“Onlar ki, inkâr ettiler ve Allah’ýn yolundan alýkoydular, (iþte Allah da) onlarýn amellerini giderip boþa çýkarmýþtýr. Ýman edip salih amellerde bulunan ve Muhammed’e indirilen (Kur’ân)a-ki o, Rabblerinden bir haktýr-iman edenlerin (Allah), kötülüklerini örtüp baðýþlamýþ, durumlarýný düzeltip islah etmiþtir. Ýþte böyle. Hiç þüphesiz, inkâr edenler, batýl olana uymuþlar ve hiç þüphesiz, iman edenler, Rabblerinden olan hakka uymuþlardýr. Ýþte Allah, insanlara kendi örneklerini böyle vererek gösteriyor. (47/Muhammed, 1-3)
Böyle buyuruyor Rahmân, Rahîm ve din gününün sahibi Allah Azze ve Celle!.. Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, O’nun indirdiði hakký, yani hak nizam olan Ýslâm’ý Kitab’ý ve Sünneti’yle inkâr edip batýla uyanlar ile Allah’ý Rabb, Ýslam’ý din ve Rasulullah Muhammed (sav.)’i önder kabul edip iman ederek hakka tabi olanlarýn durumlarýný beyan buyuruyor… Ýnsanlýk tarihi boyunca böyle olmuþtur. Bir tarafta hak, diðer tarafta batýl… Ýman edenler Hakka tabi olmuþ, inkâr edenlerse batýla… Hakk, hak olan Allah’dan gelendir, batýl ise, ilâhlaþtýrýlan hevâdan ortaya çýkmýþtýr… Rabbimiz Allah þöyle buyurur : ‘‘De ki:‘Benimle sizin aranýzda þahid olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olaný bilir. Batýla inanan ve Allah’ý inkâr edenler ise, iþte onlar, hüsrana uðrayanlardýr.’’ ( 29/Ankebut, 52) Batýla inananlar, Allah’ý inkâr edenlerdir. Bunlardan, Allah’ýn varlýðýný inkâr edenler olduðu gibi, Allah’ýn varlýðýný kabul etmekle beraber O’ndan gelen hakký inkâr edenler vardýr. Bunlarýn dýþýnda batýlýn saflarýnda yer alan bir baþka tip vardýr ki, hem Allah’ýn varlýðýna inanýr, hem de O’ndan gelen hakka inandýðýný iddia eder. Bu tipler, batýlýn saflarýnda ve gerekli makamlarda yerlerini almýþ, batýl ile amel ederek, batýlýn hükümleriyle hükmetmektedirler. Hak ile batýlý birbirine karýþtýrmýþ, birkaç yüzlü bir konuma gelmiþlerdir. Allah’ýn hükümlerini bir yana býrakýp, hiçbir “Ýkrâh-ý Mülcî” olmadan batýlýn hükümleriyle hükmedenler, bu hareketleriyle hakka yardýmcý olduklarýný da iddia etmektedirler. Ýþte bunun için Rabbimiz Allah Teâlâ : “De ki: ‘Benimle sizin aranýzda þahid olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olaný bilir.” Buyurmaktadýr. Ýslâm zahire hükmeder. Gizli olaný ancak Allah bilir ve hesabýný O, sorar. Zahirde batýlýn saflarýnda bulunup, hakký yasaklayanlarýn niyetini, hedefini ve gizlisini bilme imkâný olmadýðý gibi, bilme mecburiyeti de yoktur. Gerçekten haktan yana olanlar, hakkýn saflarýnda yer almalý ve batýlýn batýl oluþunu haykýrmalý, ona karþý durmalýdýrlar. “Ýþte böyle, çünkü Allah, hakkýn tâ kendisidir. O’nun dýþýnda, onlarýn taptýklarý ise, þüphesiz batýlýn tâ kendisidir. Gerçekten Allah, yücedir, büyüktür.” (22/Hacc, 62) (bkz. 31/Lokman, 30) Þeyhu’l-Ýslam Ebu’s-Suûd Efendi (rh.a), “Ýrþâdu’l-Aklu’s-Selim” adlý meþhur tefsirinde þunlarý beyan eder: “Allah’ýn sonsuz kudret ve ilme sahib olmasý sabittir. Çünkü þüphesiz Allah, zâtý için vâciptir. Kendi nefsinde, sýfatlarýnda