Hakkýn tecellisi ancak, hakký temsil edenlerin hak üzere bir duruþu sürdürmeleri ile mümkündür. Bu hassasiyeti taþýmayanlarýn batýl karþýsýnda bir varlýk göstermeleri beklenemez.
Bu bakýmdan Müslüman Hakka teslim olan ve hakký teslim eden insandýr… Yine Müslüman el attýðý her iþin hakkýný veren kiþidir. Hakkýyla sürdürülmeyen bir kulluk sonuçta hüsrandan baþka bir þey deðildir. Hakikaten gereði gibi önemsenmeyen hiçbir iþ sonuç vermiyor. Bu açýdan öncelikle cevabý arayacaðýmýz soru; Ýslam’ýn hakkýný verip vermediðimiz? Hangi seviyede Ýslam’la ilgiliyiz? Önceliklerimiz arasýnda Ýslam kaçýncý sýrada? Müsait zamanlarýn Müslümanlýðý ile mesafe alamayacaðýmýz açýk bir gerçek… Ýndi ilahide bir “hak ediþ” için Ýslami sorumluluklarýmýzýn hakkýný vermemiz gerekiyor. Yüzeysel çabalarla, þekilsel görüntülerle bu sýnavý yüz aký ile sürdürmemizin mümkünü yok… “Dostlar pazarda görsünler” hesabýna yapýlan uðraþlar belki görüntüyü kurtarmaya yeterli olabilir, ancak sadra þifa olacak bir netice beklenemez… Hakkýyla yüklenmediðimiz bir davanýn bizi Rabbin rýzasýna taþýmasýný umabilir miyiz? Gereði gibi kuþanamadýðýmýz bir Ýslami kimliðin bizler için kurtarýcý olmasýný nasýl bekleyebiliriz ki?
O halde gerekliliðinde kuþku olmayan bu sorumluluðu nasýl kuþanabiliriz? Güçlü bir Ýslami kimliði ve kiþiliði nasýl inþa edebiliriz? Zorluklar ve olumsuzluklarla sýnanmadýkça çetin süreçlerde nasýl ayakta kalabiliriz?
Dinamik ve dayanaklarýmýz neler olmalýdýr?
Yüce Kitabýmýz Kur’an’dan seçtiðimiz beþ ayetle sorularýmýza cevap bulmaya çalýþacaðýz…
Ýþte inþa sürecinde sacayaklarýndan birini oluþturan ilk husus:
Tevhidin hakkýný vermek yani gereði gibi tevhid…
Kur’an insanýn en ciddi þaþkýnlýk ve sapkýnlýk alanýna vurgu yapýyor… Ýnsanlýk tarihi boyunca inanç sorunlarý noktasýnda inkardan ziyade inhirafýn aðýr bastýðýný görmekteyiz… Ýnsanlarýn ekseriyetinin Allah’a ihanetten daha çok O’nu ihmal ettiklerine tanýk olmaktayýz…
“Onlar, Allah’ýn kadrini hakkýyla takdir edemediler…” (Hac -74)
“Hakka kadrihi…”
Önce iman edilen, fakat sonra ihmal edilen Allah… “Allah” dediler nasýl bir Allah tasavvuru üzerinde olmalarý gerektiðini doðru okuyamadýlar…
Allah’ý gereði gibi ciddiye almadýlar… O’na dürüst davranmadýlar…. Allah’la aralarýna mesafe koydular… Allah’ýn kendileri için belirlediði alana razý olmalarý gerekirken kendileri Allah’a alan belirlemeye kalkýþtýlar…
Allah’ýn yetkilerini kýsýtlama yoluna gittiler. Sözde Allah’ý yüceltirken esasta ise kimi iþlerine Allah’ý karýþtýrmaz oldular.
Þu gerçek unutulmaya yüz tuttu: Müslüman canýnýn istediði gibi deðil Allah’ýn istediði gibi yaþayandýr. Mümin her iþte Allah’ý hesaba katandýr… Unutmayalým ki; Allah’a deðer veren insan ancak deðerlidir… Zaman zaman þu soru her Müslüman’ýn zihin dünyasýný kurcalar; acaba bir kul olarak Allah katýnda deðerim, durumum nedir?
