karýþýklýðý, zihin bulanýklýðý içinde bocalayan kiþilerin sunabilecekleri bir deðer, savunabilecekleri bir iddialarý da kalmamýþtýr…
Ýç dünyasý cývýk olanýn dýþ dünyasý da silik ve sinik olacaktýr… Ýçte ihsan ve ihlâs olacak ki, dýþta da itkan ve etkin olunsun…
Müslüman gibi davranmak yetmiyor, Müslüman olmak gerekiyor… Sahabe kararlýlýðýnda adýmlar atanlar çýðýr açabilirler, yüreklere yol bulabilirler… Sahabe kývamýnda “Ýþittik, itaat ettik” diyenler dava adamý olabilirler… Samimiyetle yaþanmayan din, kafalarda sadece “malumat yýðýný”dýr…
Bugün dindarlýktan nasibi olmayan dinciliði nereye oturtacaðýz?
Kimi Ýslamcý aydýn, entelektüel, akademisyenin elinde Ýslam bir kadavraya dönüþmedi mi?
Ýndi iddialarýný Kur’an’a söyletme, zanni yorumlarýný vahye giydirme gayretleri bilimsel(!) ve mantýksal(!) yöntemlerle yürütülüyor…
“Kendince” kriterler va’zetme, “bence” fetvalar serdetme artýk sýradan uðraþlar… Ahkâm kesmelerle, uçuþan fetvalarla her þeye bir “cevaz” bulunabiliyor…
Fýkýhsýz bir toplumu, fakihsiz bir Ýslami hareketi bekleyen olumsuzluklarý tahmin edebiliriz… Sonuç, magazinleþen Ýslam, kültürleþen din, adetleþen ibadetler, sloganlaþan ayetler dünyasý bizleri çekiyor…
Din, törenlerin, þölenlerin aksesuarý, fuar ve festivallerin seremonik argümanýna dönüþüyor…
Bunlar geçiþtirilecek mevzular deðil, din adýna piyasaya çýkýp dinin içini boþaltma gafletini sürdüren liyakatsiz laubalilerdir…
Günahý küçümseyen, deðeri törpüleyen, manayý malayanileþtiren bu mantýk, mazur ve masum deðildir…
Malumatfurûþ zevat nezdinde reel-politikçi, fýrsatçý, faydacý, hazýrcý, hazcý yaklaþýmlar zamanýn olmazsa olmazýdýr…
Zülfü yâre dokunmayacak yorumlar, fincancý katýrlarýný ürkütmeyecek sunumlar, yumuþatýlmýþ söylemler, heva ve hevese dayalý maslahat tanýmlarý sýnýr, kural, ilke tanýmýyor…
Ruhsatlarla amel, zamanla dinde laubaliliðe evrilebiliyor… Özgürlük algýlarý insanlarý kayýtlardan âzâde olmaya, kural tanýmamazlýða çekiveriyor… Baþýboþ kalan insan üþengeç, aldýrýþsýz, vurdumduymaz, baþtan savmacý olup çýkýyor…
Hikmetsiz, irfansýz okumalar insaný ukalalaþtýrýyor…
Bugün ihlâsa hasret eylemlerimiz var…
Hikmete susamýþ çaðrýlarýmýz var…
Takva yoksunu hayatlarýmýz var…
Tevbeye muhtaç tevbelerimiz var…
Laubalilik, malayanilik, laðviyat topyekûn hayatý tehdit ediyor… Mücadele bilincinde, cemaat ruhunda, sorumluluk yüklenmede gözle görülür bir aþýnma varsa nedenini doðru okumak lazým…
Bugün laubalileþen insanlarýmýzýn en fazla zorlandýðý seçim, yozlaþtýðý zemin þu alanlardýr…
Dost-düþman… Hak-batýl… Haram-helal… Sünnet-bidat… Hatlar karýþtý… Çizgiler flulaþtý… Yaþam grileþti… Sabiteler sarsýldý… Dost kim, düþman kim? Çoðulculuk ve hoþgörü dünyasýnda çok da önem arz etmiyor… Hak mý batýl mý? Fazla belirgin deðil, zihinler bulanýk. Haram mý helal mi? Hayatýn realitesi her þeyi düzlüyor… Sünnet mi bidat mi? Bunu dert edinen var mý, bilmiyorum…
Ýlkeli, tutarlý, dengeli, ölçülü olmalarý gereken insanlarýmýz kaygan ve kaypak bir zeminde seyrediyorlar…
Laubali haller düþünce dünyamýza, davranýþ biçimimize, durum ve duruþumuza sirayet ediyor… Sirayet etmekle kalmýyor, ciddi savrulmalara neden oluyor…
Daha çok nerede ve ne zaman oluyor, derseniz…
Sistemle yüzleþtikçe…
Kadýnla buluþtukça…
Parayla doldukça…
Hassasiyetleri harap eden, hususiyetleri harcayan, mahcubiyet ve mahrumiyete neden olan iþte bu hallerdir…
Bunun sebebine indiðimizde de karþýmýza, dünyayý dine tercih etmek marazý çýkacaktýr… Dünyevileþtikçe ciddiyetimiz, heybetimiz, kuvvetimiz gitti…
Laubaliliðin ahlak düþüklüðünden geldiði kesin, ama sakýn iman zaafiyetinden kaynaklanýyor olmasýn…
Peki, bunun önüne nasýl geçebiliriz?
Kiþiliklerin vahiyle þekillenmesi…
Kendimizi Ýlahi murakabeye açmak…
Hesap günü endiþesi…
Takva örtüsüne bürünmek…
Bir de urvetu’l-vuska… Üsve-i hasene… Huluk-i azim ve mukteda-i küll…
Tabii ki emr-i bil maruf nehy-i anil münker…