Yegâne Rabbimiz ve Ýlâhýmýz, Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle, hayat kitabýmýz Kur’ân-ý Kerim’de þöyle buyurur: “Andolsun, onlara: ‘Kendilerini kim yarattý?’ diye soracak olsan, elbette: ‘Allah, diyecekler. Öyleyse nasýl olur da çevriliyorsunuz?”(1) “Andolsun, onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattý?’ diye soracak olsan, elbette: ‘Allah’ diyecekler.”(2)
Meþhur Muhaddis Ýmam Buhârî (rh. a.), “el-Câmiu’s- Sahih” adlý ünlü hadis kitabýn da, bu ayetleri delil getirerek þöyle diyor: “Ýþte bu söz, onlarýn Allah’a imanlarýdýr. Hâlbuki kendileri, Allah’tan baþka þeylere ibadet etmektedirler.” (3)
Ýmam Buhârî (rh. a.)’in beyan ettiði gibi, müþriklere, kendilerini, gökleri ve yeri kim yarattý? Sorusu sorulduðunda hiç þübhesiz: “Allah” derler. Bu itiraflarý, onlarýn Allah’a inandýklarýnýn beyanýdýr. Müþrikler, Allah’ýn varlýðýný inkâr etmiyorlar. Onlar, Allah’ýn varlýðýna ve ortaksýz “Hâlik” , yani yegâne yaratýcý olduðuna iman ediyorlar. Onlar, ateist deðildirler. Âlemlerin yegâne Rabbi Allah Teâlâ’yý biliyor, tanýyor ve yaratýcý olduðuna inanýyorlar. Bu inançlarýna raðmen, Allah’tan baþka þeylere ibadet ediyor, böylece Allah’a ibadet etmekte ortaklar kabul ederek þirk koþuyorlar.
Ýmam Buhârî (rh. a.)’in bu tesbiti bize, Tevbe Sûresi’nin otuz birinci ayetini ve bu ayetin, Rasulullah (sav) tarafýndan tefsirini hatýrlatmaktadýr!..Þöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ: “Onlar, Allah’ý býrakýp bilginlerini ve rahiblerini rablar (ilâhlar) edindiler ve Meryem oðlu Mesih’i de. Oysa onlar, tek olan bir Ýlâh’a ibadet etmekten baþka bir þeyle emrolunmadýlar. O’ndan baþka ilâh yoktur. O, bunlarýn þirk koþtuklarý þeylerden yücedir.”(4)
Onlar, yani yahudi ve hristiyanlar, Allah’a inandýklarýný beyan ile, Allah’tan baþka bilginlerini ve rahiblerini rabler edinmiþlerdir. Baþta yahudi ve hristiyanlar olmak üzere bütün küfür ve þirk cebhesinin mensublarý, böyle yapmakta, bilim adamlarýný, devlet adamlarýný ve din adamlarýný Allah’tan baþka ilâhlar ve rabler olarak kabul etmekte, onlara ibadet etmeye gayret göstermektedirler. Onlarýn, bu ibadetlerin nasýllýðýný yegâne önderimiz Rasulullah Muhammed (sav.) izah etmektedir.
“Adiyy b. Hatim (r.a.) anlatýyor: Boynumda altýndan bir haç olduðu hâlde Rasulullah (sav.)’e geldim.
Rasulullah (sav.): “Ya Adiyy, bu putu üstünden at!” buyurdu. Kendisinin, Beraat (Tevbe) Sûresi’nden: “Onlar, Allah’ý býrakýp bilginlerini ve rahiblerini rabler (ilâhlar) edindiler…” (Tevbe, 9/31) ayetini okuduðunu iþittim. Dedim ki: Ya Rasulallah, biz, onlara ibadet etmiyorduk ki! Rasulullah (sav.) buyurdu ki: “Gerçi onlar, bunlara ibadet etmiyorlardý. Fakat bunlar, herhangi bir þeyi onlara helâl kýldýklarý vakit onu, helâl kabul ediyorlar ve her hangi bir þeyi onlara haram kýldýklarý vakit onu, haram kabul ediyorlardý.” (5)
Ýþte onlarýn, Allah’tan baþka þeylere ibadet etmeleri budur!.. Çünkü onlar, Allah’ýn, insan kullarýna haram kýldýðý, yani yasakladýðý þeyleri helâl, yani serbest kýlmakta ve Allah’ýn, insan kullarýna helâl kýldýðý, yani serbest ettiðini haram kýlmada, yani yasaklamaktadýrlar. Toplum yönetiminde egemen olan bu güçlerin, insanlar üstünde yasama hakkýna sahib olduklarý, yönetilenler tarafýndan kabul edilip itaat edilince, olarý Allah’tan baþka rabler edinmiþ olurlar. Çünkü Allah’ýn haram kýldýðýný helâl, helâl kýldýðýný haram kýlmakta ve bu yaptýklarýný resmileþtirip yasal hâline getirmektedirler. Onlarýn bu hükümlerine itaat edenler, onlara ibadet etmiþ oluyorlar.
