Artýk ölümü çaðrýþtýrýcý her þey insanlara ürkütücü ve sýkýntý verici geliyor… Bu baðlamda kendi vasiyetimizi konuþmanýn zor olacaðýný düþünerek söz Hz. Peygamber (sav)’in vasiyetine getirmek istiyorum…
Gerçekten O’nun ümmetine vasiyeti neydi?
Aslýnda O’nun hayatýnýn tamamý bir vasiyet manzumesi idi…
Bu bakýmdan O’nun vasiyetini hayatýnýn bütünlüðü içinde okumak gerekiyor… O bütünlüðü bozmdan, bölmeden, baðlamýndan koparmadan almak zorundayýz. Ancak bir makalenin hacmine bunu sýðdýrmak mümkün olmadýðý için; O’nun dünya hayatýndaki son günlerinde sunduðu vasiyet manifestosun bir demet seçtik onu paylaþacaðýz…
Kuþkusuz bu konuda ilk akla gelen, Veda Hutbesidir… Yüz bini aþkýn bir kitleye irad edilen bu hutbe, çerçevesi, içeriði, üslubu itibarý ile gerçekten evrensel ve eriþilmez bir vasiyettir. Bu vasiyet sadece iman edenlere deðil tüm insanlara yönelik bir mahiyet arzediyor… Hutbede yedi defa vurgulanan “Ey insanlar!” hitabý bu gerçeði gözler önüne seriyor. Bu hutbeden üç ay sonra Efendimizin vefat ettiðini biliyoruz…
Ahlâk, adalet, vahdet, hakikat, hidayet içeren bu muhteþem metin adeta Ýslam’ýn sonuç bildirgesiydi. Özellikle diyordu ki;
“Þunu iyi bilin ki, cahiliye dönemine ait her þey ayaklarýmýn altýndadýr. Artýk hiç birinin gerliliði yoktur.”
Hiçbir cahili anlayýþ, kavrayýþ ve davranýþa geçit yok… Þimdi O’nun ayak altý ettiðini kim el üstünde tutabilir di? Cahiliye çýkýþlý tüm eylem, söylem, yöntem, kuram, durum, tutum merduddu…
“Benden sonra sakýn cahiliye uygulamalarýna dönüp birbirinizi boynunu vurmayýn.”
Asabiyetlere, aþýrýlýklara, fanatizme, fýrkacýlýða, baðye yer yoktu… Müslümanlarýn kardeþliði, birliði esastý…
Vefatýna yakýn topraðýn altýndaki dostlarýný daha sýk ziyaret ediyordu… Önce Uhud þehitlerine uðradý, gözyaþlarý içinde onlarý selamladý;
“Esselamu aleykum ey Uhud þehidleri! Siz bizden önce gittiniz. Ýnþaallah biz de size yetiþeceðiz.” Hemen sonrasýnda Cennet’ül-Baki’de medfun olan ashabýný ziyaret etti; artýk yeni yurdu için gün sayýyordu. Zaten O ölümle hep barýþýk yaþadý… O sýra Mescid’de bekleþen ashabýnýn yanýna çýktý, özlemle cemaati süzdü, onlarla ilgili kaygýlarýný dile getirdi.
“Ben sizlerin benden sonra þirke döneceðinizden korkmuyorum. Fakat size dünyanýn kapýlarý açýlýr ve dünyanýn aldatýcýlýðýna kapýlýp birbirinizi kýskanýrsýnýz. O kýskançlýkla birbirinizi öldürmeye kalkarsýnýz diye korkuyorum.” (Buhari)
Nitekim korkulan oldu. Çok geçmeden tüm zamanlarýn en büyük bozucusu dünyevileþme bu ümmete sirayet edecekti… Bu tehlikenin farkýnda olan Rasulullah ölüm döþeðinde bile örnekliðini sürdürdü. Ümmetini dünyevileþme fitnesine karþý uyardý. Vefatýndan bir gün önce, baygýnlýk halinde kendine gelir-gelmez yanýnda bulunan yedi dinarý infak etmeden rahat etmedi… Kölelerini azad etti… Silahlarýný Müslümanlara hibe etti… Son gece lambasýna koyacaðý yaðý kalmadýðý için Hz. Aiþ’e, komþusundan ödünç almak zorunda kaldý... Zýrhý da hâlâ borcuna karþýlýk bir Yahudide bulunuyordu…
Ondan geriye kalan ne malu mülk, ne servetü samandý, sadece birkaç kap, bir de Kitap’tý…
Tüm yaþamý boyunca kendisinden sonrasý için þu üç cümleyi hep vasiyet etmiþti:
“Size bir emanet býrakýyorum, siz ona sýmsýký sarýldýkça yolunuzu hiçbir zaman þaþýrmazsýnýz. O emanet Allah’ýn kitabý Kur’an’dýr.” (Buhari)
“Ben sizin aranýzda iki deðerli emanet býrakýyorum, onlara sarýldýðýnýz sürece benden sonra asla sapýklýða düþmezseniz. Onlar Allah’ýn Kitab’ý ve benim Ehl-i Beyt’imdir” (Müslim)
“Size iki þey býrakýyorum. Bunlara uyduðunuz müddetçe sapýtmayacaksýnýz. Allah’ýn kitabý ve Rasulü’nün sünneti.” (Muavatta)
Evet, O’dan bize kalan düþünce dünyamýzý inþa edecek, hayata bakýþýmýzý netleþtirecek Kur’andý..
