Zamaný kovalayanlar, zamanýn kollarýnda mukadder akýbete hýzla koþarken yeni bir Ramazan’ýn, yeni rahmetlerle insanlýðý kucakladýðýna tanýklýk ediyoruz…
Kavurucu Aðustos sýcaklarýndan sonra rahmetin gölgesi üzerimizde þerha þerha þifa sunmaktadýr…
Ramazan hilâli, yeni bir hâl ile hâllenmenin fýrsatýný doðurdu, bize…
Ýzmihlâlin son bulmasý için yeni hâli ve yeni hilâli ulvî ve uhrevi bir yatýrýma dönüþtürmeliyiz…
Çünkü; Ramazan dökülen kiþiliklere restorasyon…
Donuklaþan zihinlere reform…
Köhneyen kimliklere revizyon…
Daðýlan dünyamýza rektefe demektir…
Oruç; duran hafýzaya derman, çöken iradeye güç kaynaðýdýr…
Eksik taraflarýmýzý inþa anýdýr… Yorduðumuz, yýprattýðýmýz, yaraladýðýmýz yanlarýmýza tadilat, tamirat, tedavi zamanýdýr… Günahlarla malul ömrümüzü imar bu sayede mümkündür…
Sûre sûre ruhumuzu tarama, ayet ayet donanma, vahiyle dolma ve doyum saatleridir, idrak ettiðimiz günler…
Yorgun ruhlarýmýzý Kur’an ayýnda vahye yaslanarak ayaða kaldýrabiliriz… Düþtüðümüz çukurlardan bizi tutup kaldýracak olan oruçtur… Kaybettiðimiz insanlýk deðerleri ile yeniden bizi buluþturup, insan kýlacak olan ibadetlerimizdir…
Bu günler imanýn ataða kalktýðý günlerdir…
Hz. Muaz bin Cebel (ra)’nýn ifadesiyle: “Gelin bir saat iman edelim.”
Üstümüzdeki ataleti baþka nasýl atabiliriz? Hz. Muaz þu ayetten mülhem yukarýdaki cümleyi kurmuþ olsa gerek
“Ey iman edenler! Ýman ediniz…” (Nisa- 136)
Kuduran þehvet… Kabaran öfke… Sýnýr tanýmayan hýrs… Dinmeyen arzular… Bir an önce kendimizi Ramazan’ýn korumasýna ve Ramazan’da inen Kur’an’ýn gölgesine atmalýyýz…
Girmiþ olduðumuz çok yönlü bu amansýz savaþta “oruç kalkaný”ný yanýmýza almadan ne korunabilir, ne de koruyabiliriz…
“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kýlýndýðý gibi size de oruç farz kýlýndý. Ta ki korunasýnýz.” (Bakara- 183)
Orucu öyle özümsemeli, Ramazan ile öyle özdeþleþmeliyiz ki benliðimizdeki kirleri, tortularý, atýklarý Ramazan ateþi yaksýn, Ramazan yaðmuru silsin süpürsün…
Çünkü ruhun pasýný silecek olan bu yaðmurdur… Hamd olsun ki, Ramazan yaðmuru bir ab-ý hayat gibi yetiþti çorak gönüllerimize…
Ten çamurumuzda saklý olan cevheri ortaya çýkarmak için Ramazan’ýn açlýk ve susuzluk ateþinde yanmayý göze alýyoruz… Ta ki posalardan, paslardan arýnarak safi insanlýk neþet etsin…
Aslýnda oruç bir yaþam tarzýdýr… Kendini tutmaktýr… Allah’ýn “dur” dediði yerde durmaktýr… Oruç imanýn bedende çiçeklenmesidir…
Oruç kirli, karýþýk ve karanlýk gündemlerden sýyrýlýp, gündemi sadece “Allah” olan günlere yoðunlaþmaktýr… Çünkü Ramazan, Rahman’ýn “özel”leþtirdiði bir zaman dilimidir… Dýþ dünyayý iç dünyanýn gerisine çekmek zorundayýz. Ama öncelikle iç dünyamýzý daðýnýklýktan kurtarma ve toparlanma aciliyeti altýndayýz…
Böylelikle dünyevileþmeye ara vermiþ oluyoruz… Kapitalist sistemin üretim ve tüketim çarklarýnýn hayatýmýza yönelik kuþatmasýný kýrma azmini sergiliyoruz…