Âlemlerin Rabbi Allah’ýn hükümlerini geçersiz kýlýp, kendi hükümlerini toplumda geçerli kýlanlar, taðutlaþmýþ, onlara itaat edenler ise onlarý rabler ve ilâhlar edinmiþlerdir. Egemen taðutlara ibadet eden kitlelere dikkat edildiðinde, bunlarýn ateist olmadýklarý, aksine Allah’a iman ettikleri görülecektir. Rabbimiz Allah Teâlâ, onlar için þöyle buyurur: “Onlarýn çoðu Allah’a (katýksýz) iman etmezler de ancak þirk katýp dururlar.” (6)
Ýkrime (rh. a.) þöyle der:
“Onlarýn çoðu, Allah’a ortak kýlýcýlar olarak Allah’a iman ettiler! (7)
Eþi, benzeri ve ortaðý asla olmayan Allah Teâlâ buyuruyor: “Gerçekten Allah, kendisine þirk koþulmasýný baðýþlamaz. Bunun dýþýnda kalaný ise, dilediðini baðýþlar. Kim Allah’a þirk koþarsa, doðrusu büyük bir günahla iftira etmiþ olur.” (8) “Hani Lokman oðluna- öðüt vererek- demiþti ki: ‘Oðulcuðum, Allah’a þirk koþma. Þübhesiz þirk, gerçekten büyük bir zulümdür.” (9) “Ey iman edenler, müþrikler bir pisliktirler. Öyleyse bu yýllarýndan sonra artýk Mescid-i Haram’a yaklaþmasýnlar.” (10)
Müþrikleri, birer pislik hâline getiren, onlarý pisleþtiren þirktir. O hâlde þirk, pisliðin kaynaðý ve tâ kendisidir.
Þirk: Büyük bir günahla Allah’a iftira etmektir!
Þirk: En korkunç ve büyük bir zulümdür!
Þirk: Maddî ve manevî pisliklerin en pisidir!
Abdullah ibn Mes’ud (r.a.) anlatýyor:
“Ben, Rasulullah (s.a.s.)’ e: _ Allah katýnda hangi günah en büyüktür? Diye sordum.Rasulullah: “Allah, seni yarattýðý hâlde, Allah’a benzer bir eþ uydurmandýr.” Buyurdu. Ben: Hakikaten bu, elbette pek büyüktür! Dedim.” (11)
Benzersiz Allah Teâlâ’ya benzeterek bir eþ uydurmak, büyük günahlarýn en büyüðüdür!.. Rabbimiz Allah Azze ve Celle, yalnýzca kendisine ibadet etsinler diye yarattýðý insan kullarýna (12) hitab ederek þöyle buyurur : “Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki, sakýnasýnýz.
O, sizin için yeryüzünü bir döþek, gökyüzünü bir bina kýldý. Ve gökten yaðmur indirerek, bununla sizin için (çeþitli) ürünlerden rýzýk çýkardý. Öyleyse (bütün bunlarý) bile bile Allah’a eþler koþmayýn.” (13)
“De ki: ‘Gerçekten siz mi yeri iki günde yarataný inkâr ediyor ve O’na bir takým eþler kýlýyorsunuz? O, Âlemlerin Rabbi’dir.” (14)
Bütün Kâinatý yaratan ve egemen olan Allah Teâlâ’ya nasýl ortak koþulur? Ýnsan, bu olmayan þeyi nasýl olur olarak kabul eder? Ýnsanlýk tarihi boyunca bu olumsuz sorularýn cevabýný, birileri fýtrata aykýrý davranarak, olumsuz bir þekilde cevaplamýþlardýr. Onlar, Âlemlerin Rabbi Allah’a þirk koþmuþ, yaratmayý Allah’a has kýlarken, egemenlik konusunda Allah’a ortaklar türetmiþlerdir.
