“Münafýklara müjde ver. Onlar için gerçekten acýklý bir azab vardýr.” (1) buyurdu Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ…
Mükâtil b. Süleyman, bu ayetin iniþ sebebi olarak þöyle der:
“Fetih Sûresi’nde, Nebî (s.a.s.)’in ve mü’minlerin maðfiretine dair buyruklar nâzil olunca, (2) (münafýklarýn baþý) Abdullah b. Übey ve onunla birlikte birkaç kiþi:
-Peki, bizim için ne var? diye sordular.
Bunun için yüce Allah, bu buyruðu indirdi.” (3)
Þeyhu’l-Ýslâm Ebu’s-Suûd Efendi (rh.a.), “Ýrþâdu’l-Akli’s-Selim” adlý eserinde bu ayet için þunlarý kaydeder:
“Bu ayet, zahirde iman edip de kalben defalarca inkâr eden ve küfür ile nifaklarýný arttýranlarla ilgilidir. Burada uyarma yerine tebþir kelimesinin kullanýlmasý istihza içindir.”(4)
Çünkü: “Onlar, mü’minleri býrakýp kâfirleri dostlar (velîler) edinirler. Kuvvet ve izzeti onlarýn yanýnda mý arýyorlar? Þübhesiz bütün kuvvet ve izzet Allah’ýndýr.” (5)
Ýmam Ýbn Kesîr (rh.a.), “Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim” adlý tefsirinde þunlarý beyan eder:
“Yüce Allah münafýklarý, mü’minleri býrakýp kâfirleri dost edinmekle niteliyor. Yani, hakikatte onlar, kâfirlerle birliktedirler, onlarla dost olurlar, gizliden sevgi beslerler, baþ baþa kaldýklarýnda onlara: ‘Biz, esasen sizlerle birlikteyiz. Onlarla ise sadece alay ediyoruz.’ derler. Yani, kendimizi onlara kendileriyle uyuþuyormuþ gibi gösterirken, aslýnda onlarla alay etmekteyiz.
Yüce Allah, tutmuþ olduklarý kâfirlerle dostluk yolundan dolayý onlarý eleþtirerek þöyle buyuruyor: ‘Mü’minleri býrakýp da kâfirleri dost edinenler, onlarýn yanýnda izzet (yüce ve þeref) mi arýyorlar?’ Ardýndan da tüm izzetin, hiçbir ortaðý bulunmayan Allah ile izzeti Allah’a nisbet edenlere aid olduðunu bildiriyor. Nitekim Yüce Allah, baþka yerde þöyle buyuruyor:
“Kim izzet istiyorsa, izzet bütünüyle Allah’ýndýr.” (6)
Yüce Allah, diðer bir ayette þöyle buyuruyor:
“Hâlbuki asýl izzet, ancak Allah’ýn, O’nun Rasulünün ve mü’minlerindir. Fakat münafýklar bunu bilmezler.” (7)
Bu ayette münafýklar, izzet ve gücü Allah katýnda aramaya, O’na kulluða yönelmeye, dünyada, ahirette ve þahidlerin hazýr bulunacaðý günde zafere erecek mü’min kullarýna katýlmaya teþvik edilmektedir.” (8)
Yegâne önderimiz ve hayat örneðimiz Rasulullah (s.a.s.)’in devrindeki Medine Ýslâm Devleti’nde Müslüman olduklarýný söyleyip yaþayan münafýklar, zahirde, Allah’dan baþka hüküm koyucu bir ilâh tanýmýyorlardý. Hayat düzenleri Ýslâm, anayasalarý Kurân ve Önderleri Rasulullah Muhammed (s.a.s.) idi… Onlar, böyle inanýp kabul ettiklerini söylüyor ve amellerinde buna göre hareket ediyorlardý… Elleri abdestli, alýnlarý secdeli idi… Oruç tutuyor, Umre yapýyor, zekat veriyor, Hacca gidiyor ve Rasulullah (s.a.s.) ile birlikte cihada çýkýyor, ölüyor, öldürüyorlardý… Hayat düzeni olarak kabul ettikleri Ýslâm’ýn hükümlerine tabi oluyor, ondan baþka bir düzen benimsemiyorlardý… Laik, seküler ve demokrat deðillerdi… Yasama hakkýnýn, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’ya aid olduðunu kabul etmiþ, hükümde hiç kimseyi O’na ortak etmemiþ, demokrasi ve laikliði reddederek, Ýslâm’ý kabullenmiþlerdi… Kalblerinde küfür ve þirk olmasýna raðmen zahirde müslüman görünüyor, Ýslâm’a teslimiyetlerini beyan edip, Ýslâm’dan baþka hiçbir hayat düzeni tanýmýyorlardý…
Medine Ýslâm Devleti’nde yaþýyan münafýklar böyle idi… Buna raðmen Rabbimiz, Ýlâhýmýz Allah Teâlâ:
“Münafýklara müjde ver. Onlar için gerçekten acýklý bir azab vardýr.” buyuruyordu.
