Gerçek þu ki, bir toplum kendi özünde olaný deðiþtirmedikçe, Allah da hâllerini deiþtirme. (1)
Böyle buyuruyor alemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle!.. Yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ, Sünneti gereði asla deðiþmeyen toplumsal kuralý böyle beyan buyuruyor!.. Bir toplum, kendisini iradesiyle deðiþtirmedikçe, Allah, o toplumu deðiþtirmez!..
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, inanan kullarýna “dosdoðru yolu” gösteren ve onlarý her türlü sapmalardan kurtaran ilâhî mesaj olan kitabý ile beraber, o kitab’da bulunan hakikatlarý gereði gibi hayata hazýrlayýp önderlik ve örneklik yapan “Rasulü”nü de göndermiþtir… Onlarý bilgilendirmiþ ve eðitmiþtir… Ýnsan kullarý da, bu bilgilenmeden, bu eðitimden ve bu hidayete rehberlikten sonar hür iradeleriyle seçimlerini yaparlar… Ya hidayeti seçer, ya da delâlette kalmaya devam ederler… Tplumsal deðiþim, imtihan gereði onlarýn hür iradesine baðlanmýþtýr… Onlar, iradelerini hangi yönde kullanýrlarsa, ilâhî takdir ona gore tecelli eder!.. Bir toplum, hür iradeleriyle hidayeti ister ve gereðini yaparlarsa Allah, onlara hidayet nasib eder… Eðer hür iradeleriyle dalâleti arz eder ve ona göre davranýrlarsa kendilerine delâlet nasib edilir… Hangi yönde deðiþim istiyor ve gereðini yapýyorlarsa, onlara diledikleri takdir edilir… Rahmeti hak edecek bir iman ve amel üzere olanlarsa, kendilerine rahmet edilir… Lâneti hak edecek bir iman ve amel üzere olurlarsa, kendilerine lânet edilir… Allah’a þirk koþarak ve küfür iþleyerek, Âlemlerin Rabbi Allah’a tuðyan edenler, Allah’ýn haram kýldýðý sýnýrlarý çiðneyerek Allah ile hudud yarýþýna girenler, lâneti hak etmiþ toplumlardýr… Bu toplumlar, hidayetin yerine delâleti tercih etmiþ, Tevhidin yerine þirki, imanýn yerine küfrü Kabul eylemiþ, Ýslâm’ýn yerine taðutî düzenleri benimsemiþlerdir… Böylece þirk, küfür ve fücürun egemen olduðu toplumlar olmuþlardýr… Ýçlerinde muvahhid mü’minlerin çok azýnlýkta oluþu, onlarýn þirk ve küfür toplumlarý olmalarýný engelleyememiþ, aksine eðemen müþrik taðutlar tarafýndan bu azýnlýkta kalan katýksýz iman ehli olanlar, ezilmiþ, harekete ve iþkenceye uðratýlarak saf dýþý býrakýlmýþtýr… Eðemenlik konusunda Allah’ýn hükümlerini reddetmiþ, onlarýn yerine ilâhlaþtýrdýklarý hevâlarýndan kaynaklanan hükümleri geçerli kýlarken, Allah’ýn hükümlerini geçersiz kýldýklarý yetmiyormuþ gibi, tamamen yasaklamýþ ve bu ilâhi hükümleri gündeme getiren muvahhid müminleri suçlu sayýp kendilerine birçok eziyetler yapmýþlar!.. Yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ, lâneti hak eden bu toplumlarýn, lâneti hak etme sebeblerini þöyle beyan buyuruyor: “De ki: Allah’a ve Rasulüne itaat edin.” Eðer yüz çevirirlerse þübhesiz Allah, kâfirleri sevmez.”(2) “ Kim Allah’ýn indirdikleriyle hükmetmezse, iþte onlar, kâfir olanlarýn tâ kendileridir.” (3) Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e itaatten yüz çevirerek, Allah’ýn indirdikleriyle hükmetmeyi reddederek, hevâlarýndan kaynaklanan taðutî hükümlerle hükmederek kâfir olanlarýn Allah’ýn lânetini hak ettiklerini beyan buyuruyor Rabbimiz Allah Teâlâ: “Allah’ýn lâneti kâfirlerin üzerinedir.” (4) “Kalblerimiz kýlýflýdýr, dediler. Bilakis Allah, küfürleri yüzünden onlara lânet etmiþtir. Bundan dolayý pek azý iman eder.”