Vahyin kurtarýcý mesajýnýn insanlýk semasýnda yanký bulduðu günlerden geçiyoruz… Nefsin disipline edilmesi, ruhun takviye edilmesi noktasýnda eþsiz bir atmosfer… Ramazan mektebinin müntesip ve müdavimleri olarak kirlenen ruhlara bir format atmanýn tamda zamanýdýr… Kiþilik geliþimi, kimlik kazanýmý, kalite ve hizmet atýlýmý için “tekamül dersleri”dir oruç günleri…
Bu okulun ilk dersi; insan olma sanatýdýr… Ýnsanlarýn “insanlýk” testinden geçtiði günler…
On bir ay boyunca yýpranan bedeni bakýma alýyoruz… Ýþtahlarýmýza set çekip, yürek inþirahýna yöneliyoruz…
Bedeni gereksinimleri asgari seviyeye indirip, ruhun taleplerine öncelik vermek gerekiyor… Çünkü bedenlerimiz, habire enine-boyuna büyüyüp-geliþirken, yürekler küçülüyor, ruhlar daralýyor… Ýnsanlarýmýz tahammülsüzleþiyor…
Fiziksel geliþimlerini tamamlayanlar, ruhsal özgül aðýrlýklarýný es geçiyorlar…
Bu arada þu hususu atlamamak lazým… Sadece midelerimize oruç tutturmakla maksat hasýl olur mu? Hayýr! Nice oruç tutanlar var ki, sadece açlýklarý ve susuzluklarý yanlarýna kar kalýr…
Herkes kendi Ramazan’ýný yaþar… Ve herkesin nasibi farklýdýr… Kimileri için fuar, festival, panayýr olan Ramazan, kimileri için ise feyz-ü necattýr…
Kimilerinin niyeti; diyet, ticaret ve ranttýr… Kimilerinin nasibi cennettir…
Evet, nasibi cennet olanlarýn oruçlarý farklýdýr… Kendileri de farklýdýr… Çünkü onlar sadece yer sofrasýndan beslenmezler… Oruç ile uruc edip gök sofrasýndan beslenirler… Görelim, Rabbimiz bizi neye yönlendiriyor?
“Gökte rýzkýnýz ve size vaat olunan þeyler vardýr.” (Zariyat- 22)
Yeryüzü aðýrlýklarýndan soyunup gökyüzü seferine yöneliyoruz… Biliyoruz ki; bu ay semanýn kapýlarý sonuna kadar açýlýp cehennem kapýlarý kapanýyor…
Aþkýn olana, deruni olana doðruluyoruz…
Orucu oruç gibi tuttuðumuz taktirde; Ýsa’nýn “Maide”sinin çokta uzaðýmýzda olmadýðýný göreceðiz… Meryem’in “rýzký” bugün içinde geçerlidir… Musa’nýn “men ve selva”sýný belki hemen yaný baþýmýzda bulacaðýz… Hacer’in “zemzem”i çölleþen yürekleri sulamaya devam ediyor… Muhammed’in “Kevser”ine ne kadar yaklaþtýðýmýzý fark edeceðiz…
Evet, oruç tutmak, gökle temas kurmaktýr…
Ellerimizi her açtýðýmýzda yaðan rahmet saðanaðýný avuçluyoruz… Tabii ki rahmeti avuçlamak yetmez… Rahmetin parçasý olmalýyýz… O’nu kuþanmak ve onu taþýmak durumundayýz…
Anlatmak istediðimiz o ki; sadece topraktan beslenmek yetmez…
Gök merkezli rahmet ve bereketin üstümüzden eksik olmasýný istemiyorsak oruca asýlalým… Bu göksel þöleni kaçýrmayalým…
Tam bir ay “hýzlandýrýlmýþ bir eðitim”le gökyüzü öðrenciliðimizi tamamlama yoluna gidelim…
Bu mektebe öðrenci olmak, en büyük bahtiyarlýk… Allah’ýn kullarýna sonsuz ikramý… Günümüz terminolojisi ile “ilahi bir kredi” de diyebiliriz…
Bu çaðrýya icabet edene “icazet” var… Kimbilir belki de bu cennete ruhsat demektir…
O halde farzý yanýmýza, nafileleri yedeðimize alarak bu zorlu seferi sürdürmeye, yani “Allah’a koþma”ya ne dersiniz?
Ramazan imkandýr, ihsandýr, ikramdýr… Elbette imaný olanlara…
Hayatýn hengamesi içinde Ramazan araya gitmesin… Hedefimiz on bir aya kefaret olacak bir kazaným olsun…
Peki; nasýl bir Ramazan?
