Her vakit bize tanýklýk ediyor. Biz de her ana secde yüklüyoruz… Çünkü zaman bize emanet… Sürekli namazla durulur ve donanýrýz… Namazý tüm zamanlara yayan, zamana yenik düþmez… Namaz günü kucaklar…
“Gündüzün iki tarafýnda ve gecenin (gündüze) yakýn saatlerinde namaz kýl; çünkü iyilikler (hasenat), kötülükleri giderir. Bu ibret alanlara bir öðüttür” (Hud114)
Güneþten önce de, sonra da ayaktayýz… Üzerine güneþ doðmayan bir medeniyetin çocuklarý olarak, ayný zamanda üzerine güneþ batmayan bir disiplinden geliyoruz…
Namaz ilahi bir gündemdir… Hayatýn günübirlik, gaileleri, gelgitleri arasýnda Allah’tan kopmamak için namaz devreye giriyor… Müslüman, günde beþ defa hayatýn yoðun temposunu durdurup, namaz ile ruhun doyum ve dolumunu saðlýyor. Duraðanlýktan ve daðýnýklýktan kurtulmak, yeniden doðrulmak için namaz insanýn elinden tutuyor…
Namaz, alemlerin Rabbi yüce Allah tarafýndan günün belli dilimlerine yerleþtirilmiþ tevhidi bir ýslah eylemidir… Belirlenmiþ aralýklarla hayatý tarama ve tamamlama fýrsatý sunuyor…
Efendimizin (sav) dünyada bize belirlediði hedef, biçtiði misyon belli:
“Yeryüzü bana mescid kýlýndý!”
Hayata nereden bakacaðýmýzý, dünyayý hangi bakýþ açýsý ile okuyacaðýmýzý bize öðretiyor… Tüm arza secdeyi yaymamýz gerekiyor… Yani yeryüzü bir seccade… Kimileri için yeryüzü sadece bir üretim ve tüketim sahasý… Yani iþ alaný… Kimileri için sömürü ve savaþ meydaný… Kimileri için ise otel ve lokantadan baþka bir anlam ifade etmiyor. Kimileri için oyun ve eðlence salonu… Mescidsiz bir dünya insanýn zindanýdýr ancak. Arzýn tanzim ve tezyini namazla mümkün. Yeryüzünün sulh ve salahý salatla gerçekleþir. Bu bakýmdan namazýn koruyucu ve kurucu gücünü keþfetmek lazým…
Hayatýn aðýrlýðý üstümüze çöktüðünde namaz elimizden tutar. Karanlýktan, kirlilikten, korkaklýktan korur bizi… Namaz, yaþadýðýmýz günleri bir güvenlik iklimine dönüþtürür… Dünyanýn hannaslarýna, hasudlarýna, hainlerine, haramilerine karþý namazý kuþanýrýz… Karanlýðý yýrtmak, kâbuslarý atmak, kaoslarý daðýtmakiçin hep namazlý olmayý tercih ediyoruz…
Hayatýmýza el koymak isteyenlere inat, namazla direniyoruz… Namaz bize dik durmayý ve diri kalmayý öðretiyor… Hevaya yenik düþmediðimizi, tuðyana teslim olmayacaðýmýzý, karanlýk güçlerle iþ tutmayacaðýmýzý namaz ile deklare ederiz.
Namaza durmak, tevhidi anlayýþ ve davranýþ biçimleri dýþýnda hiçbirþeye itibar etmemektir… Namaz, hayatýn rabbani bir rotaya oturmasýdýr… Bu puslu bulanýk dünyada, bizi hakikate yönlendirecek gerçekçi pusula kuþkusuz namazdýr…
Öyle bir namaz ki; þeytaný kahreden… Þerleri defeden… Münkeri nehyeden… Fahþayý tardeden… Þehveti refeden… bir namaz…
Unutmayalým; Rabbinin huzurunda belini bükmeyen bir kiþinin, küfrün belini kýrmasý mümkün mü? Deðil. Küfrün belini, þeytanýn bacaðýný kýracak olan dosdoðru kýlýnacak olan namazlarýmýzdýr… Bundan dolayý olsa gerek, Ýslam savaþ ortamýnda bile illa namaz diyor… Savaþla namaz iç içe…
“(Savaþ ortamýnda) içlerinde olup onlara namaz kýldýrdýðýnda, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarýný (yanlarýna) alsýn; böylece onlar secde ettiklerinde, ortanýzda olsunlar. Namazlarýný kýlmayan diðer grup gelip seninle namaz kýlsýnlar, onlar da ‘korunma araçlarýný’ ve silahlarýný alsýnlar…” (Nisa 120)
Savaþta bile namaz vazgeçilmez iken, barýþta namazsýzlýðý nasýl anlamalýyýz?