Bu can alýcý sorunun cevabýný Efendimiz (sav)’den alýyoruz:
“Bir kimse Allah katýndaki deðerini bilmek istiyorsa, kendisi Allah’a ne kadar deðer veriyor ona baksýn. Þüphesiz Allah-ü Teala kulunu kulunun kendisini indirdiði seviyeye indirir.” (Hakim-Müstedrek)
Siz hangi seviyede Allah ile ilgili iseniz O’nun da size ilgisi o kadar olacaktýr…
Sizin gündeminizde Allah kaçýncý sýrada ise O’nun gündeminde sizin sýranýz odur…
Siz O’nu ne kadar önemserseniz O’da sizi o kadar önemseyecektir…
“O halde siz beni anýn ki, ben de sizi anayým…” (Bakara -152)
Siz O’nu hatýrlarsanýz, O’da sizi hatýrlayacaktýr…
“Ey iman edenler! Eðer siz Allah’a (dinine) yardým ederseniz, O’da size yardým eder…” (Muhammed -7)
“Onlar Allah’ý unuttular, O’ da onlarý unuttu.” (Tevbe -67) Yani unutulanlardan, mahrum býrakýlanlardan oldular…
Hadisi Kudside ifade edildiði gibi:
“Siz O’na yürüyerek giderseniz O size koþarak gelir.”
Yani en önemlisi Allah ile iyi olmak, yakýn durmak… O’nu gereði gibi takdir etmek… O’na yanlýþ yapmamak…Hakký ile tevhid…
Þirkin alabildiðine sosyalleþtiði, zulmün siyasallaþtýðý, küfrün yasallaþtýðý bir dünya da tevhidi duyarlýlýðýn teyakkuzda olmasý gerekiyor… Tevhidin sosyalleþmesi imani bir gerekliliktir.
Tevhidin toplumsal sonucu adalet, kiþisel neticesi ise özgürlüktür…
Allah’ý hakký ile takdir etmek sorumluluðunun bilincinde olanlar bilirler ki, Müslüman olmak bir yerde kolay, zor olan Müslüman kalmaktýr. Daha da zoru ise Müslüman olarak ölebilmektir…
Hayatý yeniden inþa ederken kalkýþ noktamýz Garudi’nin þu özlü ifadesi olacaktýr…
Siyasette hüküm Allah’ýndýr…
Ekonomide mülk Allah’ýndýr…
Kültürde söz Allah’ýndýr…
Hülasa muvahhid kalabilmenin temelinde bunlar vardýr…
Ýkinci sorumluluk ise:
Takvanýn hakkýný vermek yani gereði gibi takva…
“Ey iman edenler, nasýl bir takvaya sahip olmak gerekiyorsa hakkýyla takva sahibi olun…”(Ali Ýmran -102)
“Hakka tükatihi…”
Takva rollerine soyunmadan, iliklerine kadar takvayý özümsemek… Sorumluluk bilinci ile dolmak… Hayatý bu bilinçle kavrama ve biçimlendirme... Fýtratla çeliþmemek… Fatýr-ý mutlak’a muhalefet etmemek… Sürekli Allah’ýn denetiminde olduðunun idraki ile ciddi bir disipline baðlý kalmak… Takva ruhumuzda filizlenmedikçe, bedenlerimizde çiçeklenmedikçe kimden korkmamýz ve kimden korunmamýz gerektiðini çözemeyiz…
Allah’a karþý saygý yüklü bir korku hali ve çekingenlik bizi baþýboþluklardan kurtaracaktýr… Takva örtüsünü üstümüze almadýkça çarpýklýktan, çýplaklýktan kurtulamayýz…
Silik ve sinik bir takva deðil… Sorgulayan , silkeleyen ve savunan bir takva… Ýtirazý olan, “Hayýr” diyebilen ama ilahi sýnýrlarý korumada ödün vermeyen bir tutum…
Takva korkusu devreye girince beþeri korkularý kefenleme fýrsatý yakalanmýþ olur… Ýçi kof, edilgen bir takva þeytani bir oyalanmadýr… Münzevi kalmayý deðil müdahil olmayý öðreten; hep mülayim olmayý deðil gerektiðinde muhalif olmayý bilmek…