Çünkü onlar, muvahhid mü’minleri býrakýp kâfirleri velîler edinerek, kuvvet ve izzeti onlarýn yanýnda aramaya baþladýlar… Onlarýn, müslüman göründükleri hâlde, bütün kuvvet ve izzetlerin Allah’a aid olduðu inkâr edilmez bir hakikat iken, kuvvet ve izzeti kâfirlerin, müþriklerin yanýnda aramalarý, onlarý acýklý bir azab ile cezalandýrdý… Bu cezayý hakketmelerinin sebebi, kâfirleri dost edinerek, onlarla uyum saðlamaya çalýþarak mü’minleri býrakmalarý, kuvvet ve izzetin kâfirlerde olduðunu sanmalarýydý…
Rabbimiz Allah’ýn:
“Þübhesiz izzet ve gücün tümü Allah’ýndýr. O, iþitendir, bilendir.” (9) buyruðundan gafil olan münafýklar, “cins, cinsi çeker.” Kaidesince hareket ederek, kâfirleri dost edinip onlara yanaþmaya gayret ettiler… Onlarýn bu davranýþlarý, her ne kadar zahirde beyan edilen vasýflara sahib iseler ve müslüman görünselerde, kalblerinde gizledikleri þirk olan nifaklarýný ortaya çýkarýyor, onlarýn münafýklarýný ele veriyordu… Çünkü Rabbimiz Allah Azze ve Celle, muvahhid mü’min kullarýna, mü’minleri býrakýp kâfirleri velî edinmeleri yasaklamýþtýr… Mü’min müslüman kullar, Rabbleri Allah’ýn emrine karþý, “Ýþittik ve itaat ettik”(10) deyip gereðini hakkýyla yerine getiren þahsiyetlerdir…
Rabbimiz Allah Teâlâ þöyle buyuruyor:
“Mü’minler, mü’minleri býrakýp da kâfirleri velîler edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah’dan hiçbir þey (yardým) yoktur. Ancak onlardan korunma gayesiyle sakýnma(nýz) baþka. Allah sizi, kendisinden sakýndýrýr. Varýþ Allah’adýr.” (11)
Ýzzet sahibi muvahhid mü’minler, kâfirleri ve müþrikleri velîler, yani dostlar edinmedikleri gibi, Ehl-i Kitab olan Yahudî ve hristiyanlarý da velîler, yani dostlar, yakýnlar, uzlaþanlar edinemezler… Onlara, onlarýn inançlarýnda, hayat anlayýþlarýnda, amellerinde, yasalarýnda uyum saðlayamazlar… Çünkü Rabbimiz Allah:
“Ey iman edenler, Yahudî ve hristiyanlarý, dostlar (velîler) edinmeyin, onlar birbirinin velîleridirler (dostlarýdýrlar). Sizden kim onlarý dost (velî) edinirse, kuþkusuz onlardandýr. Þübhesiz Allah, zalimler topluluðuna hidayet vermez.” (12) buyurmaktadýr…
Mü’min müslümanlarýn izzeti ve þerefi, ancak Ýslâm iledir… Ýslâm’dan baþka bir izzet ve þeref yoktur… Ýzzet ve þeref sahibi olmak, katýksýz iman edip salih amel iþleyerek Ýslâm’a teslim olmak ile gerçekleþir… Bu teslimiyet ile izzet ve þeref sahibi olan kullarýna, “Müslümanlar” olarak isim veren, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’dýr…