O ilk Kur’an nesli, kaybedilen savaþtan daha çok zayi edilen namaza yanýyorlardý… Çünkü Peygamberinden böyle görmüþlerdi…
Rasulullah (sav) vaktinde kýlamadýðý bir vakit namaz için nasýl da ýzdýrap duyuyordu?
Bir gazve sonrasý ashabý ile birlikte Medine’ye dönerken yorgun düþen ordu için yolda mola verdi. Ashabýna seslendi:
“Kim bizim için fecre kadar nöbet tutar? Olur ki, uyuya kalýrýz!”
Hz. Bilal (ra) öne atýlýr:
“Ben” deyiverir. Ordu istirahrata çekilir. Bilal nöbettedir, ancak onun da üzerinde sefer yorgunluðu vardýr. Sabaha yakýn bulunduðu nöbet mahallinde devesine yaslanýr ve uyuya kalýr. Yükselen güneþin ýþýnlarý ile Hz. Peygamber ve ashabý uyanýrlar. Sabah namazýný kaçýrmýþlardý. Herkes üzgün…
Efendimiz (sas)’in ilk defa sert ve kýnayýcý bir sesle Bilal’e çýkýþtýðýný görüyoruz:
“Bize ne yaptýn Bilal!”
Bilal mahcup… Bilal mahzun… Elinde olmayan bir nedenden dolayý baþlarýna gelen bu musibet sebebiyle Bilal de yýkýlmýþtýr, kendini savunmaya çalýþýr:
“Ýþte seni tutan þey, beni de tuttu.”
Herkes tedirgin, hüzün bulutlarý çökmüþtü üzerlerine… Sanki savaþý kaybetmiþ gibi bir halleri vardý… Baþlar önlerine eðik… Acaba vaktinde kýlýnmayan bu namazdan dolayý Rasulullah (sav) ne diyecekti?
“Namazý unuttuðunuz ve sonra hatýrladýðýnýz zaman onu ikame edin, ki Allah tebareke ve teala böyle diyor.”
Rahmet Peygamberi Hz.Muhammed (sav)’in insanlara karþý ne kadar merhametli olduðunu biliyoruz. O’nun insanlara beddua etmekten imtina ettiðinin de farkýndayýz. Fakat bunun bir istisnasý vardýr. O da Hendek savaþýnda düþman güçleri ikindi namazýný kýlma fýrsatý vermemiþlerdi. Bunun üzerine Nebi (sav) onlar hakkýnda:
“Onlar nasýl güneþ batýncaya kadar uðraþtýrýp bizi orta (ikindi) namazýndan alýkoydularsa, Allah da onlarýn evlerine, karýnlarýna ve kabirlerine ateþ doldursun” diyerek beddua etti, ilendi.” ( Buhari-Müslim)
Belki de bu nebevi cümleden hareketle bizi namazdan alýkoyan her ne ise ona “olmaz olsun” dememiz gerekecektir… Bu iþ, eþ, aþ, arkadaþ, ya da baþka bir þey olabilir… Namazla aramýza giren, namazýmýzý engelleyen herþey bizden uzak olmalý…
Evet, o ilk Ýslam nesli için namaz, sadece namaz deðildi… Onlarýn dünyasýnda namazýn farklý bir anlamý ve derinliði vardý… Namaz ayný zamanda; kýraat, zikir, hamd, dua, istiðfar, oruç, tefekkür, tesbih, tevhid demekti…
Dünya hayatýnýn keþmekesi içinde Allah ile irtibatýmýzý kalýcý kýlacak olan namazýn ikamesidir… Ancak unutmayalým ki, huþu katmadýðýmýz bir namazýn kýymeti yoktur… Ruhumuzda iþtirak etmiyorsa, sadece bedenin eðilip-kalkmasý namaz deðildir. Namazý yüreðinin derinliklerine indirmek gerekiyor… Yoksa namazdan huþuyu çekip alýrsanýz geriye sadece kültür-fizik kalýr…
Öyle bir namazýmýz olsun ki, bizi Rahman’a ram eylesin… Ne hayatýn yoðunluðu, ne bedenin yorgunluðu, ne de yorganýn yumuþaklýðý bizi namazdan alýkoymasýn…
Yani Kur’an’ýn iþaret ettiði, Rasul’ün ikame etttiði namaz… Ne eksik, ne fazla O’ndan gördüðümüz gibi bir namaz… Þimdi, O (sav)’nun “gözümün nuru” dediði namazý gözümüzde büyütebilir miyiz? O ki, O’nun ümmetiyiz, gözümüzü koruduðumuz gibi namazý da korumamýz gerekiyor…
Çünkü, hýz ve haz dünyasýnda bize itidal ve istikamet kazandýracak olan huþu üzere kýlýnan namazdýr… Kýbleye yönelmek tüm dünyacý, zevkçi, çýkarcý eðilim ve yöneliþleri aþmak ve aþaðýlamaktýr…
Böylesi bir namaz bilincini kuþandýðýmýz zaman göreceðiz ki;
Nasýl ki, Hz. Musa (as)’ýn asasý var idiyse, bizim de namazýmýz var… Namazla çaðýn sihirli tuzaklarýný bozmaya ne dersiniz?