ve fiillerinde eþsizliði sabittir. Zira O’nun vücudunun ve tekliðinin vâcib olmasý, bütün varlýklarýn baþlangýcý olmasýný ve her þeyi bilmesini gerektirmektedir. Yahud Allah’ýn, hakkýn tâ kendisi olmasý, yeðâne ilâh olarak sabit olmasýdýr. Ve ancak her þeyi bilen ve her þeye muktedir olan Zât, ilâh olabilir. O kâfirlerin taptýklarýnýn batýl olmasý, haddi zâtýnda yok sayýlmasý, Yahud ilâhlýðýn batýl olmasý demektir. Allah, her þeyden daha yücedir, ortaðý olmaktan münezzehtir ve en büyük sultandýr.” (1) “Çünkü Allah, hakkýn tâ kendisidir.” ayeti hakkýnda prof, Dr. Vehbe Zuhaylî, tefsirinde þunlarý kaydeder: “Mükemmel kudret ve ilim þeklindeki bu vasýf ve ilâhî yardým Allah’ýn, kendi nefsiyle deðiþmez, varlýðý sadece kendisiyle kaim mutlak hak olmasý sebebiyledir. Zira O’nun varlýðýnýn vâcib ve tek oluþu, O’nun dýþýnda var olan her þeyin baþlangýcýnýn O olmasýný, O’nun zâtýný ve zâtýnýn dýþýndakileri gayet iyi bilmesini gerekli kýlar. Yahud O, ilâhlýðý sabit olandýr. Buna da, ancak her þeye kadir ve her þeyi bilen, tek olan layik olabilir.” (2) “Allah, hakkýn tâ kendisidir.” Allah’a katýksýz iman eden muvahhid mü’minler, Hakk’a iman etmiþ ve hakk üzeredirler… “Hak, Rabbinden (gelen) dir. Þu hâlde sakýn þüpheye düþenlerden olma.” (2/Bakara, 147) (bkz. 3/Âl-i Ýmrân, 60) diye buyurur Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ! Ve yine buyurur Rabbimiz Allah: “De ki: ‘Ey insanlar, þüphesiz size Rabbinizden hak gelmiþtir. Kim hidayet bulursa, o, ancak kendi nefsi için hidayet bulmuþtur. Kim saparsa, o da, kendi aleyhine sapmýþtýr. Ben, sizin üzerinizde bir vekil deðilim.” (10/Yunus, 108) “De ki: ‘Hak, Rabbinizdendir. Artýk dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (18/Kehf, 29) Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle, Hakk’ýn tâ kendisidir ve Hakk, Allah’tan gelendir. Yegane Rabbimiz Allah’tan gelen haktýr. O’nun dýþýnda olanlarýn hepsi batýldýr. Hakkýn, Âlemlerin Rabbi Allah’tan geldiðine hiçbir þüphe yoktur. Hak üzere olan Ýslam Milleti, hakkýn, Rabbleri Allah’tan olduðundan dolayý asla þüphe etmezler. Ýmam Taberî (rh.a.), meþhur tefsirinde þunlarý söyler : “Burada hitab, her ne kadar Rasulullah (s.a.s.), hak hususunda þübheye düþmeyeceðine göre asýl maksad, O’nun ümmetinin dikkatini çekmektir. Arapça’da, insanlarýn önde gelenlerine hitab edilerek, onlarýn arkasýndan gidenlerin kasdedildiði geçerli bir usûldür. Ayeti-i kerimede bu usûl görülmektedir.” (3) “Rabbleri Allah tarafýndan, “insanlara þahîd (ve örnek) olmalarý için vasat ümmet kýlýnan” (2/Bakara, 143) ve “Allah’a iman edip iyiliði emreden ve kötülüklerden sakýndýran. insanlar için çýkarýlan hayýrlý bir ümmet’e (3/Âl-i Ýmrân, 110) hitaptýr bu : “Hak, Rabbinden (gelen) dir. Þu hâlde sakýn þüpheye düþenlerden olma!” Ýmam Kurtubî (rh.a.), her çaðda geçerli olan þu hakikati gündeme getirmektedir: “De ki: ‘ Ey insanlar, þüphe yok ki size, Rabbinizden hak’ yani Kur’ân-ý Kerim, Rasulullah (sav.) diye de açýklanmýþtýr, ‘gelmiþtir. Artýk kim hidayet bulursa’ Muhammed (sav.)’i tasdik edip getirdiklerine iman ederse, ‘O, ancak kendi faydasýna olmak üzere’ yani, kendisini kurtarmak için ‘hidayete ermiþ olur. Kim saparsa’ Allah Rasulünü, Kur’ân’ý terk eder, put ve heykellere tabi olursa, ‘yalnýz kendi zararýna sapmýþ olur.’ Yani, bunun vebali, yükü onun üzerinedir. ‘Ben, baþýnýza bir bekçi de deðilim.’ Ben, sizin amellerinizi koruyan, tesbid eden bir kimse deðilim. Ben, sadece bir Rasulüm.” (4) Müfessir imamlarýmýzýn da apaçýk beyan ettikleri hakikat: Hak, Allah’tan gelendir!.. Yani, hayat kitabýmýz ve yegâne düsturumuz Kur’ân-ý Kerim, Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle’den gelen, “kendisinden hiçbir þüphe olmayan, içinde hiçbir hatâ ve çeliþki bulunmayan, muttakiler için hidayet rehberi olan” (2/Bakara, 2) hakkin tâ kendisidir. Rasulullah (sav.)’in Sünneti, hakkýn tâ kendisi olup Rabbimiz Allah’tan gelen düstûrumuz Kur’ân-ý Kerim’in, Allah’ýn muradý üzere anlaþýlýp hayata uygulanýþýdýr. Hak, Kur’ân ve Sünnet bütünleþmesinden oluþan yegâne hayat nizamý Ýslâm’dýr!.. “Allah’ýn katýnda din Ýslâmdýr” (3/Âl-i Ýmrân, 19) ve “Ýslâm’dan baþka inancý ve düzeni kabul edenlerden bu, asla kabul edilmeyecektir.” (3/Âl-i Ýmrân, 85) Çünkü Ýslam hak, onun dýþýndaki bütün ideolojiler, doktrinler, felsefeler, siyasi, hukukî ve ekonomik düzenlerin hepsi batýldýr, hem de batýlýn tâ kendisidir!.. Hangi çaðda ve dünyanýn neresinde olursa olsun, Ýslâm’ý kabul etmeyip reddeden, onu egemen olduklarý ülkelerde yasaklayan, ona karþý soðuk veya sýcak savaþ açan bütün taðuti düzenler, batýlýn tâ kendisi olup birer þirk düzenleridir. Ýsimlerinin, hedeflerinin, program ve tüzüklerinin ayrý olmasýnýn hiçbir deðeri ve farký yoktur. Çünkü “Küfür, tek millettir”, birbirinden farklarý olmaz. Hepsi temelde þirke ve küfre dayalýdýrlar. Ýlkeleri ve hedefleri baþka baþkada olsa, hepsi bir tek þey üzere birleþmektedirler: Hak olan Ýslâm’ý kabul etmemek! Kendilerini, egemen olduklarý ülkelerde dinin yerine koymak, inancý ve pratiðiyle insanlara kabul ettirmek, her batýl düzenin þeytanî oyunudur. Kapitalizm, komünizm, faþizm, liberalizm, Sosyalizm, demokrasi, sekülerizm ve benzeri düzenlerin bütünü gayr-i Ýslâmî olup, Ýslâm’ý reddeden batýl düzenlerdir. Hepsinin ortak özelliði: âlemlerin Rabbi Allah’tan gelen hakký kabul etmemek, egemen olduklarý ülkelerde Allah’ýn hükümlerini yasaklamak ve Allah’ýn hükümleriyle hükmetmek isteyenleri cezalandýrmaktýr. Bunlar, yaratýlýþ gayeleri yalnýzca Allah’a ibadet etmek, yani Allah’ýn hükümlerine göre hayatlarýný düzenlemek olan insanlarý, Allah’ýn hükmünden alýkoyup, ilâhlaþtýrdýklarý hevâlarýndan ortaya koyduklarý hükümlere itaat ettirmektedirler. Bu batýl düzenleri benimseyen, inanan ve onlarý ayakta tutup yaþatanlarýn ortak karakterleri; yaþama hakkýný Ýnsana vermek ve insanýn insana rab, insanýn insana kul olduðu batýl þirk düzenlerinde inâdla direnmektir. Yegâne hak ve hayat nizamý Ýslâm Fýkhýnýn deðiþmez “Fýkhi kaideler” den birisi þudur: “Bir þey batýl olunca, anýn