Nasýl yaþayacaðýmýzýn sade ve sahih adresi Sünnet’ti…
Yaþayan Ýslam’ýn nezih ve necip model Ehl-i Beyt’ti…
Hayaýn keþmekeþinden kurtuluþun pusulasý ise Siyer-i Nebi idi…
O (sav) Refik’i alâya yürümeden önce aðýr hastalýk günlerinde vasiyetini sürdürmeye decam ediyordu, bir ara ev halkýný topladý; mübarek dudaklarýndan þu cümleler terennüm etti:
“Ortalýk kýzýþtý. Karanlýk gece fýrtýnalarý gibi fitneler geliyor. Vallahi bana karþý ileri süreceðiniz hiçbir dayanaðýnýz bulunmuyor. Ben Allah’ýn kitabý Kur’an’ýn helal kýldýðýný helal, haram kýldýðýný haram kýldým. Ey kýzým Fatýma! Ey halam Safiye! Allah katýnda makbul olarak amellerde bulununuz. Bana güvenmeyiniz. Çünkü ben sizi Allah’ýn gazabýndan kurtaramam.” (Ýbn-i Sa-Ýbni Hiþam)
Kulluk bilincini iþliyordu… Ýmtiyaz yok… Ýltimas yok vele ki peygamber kýzý olsa bile… Herkes kendi kesbi ile gidecekti… O halde herkes yarýn için önceden ne gönderdiðine baksýn…
Sonra Hz. Fadl ve Hz. Ali’den aldýðý destek ile mescide geçti, hüzünlü ve meraklý bakýþlar altýnda ashabýna þöyle seslendi:
“Ey insanlar duydum ki, vefat edeceðimi düþünüp telaþlanýyormuþsunuz. Hangi peygamber, ümmeti içerisinde ebedi kaldý ki bende kalayým. Biliniz ki ben yakýnda Rabbime kavuþacaðým. O’na siz de kavuþacaksýnýz… Ben size þefkatli ve merhametliyim. Sizler yine bana kavuþacaksýnýz… Buluþacaðýmýz yer, kevser havuzu kenarýdýr. Her kim Kevser havuzu kenarýnda buluþmak isterse elini ve dilini lüzumsuz þeylerden sakýnsýn.”
Sonra saflara döndü tekrar seslendi:
“Dikkat ediniz! Sizden önceki kimseler, peygamberlerinin ve Salih kiþilerin kabirlerini ibadethane haline getirirlerdi. Sizler sakýn kabirleri ibadethane haline getirmeyiniz. Sizi böyle yapmaktan men ederim.”
Sonra vasiyet ve nasihatýn konusu ve tonu deðiþti:
“Kimin sýrtýna vurmuþsam, iþte sýrtým! Gelsin vursun, hakkýný alsýn. Kimin malýndan almýþsam, iþte malým gelsin alsýn! Sakýn hakký olan kiþi “Ben kýsas istersem Allah Rasulu bana darýlýr” diye düþünmesin. Biliniz ki benim yaradýlýþýmda hakkýný isteyene darýlmam diye bir þey yok. En sevdiðim insan bende hakký olup da isteyebilen veya helal eden insandýr. Ben kimsenin hakký boynumda olduðu halde Allah’ýn huzuruna çýkmak istemiyorum.” (Ýbn’ül Esir)
Kul hakkýna, emeðe, alýn terine, insan onuruna saygý esastý… Bu esasýn en üst düzeyde hassasiyetini taþýyan Hz. Muhamed’di… Ýnsanlarýn kýl kadar haksýzlýða uðramýyacaklarý bir güne giderken üzerinde kul hakký olduðu halde gitmek istemiyordu… Yani kendi hakkýný deðil ötekinin hakkýný önceliyordu…
O sözlü vasiyetinin yaný sýra fiili vasiyetini son anýna kadar ýsrarla sürdürdü…
Hastalýk günlerinde Bizans üzerine yürüyecek Üsame ordusuna sürekli hareket emri veriyordu:
“Ey insanlar! Üsame ordusunu yola çýkarýnýz.”
