Tüm zamanlarýn en marazi hallerinden biri de; tembelliktir… Gerek kiþisel, gerekse toplumsal tembellik, hayatý ve geleceði tehdit eden en ciddi tehlikelerden biridir… Tembellik bireyle sýnýrlý kalmýyor oldukça bulaþýcýdýr…
Atalet, rehavet, gaflet ve kasvet içeren tembellik önceleri bir kusur olarak algýlanýrken þimdilerde ise bir alýþkanlýða dönüþtü, hatta bir yaþam biçimi olarak savunanlar bile var…
Bunlara tembelist diyebilirsiniz…
Tembelliðe bilimsel bir izah bulan, bunun mantýksal örgüsünü kuran, felsefi alt yapýsýný hazýrlayan trajikomik bir durumla karþý karþýyayýz…
Dinlemekle, donuklaþmak ayrýþtýrýlamaz oldu…
Tembelliðe bulunan kýlýf, keyfiyetsizliðin, kifayesizliðin ve keyfiliðin kitabýna uydurulmuþluðunu hazýrladý…
Düþünmek, üretmek yerine varolanla yetinmek, günü kurtarmak revaç buldu… Özgürleþen (!) insan, ölümcül bir boþvermiþliðe ve baþýboþluða doðru dümen kýrdý… Özgür ama özne deðil, nesneleþmenin acziyetine düçar oldu…
Teknoloji ile tekleyen insan, mekanik bir yaþamýn kollarýnda artýk devre dýþý…
Çürümenin, çözülmenin, körelmenin temel nedeni tembellik deðil midir?
Azmi törpüleyen, ruhu örseleyen, iradeyi çökerten atalet, gaflet ve cebanet halleri deðil midir?
Tembel insan kendisi ile barýþýk deðildir; karamsar, kararsýz ve kafasý karýþýktýr… Mücadele ruhunun, mücahede azminin yerini hoþ temenniler, boþ tavsiyeler almýþtýr… Önce aðýrdan almalar sonradan yerini aldýrýþsýzlýða terk etti… Ýþte aldanmanýn adýmlarý böyle baþladý…
Bitkin, bezgin, yýlgýn, yorgun ruh hali insanýn tükeniþini haber veriyor… Anlaþýlan o ki, yaygýn ve aktif tembelliðin sonuçlarý aðýr olacak; hüsran, hicran, hüzün ve hasret bizi bekliyor…
Öyle ki, terakkiden, tekâmülden vazgeçtik, tükenen nesiller nasýl kurtarýlacak?
Hantallýk, hamlýk, hareketsizlik normalleþince hayatýn hayrý ve bereketi kalmadý…
Bu gün bizi bitiren baþkalarý deðil tembellik ve günahlarýmýzdýr…
Aþmamýz gereken ilk engel tembelliðimizdir… Ýç dünyalarýnda kendilerini kilitleyenleri dýþarýdan hiçbir rüzgâr harekete geçiremez…
“Ýki günü birbirine denk geçen mümin ziyandadýr” nebevi gerçeðinden koptuk…
Düne kadar canlarýný diþlerine takarak gayret edenler; bu gün Rablerinin istediði gibi deðil, canlarýnýn istediði gibi yaþýyorlar… En düþkün olduklarý þey, kendi rahatlarý… Risk almayanlar aslýnda kendilerini nasýl bir tehlike terk ettiklerinin farkýnda deðiller…
Dün harýl harýl çalýþanlarýn bugün horul horul uyumalarý anlaþýlacak gibi deðil…Ýddialarýndan gazgeçmek, ideallerini iptal etmek, iradeye ket vurmak olacak þey mi?
Daha da beteri tüm bunlarýn bazen tevazu adýna, bazen haddini bilmek, kimi zaman da baþkasýný nefsine tercih etme söylemi ile yapýlýyor olmasýdýr… Ya da tam tersi; aðýr abi, akil adam edasý ile yapýlanlara burun kývýrmak… “Bu iþler artýk bizim klasýmýza göre deðil, biz büyük iþlerin adamýyýz” havasý… “Sýradan iþlerle bizi meþgul etmeyin, varsa çapýmýza göre projeleriniz buyurun, tartýþalým” cakasý…
Demem o ki, çalýþmalarda tempo düþebilir, iþler sapasarabilir ama mutlaka bir iþ üzere olmak gerekiyor… “Nasýl olsa bir yapan çýkar” yanýlgýsý yaygýnlaþýyor…
Gönülsüz, isteksiz, üþengeç, “bizden geçti” ruh hali zamanla insaný duyarsýz, gayesiz kýlabiliyor… Peki bu iþlerden elini-eteðini çekmiþ, ununu elemiþ, eleðini asmýþlarýmýz ne elde ettiler?
Önceleri tatlý bir rekabet vardý, þimdi yerini acý bir rehavet aldý… Artýk aktif bir tembellik kabul görüyor… Herkes tembellik hakkýný kullanmak istiyor… Çaðýn gereði midir, yoksa hastalýðý mýdýr, bilmiyorum… Ustaca kendini geri çekme, üstünden atma, iþin içinden sýyrýlma becerisi (!) yaygýnlaþýyor… Ya da bunun ismi uyanýklýk mýdýr, iþbilirlik midir? Anlamak lazým…
Ýþin doðrusu; zihinsel tembellik tefekkürsüzlükle neticelendi…
Ruhsal tembellik kararsýzlýða dönüþtü…
Bedensel tembellik hantallýðý doðurdu…
Ve þimdilerde tembellik tevekkül olarak algýlanmaya baþlandý… Týpký zilletle sabrýn, tedbirle korkunun karmaþasý gibi…
Biz, “Þüphesiz insana kendi emeðinden baþkasý yoktur” (53/39) gerçeðinin müntesipleriyiz… Nasýl boþverebiliriz?
Yine biz, “Þu halde boþ kaldýðýn zaman, durmaksýzýn yorulmaya devam et.” (94/7) düsturunun muhatabýyýz… Nasýl erteleyebiliriz?
Bizim öðretimizde “Kýyamet kopuyor olsa da elindeki fidaný dikmek” vardýr…
Çünkü inanýyoruz ki, zerre-i miskal hayýrda, zerre-i miskal þerde kayýt altýnda…
Saniyelerimiz bile sayýlý… Her þey hesaba tabi… Zaman bize emanet… Hatta biz iþi vaktinden çok olanlardanýz…
Bizi harekete geçirecek güç bizde saklý… Yeter ki, biz kendimizi fesh etmeyelim…
Biz kendimize yâr olduktan sonra kimse bizi engelleyemez…
Taþýma suyla deðirmenin dönmeyeceði belli, öz kaynaklarý harekete geçirmek gerekiyor…
Bunu da hatýr için deðil, Hakk’ýn emri olduðu için yapmalýyýz…