Ýnsanýn yaradýlýþ itibarý ile zayýf olduðunu bize haber veren Kuran’dýr… Dolayýsýyla insan muhtaçtýr. Ýhtiyaç duyar ve bunu giderebilmek içinde arayýþlara girer. Ancak Ýslam insanýn temel ihtiyaçlarýný temin etme konusunda baþýboþ ve belirsizlik içinde býrakmamýþtýr. Teklife muhatap olan insan tehdit altýna alýnmýþtýr.
Ýslam, insan fýtratýna uygun olaný, toplumsal düzen için adil olana iþaret etmiþ ve sýnýrlarýný buna göre çizmiþtir.
Ýslam temelde tüketime karþý olan bir din deðildir. Çünkü tüketim hem fýtri hem de sosyal bir gereksinimdir. Yaþamýn idamesi için bu bir gerekliliktir. Tabi ki; kazanma ve harcama Allah’ýn koyduðu kurallara tabidir. Ýlahi denetimin dýþýna çýkan bir tüketim günaha açýlan bir kapý demektir…
Yaþamý sürdürmede, ihtiyaçlarý gidermede, ihtiyaçlarý gidermede deðiþmez kriter; hududullah ve ilahi tekliftir… Bu açýdan müminler için baðlayýcý olan piyasa kurallarý deðil, kulluk görevleridir… Artýk belirleyici ve sürükleyici olan vahþi rekabet ve çýlgýn tüketim deðil, adil paylaþým ve ölçülü tüketim olacaktýr…
Evet, tüketmeden yaþamak imkânsýz, ancak yemek için yaþayanlarý, yaþamak için yiyenlerin ayýrdýna varmak lazým…
Burada öncelikle fýtri tüketimle, þeytani tüketimin sýnýrlarýnýn nereden baþlayýp, nerede bittiði belli mi? Bilmek durumundayýz…
Ýþte bu taným ve bu taksim bizi,’’Müslümanlar nasýl tüketmelidir?’’ sorusuna götürecektir…
Bir defa daha belirtelim ki; adaleti gözetmeyen, vahyin kriterlerini göz ardý eden her tüketim cahilidir ve vahþicedir…
Hududullahý hesaba katmayan kazanýmlar insanýn sadece kahrýný arttýrýyor ve günahýn gayyasýna sürüklüyor... Diyebiliriz ki; Hududullah dýþý hayatlar haramdýr… Hüsrandýr… Helaktýr…
Belki günümüzde en temel problem zaruretin sýnýrý nedir, ihtiyacý kim belirliyor, sorusu gelmektedir…
Klasik fýkýh kaynaklarýndaki zaruret ve ihtiyaç tanýmlarý çoktan aþýldý ve unutuldu…
Bu gün ihtiyaçlardan ziyade istekler konuþuluyor... Arzular belirliyor… Alýþkanlýklar etkiliyor... Arkadaþlýklar sürüklüyor… Evet, tüketimi tetikleyen bunlar…
Öyle ki israfýn ismi bile ihtiyaç oldu… Heva ve hevese göre ihtiyaç tanýmlamalarý insanlarý dinden laubalileþtirdi... Sahte ihtiyaçlar zorlama zaruretler Müslümanlarý sömürü sistemlerinin nesnesi haline getirdi… Öðretilmiþ, özendirilmiþ istekler dünyasýnda insanlar adeta tüketim sarhoþu…
Kapitalist düzenin parçasý ve pazarý haline gelen Müslümanlar nasýl bir periþanlýða ve piþmanlýða sürüklendiklerini geç fark ettiler… Paralandýkça pespayeliðin kapýsý aralandý… Deðerler parçalandý… Ýlkeler paralandý…
Ekonomik özgürlük, serbest piyasa, sahip olma arzusu aid olmayý yani aidiyeti unutturdu... Aid olmayý, þahid olmayý atlayan insan; sahip olduklarý ile þýmarýr oldu… ‘’Hamd-i unutan insan ‘’hazza’’ takýlý kaldý… Tüketim kültürü hazlar üzerinden oluþuyor..
Doðru olan, doðal olan nedir, doðrusu insanlarý çokta ilgilendirmiyor, doyumsuz ve güvensiz bir yaþamýn girdabýnda insanlar yüzmeye çalýþýyor…
Kapitalizmin tek derdi, habire depolarýný ve raflarýný boþaltmak… Ýnsanlara gelince zincirinden boþalmýþçasýna raflara koþuyorlar… Sýnýr, kural, ölçü tanýmayan bir iþtah… Bitmeyen bir heves…
Tüketim ideolojileþti… Ýkonlarý; markalar, modeller ve modalar…
Mabetleri büyük alýþ-veriþ merkezleri… Tüketim ideolojisinin tebliðcileri; reklamcýlar, pazarlamacýlar, propagandistler…
Ýnsanlar mabet eksenli bir hayattan kopup market merkezli bir yaþamda karar kýldýlar…
Pazarlama stratejileri, reklamcýlýk atraksiyonlarý, rekabet rüzgârlarý kýþkýrtýyor, toplumu yeni bir yaþam biçimine ikna ediyor… Ortada doðal ve doðru bir tercih yok, ayartýlmýþ zihinler, kýþkýrtýlmýþ nefisler, yönlendirilmiþ arzular, özendirilmiþ duygular var… Marka tutkusu, farklý olma arzusu, beðenilme dürtüsü, özgür takýlma sevdasý insanýmýzý kutsaldan ve kulluktan koparýyor… Eyyamcý, hazýrcý, hazcý, þimdici umursamaz bir kuþak yetiþiyor…
Tüketici toplum, artýk önüne konan ihtiyaç listelerine mahkûm…
Hep tüketmek mecburiyetinde… Bunlar ne ihtiyaç, ne de iradi isteklerdir... Kampanyalarla gelen tüketim kamplarýnýn gönüllü köleliðinden baþka bir þey deðildir… Maddeye, metaya, eþyaya meftun olmanýn daha doðrusu mahkûm olmanýn tezahürü olsa gerek…
Alým gücü artan bireyler, harcamada hiçbir sýnýr tanýmaz oldular. Þimdiler de tüm dert, imaj satýn almak...