Allah’a inanmýþ, fakat bu imanlarýný katýksýzlaþtýramamýþ, ortaksýz iman etmeleri gerekliyken, imanlarýna þirk karýþtýrarak, egemenlik ve itaat konusunda Allah’tan baþka þeylere yönelmiþlerdir. Allah ile beraber, egemen rablar ve ilâhlar edinmiþ, Allah’a ibadete devam ederken, onlarýn hükümlerine itaatkâr olduklarý için, onlara da ibadet eder olmuþlardýr. Böylece bilerek veya bilmeyerek þirkin içine düþmüþlerdir. Kendileri uyarýldýklarý hâlde bile bile böyle bir þirkin içinde olmak, Allah’a yapýlan ibadetlerin bütününü boþa çýkarýr. Ömür boyu Allah’a ibadet ettiði hâlde, Allah’tan baþka rableþtirilenlerin taðutî hükümlerine itaat ederek, onlara da ibadet edildiðinden dolayý þirk ortaya çýkmýþ, þirk ile yapýlan ibadetler boþa gitmiþ olur.
Rabbimiz Allah Teâlâ þöyle buyurur: “Andolsun, sen ve senden öncekilere vahyolundu (ki): ‘Eðer þirk koþacak olursan, þübhesiz amellerin boþa çýkacak ve elbette sen, hüsrana uðrayanlardan olacaksýn.
Hayýr, artýk (yalnýzca) Allah’a ibadet et ve þükredenlerden ol.” (15)
Ýmam Taberî (rh. a.), bu ayetin tefsirinde þunlarý beyan etmiþtir: “Ey Muhammed! Rabbin sana da, senden önce gönderilmiþ olan peygamberlere de þunu vahyetmiþtir: Yemin olsun ki, eðer herhangi bir þeyi Allah’a ortak koþacak olursan, amelin mutlaka ibtal edilir, ondan hiçbir sevab kazanamazsýn ve sen, Allah’a ortak koþmanla mutlaka hüsrana uðrayanlardan olursun. Hayýr, sakýn sen, kavminin müþriklerinin, Allah’ý býrakýp da birtakým putlara kulluk etme emellerine uyma. Bilâkis yalnýzca nimetlere karþý þükredenlerden ol.” (16)
Allah’ýn hükümleriyle beraber taðutun, yani Allah’tan baþka hüküm koyucunun hükmüne itaat etmek, bunu isteyerek yerine getirmek þirktir. Herhangi bir “Ýkrâh-ý Mülcî” olmadan inanarak taðutun hükümlerine rýza gösterip boyun bükmek þirkin tâ kendisidir.
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, Nebîlerini ve Rasullerini gönderdi ki, insanlara bu þirki beyan etsinler, onlarý bundan alýkoysunlar ve yalnýzca Allah’a ibadet etmelerini kendilerine teblið edip öðretsinler.
“Andolsun, Biz her ümmete: ‘Allah’a ibadet edin ve taðuttan kaçýnýn’ (diye teblið etmesi için) bir Rasul gönderdik.” (17) buyuran Rabbimiz Allah Teâlâ, bu hakikatý apaçýk beyan edip, Rasulullah(sav)’in vazifesinin, Tevhid’i ve gerektirdiði þeyleri emretmek ve en korkunç münker olan þirkten alýkoymak olduðunu beyanla þöyle buyurur : “O (Rasul), onlara Ma’rufu (iyiliði ve Ýslâm’a uygun olaný) emrediyor, Münkeri (kötülüðü) yasaklýyor, temiz þeyleri helâl, murdar þeyleri haram kýlýyor.” (18)
En son Nebî ve en son Rasul olan Rasulullah (sav), bütün insanlýða gönderildi ki kendilerine, iyiliði, yani akîdesi ve ameli ile Ýslâm’ý teblið edip gereðini emretsin ve baþta þirk olmak üzere onlarý bütün kötülükten alýkoysun. Temiz þeyleri helâl, pis þeyleri de haram kýlsýn. Þirk, bütün günahlarýn, zulümlerin ve pisliklerin kaynaðýdýr. Bütün günahlar, zulümler ve pislikler ondan ortaya çýkmaktadýr. Þirk, kötülüðün anasýdýr. Bütün kötülükler, ondan doðar ve onun çocuklarýdýr.