(5) “Þübhesiz inkâr edip kâfir olarak ölenler, Allah’ýn, meleklerin ve bütün insanlarýn lâneti bunlarýn üzerinedir. Onda (lânette) süresiz kalacaklardýr. Onlardan azab hafifletilemez ve onlar gözetilemez.” (6) Allah’ýn indirdiði hükümleri yürürlükten kaldýrýp yasaklayan, Allah’a ve Rasulü (s.a.s)’e itaat etmekten yüz çeviren, yani Kur’ân-ý Kerim’i ve Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ni sosyal hayattan söküp atan, müstekbir ve zalim taðutlarýn egenem olduðu iþgal edilmiþ Ýslâm topraklarýndaki cahiliyye toplumlarý için bu ayetlerin hükümlerine tekrar tekrar gözden geçirip, derin derin düþünmek gerek!.. Emperyalis dýþ güçlerin, süer müþrik taðutlar adýna eðemenlik hakkýný kullarýn yerli mürted zalim taðutlar, bu þirk ve küfür egemenlik yetkisini, eðemen olduklarý toplumun belli vasýflarda olan insanlardan almaktadýrlar… Egemen taðutlar, kendilerine bu yetkiyi veren halk kitleleri adýna, küfür ve þirk hükümleriyle hükmemekte… Cahilî toplumlar, asaletten ve vekâleten, þirk ve Rasulü (s.a.s.)’e itaat etmekte yüz çevirmekte, Allah’ýn indirdiði hükümlerle hükmetmemektedirler… Böylece küfür ve þirk ameli iþlemektedirler… Zahirde küfür ve þirk içinde olan bu kitlelerin niyetleri ne olursa olsun sonuç deðiþmez!.. Niyetlerinden dolayý Allah Teâlâ kendilerini yargýlar… Ýslam, zahire hükmeder… Bu konuda, Emiru’l-Mü’minin Ýmam Ömer Ýbnu’l-Hattab (r.a.)’ýn ve Ýslâm Milletinin mutlak Müctehid Ýmamlarýndan Þehid Ýmamýmýz Ýmam Azam Ebu Hanife (rh.a.)’ýn çok deðerli tesbitlerini beraberce mütâlâ edelim!.. Abdullah ibn utbe þöyle anlatýyor: Ben, Ömer Ýbnü’l-Hattab (r.a.)’dan iþttim O, þöyle diyordu: -Birtakým insanlar, Rasulullah zamanýnda Vahiy ile (sýrlarý meydana çýkar da) yakalanýrlardý. Þimdi ise, vahiy kesilmiþtir. Biz, þimdi ancak sizleri, amelerinizden bize açýklanan suçlar sebebiyle yakalarýz. Böyle olunca herkim bize bir hayýr hâli meydana korsa, biz onu, emin kýlarýz ve onu, kendimize yakýnlaþtýrýrýz. Onun gizli iþlerinden hiçbir þeyi araþtýrmak bize aid deðildir. Gizli iþler hususunda onu, Allah hesaba çeker. Ve her kim de, bize bir kötülük ve þerr ortaya koyarsa, o, gizli iþlerinin güzel olduðunu söylese de, biz onu, bir emin saymaz ve onu doðrulayýp tasdik etmeyiz. (7) Þehid Ýmamýmýz Ýmam A’zam Ebu Hanife (rh.a.), Falebe’nin sorduðu: “Hangi sebepten dolayý Allah, Ýnsanlarý kâfir ve mü’min diye isimlendirdi? Biz de onlarý, hangi sebebten dolayý mü’min ve kâfir diye isimlendiririz? Bunu açýklayýn” sorusuna þöyle cevab vermiþtir: “Allah insanlarý, kalblerinde ki þeylerden dolayý, mü’min ve kâfir diye isimlendirmiþtir. Çünkü Allah, kalblerde olaný bilir. Biz de insanlarý, lisanlarýnda sadýr olan tasdik, tekzib, kýyafet ve ibadetle mü’min veya kâfir diye isimlendiririz. Meselâ, tanýmadýðýmýz hâlde, mescidlerde bulunan, kýbleye yönelerek namaz kýlan kimseleri