Ýstiyordu ki, kendisi Refik’i alâya yürürken ümmeti de Allah yolunda yürüsün… Yeryüzünün barýþý, beþeriyetin kurtuluþu için hep hareket halinde olmayý vurguluyordu.
Nitekim bu vasiyetin bilincinde olan ilk halife Hz. Ebubekir Rasulullah’ýn vefatýndan sonra seferin ertelenmesini isteyenlere karþý þöyle diyordu:
“Bilsem ki, Medine’de yýrtýcý hayvanlar beni parçalayacak ve yeryüzünde tek baþýna kalacaðým yine de hiçbr þey beni Rasulullah’ýn harekete geçirdiði orduyu göndermekten alýkoyamaz.”
Ýþte bu vasiyet duyarlýlýðý ile oluþan sefer bilinci sayasindedir ki; yüz bini aþkýn ashabdan bugün kabir Mekke ve Medine’de bulunanlarýn sayýsý on bini geçmiyor, geriye kalaný yeryüzünün dört bir yanýna uzandý…
Bir Ebu Eyyüb el-Ensari’yi Konstantiniye surlarýnýn dibine kadar getiren ruh bu vasiyette saklý idi…
O günün þartlarýnda Çin’e kadar yürüyüþünü sürdüren ve Çin’de vefat eden Vehb b. Kebþe’yi baþka nasýl anlayacaðýz?
“Ya Rabbi karþýma þu uçsuz-bucaksýz deryayý çýkarmamýþ olsaydýn senin ismini daha ötelere götürürdüm” diyen ruhu nasýl yorumlayacaðýz?
Tek kelime ile nebevi vasiyet, rabbani talimaz sürüklüyordu…
O (sav)’nun kavli ve fiili vasiyetini izlemeye devam ediyoruz…
Aðýr acýlar içinde baygýnlýklar geçirirken vasiyet ve nasihatlerini sýralýyordu… Baþý Hz. Aiþe (ra)’nin kucaðýnda son anlarýnda tekrar uyarýyordu:
“Kölelerinize iyi davranýn. Onlar hakkýnda Allah’tan korkun. Onlarý giydirin, doyurun. Sözlerinizi yumuþak söyleyin.” (Ýbni Sad, Ahmet –Müsned)
Dünya yaþamýnýn son anýnda iniltiler içinde zayýflarýn hukukunu korumak için çýrpýnýyordu… Kölelerin kardeþliðine iþaret buyururken sürekli onlarý vasiyet ve emanet ediyordu…
Bir diðer bir zayýfa da dikkat çekiyordu:
“Kadýnlarýnýza iyi davranýn. Onlarýn hakkýnda Allah’tan korkun.”
Ýslam’a saldýrýnýn “Ýslam’da kölelik” ve “Ýslam’da kadýn” üzerinden geleceðini çok iyi bile Allah’ýn Rasulü özellikle bu iki konuda Müslümanlarý uyarýyordu…
O’nun öðretisinde zayýflar ezilmeyecekti… Þefkat ve rahmet Peygamberi kendisinden sonrasý içinde onlarý korumaya alýyordu…
E insanlar! Bana söylendiðine göre sizler peygamberinizin öleceðinden korkuyormuþsunuz. Benden önce gönderilip de kavmi içinde temelli kalmýþ bir peygamber var mý ki ben temelli kalayým. Ýyi bilin ki ben de Rabbime kavuþacaðým; sizler de kavuþacaksýnýz. Sizlere ilk muhacirlere hayýrlý olmanýzý, onlardan da birbirlerine karþý hayýrlý olmalarýný istiyorum.
Sizlere Ensar’ý emanet ediyorum. Allah’tan sakýnmanýzý ve onlara karþý iyi davranmanýzý istiyorum. Biliyorsunuz ki onlar mallarýný bizimle paylaþtýlar. Sizlere darlýkta da, bollukta da yardým ettiler. Onlar bana sýrdaþ ve sýðýnak oldular.