Aziz Ýslâm Milleti’nin ferdleri olan müslümanlar, imanlarý, takvalarý ve güzel ahlâklarý ile bütün insanlýk âlemine örnek olan þahsiyetlerdir… Onlar, katýksýz iman ettikten sonra salih amellerine titizlik gösteren, namaz kýlan, zekat veren ve Allah’a sarýlan kullardýr…
Allah Azze ve Celle, onlarýn bu hâllerini ayet-i kerimede þöyle beyan buyurmaktadýr:
“Allah adýna gerektiði gibi cihad edin. O, sizleri seçmiþ ve din konusunda size bir güçlük yüklememiþtir, atanýz Ýbrahim’in dini(nde olduðu gibi). O (Allah), bundan daha önce de, bunda (Kur’ân’da) da sizi müslümanlar olarak isimlendirdi. Rasul, sizin üzerinize þahid olsun, sizde insanlar üzerine þahidler olasýnýz diye. Artýk dosdoðru namazý kýlýn, zekatý verin ve Allah’a sarýlýn. Sizin Mevlânýz O’dur. Ýþte ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardýmcý.”(13)
Gerçek mü’min müslümanlar ile münafýklar zahirde, yani görünüþte birbirine benzerler… Münafýklar da, kendilerini müslüman olarak beyan eder, giyimleriyle müslüman görünür, namaz kýlar, zekat verir, Ýslâm hükümlerine tabi olur, hattâ Allah yolunda cihada bile katýlýrlar… Fakat kalblerindeki küfür ve þirkten dolayý, kâfirlere, müþriklere ve Ehl-i Kitab’dan olanlara dost olur, onlarý velî edinir, kuvvet ve izzeti onlarýn yanýnda arar, onlarla uyum yasalarý konusunda uzlaþýrlar… Mü’min Müslümanlardan bu karekterleri ile ayrýlýrlar, bu davranýþlarýyla içlerinde sakladýklarý gayr-ý Ýslâmî inançlarýný gündeme getirir, nifâklarýný ortaya koyarlar…
Muvahhid mü’minler, kalblerini ihata eden katýksýz imanlarýndan dolayý, kuvvet ve izzetin tamamýnýn Âlemlerin Rabbi Allah’a aid olduðunu bilir ve inanýrlar… Rabbleri ve Ýlâhlarý Allah Teâlâ’ya teslim olduklarý için izzet ve þerefe ulaþan mü’min müslümanlar, Ýslâm’dan baþka bir yerde izzet ve kuvvet aramazlar… Ýzzetli, þerefli ve kuvvetli olmanýn, yalnýz ve yalnýz izzet ve kuvvetin kendisine aid olduðu Allah Teâlâ’ya sarýlmak, O’nun hükümlerine itaat etmekle gerçekleþeceðine kesin iman ederler…
Emiru’l-mü’minin Ýmam Ömer Ýbnu’l-Hattab (r.a.)’ýn dediði gibi:
“Biz, Allah’ýn Ýslâmiyyet’le yücelttiði bir milletiz. Allah’dan baþka bir mabuda tapmayýz!” (14) diyen mü’min müslümanlar, her hayrýn, iyiliðin ve yüceliðin Ýslâm’da olduðundan dolayý asla þübheye düþmezler…
Emiru’l-mü’minin Ýmam Ömer Ýbnu’l-Hattab (r.a.)’ýn þu tesbitti, mü’min müslümanlara büyük bir nasihattýr…
Þöyle der Ýmam Ömer Ýbnu’l-Hattab (r.a.):
-Siz, daha önceleri insanlarýn en zelili, en hakiri ve en azý idiniz. Allah sizi, Ýslâmiyet ile izzetlendirip þereflendirdi. Siz, Ýslâmiyetten baþka bir vasýtayla izzet ve þeref ararsanýz, Allah sizi alçaltýr! (15)