Hz. Nuh (as) gemisi ile tufanlarý nasýl aþtý ise, biz de tuðyanlarý namazla alt etmeyi pekala baþarabiliriz…
Hz. Süleyman (as)’ýn saltanatýna imrenerek ve ibretle bakanlar, takýlý kalmayýn, bizim de salatýmýz var…
Hz. Muhammed (sav)’in miracý gözlerimizi kamaþtýrýrken, namazýn bize miraç kýlýndýðýný unutmamak lazým…
Hz. Ýsa (as)’a açýlan “maide” yi okurken, namazýn bize sunulan bir gök sofrasý olduðunun farkýnda mýyýz?
Namazýn gücünü anzak hakkýyla namaz kýlanlar elde edebilir.
Namaz nizamdýr… Gecemize, gündüzümüze çeki-düzen vermiþ oluyoruz… Namazla kendimizi inþa eder, arzýn ýslahýna ve imarýna talip oluruz… Evet, biz namazý ikame ettikçe, namaz da bizi inþa edecektir… Hiç kuþkusuz, namaz bizi insan kýlacaktýr… Çünkü namaz rayýndan çýkan hayatý mecrasýna oturtmaktýr… Daha doðrusu rotayý cennete doðrultmaktýr… Gecemize, gündüzümüze, yazýmýza, kýþýmýza, ömrümüze, ölümümüze, mesaimize, tatilimize, özelimize, genelimize namazý yerleþtirmek durumundayýz… Ýþte o zaman namaz bizi kuþatacak… Namaz bizi kuracak… Namaz bizi kýlacak…
Görünen o ki, bugün namaz kýlanlarýn bile namaza ihtiyacý var… Hem de namaz gibi namaza… Mirac olacak, müjde olacak, moral olacak, mecal olacak bir namaza…
Sürekli, acaba namazýma bir halel geldi mi endiþesi ile ürpermeliyiz… Umulur ki, iþte o zaman, namaz dýþýndaki zamanlarýmýz da namaz yerine geçecektir… Her an namazdaymýþýz gibi bir ruh halini kuþanmýþ oluruz… Hayatý namazlaþtýrdýðýmýz zaman, namaz da hayatlaþmýþ olur…
Daha açýk ifade etmek gerekirse; kulluk kalitemizin göstergesi namazdýr… Baþka bir ifade ile kulluðun özü ve özeti namazdýr.
Sözün özü; diriliþimiz namazla olacak, bunun için de önce bizim namazý diriltmemiz gerekiyor… Ve bizden namazý her yere yaymamýz bekleniyor…
Bizim kuþak olarak, yýllarca þu sloganla yürüdük:
“Zincirler kýrýlsýn, Ayasofya açýlsýn!”
Ama bu sloganý þiar edinenler iktidar oldular, hâlâ ne zincirler kýrýldý, ne de Ayasofya açýldý… Niçin?
Vardýðým sonuç þudur: Bu sloganla yürüyenler önce sabah namazlarýnda Sultan Ahmet Camiisini doldurmadýklarý sürece Ayasofya’nýn açýlacaðýný sanmýyorum… Yani Ayasofya’nýn cami olmasýnýn yolu sabah namazlarýnda camileri cemaatle doldurmaktan geçiyor…
Tabii önce bu bilinçte bir cemaatin inþasý gerekiyor… Belki o zaman Rabbim özgür Mescid-i Aksa’nýn yollarýný da bize açacaktýr…
Hülasa; namazsýz Ýslam yok…
Namazsýz hayatta hayat deðildir, yaþamaya deðmez…
Belki þu soru zihninizi kurcalayabilir: Namazý terk etmenin hiç mi bir yolu yok? Var…
Þayet, Allah’a iþiniz düþmeyecekse, namaz kýlmayabilirsiniz!
Ya da sakar (cehennem ateþi) bana iþlemez diyebiliyorsanýz, namazý terk edebilirsiniz?
Deðilse;
Ýlla namaz… Ýlla namaz…Ýlla namaz…