gördüðümüz zaman, onlarý mü’min olarak isimlendiririz, kendilerine selâm veririz. Bununla beraber, onlarýn yahudî veya hristiyan olmalarý da mümkündür. Keza, Hz. Peygamber devrinde, lisanlarýyla iman ettiklerini açýklayan münafýklarý, Ashab, mü’min olarak isimlendiriyordu. Hâlbu ki onlar, kalblerindeki inkâr ve tekzibten dolayý Allah katýnda kâfirdirler. Ýþte bundan, kâfir olmalarý mümkün olduðu hâlde, insanlarýn açýða vurduklarý iman alâmeti ile, onlarýn mü’min olduklarýna hükmedeceðimiz neticesini çýkaracaðýmýzý iddia ediyoruz. Diðer bir kýsým insanlarý da, mü’minlerin þekil ve kýyafetleriyle izhar etmeyip, kâfirlere aid þeklî özellikleri gösterdikleri için kâfir diye isimlendiririz. Muhtemelen bunlar, Allah’a imanlarý ve bizim bildiðimizin dýþýnda namaz kýlmak gibi bir durumlarý varsa, Allah katýnda mü’min olabilirler. Bizim onlarý kâfir bilmemizden dolayý Allah bizi cezalandýrmaz. Çünkü Allah bizi, kalblerde bulunaný ve gizli niyetleri bilmekle mükemmel kýlmamýþtýr. Ancak kalblerimiz, insanlardan sadýr olan amellere göre onlarý, mü’min diye isimlendirmemizi, buna göre onlarý sevmemizi veya sevmememizi teklif etmiþtir. Kalblerde gizli olan þeyleri ancak Allah bilir. Keza, kiramen katîbin melekleri bile, insanlarýn açýða vurduklarý amelleri yazmakla vazifelidir. Çünkü kalbte bulunan þeyleri bilmeye imkân yoktur. Kalblerde olaný, ancak Allah ve Allah’ýn kendisine vahyettiði Peygamberlerinden baþka kimse bilmez. Vahiy olmadan, kalblerde bulunaný bildiðini iddia eden, Âlemlerin Rabbi’nin ilmine sahib olduðunu iddia etmiþ olur. Kalblerde ve hariçte, Allah’ýn bildiðini, kendisinin de bildiði iddiasýnda bulunan insan, büyük bir günah iþlemiþ, cehennem ve küfrü hak etmiþ olur.” (8) Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, indirdiði hükümlerle hükmetmeyen, hükümlerini yürürlükten kaldýran ve yasaklayan, o hükümlerle amel etmek isteyen veya amel edilmesini teklif edenleri cezalandýran kafirlere lânet ettiði gibi, indirdiði hükümlerle hükmetmeyen zalimlere de lânet etmiþtir… Þöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ: “Kim Allah’ýn indirdiðiyle hükmetmezse, iþte onlar, zalim olanlarýn ta kendileridir.”(9) “Allah’ýn lâneti zalimlerin üzerine olsun.”(10) “Haberiniz olsun, Allah’ýn lâneti zalimlerin üzerinedir.” (11) Ýmam Kurtubî (rh.a.)’ýn beyanýyla, “Arap dilinde lânet etmenin asýl anlamý, kovmak ve uzaklaþtýrmaktýr. Buna göre, “Onlara lânet etmþtir” buyruðu, Allah, onlarý rahmetinden uzaklaþtýrmýþtýr, demek olur. Tevfik ve hidayetinden uzak tutmuþtur, her türlü hayýrdan uzak tutmuþtur, her türlü hayýrdan uzak tutmuþtur anlamýna geldiði de söylenmiþtir ki, bu sonuncusu genel bir anlam ifade eder.”(12) Rabbimiz Allah Teâlâ, toplumun temellerini þiddetli sarsan, gerek ekonomik, gerekse ahlâkî çöküntüye sebeb olan fâiz hakkýnda þöyle buyurur: “Ey iman edenler, Allah’dan sakýnýn ve eðer inanýyorsanýz, fâizden arta kalaný býrakýn. Þayet böyle yapmazsanýz, Allah’a ve Rasulüne karþý savaþ açtýðýnýzý bilin.