En yüce olan Ýslâm’a girmiþ, müslüman olmuþ, Ýslâm’ýn izzeti ile izzetlenmiþ olanlar, Ýslâm’ýn izzetini býrakýp baþka yerlere yönelecek olurlarsa, kendisiyle yüceldiði Ýslâm’ýn kendilerini býrakmasýyla yüce iken alçalýverirler… Ýslâm’ý býrakaný, Ýslâm da býrakýr… Ýslâm’ý terk edeni Ýslâm’da terk eder!.. En yüce olaný terk eden en alçak seviyeye düþer… Sadýklarla beraber olmayý býrakan, fasýklarla beraber olma zilletine düþmüþ olur…
Zalim taðutî güçler tarafýndan iþgal edilen Ýslâm topraklarýndaki yaþanan esaretin ve zilletin sebebi budur! En yüce olan ve tabi olanlarý yücelten Ýslâm’dan vazgeçilip taðutî düzenlere rýza gösterilince, en yüceden, en alçaða düþülmüþ oldu… Ýzzeti terk edenin hakký zillettir!..
Âziz ibn Amr el- Muzenî (r.a.)’ýn rivayetiyle þöyle buyurdu Rasulullah (s.a.s.):
“Ýslâm (en) yücedir. O’nun üstünde yücelik yoktur.” (16)
Böyle buyuran yegâne hayat örneðimiz ve önderimiz Rasulullah (s.a.s.), Ýslâm’ýn O’na baðlý olanlarýn izzeti ve yüceliði konusunda, ümmetin her ferdinin hassas olmasýný tavsiye buyurmuþlardýr…
Rasulullah (s.a.s.)’ýn kýymetli sahabesinden Âiz b. Amr (r.a.), henüz müslüman olmamýþ ve Mekke þirk devletinin reisi olan Ebu Süfyan b. Harb ile beraber Rasulullah’ýn yanýna geldiler… Onlarýn geliþini gören Ashab:
-Bu, Ebu Süfyan ve Âiz b. Amr’dýr, dediler.
Rasulullah (s.a.s.) Ashabýn, müþrik olan Ebu Süfyan’ý öne alýp anarak ve muvahhid mü’min olan Âiz b. Amr (r.a.)’ý geriye býrak beyan etmelerini hoþ karþýlamadý ve bu yanlýþlýðý düzeltmek için þöyle buyurdu:
“Bu, Âiz b. Amr ve Ebu Süfyan’dýr.
Ýslâm, bundan daha þereflidir. Ýslâm (en) yücedir. Onun üstünde yücelik yoktur!” (17)
Âiz b. Amr (r.a.), mü’min müslümandýr. Ýslâm’a teslim olmuþ, Ýslâm ile þereflenip izzetlenmiþtir… En yüce olan Ýslâm ile yücelmiþ ve kendisi, bu hâlde iken bir müþrik O’nu asla geçmez, O’ndan önce anýlmaz ve O, müþrikten geri býrakýlmaz… Öncü olmak ve öncelik, en yüce olan Ýslâm’a iman edip teslim olanlara aiddir… Çünkü onlar, mü’mindirler ve izzet, mü’minlerindir…
Ýzzet, þeref ve yücelik dini olan hayat düzeni Ýslâm var iken, Allah’dan vahiy yoluyla inzâl edilen ilk ândaki gibi dipdiri, yepyeni ve taptaze iken, kendilerini müslüman kabul eden kitleler, iþgal edilen Ýslâm topraklarýnda egemen kýlýnan taðutî düzenlere nasýl razý olabiliyorlar? O þeytanî düzenleri, o taðutî düzenlerin hükümlerini nasýl kabul edebiliyor, onlara nasýl destek verebiliyor ve ayakta durmalarýna niçin yardýmcý olabiliyorlar?..