zýmnindeki þey de batýl olur.” (6) Elmalýlý M. Hamdi Yazýr (rh.a.), “Kavaid;-i Fýkhýyye”den olan bu maddeyi açýklarken þunlarý söyler : “(Batýlý baðlý olan da batýl sayýlýr.) Zýmnen sabit olan þey, o zýmnîliði, içerenin butlânýnda geçersiz, hükümsüz ve fâsid sayýlmasýndan sonra artýk bâkî kalmaz.” (7) Doç. Dr. Mustafa Yýldýrým ise, bu maddenin izahýnda þunlarý kaydeder : “Bir kýsým söz ve sözleþmelerin kendileriyle kastedilen açýk anlam ve hükümleri olmasýnýn yaný sýra, onlarýn altýnda yatan baþka anlam ve hükümleri de bulunur ki bunlara, ‘zýmnen sabit olan þeyler’ adý verilir. Bunlarýn geçerli olup olmamasý, kastedilen ve açýkça anlaþýlan anlamýn geçerli olup olmamasýna baðlýdýr.” (8) “Çünkü bir þey batýl olduðunda, onun hükmü altýna giren þeylerde batýldýr.” diyor Hayrettin Tanrýverdi, bu fýkhî maddeyi açýklarken… (9) Bu deðiþmez fýkhî kaidemizden hareketle diyebiliriz ki, hak Ýslâm’dýr ve Ýslâm’ýn zýmnýndaki her þey haktýr. Ýslâm’ýn dýþýndaki bütün ideolojiler ve düzenler batýldýr, onlarýn zýmnýndaki her þey de batýldýr. Batýl düzenlere baðlý olan, onlarýn doðruluðuna inanýp kabul eden, onlarý ayakta tutan, yaþamalarýna yardýmcý olan bütün kurum ve kuruluþlarý batýldýr. Bu batýl ve taðutî düzenlerin, yaþama hakkýný Allah’tan alýp insana veren, insaný rableþtirip ilâhlaþtýrarak ona itaat ile kul olduðu, “Daru’n-Nedve” hükmündeki parlamentolarý, vazgeçilmez unsurlarý olan siyasi partileri, dernekleri, kurum ve kuruþlarý, batýl olmanýn zýmnýnda olduklarý için hepsi batýldýr!.. Hiçbir muvahhid mü’min, batýlýn saflarýnda bulunamaz, yer alamaz!.. Bu batýl düzenlerde, insan, insana kul olmuþ ve insan, insanýn ilâhý haline gelmiþtir. Allah’ý býrakýp insana kul olanlar, Allah’ýn kendilerine yasakladýðýný serbestleþtiren ve Allah’ýn kendilerine serbest kýldýðýný yasaklayan egemen taðutlara itaat etmek ile onlarý Allah’tan baþka rabler edinmiþlerdir…(10) Ýþgal altýndaki Ýslâm topraklarýnda egemen taðutlarýn þirk ve küfür eðitimiyle eðitilen, onlarýn kültür anlayýþý ile yetiþtirilenler, bu apaçýk hakikati anlamada çok zorlanmaktadýrlar Rabbimiz Allah Teâlâ þöyle buyurur : “De ki: ‘Göklerde ve yerden sizlere rýzýk veren kimdir? Kulaklara ve gözler mâlik olan kimdir? Diriyi ölüden çýkaran ve ölüyü diriden çýkaran kimdir? Ve iþleri evirip çevirin kimdir?’ Onlar ‘Allah’ diyeceklerdir. Öyleyse de ki ‘Peki siz yine de korkup sakýnmayacak mýsýnýz?’ Ýþte bu, sizi gerçek Rabbiniz olan Allah’dýr. Öyleyse haktan sonra sapýklýktan baþka ne var? Peki, nasýl hâlâ çevriliyorsunuz?” (10/Yunus, 31-32) “Allah, size kendi nefislerinizden eþler yarattý ve size, eþlerinizden çocuklar ve torunlar yarattý ve sizi güzel þeylerden rýzýklandýrdý. Þimdi onlar batýla mý inanýyorlar ve Allah’ýn nimetlerini inkâr mý ediyorlar?” (16/Nahl, 72) Egemen taðutlar tarafýndan iþgal edilen Ýslâm topraklarýnda, sadece topraklar iþgal edilmedi, sadece yeraltý ve yerüstü servetler sömürülmedi. Beyinler, kalbler ve ruhlar iþgal edildi, bununla beraber insanýn kendisi sömürüldü. Hem