(13) Eðer tevbe ederseniz, artýk sermayeleriniz sizindir. (Böylece) ne zulmetmiþ olursunuz, ne de zulme uðratýlmýþ olursunuz.” (14) Rabbimiz Allah Teâlâ’nýn kesinlikle haram kýldýðý fâizi terketmeyen ve ekonomilerinin vazgeçilmezi olarak kabul edenler, Allah ve Rasulü(s.a.s.)’e savaþ açmýþ, Allah ve Rasulü(s.a.s.) tarafýndan da onlara savaþ açýlmýþtýr… Böyle toplumlar, yönetenler ve yönetilenler olarak Allah ve Rasulü (s.a.s.) ile savaþmaktadýrlar… Yegâne Rabbimiz Allah’ýn haram kýldýðý fâizin her türlüsü helâlleþtirilen, yani serbest býrakýlan cahiliyye toplumlarýnda fâizden kaçýnmak neredeyse imkânsýz hale getirilmiþtir… Ebu Hureyre (r.a.)’ýn rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyuruyor: “(Andolsun) þübhesiz, insanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, onlardan fâiz yemeyen hiç kimse kalmayacaktýr. Artýk fâiz yemeyene de fâizin tozu konacaktýr.”(14) Yegâne önderimiz ve hayat örneðimiz Rasulullah(s.a.s.)’nin haber verdiði bu korkunç felâket, zalim taðutlar tarafýndan iþgal edilip küfür ve þirk hükümleriyle yönetilen Ýslâm topraklarýnda hergün biraz daha azýtarak devam edilmektedir… Rabbimiz Allah’ýn haram kýldýðý, yani yasakladýðý fâizi serbest kýlýp ticaretlerinin olmazsa olmazý olarak Kabul edenlere, “Âlemlere rahmet olarak gönderilen”(15) önderimiz Rasulullah (s.a.s.) lânet etmektedir!.. Ebu Cuheyfe (r.a.) þöyle demiþ: -Rasulullah (s.a.s), ribâ (fâiz) yiyiciye, ribâ (fâiz) kazancý yediricisine lânet etti!(16) Cabir (r.a.)anlatýyor: Rasulullah (s.a.s.): Ribayý (fâizi) yiyene, yedirene, kâtibine ve þahidlerine lânet etti ve: “Onlar eþittirler!” buyurdu.(17) Rasulullah (s.a.s.), onlarý dünyada lânetlediði gibi kýyamet günün de lânetleyecektir! Abdullah ibn Mes’ud (r.a.) der ki: -Fâiz yiyen (alan), yediren (veren) ve onu yazan, güzellik için dövme yapan ve yaptýran, zekat vermeyen ve hicretten sonar mürted olarak çölde yaþayan (bedevîleþen) kýyamet gününde Muhammed (s.a.s.)’in lisanýndan kýyamet günü lânetlenecektir.(18) “Hadis þarihlerince beyan edildiði gibi, hadislerde ki “fâiz yiyen” sözünden maksad, fâiz alandýr. Aldýktan sonar yese de, yemese de hükum olduðu için bu ifâde kullanýlmýþtýr. Keza “fâiz yediren” den maksad da fâiz verendir. Fâizli muamleye þahidlik edenler ile kâtiblik edenlerin de ayný suça ve günaha ortak olduklarý bildirilmektedir. Ýmam Nevevî (rh.a.), bu hadisin þerhinde: -Bu hadis, fâiz alan ile veren arasýndaki muâmeleyi yazmanýn ve buna þahidlik etmenin haramlýðýna ve bâtýl bir iþe yardýmcý olmanýn yasakýðýna açýkça delâlet eder, demiþtir. Rasul-i Ekrem (s.a.s.)’in, bunlarý lânetlemesinin iki mânâsý vardýr. Birincisi: Bunlarýn, ilâhî rahmetten uzak olduklarýný, bildirmektir. Ýkincisi: Bunlarýn, ilâhî rahmetten uzak kalmalarýný dilemektir. Bu iki mânânýn hangisi olursa olsun, bu ve benzeri hadisler, fâizcilikle iþtigal edenlerin ve bunlarýn bu muâmelerine kâtiblik, þahidlik ve benzeri þeylerle yardýmcý olanlarýn âkibetlerinin çok fenâ olduðuna delâlet ederler. Çünkü bunlarýn, Allah’ýn rahmetinden uzak olduklarýnýn Rasul-i Ekrem (s.a.s.) tarafýndan bildirilmesinden daha büyük bir tehdid düþünülemez. Keza böyle yapanlarýn, Allah’ýn rahmetinden uzak kalmalarý için Rasul-i Ekrem (s.a.s.)’in bedduâ etmesi ve dilekte bulunmasý da bir öncekinden hafif bir tehdid sayýlmaz. Zira Rasul-i Ekrem (s.a.s.)’in her dileðinin Allah katýnda makbul olduðu inancýndayýz.”