Hâlbuki en son Rasul ve en son Nebî olarak kabul edip, Risâletine iman ettiklerini beyanda bulunduklarý Rasulullah Muhammed (s.a.s.), defalarca “Ýslâm’ýn en yüce olduðunu, O’ndan üzerine yücelik olmadýðý” kendilerine hatýrlatmýþtý!..
Emiru’l-mü’minin Ýmam Ömer Ýbnu’l-Hattab (r.a.)’ýn rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.), (iman eden bir bedevîye) þöyle buyurur:
“Seni, bu dine (Ýslâm’a) hidayet eden Allah’a hamdederim. Öyle bir din ki yücedir, Onun üzerine yücelik yoktur.” (18)
Ýslâm topraklarýný iþgal eden ve þirk yasalarýný egemen kýlan müstekbir taðutlara karþý kýyam eden milyonlarca müslümaný þehid edip, oluk oluk kanlarýný akýtan müstevlî zalimleri hiçbir müslüman kabul edemez ve onlarýn yasalarýnýn egemenliðine yardýmcý olamaz!.. En yüce olaný ortadan kaldýrdýktan sonra en aþaðýlýk olaný egemen kýlan taðutlarýn hükümlerini kabul edip onlara destek verenler, taðutî düzenlerin yaþamasýna ve zulüm etmesine vesile olanlar, imanlarýndan sonra topuklarý üzerine gerisin geriye dönenlerdir… Küfür ve þirk yasalarýný benimseyip, kim olursa olsun ve ne olursa olsun taðutlarýn egemenliðine rýza gösterenler, haktan sonra dalâlete sapanlardan baþkasý deðildir…
Rabbimiz Allah Teâlâ þöyle buyurur:
“Kendilerine apaçýk belgeler geldiði ve Rasulün hak olduðuna þahid olduklarý hâlde, imanlarýndan sonra küfre sapan bir kavmi, Allah nasýl hidayete erdirir? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez.
Ýþte bunlarýn cezasý, Allah’ýn, meleklerin ve bütün insanlarýn lânetlerinin üzerine olmasýdýr.
Ýçinde temelli kalýcýdýrlar. Onlarýn azabý hafifletilmez ve onlar gözetilmezler.
Ancak bundan sonra tevbe edenler ve kendilerini düzeltenler baþka. Çünkü Allah, gerçekten baðýþlayandýr, esirgeyendir.” (19)
“Hüküm, yalnýzca Allah’ýndýr.” (20) asla deðiþmez ve zamaný gelmez hakikatýna iman ettikten sonra, herhangi bir ikrâh-ý Mülcî olmadan hükmü, Allah’dan baþka makamlara veya kiþilere verenler, “haktan sonra sapýklýktan baþka ne var?” (21) ayetinin muhatabý olurlar!.. Ýþte hakký býrakýp bâtýla sapmanýn Tevhid’den sonra þirke, imandan sonra küfre, Ýslâm’dan sonra taðutî düzene dönmenin neticesi, ayet-i kerimede beyan edilen lânet cezasýný hakketmek olur… Bu lânetten, bu esaret ve zilletten tek kurtuluþ yolu, yeniden Tevhid’e, imana, Ýslâm’a dönmek, Allah’dan baþka hüküm koyucu taðutlarý reddetmek, bütün taðutî düzenlerden, þirk olan hükümlerinden tevbe edip tekrar Ýslâm’a dönmektir!..