insaný sömürdüler, hem de emeðini… Ýnsaný sömürdüler, kendilerine kul yaparak… Emeðini sömürdüler, yaldýzlý sözlerle elinden alarak… Kalbini ve beynini sömürdüler, inancýný, hayata bakýþ açýsýný deðiþtirerek… Ruhunu sömürdüler, onu, kendisine yabancýlaþtýrarak… Rabbimiz Allah þöyle buyurur : “Biz Rasulleri, müjde vericiler ve uyarýcýlar olmak dýþýnda (baþka bir amaçla) göndermeyiz. Ýnkâr edenler (kâfirler) ise, hakký batýl ile geçersiz kýlmak için mücadele ediyorlar. Onlar, benim ayetlerimi ve uyardýklarýný (azabý) alay konusu edindiler.” (18/Kehf, 56) Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, ilk insan, ilk peygamber ve ilk Medeniyet kurucusu Âdem (as.)’dan, son Nebî ve son Rasul Rasulullah Muhammed (sav.)’e kadar, bütün Nebî ve Rasul kullarýný, insan kullarý için birer hidayet rehberi olarak göndermiþtir. Onlar, Allah’ýn kendilerine vahy ettiklerini insanlara teblið etmiþ, onlarý hakka davet ederek, batýldan kurtarmaya gayret etmiþlerdir… “Peygamberlerin varisleri olan muvahhid mü’min âlimler” de, yani Aziz Ýslâm Milleti’nin her ferdi ayný þekilde davranmalý, Önderi ve hayat örneði olan Rasulullah (sav.)’in izinden ayrýlmadan, batýlda olan insanlarý, hakka davet etmeli, kendilerine Hakk’ýn nizamý olan ve Rabbleri Allah’dan gelen Ýslâm’ý teblið etmeli, onlarý uyarýp hidayetlerine vesile olmalýdýrlar. Böyle inanýp davranmak, Rabbimiz Allah Azze ve Celle’nin bir emridir. Þöyle buyuruyor Rabbimiz : “Ey iman edenler, adil þahidler olarak, Allah için, hakký ayakta tutun. Bir topluluða olan kininiz, sizi adâletten alý koymasýn. Adâlet yapýn. O, takvaya daha yakýndýr. Allah’dan korkup sakýnýn. Þüphesiz Allah, yapmakta olduklarýnýzdan haberi olandýr.” (5/Mâide, 8) Katýksýz iman eden mü’min müslümanlar, hangi çaðda ve dünyanýn neresinde olurlarsa olsunlar kulluk vazifeleri : “Adil þahidler olarak, Allah için, hakký ayakta tutmaktýr” Batýlý alçaltmak ve hakký yüceltmek, muvahhid mü’minlerin vazgeçilmez görevidir. Bu görevini idrak eden her þuurlu mü’min müslüman bilip iman etmiþtir ki, ne olursa olsun sonunda batýl yok olup gider, hakk dimdik ayakta kalýr… Bunun böyle olduðunu ve olacaðýný, her þeyi yaratan, her þeyden haberdar olan ve her þeyin sahibi Allah Teâlâ beyan buyurmaktadýr : “Hayýr, biz hakký, batýlýn üstüne fýrlatýrýz, o da, onun beynini darmadaðýn eder. Bir de bakarsýn ki o, yok olup gitmiþtir. (Allah’a karþý) nitelendire geldiklerinizden dolayý eyvahlar size.” (21/Enbiya 18)
"Zinaya yaklaþmayýn. Çünkü o, son derece çirkin bir iþtir ve çok
kötü bir yoldur."
( Ýsra Suresi - 32)
Bir Hadis
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) þöyle buyurur:
“Allah’ým! Bütün iþlerimizin sonucunu güzel eyle, dünyada rezil olmaktan ve ahiret azabýndan bizi koru.”
(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/181)
Bir Dua
Hz. Peygamber (s.a.v.) þöyle buyurmuþtur:
“Rabbim! Tövbemi kabul et, günahýmý temizle, duamý kabul buyur, delilimi sabit kýl, dilimi doðru yap, kalbime hidayet ver, göðsümün kin ve hasedini çýkar.”