(19) Yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ þöyle buyurur: “Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taþlar ve fal oklarý ancak þeytanýn iþlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçýnýn, umulur ki, kurtuluþa erersiniz. Gerçekten þeytan, içki ve kumarla aranýza düþmanlýk ve kin düþürmek, sizi Allah’ý anmaktan ve namazdan alýkoymak ister. Artýk vazgeçtiniz deðil mi? Allah’a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sakýnýn. Eðer yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düþen, ancak apaçýk bir tebligattýr.” (20) “Ýçkiye on yönden lânet edilmiþti.” Buyuran Rasulullah (s.a.s.)’in bu konuda üç hadislerini kaydedelim: 1- Cabir (r.a.)’dan. Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurur. “Allah’a ve ahiret gününe inanan kiþi, üstünde þarap (kadehleri) döndürülen masaya oturmasýn!”(21) 2- Muðire b. Þu’be (r.a.)’dan. Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurur. “Kim içki satarsa, domuzlarý da boðazlasýn.” (22) 3- Vail el- Hadramî anlatýyor: Tarýk b. Suved el-Cu’fî, Rasulullah (s.a.s.)’e þarabýn hükmünü sormuþ, O da, kendisini men’etmiþ yahud onu yapmasýný kerih görmüþ. Bunun üzerine Tarýk: -Ben onu, ancak ilaç için yapýyorum, demiþ. Rasulullah (s.a.s.): “O ilaç deðildir, lâkin derttir!” buyurmuþlar.(23) En hayýrlý ümmetin, hayýrlý nesl Ashab-ý Kiram’ýn içkinin her türlüsü hakkýndaki tavrýna örnek olarak Ebu Musa(r.a.)’ýn tavrýný beyan edelim… Bürdat b. Ebu Musa: -Allah’ý býrakýp da þu sütûna tapmamla þarap içmem arasýnda ne fark vardýr? derdi.(24) Bu beyanýn þerhinde Þarih, þunlarý söyler: “Ebu Musa, kemal ve takvasýndan dolayý þarap içmeyi, Puta tapmak kadar tehlikeli görmüþtür. Yahud da þarap, insaný neticede þirke götüreceðini kaydetmiþtir. Böyle olunca mü’minin nazarýnda þarap þirk derecesinde olur. Þirkten kaçýndýðý gibi, þaraptan kaçýnýr.” (25) Ýbn Ömer (r.anhuma)’nýn rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurur: “Ýçkiye on yönden lânet edilmiþtir: Ýçkinin kendisine, onu imal edene, imal etmek isteyene, satýcýsýna, müþterisine, taþýyanýna, taþýttýrana (sipariþ edenine), bahasýný yiyenine, içenine ve içirenine.” (26) Bu hadisin þerhinde þunlar beyan edilmiþtir: “Bilindiði gibi herþeyin lânete hedef olmasý ve lânetten etkilenmesi, kendi durumu ve özelliklerine göre olur. Meselâ, þarabýn lânetten etkilenmesi, onun içilmesinin haram hale gelmesi ve pis hale gelmesi þeklinde olur. Bu lânete hedef olan insanlarýn ondan etkilenmeleri ise, günahkâr olmalarý, Allah’ýn rahmetinden tecelli eder. Tuhfetü’l-Ahvezî yazarýna göre, “þarap satan ve satýn alan, hangi maksadla satarsa satsýn veya satýn alýrsa alsýn, hadis-i þerifteki lânete müstehaktýr.” Þarap yapýlmasý için züm sýkýp þýrasýný çýkaran ya da baþkasýna sýktýran kimsenin durumu da böyledir.” (27) Ebu Hüreyre (r.a.)’