Sorumluluðumuz gereði “sefer bilinci“ ile hayatý sürekli sorgulamak zorundayýz… Savrulmalara karþý sahih bir çizginin, saðlam bir duruþun ve saðlýklý bir mücadelenin sürekliliði için istekli ve ýsrarcý olmak durumundayýz…
Günübirlik gelgitler içinde görece baþarýlar veya gürültüsü çok, görüntüsü güzel, oyalayýcý uðraþlar yerine “Bakiyyatu-s Salihat / Kalýcý Ýyilikler” üzerinde yoðunlaþmak gerekiyor… Burada münferit çabalardan ziyade “Müþterek yükümlülüklerde muhtaç olduðumuz yeni bir ruh, etkin bir aksiyon nasýl yakalanabilir?” sorusu önemlidir…
Bireyselleþme ve dünyevileþme bataklýðýna düþmeden, fonksiyonel bir kardeþlik atmosferinde aktif bir mücadelenin öznesi olabilmek, ciddi bir duyarlýlýk ve dayanýþmayý zaruri kýlýyor…
Özgün ve özgür bir yaþamýn, adil bir dünyanýn inþasý için öncelikle kendi iç dinamiklerimizi doðru belirlemek ve bunlarla bilenmek ve bilinçlenmek zorundayýz. Evet, bizi bir arada tutan ve geleceðe taþýyacak temel özelliklerimizi doðru belirlemek ve bunlarý sürekli beslemek mecburiyetindeyiz… Yoksa kendini yenilemeyen, zamana yenik düþer. Yürümeyen yozlaþýr… Bekleyen biter… Erteleyen erir…
Peki bu temel dinamikler nelerdir?
Güvenilirlik… Mü’min, imanýn gereði olarak güvenen ve güven verendir… Çaðýmýz insanýnýn en büyük sorunu; güvensizlik ve yalnýzlýk psikozudur… Ýþte böylesi bir dünyada güvenin adresi olacak gönüller lazým… Ýnsanlýðý çaðýracaðýmýz bir güvenlik koridoru açmamýz gerekiyor… El-Emin’in ümmeti olarak ancak eminliðimizle insanlýðýn aradýðý emn-ü emaný sunabiliriz…
Bunun içinde öncelikle bizde bir özgüvenin oluþmasý gerekir… Özgüven olmadan karamsarlýk, kararsýzlýk ve kafa karýþýklýðýndan kurtulmak mümkün deðildir… Evham, vesvese, korku, kaygý ve kuþku ancak özgüvenle aþýlýr…
Ýkinci olarak karþýlýklý güven… Bizi bir arada tutan temel dinamik güvendir… Kalýcý kardeþliklerin, uzun soluklu mücadelelerin güvencesi, karþýlýklý iç güvendir…
Son olarak her türlü güveni temellendirmenin esasý Allah’a güvendir… Allah’ýn yeterliliðinde karar kýlmaktýr.
Gönüllülük… Mücadelenin ikinci sacayaðý gönüllü olmaktýr… Yani içtenlik ve istekliliktir… Yoksa gönüllülük, keyfilik deðildir… Canýnýn istediði gibi hareket etmek deðildir… Muhayyerlik deðildir… Ýnanarak, benimseyerek, önemseyerek öne çýkmaktýr… Hayýrlarda yarýþý önde bitirme azim ve kararlýlýðýdýr…
Uhud günü, Allah Resulü’nün “Bu kýlýcýn hakkýný kim verir?” sorusuna Ebu Dücanece bir duruþla “Ben!” diyebilmektir…
Yani sorumluluk bilinci ile, aðýrdan alma yerine aktif bir ruhla öncülüðe davranmaktýr…
Güçlülük… Çoðu zaman haklý olmanýz yetmiyor; þayet hakký ayakta tutacak bir gücünüz yoksa istiskale, istihzaya, istihfafa maruz kalýrsýnýz… Caydýrýcý bir gücünüz yoksa, akli ve nakli delilleriniz duyulmaz ve görülmez olur… Hatta hakikatin nasýl sulandýrýldýðýný ve boðulduðunu görürsünüz…
Bu bakýmdan güçleneceðiz ama gücün güdümüne girmeden… Kontrolsüz bir güce evirilmeden…
Özellikle örgütlü bir güç…
Örgütlenmeden özgüven kazanamazsýnýz… Örgütlenmeden önünüz açýlmaz… Örgütlenmeden özgürleþemezsiniz…
Örgütlü bir güçle küresel münkere karþý direnebiliriz…
Þuna dikkat etmek durumundayýz; örgütlü olmak ama örgütçü olmamak…
Gayretlilik… Kabiliyetli olmak yetmez, kararlýlýk olmadýktan sonra… Haklý olmak da yetmez, hareketlilik yoksa… Ýnandýðýmýz doðrular ve deðerler için doðrulmadan, direnmeden nereye varabiliriz? “Ýki günü birbirine denk olanlarýn” dünyasýnda her gün “Yeni güne ne yükleyebilirim?” hedefine odaklanmalýyýz…
Evet, önce gayeli, sonra gayretli olmak…
Gevþemeden, gevelemeden, geçiþtirmeden, geleceðe kararlý adýmlarla yürümek… Yüksünmeden, yýlmadan, ye’se düþmeden, yenilgi psikozlarýna girmeden…
Yeniden, yine, yeni baþlangýçlar için…
Eylem, emek ve illaki edep diyerek…
Atalete, rehavete, gaflete, kasvete prim vermeden… Tembelizm, konforizm, tatilizm, hedonizm tuzaklarýna ve tutsaklýklarýna takva ile direnerek seferi sürdürmek bize düþer…
Görevlilik… Bu sorumluluk bizim için ne bir fantezi, ne bir faraziye, ne de bir formalitedir… Farzlarýn farzý diyebileceðimiz görevler bizi bekliyor… Bunu ancak görev bilinci ve inancý ile kaldýrabiliriz… Sosyal ve kültürel bir etkinliðin ötesinde “Salih Amel” sorumluluðu ile hareket ederiz… Çünkü biz mükellefiz ve muvazzafýz… Muhayyer deðiliz… Saðýna soluna bakmadan “Kimse yoksa ben varým!” diyebilmektir görevlilik… Görev bendedir… Yeryüzü bana emanet… Arzýn halifesi olma þerefi bana tevdi edildi bilinci ile gayrete gelmek…
Ýþte (5G) diye özetleyebileceðimiz bu dinamiklerle birbirimize tutunup güzel bir geleceðe yürüyebiliriz… Yoksa dünde kalýrýz… Kayboluruz…
Ramazan Kayan, Milat