Ey Muhacirler! Sizler çoðaldýnýz, baþka insanlar da çoðalacaklar. Ensar ise azaldý. Git gide daha da alalacaklar. Gün gelecek yemeðin içindeki tuz gibi olacaklar. Onlar üzerlerine düþen sorumluluðu fazlasýyla yerine getirdiler. Kendilerine ancak mükafatlarýnýn verilmesi kalmýþtýr. Ýçinizden birisi iþin baþýna geçer de istediði bir kiþiye fayda ve zarar verebilecek güze eriþirse, Ensar’a iyilik etsin, kötülük edenlerin kötülüðünü affetsin.”
Vasiyetin ana temasý; sadakat ve vefa idi… Çoðunluk azýnlýða tahakküm etmeyecekti… Gücü elde edenler, güçsüzleri görmemezlikten gelmeyeceklerdi… Merhamet, adalet, sadakat, ihsan Ýslam’ýn insanýnýn temel vasýflarýydý…
Efendimiz (sav) sonsuz esenliðe yürürken sadece kendi cennetini düþünmüyor, geride köle, kadýn, Ensar için güvenlikli bir dünyanýn inþasý için çýrpýnýyordu.
Daha sonra konuyu deðiþtirip;
“Allah bir kulunu dünya nimetleri ile kendi katýndaki nimetler arasýnda tercihte býraktý. O kulda ahireti, Allah katýnda onlarý tercih etii.” dedi. (Buhari)
Bu cümle ile birlikte Hz. Ebubekir (ra) aðlamaya baþladý. Rasulullah’ýn ne demek istediðini anlamýþtý. Ama yababilecek bir þey yoktu…
Ümmü Eymen’de aðlýyordu. Yanýndaki birisi:
“Aðlama o seçmini yaptý” dedi. Yaþlý gözlerle Rasulullah’a bakan ve Fatýma’yý teselli etmeye çalýþna Ümmü Eymen:
“Biliyorum o seçimini yaptý. Anma nasýl aðlamam ki! Artýk vahiy kesilecek, ona aðlýyorum.” dedi. Kur’an bilinci bu insanlarýn iliklerine iþlemiþti… Gök sofrasýndan inen nimetlerin kesileceðine yanýyorlardý…
Hz. Peygamber (sav)’in vasiyetinin en çarpýcý sahnelerinden biri de, nama vurgusuydu:
“Namazlarýnýza dikkat edin! Namazlarýnýza devam edin!” (Ýbni Mace) diyerek adeta inliyordu… Ezan okunmuþ, ashab Mescid’de toplanmýþ namaz için O’nu bekliyorlardý. Ama O baygýn ve bitkin halde idi. Namaza çýkmak için üç defa çýrpýndý fakat takati yoktu, çaresiz þöyle seslendi:
“Ebubekr’e söyleyiniz namazý o kýldýrsýn!”
Aiþe (ra):
“Ey Allah’ýn Rasulü! O çok yufka yüreklidir. Aðlamaktan namazý kýldýramaz. Senin makamýnda durup namaz kýldýrmak ona çok aðýr gelir. Ýzin ver Ömer kýldýrsýn.” dedi. Efendimiz kararýný deðiþtirmedi. Ýmam ve cemaat gözyaþlarý içinde namaza durdular… Hastalýðýn acýsýna mescide gidememenin acýsý da eklenmiþti… Kendini zorluyordu ama olmadý, Hz. Aiþe (ra)’den kapýnýn perdesini açmasýný istedi, açýk kapýdan namazda olan ashabýný seyretmeye baþladý. Cemaat kýyamda idi. Peygamberimiz gülümsedi, yüzü ýþýl ýþýldý. Ümmetin namazda görmek O’nu ferahlatmýþtý. Bir ara vücudunda hafiflik hissetti. Hz. Ali ve Hz. Abbas’tan destek alarak Mescid’e kadar çýktý. Ayakta duracak mecali yoktu. Ebubekr’e tabi oldu, oturarak namaz kýldý.
Ölüm döþeðinde bile mescide sýðýnýyor… Namaz ve cemaat ikliminde inþirah ve itminan buluyordu. Ashab nereden bilecekti? Bu geliþ Rasulullah’ýn mescide son geliþiydi…
Evet, baþta da ifade ettik, O’nun hayatýnýn tamamý vasiyetti…
Sanki son günlerinde bu vasiyetini özetlemiþti.. Hafýzalara ve hayatlara iþlenmesi için tüm hassasiyetini göstermiþti…
Hülasa, iþte nebebi vasiyet…
Peki, bizim vaziyet!?