Ýnsanlýk âleminin en son Ümmetinin Nebîsi Rasulullah Muhammed (sav), yaþadýðý zamanda ve vefatýndan sonra kýyamete kadar gelecek insanlarý, en korkunç münker olan þirkten ve ondan kaynaklanan kötülüklerden alýkoymuþ, onlara Ma’rufu, yani Tevhid’i ve Tevhid’in gereði olan salih ameli emretmiþtir. Bu hâl, en güzel ahlâk üzere olan Rasulullah (s.a.s.)’in ahlâkýnýn gereðidir. (19)
En güzel ve pek büyük bir ahlâka sahib önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in ahlâký ve vazifesi: Ýyiliði emretmek, kötülüðü nehyetmekti !.. Yegâne önderimiz ve hayat örneðimiz Rasulullah (sav)’in Ümmeti! Merhamet olunmuþ Vasat Ümmet! Ýnsanlara örnek þahsiyetler olan Muvahhid mü’min müslümanlardan oluþan hayýrlý Ümmet! Yaratýlýþ gayesi: Þirk koþmadan, yalnýz ve yalnýz Âlemlerin Rabbi Allah’a kul olup ibadet etmek !Olmazsa olmaz vazifesi: Ýyiliði emretmek ve kötülüðü nehyetmek !
Þöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ: “Siz, insanlar için çýkarýlmýþ hayýrlý bir ümmetsiniz. Ma’rufu (iyi ve Ýslâm’a uygun) olaný emreder, münker olandan sakýndýrýr ve Allah’a iman edersiniz.” (20)
Bu vazife, bütün zamanlarý ve mekanlarý kuþatýcý bir vazifedir. En hayýrlý ümmet, iyiliði emr, kötülüðü nehyetme vazifesini, ya ferd ferd yapar, ya da bir grubunu vazifelendirerek bunu gerçekleþtirir. Ýmkânlarýn ve þartlarýn elverdiði ölçüde bu vazifesini yerine getirmek, ferd ferd ya da grub hâlinde ümmete farzdýr.
Rabbimiz Allah Teâlâ þöyle buyurur: “Mü’min erkekler ve mü’min kadýnlar, birbirlerinin velileridirler. Ýyiliði emreder, kötülükten sakýndýrýrlar, namazý dosdoðru kýlar, zekatý verirler ve Allah’a ve Rasulüne itaat ederler. Ýþte Allah’ýn kendilerine rahmet edeceði bunlardýr. Þübhesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”(21) “Sizden, hayra çaðýran, iyiliði (Ma’rufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakýndýran bir topluluk bulunsun. Kurtuluþa erenler, iþte bunlardýr.” (22) “Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman eder, Ma’ruf olaný emreder, münker olandan sakýndýrýr ve hayýrlarda yarýþýrlar. Ýþte bunlar, salih olanlardýr. Onlar, hayýrdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun býrakýlmazlar. Allah, muttakîleri bilendir.”(23)
Vasat ve en hayýrlý ümmetin deðiþmez karakteri budur: Hayra davet etmek, iyiliði emredip kötülükten sakýndýrmak! Bu karakter, Allah’a ve ahiret gününe iman etmek ile, Allah’ýn, iman etmemizi emrettiði iman ilkelerinin bütününe katýksýz iman eylemek ile gerçekleþir.
En büyük iyilik Tevhid ve en büyük kötülük þirktir. En son ümmet olan Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’in ümmetinden önceki ümmetler de, Ma’rufu emretmek ve münkerden nehyetmek vazifesi faiz olarak gündeme geldiðini, Rabbimiz Allah Teâlâ beyan buyurmaktadýr: “(Lokman dedi ki:) ‘Oðulcuðum, namazý dosdoðru kýl, Ma’rufu emret, münkerden sakýndýr ve sana isabet eden (musibetler)e karþý sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken iþlerdendir.”(24)
Sizden önceki nesillerden, onlardan kurtardýðýmýzdan pek azý dýþýnda yeryüzünde bozgunculuðu önleyecek fazilet sahibi kiþiler bulunmalý deðil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulunduklarý refahýn peþine düþtüler. Onlar, suçlu- günahkârlardý.