Ýslâm topraklarýndaki egemen olan zalim taðutlardan, onlarýn þirk düzelerinden ve küfür kuruluþlarýndan nâsûh tevbe ile tevbe ederek vazgeçip, hatâlarýndan dönen ve yaptýklarý yanlýþlýklarý düzelten için “Allah, geçekten baðýþlayandýr, esirgeyendir.” Kaybedilen izzet, þeref ve yücelik, bu þekilde davranýldýðý takdirde tekrar elde edilir…
Ebu Umâme el-Vâhilî (r.a.)’ýn rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurur:
“Ýslâm’ýn hükümleri tek tek yýkýlacak. Her bir hüküm yýkýldýðýnda insanlar, bir diðerine geçecekler. Ýlk yýkýlan hüküm, devlet yönetimi ve son yýkýlacak olan da namaz kýlmak olacaktýr.” (22)
Ýslâm topraklarý taðutî güçler tarafýndan iþgal edilip Ýslâm adýna olan devlet yönetimi yýkýldýðý malumdur… Aziz Ýslâm Milleti’nin her ferdine ânýn vâcibi, yýkýlan bu hükmü yeniden ihyâ etmektir… Bu yüce deðeri yýkanlarla beraber olmamak, onlara yardým etmemek ve onlardan beri olup iliþkiyi tamamen kesmek, her mü’min müslümanýn üzerine bir kulluk görevidir… Yitirilen emniyet ve hürriyet, kaybedilen þeref ve izzet, böyle inanýp hareket etmek ile geri gelir…
Ýstilâ edilen Ýslâm topraklarýnda, vatanlarý iþgal edilip esaret altýna alýnan müslümanlara uygulanan zulüm, iþkence ve katliâmlarýn durulmasý, bitmesi ve bir daha gündeme gelmemesi için, bütün müslümanlarýn el ele vermeleri, omuz omuza olmalarý ve hep beraber Allah’ýn ipine, yani Kur’ân-ý Kerim’e sarýlmalarý gerekir…
Þu olaydaki kahraman, yiðit, muttakî ve Mücahid þahsiyetler ortaya çýktýðýnda inþallah, beklenen zafer, ümmet için hak olur… Çünkü Rabbimiz Allah:
“Ýman edenlere yardým etmek ise, Bizim üzerimize bir haktýr.” (23) buyurmaktadýr.
Ebu Ýshak es-Sebiî (r.a.) anlatýyor:
“Eðer onlara, kendinizi öldürün yahud yurtlarýnýzdan çýkýn, diye emretmiþ olsaydýk.” (Nisa, 4/66) ayeti nâzil olunca bir adam:
-Emrolunsaydýk yapardýk. Bizi, bundan selâmette kýlan Allah’a hamdolsun, dedi.
Bu söz, Rasulullah (s.a.s.)’e ulaþýnca:
“Ümmetim arasýnda öyle kimseler vardýr ki, kalblerindeki iman, sarsýlmaz sapasaðlam daðlardan daha saðlamdýr.” buyurdu. (24)
1) Nisa, 4/138.
2) Rabbimiz Allah, “Feth Sûresi”de þöyle buyurur:
“Þübhesiz, Biz sana apaçýk bir fetih verdik.
Öyle ki Allah, senin geçmiþ ve gelecek (her) günahýný baðýþlasýn, üzerindeki nimetini tamamlasýn ve seni dosdoðru bir yola yöneltsin. Ve Allah, sana üstün ve onurlu bir zaferle yardým etsin.” Fetih, 48/1-3.
“(Bütün bunlar,) mü’min erkekleri ve mü’min kadýnlarý, içinde ebedî kalýcýlar olmak üzere, altýndan ýrmaklar akan cennetlere sokmasý ve kötülüklerini örtüp baðýþlamasý içindir. Ýþte bu, Allah’ýn katýnda büyük kurtuluþ ve mutluluktur.” Fetih, 48/5
3) Mukâtil b. Süleyman, Tefsir-i Kebîr, çev. M. Beþir Eryarsoy, Ýst. 2006, C.1, Sh. 417. Ýbnu’l-Cevzî, Zadü’l-Mesir Fi Ýlmi’t-Tefsir, çev. Abdulvehhab Öztürk, Ýst. 2009, C.1, Sh. 659.