ýn rivayetiyle Rasulullah(s.a.s.) þöyle buyurur: “Allah, þu hýrsýz kiþiye lânet etsin ki, O, miðfer çalar da o sebeble eli kesilir, bir ip çalar da o yüzden eli kesilir.” (28) Nakledilen ayet-i kerimeler ve hadis-i þeriflerde apaçýk görüldüðü gibi, yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ ve önderimiz Rasulullah (s.a.s.), Allah’ýn indirdiðiyle hükmetmeyen, Allah’ýn hükümlerini yürürlükten kaldýrýp yasaklayan kâfir ve zalimlere, ayrýca fâizle uðraþan, içki üreten ve her türlü hýrsýzlýk yapanlara lânet etmektedirler… Egemen zalim taðutlarýn iþgal altýndaki Ýslâm topraklarýnda kurdurtulan kukla ülkeler ve uþak yönetimlerin durumuna bakýldýðýnda, yaptýklarýndan dolayý lânetlenmiþlerdir… Onlarýn yaptýklarý iþlerin bütünü Allah ve Rasulullah’ýn lânetlemiþ olduklarýdýr… Çaðdaþ Cahiliyye toplumlarý, Allah ve Rasulü (s.a.s.)’in lânetlemiþ olduklarý toplumlardýr… Bu toplumlarýn lânetlenmiþ olmaktan tek kurtuluþ yollarý: Nasûh tevbe ile tevbe etmeleri, þirklerini Tevhid, küfürlerini iman, taðutî düzenlerini Ýslâm ile deðiþtirmeleridir… Ýþte delil: “Gerçekten apaçýk belgelerden indirdiklerimizi ve insanlar için kitab’da açýkladýðýmýz hidayeti gizlemekte olanlar, iþte onlara, hem Allah lânet eder, hem de (bütün)lânet ediciler. Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve baþkalarýný) düzeltenler ve (indirileni) açýklayanlar (a gelince), artýk olarýn tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri Kabul edenim, esirgeyenim.”(29) Ýmam Kurtubî (rh.a.), bu ayetin tefsirinde þöyle söyler: “Bizim ilim adamlarýmýz göre kiþnin: Tevbe ettim, demesi bu sözünden sonra, önce yaptýklarýnýn aksi kendisinde görülmedikçe yeterli deðildir. Eðer kiþi irtidad etmiþ ise, Ýslâm’ýn þer’î hükümlerini açýktan izhar ederek Ýslâm’a döner. Eðer kiþi, çeþitli masiyetler iþleyen bir kimse ise, ondan salih amellerin açýkça görünmesi ise fesad ehli önceden iþlemiþ olduðu hallerin sahibi kimselerden uzak kalmasýyla olur. Þeytan putperest kimselerden ise, onlardan ayrýlýr, Ýslâm ehli ile oturup kalkar. Böyelikle daha önceki, kâlinin aksine izhar ederek tevbe gerçekleþir.”(30) Lânetlenmiþ bir cahiliyye toplumu olmaktan kurtulmak isteyenler, bu þartlara dikkat ederek noksansýz uymalýdýrlar. Kötülüðün her türlüsünden vazgeçip iyiliðe sarýlmalý ve gereðini yapmalýdýrlar. En büyük zulüm olan þirkin her çeþidini terk edip katýksýz iman etmelidirler. Ve katýksýz imanýn gereði olan salih ameli iþlemeli, lânet toplumundan kurtulur, rahmet toplumu olurlar. Þirk toplumlarý lânet toplumu, tevhid toplumu ise rahmet toplumudur. Cahiliyye ve taðuti toplumlar lânet toplumu, islam toplumu ise rahmet toplumudur!.. 1) Ra’d, 13/11 2) Âl-i Îmran, 3/32 3) Mâide , 5/44 4) Bakara , 2/89 5) Bakara, 2/88 6) Bakara, 2/161-162 7) Sahih-i Buhârî, Kitabu’þ-Þahadet, B.5, Hds.6. Ýmam Buhârî, Halku Ef’ali’l-Ýbâd – Hadis-i Þerifler ýþýðýnda Ýlâhî Kelâmýn Müdafacýsý, çev. Yusuf Özbek Ýst.1992 Sh.135, Hds.416 8) Ýmam A’zam’ýn Beþ Eseri Çev. Prof. Dr. Mustafa Öz, Ýst. 2002, Sh.22 3.Baský – “el-Âlim ve’l Müteallim” risalesi. Ýmam A’zam Ebu Hanife ve Eserleri Hzr. Doç.Dr. Abdülvahab Öztürk, Konya 2004 Sh.75-76 9) Mâide, 5/45 10) A’râf, 7/44 11) Hud, 11/18 12) Ýmam Kurtubî el-Câmiu’li-Ahkâmil – Kur’an, Çev. M. Beþir Eryarsoy, Ýst. 1997 C.2 Sh.213 13) Ayetin bu cümlesi, þu þekilde de terceme edilmiþtir. “Þayet böyle yapmazsanýz, Allah’ýn ve Rasulü’nün size savaþ açtýklarýný bilin.” 