Münzevi bir iklime bizi hapsedecek bir oruç deðil… Orucun kýta kýta bizi taþýmasý lazým… Keþmir, Baðdat, Felluce, Grozni, Gazze…
Dünyanýn herhangi bir yerinde görülen Ramazan hilali nasýl baðlayýcý ise, orucun evrensel mesajý da o kadar baðlayýcýdýr… Oruç kýtalar ötesi yürekleri buluþturur…
Kutuplaþan dünyanýn gönül köprüsü oruç tutan müminlerdir…
Evet, obeziteden yýðýlýp kalanlarla, açlýk sýnýrýnda sýzlananlarý buluþturacak, barýþtýracak Ramazan’dan baþka bir alternatif bilmiyorum…
Vermek bir iç huzuru, yürek yumuþamasýdýr…
“Veren el alan elden üstündür” buyurmuyor muydu alemlerin efendisi (sav)? Gizli bir el olup yoksullarý, mazlumlarý kollamak ne güzel… En çaresizlerin bile her an kendilerine ulaþacak bir “görünmez el”in umudu ile hayata tutunmalarýný az mý sanýyorsunuz?
Tüm umutlarýný Ramazan fitresine, kumanyasýna baðlamýþ naçarlarýn beklentisini boþa çýkarmayý göze alabilir miyiz?
Ramazan bir ýþýktýr… Isýdýr… Umuttur…
Karanlýk güçlerin savaþla, sömürü ile, iþgal ile dünyalarýný kararttýðý mazlum halklar üzerine de Ramazan hilali doðacak mý dersiniz?
Ýniltileri gök kubbede bir bir sönen kardeþlerimiz bize sesleniyor…
Nerdesiniz?
Ses verecek miyiz? Iþýk olacak mýyýz? Yoksul yürekleri ýsýtacak mýyýz?
Dostlar, Filistin de Ramazan bizim Ramazan’lara benzer mi acaba? Onlar hangi top sesi ile iftar ederler? Ýftar sofralarýnda paylarýna ne düþer? Bilenimiz var mýdýr?
Füze mi? Bomba mý? Mermi mi?
Kan mý? Gözyaþý mý? Çile mi?
Mükellef sofralarý yoktur onlarýn! Azýklarý, umuttur, sabýrdýr, direniþtir…
Çocuklarýn bayramlýklarý mý? Misket bombasý… Kurþun yarasý… Kendilerini hatýrlayacak bir vicdana muhtaçlar…
Bu vicdanýn yakýndan uzaða dalga dalga yayýlmasý lazým…
5 milyon iþsiniz, 8 milyon 300 bin engellinin, 500 bin sokak çocuðunun bulunduðu bir ülkede yaþýyoruz…
Orucumuz bu toplumsal sorunlarla bizi yüzleþtirmeyecek mi?
Ramazan ayýnda ilan edilen “genel af” kapsamýna girmek istiyorsak mutlaka toplumun derdiyle dertlenmemiz lazým… “Baðýþlanma fermaný”nýn bize de çýkmasýný istiyorsak bizimde bir baðýþlayan olmamýz gerekir, ektiðimiz kin ve nefret tohumlarýný söküp atmamýz icap eder…
Görelim paylaþým ayý olan Ramazan bizi ne kadar kardeþleþtirecek?
Þimdi hayatýmýzdaki utançlarý kaldýrýp atmanýn tam zamaný…
Oruçla birlikte bir rüzgar estirebilsek… Cesaret, sehavet, muhabbet, sebat, uhuvvet, vahdet aþýlayacak bir meltemi yakalasak… Rehavet, gaflet ve zilleti kýracak bir nefhamýz olsa… Psikolojik yýlgýnlýðý, yorgunluðu yenecek bir özgüven ve azmi kuþanabilsek… Özgürlüðü solusak… Ýnandýðýmýz gibi yaþayabilsek…
O gün bayram ederdik…
Bayram tevbelerimizin kabul olunduðu gündür…
Küfürden teberri ettiðimiz gündür…
Mazlumlarýn yüzünü güldürdüðümüz gündür…
Bayram nice bir iþtir, derseniz… Derim ki: Sýrattan geçme iþidir… Kitabý saðýndan alma iþidir… Bayramlýklardan önce takva elbisesini giyme iþidir…
Rabbimizin; “Girin kullarýmýn arasýna. Girin cennetime” dediði andýr…
Bu muþtuya mazhar olmak için…
En diri ay!
Ey diri ay! Tut bizi
Tut ki, bu savruluþ son bulsun!
Tut, kaldýr bizi… Tut, elimizden… Diriliðinden bize de sun!
Diriliðin diriliþimiz olsun!