“Halký, ýslah eden kimseler iken, senin Rabbin, o ülkeleri zulüm ile helâk edecek deðildir.” (25)
En korkunç münker, Allah’tan baþka rablar ve ilâhlar edinmektir. Allah’tan baþka hüküm koyucularýn hükümlerine inanýp itaat etmek, onlarý Allah’tan baþka rablar ve ilâhlar edinmek olduðuna göre, bunlara “Lâ” deyip reddetmek, Münker olaný nehyetmektir. “Lâ ilâhe” Münkerin reddi, “Ýllallah” Ma’rufun emridir.
Huzeyfe (r.a.)’ýn rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurur: “Nefsim yed’inde olan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da Allah, kendi katýnda yakýn zamanda üzerinize bir azab gönderir. Sonra Allah’a yalvarýp duâ edersiniz amma duânýz kabul edilmez.” (26)
Ya Tevhîd’i emreden, þirkten nehyedersiniz, ya da büyük bir azab ile cezalandýrýlýrsýnýz. Ýzzetinizi kaybeder, taðutlarýn iþgal ettiði topraklarýnýzda zillet içinde yaþarsýnýz!.. Bu vazifelerini ihmal edip yapmayanlar, zillet içine düþüp esaret hayatýnda taðutlarýn zulmü altýnda yaþamaya baþlarlar.
Þöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ: “Biz, onlara zulmetmedik, ancak onlarýn kendileri zalimlerdir.” (27)
Rabbimiz Allah’a hamdolsun ki, izzeti, zillete tercih eden, cenneti, dünya zindanýna deðiþen ve yalnýzca Allah rýzasýný hedefleyen hayýrlý bir nesil yetiþmektedir. Bunlar, Tevhid’i emretmekte ve münkerin en kötüsü olan þirkten nehyetmektedirler: “Onlar, Allah ile beraber baþka bir ilâha tapmazlar.” (28)
------------------------------
1) Zuhruf, 43/87.
2) Zümer, 39/38.
3) Sahih-i Buhârî, Kitabu’t- Tevhid, B. 41 (Bab baþlýðýnda)
4) Tevbe, 9/31.
5) Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l Tefsiru’l- Kur’ân, B. 10, Hds.3292. Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et- Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Hasan Karakaya- Kerim Aytekin, Ýst. 1996. c. 4, Sh. 283.
6) Yusuf, 12/106.
7) Sahih-i Buhârî, Kitabu’t- Tefsir, B. 41 (Bab baþlýðýnda)
8) Nisa, 4/ 48, 116.
9) Lokman, 31/ 13.
10) Tevbe, 9/ 28.
11) Sahih-i Buhârî, Kitabu’t- Tefsir, B. 4, Hds. 4, 281.
Kitabu’t- Tevhid, B. 41, Hds. 146.
Kitabu’l- Edeb, B. 20, Hds. 30.
Kitabu’d- Diyat, B. 1, Hds.1.
Kitabu’l- Muhârribîn, B. 5, Hds. 10.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l- Ýman, B. 37, Hds. 141-142.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’t- Talak, B. 48-50, Hds. 2310.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’l- Kur’ân, B. 26, Hds. 3394-3395.
Sünen-i Neseî, Kitabu Thrimu’d- Dem, B. 4, Hds. 4000- 4001.
Ayrýca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 1, Sh. 280, 431, 434,462,464.
12) Bkz. Zariyat, 51/56.
13) Bakara, 2/21-22.
14) Furkan, 41/9.
15) Zümer, 39/65-66.
16) et-Taberî, Taberî Tefsiri, C. 7, Sh. 186.
17) Nahl, 16/36.
18) A’râf, 7/157.
19) Rabbimiz Allah Azze ve Celle, Rasulü Muhammed(s.a.s.) için þöyle buyuruyor:
“Þübhesiz sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin.” Kalem, 68/4.
20) Âl-i Ýmrân, 3/110.
21) Tevbe, 9/71.
22) Âl-i Ýmrân, 3/104.
23) Âl-i Ýmrân, 3/114-115.
24) Lokman, 31/17.
25) Hud, 11/116-117.
26) Sünen-i Tirmizî, Kitabûl-Fiten, B. 9, Hds. 2259.
et-Taberî, A.g.e. C. 2, Sh. 334.
Ýbn Kesîr, Hadislerle Kur’ân-ý Kerim Tefsiri, çev. Dr. Bekir Karlýða- Dr. Bedrettin Çetiner, ist. 1985, C.7, Sh. 3274. Ahmed b. Hanbel, (Müsned, C-5, Sh. 388, 390-391)’ den.
27) Zuhruf, 43/76.
28) Furkan, 25/68.