Teknolojik tuzaklar artýyor, modernizmin çarkýnda toplum çarpýklýklarýn, çirkinliklerin kurbaný oluyor… Moda, marka, makam, mal tutkusu tapýnma düzeyinde insanlarýn gündemini iþgal ediyor..
Haz, hýz, kýz sevdasý sýnýr tanýmýyor… Ýnsanlarýn deðiþmeyen gündemleri; maç, maaþ, magazin… Kasa, masa, nisa tüm zamanlarýn vazgeçilmezi…
“Yasak aðaçlar…” ”yasak balýklar...” “yasak nehirler…”, iþtah kabartýyor… Günümüz þeytanlarý hangi yasaklar üzerinden insanlarý nasýl ayarlýyor, bilmek zorundayýz…
Felah ve salah yolcularý refah ve konfora takýlý kaldý…
Medenileþmekle, modernleþmek karýþtýrýlýr oldu..
“Muttaki toplum,, projelerinin müsrif ve mücrim eller ile hayata geçirilemeyeceðini bilmek gerekiyor…
Artýk tüketim düzeyine göre, toplumsal farklýlaþmalar ve tabakalaþmalar oluþtu… Farklýlýk, bencillik, beðenirlik ön planda… Herkes sýnýfýnýn bilincinde kendi sitesini inþa ediyor… Tek mümkünü bu dünya olan bir paradigmanýn paradoksunu insanlar yaþýyor…
Meleleþen, mütrefleþen bir toplumda deðerlere yer yoktur… Þeytani þerlerle, fýtri deðerlerin savaþýmý kesintisiz devam etmektedir… Toplum mühendislerinin baþýný çektiði kampanyalar, reklam bombardýmaný ile sersemleyen yýðýnlarý sürüleþtirmek için bulunmaz fýrsatlar sunuyor…
Unutmayalým ki; tüketilen sadece milli gelir deðildir…
Dostluklar, kardeþlikler, komþuluklar tükendi… Deðerler aþýndý… Mana metalaþtý… Anlamýn yerini yarar aldý… Hayata anlam katan doðrular hoyratça tüketildi…
Hülasa, tükenen hayattý… Hatta insanýn bizatihi kendisi idi…
Ýsraf, insanýn iflasýydý… Lüks, istikbale yönelik bir suikasttý…
Tükete tükete sonuçta tükenen insan oldu…
Haddini ve hesabýný bilmeyen insan harcandý… Ama hâlâ akýllanmadý…
Kurtuluþu ekonomik kalkýnmýþlýkla arýyor… Akýlcý, bilimci, ilerlemeci çizgide herþeyi çözeceðini zannediyor… Baþka bir dünyanýn mümkün olduðuna ikna olmuyor… Denize düþüyor, yýlana sarýlýyor…
Bu vahim, bu elim, bu vahþi duruma “Dur” demenin mutlaka bir yolu vardýr…
Hayata Allah’ýn yüce adý ile baþlamak… Üretime, tüketime, yatýrýma, açýlýma, tasarrufa, teþebbüse O’nun adý ile yönelmek… Yani “Besmele”li bir hayat…
O’na sýðýnarak, O’nun ipine sarýlarak, O’nunla kendini sýnýrlayarak sahaya inmek… Yani “Euzu”lu bir sefer…
Evet, “euzu” ile baþlayan, “besmele” ile sürdürülen, “hamd” ile inþa edilen bir hayat…
O zaman modaya, markaya, maddeye, metaya, eþyaya deðil, takvaya ve veraya kodlanmýþ hayatlarýmýz olacaktýr…
Dünyevi tüm imkânlara sahip olsak bile hep Allah’a ihtiyaç duyarýz…
Hayat, “amentü” ile anlam kazanýr…
Kapitalist sistemin ekonomik kuþatmasýndan kurtulur, kanaat ekonomisini kuþanýrýz… Gönüllü bir sadelik, sünnete dayalý bir tevazu sarar bizi… Savurganlýk, sorumsuzluk bizden uzaktýr, o zaman…
Her iþte Allah’ý hesaba katar, hesabýný veremeyeceðimiz hiçbir iþe imza atmayýz… Çünkü arzular vahiyle gemlenmiþ, istekler sünnetle terbiye olmuþtur…
Belki de bu tüketim çýlgýnlýðýna karþýn ilk yapmamýz gereken; ruhlarýmýzýn açlýðýný “ Takva azýðýyla ” doyurmaktýr…
Her türlü saldýrý ve savrulmaya maruz kalan kimliðimizi ve kiþiliðimizi “takva örtüsü,, ile korumaya almaktýr…
Depremlere ve depresyonlara hedef olan yapý, oluþum ve binalarýmýzý “takva,, ve “Allah rýzasý,, temelinde yeniden inþa etmektir…
Bunun için ise 4M formülüne muhtacýz:
Bir… Düþünce dünyamýzýn ve hayata bakýþýmýzýn netleþmesi için MERCÝ, Kur’an olacak…
Ýki… Sahih bir hayatýn inþasý için MÝMAR, Muhammedi Sünnet olacak…
Üç… Ýslami yaþamda güzel bir örneklik için MODEL, Ehl-i Beyt olacak…
Dört… Doðru bir hattý hareket için METOD; siyeri Nebi olacak…
O zaman hayat bir baþta güzel olacak...