4) Þeyhu’l-Ýslâm Ebu’s-Suûd Efendi, Ebussuûd Tefsiri, çev. Ali Akýn, Ýst. 2006, C. 4, Sh. 1477
5) Nisa, 4/139.
6) Fatýr, 35/10.
7) Münafýkun, 63/8.
8) Ýmam Hafýz Ýbn Kesîr, Ýbn Kesîr Tefsiri, çev. Dr. Savaþ Kocabaþ, Ýst. 2010, C.3, Sh.335.
9) Yunus, 10/ 65.
10) Bkz. Bakara, 2/ 285. Nur, 24/ 51.
11) Âl-i Ýmrân, 3/28.
12) Mâide, 5/51.
13) Hacc, 22/78.
14) Ýbn Kesîr, el- Bidaye ve’n-Nihaye- Büyük Ýslâm Tarihi, çev. Mehmet Keskin, Ýst. 1994, C. 7, Sh. 102.
Ýbn Ebi’d- Dünya, Dünyanýn Yenilmesi (Zühd)- Zemmu’d-Dünya, çev. Hüseyin Yýldýz, Ýst. 2008. Sh. 74, Hbr. 115.
15) Ýbn Kesîr, A.g.e. C. 7, Sh. 102-103.
Prof. Ali Muhammed Muhammed Sallabî, Hz. Ömer- Hayatý, Þahsiyeti ve Dönemi, çev. Dr. Mehmet Akbaþ, Ýst. 2006, Sh. 614. Mahzu’s- Sevab, C. 2, Sh. 590’dan.
16) Dârekutnî, Sünen, C.3, Sh. 155, Kitabu’n-Nikâh, Mihr Babý, Hds. 3578.
Ali el- Muttakî el-Hindî, Kenzu’l-Ummal, C.1, Sh. 49, Hds. 242.
Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Cenâiz, B.79. (Bab baþlýðýnda)
Ýbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî-Muhtasar, çev. Mehmet Odabaþý Vdð. Ýst. 2006, C. 3, Sh. 453.
17) Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, C. 9, Sh.233, Kitabu’l-Lukata, Hds. 12399. Daru’l-Fikr, Beyrut /Lübnan.
Sahih-i Buhârî ve Tercemesi, çev. Mehmed Sofuoðlu, Ýst. 1987, C.3, Sh.1274, Dipnot:219.
18) Taberânî, Mu’cemu’s-Saðir Tercüme ve Þerhi, çev. Ýsmail Mutlu, Ýst. 1997, C. 2, Sh. 357, Hds. 653.
Ýbn Kesîr, Þemâilü’r-Rasul, çev. Naim Erdoðan, Ýst. 1983, Sh. 298. Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve’den.
19) Âl-i Ýmrân, 3/86-89. Ayetlerin nüzûl sebebi için bkz. Ýmam Hafýz Ýbn Kesîr, Ýbn Kesîr Tefsiri, C. 2, Sh. 453.
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Hasan Karakaya- Kerim Aytekin, Ýst. 1996, C. 2, Sh. 308-309.
20) Yusuf, 12/40.
21) Yunus, 10/ 32.
22) Ýmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, çev. Rýfat Oral, Konya, 2003, C. 1, Sh. 182, Hds. 105/ 147. Hadis sahih’dir.
23) Rum, 30/47.
24) Ýmam Hafýz Ýbn Kesîr, Ýbn Kesîr Tefsiri, C. 3, Sh. 212, Hds. 2118. Teberî’den.
Ýmam Kurtubî, el-Câmiu Li Ahkâmi’l-Kur’ân, çev. M. Beþir Eryarsoy, Ýst. 1998, C. 5, Sh.311.
Fahruddin er-Râzî, Tefsir-i Kebîr- Mefâtihu’l- Gayb, çev. Prof. Dr. Suat Yýldýrým, Vdð. Ank. 1990, C. 8, Sh. 140.