14) Sünen-i Ýbn Mace, Kitabul – Ticare B.58 Hds.2278 Sünen-i Ebu Davut Kitabul – Buyu B.3 Hds.3331 Sünen-i Neseî, Kitabul – Buyu B.2 Hds.4433 Ayrýca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned C. 2 Sh.494 15) Enbiye, 21/107 16) Sahih-i Buhârî, Kitabul – Buyu B.13 Hds.180 Sahih-i Müslim, Kitabul – Müsâkat B.14 Hds.105 17) Sahih-i Müslim, Kitabul – Müsâkat B.19 Hds.106 Sünen-i Tirmizi, Kitabul – Buyu B. 2 Hds. 1221 Sünen-i Ýbn Mace, Kitabul – Ticare B.58 Hds. 2277 Sünen-i Ebu Davut, Kitabul – Buyu B.4 Hds. 3333 Sünen-i Neseî, Kitabuz – Ziynet B.25 Hds. 5070-5073 Sünen-i Dârimi, Kitabul- Buyu B.4 Hds. 2538 Ayrýca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsmed, C.3 Sh.304 18) Sünen-i Neseî, Kitabuz – Ziynet B.25 Hds. 5070 19) Haydar Hatipoðlu, Sünen-i Ýbn Mace Tercemesi ve Þerhi, Ýst.1983, C.6 Sh.305-306 20) Mâide, 5/90-92 21) Sünen-i Tirmizi, Kitabul – Ýsti’zan ve’l –Adab, B.76, Hds. 2952 Sünen-i Dârimi, Kitabul – Eþribe B.4 Hds. 2092 Ýmam Hafýz el-Muaziri, Hadislerle Ýslam – Terðib ve Terhib, Çev. A. Muhtar Büyükçýnar Vdð. Ýst. T.Y. C.5, Sh.11 Hds.11 Taberani’den . 22) Sünen-i Ebu Davud, Kitabul – Ýcare B.64 Hds. 3489 Sünen-i Dârimi, Kitabul – Eþribe, B.9 Hds. 2108 Ayrýca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.4 Sh.253 23) Sahih-i Müslim, Kitabul – Eþribe, B.3 Hds.12 Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’t – Týbb, B.11 Hds.3873 Sünen-i Tirmizi, Kitabu’t – Týbb, B.8 Hds.2119 Sünen-i Ýbn Mace, Kitabu’t – Týbb, B.27 Hds.3500 Sünen-i Dârimi, Kitabul – Eþribe, B.6 Hds.2101 24) Sünen-i Neseî, Kitabul – Eþribe, B.42 Hds.5629 25) Sünen-i Neseî, Þerh: Hafýz Celaleddin es-Suyuti, Çev. A. Muhtar Büyükçýnar, vdð. Ýst.1981 C.8 Sh.836 26) Sünen-i Ýbn Mace, Kitabul – Eþribe, B.6 Hds. 3380–3381 Sünen-i Tirmizi, Kitabul – Buyu, B.58 Hds.1311 Sünen-i Ebu Davud, Kitabul – Eþribe, B.2 Hds.3674 Not: Ýmam Ebu Davud (r.ha)’ýn rivayetinde: “Allah lânet etsin” denilmiþtir. Tabarânî, Mu’cemu’s-Saðir Tercüme ve þerhi, çev. Ýsmail Mutlu, Ýst. 1997, C. 2, sh. 202, Hds. 518. Ýmam Suyutî, Câmiu’s-Saðir Muhtasarý Tercüme ve Þerhi, çev. Ýsmail. Mutlu, Vdð, Ýst.1996. C. 3, Sh. 197, Hds. 3216 (7253). Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.2, Sh. 97’den 27) Sünen-I Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Hazýrlayanlar: Necati Yeniel-Hüseyin Kayapýnar, Ýst.1991, C. 13, sh. 294. 28) Sahih-i Buhârî, kitabu’l-Hudud, B.8, Hds. 12. Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Hudud, B.1, Hds. 7. Sünen-i Ýbn Mace, Kitabu’l-Hudud, B.22, Hds. 2583. Sünen-i Neseî, Kitabu Katu’s-Sarik, B.1, Hds.4844. Ayrýca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.2, sh. 253. 29) Bakara, 159-160. 30) Ýmama Kurtubî, A.g.e. C. H.g.e. c.2, sh.419.