Evet muttaki olmak, Allah ile iliþkide ciddi bir tutarlýlýk ve kararlýlýk içinde olmayý gerektiriyor … O’na karþý sadakat ve samimiyete halel gelmemesi icap ediyor… Rabbani sorumluluk bunu zorunlu kýlýyor…
O taktirde, takvanýn koruyucu gücü ile vahye tanýklýðýmýzý net bir þekilde sürdürebiliriz…
Üçüncü ayet ve bununla belirginleþen sorumluluk…
Cihadýn hakkýný vermek yani gereði gibi cihad…
‘‘Allah uðrunda hakkýyla cihad edin…’’ (Hac -78)
“Hakka cihadihi…”
Cihadýn edebiyatý, hamaseti, hitabeti deðil, kendisi hem de hakký ile… Cihadýn dillere pelesenk, aðýzlara sakýz olduðu süreçlerden, þimdilerde ise cihadýn zinhar aðza alýnmadýðý günlere gelindi… Uçlarda gezinen insanýmýz itidale nasýl intikal edecek? Önce kavramlarýmýzýn içini doðru doldurmak lazým … Ýçi boþaltýlmýþ kavramlar dinde laubaliliðin önünü açýyor… Önce cihadla cinayetin ayrýmýný doðru yapmak lazým … Ne cihaddýr, ne deðildir? Ardýndan cihadsýzlýðýn nasýl bir zillete kapý araladýðýný görmek gerekir… Cihadý hayatýnýzdan çýkarýrsanýz geriye sadece ‘‘hiç’’lik kalýr…
Cihad, duygu ve düþüncelere pranga vuran ‘‘fitneci sistemleri’’ ortadan kaldýrma, etkisizleþtirme çabasýdýr… Ýslam’ýn yolunu açmak, insanlarýn Ýslam’la buluþmasýnýn önündeki engelleri bertaraf etme gayretidir… Ýslam’ýn koruyucu þemsiyesi altýnda insanlarýn özgürce bir tercihe gidebilme fýrsatýný sunar…
Cihadýn anlamýný, kapsamýný daraltmadan hayatýn tamamýný kuþatacak bir çerçevede düþünmek durumundayýz… Hayat ; Ýman ve cihad deðil miydi?
Cihadi boyutu olmayan Ýslami anlayýþýn ciddiyeti ve saygýnlýðý olur mu?
Allah yolunda cihad ile ancak insanlara bir özgürlük koridoru açmýþ olursunuz… Zulüm, zillet, zulmet, sömürü, iþgal ve talanýn önüne cihadsýz nasýl geçebilirsiniz? Cihad, Ýslam’ýn izzeti ile varoluþunu sürdürme kararlýlýðýdýr…
Cihad, Ýslam’ýn ve insanlýðýn yararýna olan kiþisel ve kurumsal bazda; sözlü, yazýlý, fiili, görsel, bilimsel, kültürel, siyasal, sosyal, ekonomik ve askeri tüm çabalarýn toplamýdýr…
Allah’ýn rýzasýna yönelik her türlü gayret; gerektiðinde Ýslam düþmanlarý ile can ve malla yapýlan savaþta yer almaktýr…
Mekke döneminde inen þu ayet, günümüzde ki cihad sorumluluðunun boyutlarýný bize gösteriyor:
‘‘Sakýn kafirlere itaat etme. Onlarla büyük bir cihad ile cihad et.’’ (Furkan-52)
Mekke günlerinde ki bu cihadýn ekseninde henüz kýlýç yoktu. Kur’an vardý…
Evet, cihad tüm zamanlarýn sorumluluðudur… Gereði gibi yapýlan bir cihad iki dünyanýnda güvencesidir…
Dördüncü ayet ve Kitabý hakký ile tilavet sorumluluðu…
‘‘Kendilerine kitabý verdiklerimiz onu hakký ile tilavet ederler…’’ (Bakara-121)
“Hakka tilavetihi…”
Tilavet, kýraatten farklýdýr…
Tilavet; okumak, takip etmek, ardýndan gitmek, tabi olmak, uymak anlamlarýný içeriyor… Uygulama sonrasý söyleme eylemidir… Okunup anlaþýldýktan sonra ve gereði yapýldýktan sonra gerçekleþen aktarmaya denilir…
Bu baðlamda Kur’an okumalarýmýzýn hayata yansýmasýný görmek gerekiyor…
Bu kitap hayatýn neresinde? Hayat kitabý olan Kur’an’a hayatýmýzý açmadan tilavetin hakkýný vermiþ olmayýz… Evet, hafýzamýzdaki Kur’an deðil hayatýmýzdaki Kur’an bizim için kurtarýcý ve yol göstericidir… Ayetler ilk gündeki sýcaklýðý ile her gün hayatýmýza inmiyorsa hakký ile tilavet gerçekleþmiyor demektir… Zihinlerde ki, yüreklerdeki Kur’an yürürlüðe girdiði zaman okumaktan amaç hasýl olacaktýr. Hafýzalarda hissedilen ayetler hayatta muhafaza edilemiyorsa vahiyden kopuþ baþlamýþtýr… Kimliklerin vahiyle þekillenmesi için vahyin komple bizi kuþatmasý gerekiyor… Bu durumda vahiyle netleþen zihin, vahiyle beslenen akýl, vahiyle titreyen yürek, vahiyle donanan ruh, vahiyle arýnan nefis, vahiyle dirilen hayat ve vahiyle yürüyen insan Kur’an’ýn insandýr… O insan her an Kur’an’ý açýk tutma iradesine sahiptir… Zaten biz kitabý açýk tuttukça yasakçýlar onu kapatamaz… Hayatýmýzdan çýkaramaz… Tabi önce iç dünyamýzý Kur’an’a açmak durumundayýz… Belki Kur’an’ýn sayfalarý arasýnda gezinenlerimiz oldukça çok… Onu habire tekrar eden de çok… Hakkýyla tilavet etmeye gelince ayný þeyi söyleyemiyoruz… Evet çokça okunan ama mehcur býrakýlan bir kitap önümüzde duruyor… Þimdi önce kendimizi ona açma sonra da kitabý açýk tutma vaktidir…
Beþinci ayet sorumluluklarýmýza hakký ile riayet etmemiz gerektiðine dikkat çekiyor…
‘‘Ýhdas ettikleri ruhbanlýðý ise, Biz onlara yazmadýk(emretmedik). Ancak Allah’ýn rýzasýný aramak için bu yolu seçtiler. Ama buna da hakkýyla riayet etmediler…’’ (Hadid-27)
“Hakka riayetiha…”
Yüklendikleri Ýslami sorumluluklarýn hakkýný vermediler. Geçiþtirdiler… Zamana yaydýlar… Ertelenmeci bir anlayýþla iþin içinden sýyrýldýlar, sonra da kulvar deðiþtirdiler… Ýslam için ortaya sürdüðümüz tüm iddialarýmýzý, ahitlerimizi, adaklarýmýzý hatýrlamak durumundayýz… Sadakat, ciddiyet, samimiyet bunu gerektiriyor… Ahde vefa en çok Allah’a verdiðimiz sözlerde beklenir…
Arkasýnda duramayacaðýmýz sözler bizden sadýr olmamalýdýr…
Taahhütte bulunurken takatimizi iyi hesap etmeliyiz… Yarýnlarda altýnda ezileceðimiz vaatlerde bulunamayýz… Omuzlarýmýzdaki yükümlülüðünde hakkýný verme hususunda iþi geciktiremeyiz… Çünkü her þey kayýt altýnda ve her þey hesaba ve sýnava tabi…
Evet sonuç itibari ile bize emanet edilen hayatýn hakkýný vermek beþ kelime ile mümkün…
‘‘Hakka kadrihi…’’ Hakkýyla tevhid… Yani muvahhid olmak…
‘‘Hakka tükatihi…’’ Hakkýyla takva… Yani muttaki olmak…
‘‘Hakka cihadihi…’’ Hakkýyla cihad… Yani mücahid olmak…
‘‘Hakka tilavetihi…’’ Hakkýyla tilavet… Yani müteal deðerlere tutunmak…
‘‘Hakka riayetiha…’’ Hakkýyla riayet… Yani sorumluluklara sýký sarýlmak…
Bunlara hassasiyet gösterenlere Cenab-ý Hak’da hakký teslim ediyor…
‘‘Ýþte hakký ile mümin olanlar bunlardýr. Rableri katýnda onlar için dereceler, baðýþlanma ve üstün bir rýzýk vardýr.’’ (Enfal-4)
Hak yerini buluyor…
Bu kelimelerin hakkýný vermediðimiz taktirde en büyük haksýzlýðý kendi nefsimize yapmýþ oluruz…