Yegâne önderimiz Rasulullah Muhammed (s.a.s.) böyle buyurdu!.. O günden bugüne, bugünden kýyamete kadar “Biz, ümmî bir ümmetiz.” Dinimiz konusunda ümmî oluþumuz kýyamete kadar devam edecektir… Rabbimiz ve Ýlâhýmýz Allah Teâlâ ne buyurmuþ ise, o’nun âlemlere rahmet olarak gönderdiði hayat örneðimiz Rasulullah (s.a.s.) ne buyurmuþ ise, “iþittik ve itaat ettik!” Bundan dolayý “yazý yazmaz, hesap yapmayýz!..” Çünkü “Biz, ümmî bir ümmetiz!”
Rabbimiz Allah Azze ve Celle þöyle buyurdu: “Allah ve Rasulü, bir iþe hükmettiði zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadýn için o iþte kendi isteklerine göre seçme hakký yoktur. Kim Allah’a ve Rasulüne isyan ederse, artýk gerçekten o, apaçýk bir sapýklýkla sapmýþtýr.”[1]
“Aralarýnda hükmetmesi için, Allah’a ve Rasulüne çaðrýldýklarý zaman mü’min olanlarýn sözü:‘Ýþittik ve itaat ettik’ demeleridir. Ýþte felâha kavuþanlar bunlardýr.
Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse ve Allah’dan korkup O’ndan sakýnýrsa, iþte kurtuluþa erenler bunlardýr.”[2]
“Biz, ümmî bir ümmetiz” ve bizim inancýmýz, bizim amelimiz böyledir… Biz, Rabbimiz Allah’dan ne buyrulmuþ ise ve önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’den ne görülüp iþitilmiþ ise, herhangi bir tereddüd geçirmeden, herhangi bir þübheye kapýlmadan, herhangi bir menfaat hesabý yapmadan itaat ederiz… Ýtaatimiz katýksýz imanýmýzýn gereðidir… Rabbimiz Allah ve O’nun Rasulü Muhammed (s.a.s.), muhakkak hak olaný, þübhesiz doðru olaný, hayrý, iyiliði ve güzelliði buyurur… Bunun için “Ýþittik ve itaat ettik!”[3] Hangi çaðda yaþarsak yaþayalým, hangi hâlde olursak olalým, imanýmýzda, anlayýþýmýzda, amelimizde ve tavrýmýzda bir deðiþme olmaz... "Ýþittik ve itaat ettik!" Çünkü “Biz, ümmî bir ümmetiz!”
Rabbimiz Allah’ýn beyanýyla:
“Siz, insanlar için çýkarýlmýþ hayýrlý bir ümmetsiniz. Ma’rufu (iyi ve Ýslâm’a uygun) olaný emreder, münker olandan sakýndýrýr ve Allah’a iman edersiniz.”[4]
Ýþte bu ümmet!.. Vasat ümmet ve merhamet olunmuþ ümmet… “Biz, ümmî bir ümmetiz!” Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’den ne duymuþ isek, ona tabi olup itaat eden bir ümmetiz… Çünkü Rabbimiz Allah Teâlâ’nýn beyan buyurduðu gibi: “O, hevâdan (kendi istek, düþünce ve tutkularýna göre) konuþmaz.
O (söyledikleri), yalnýzca vahyolunmakta olan bir vahiydir.”[5]
Böyle olduðu için önderimiz Rasulullah (s.a.s.), muvahhid mü’minlerin itaat merciîdir…
“Deki: ‘Allah’a ve Rasulüne itaat edin.’ Eðer yüz çevirirlerse, þübhesiz Allah, kâfirleri sevmez.”[6]
“Kim Rasul’e itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiþ olur.”[7]
Rabbimiz Allah Teâlâ’nýn Kur’ân-ý Kerim’de, mü’min Müslüman kullarýna yapmalarýný farz kýldýðý namaz, zekât, oruç ve hacc ibadetlerinin nasýl yapýlacaklarýna dair ölçüyü Rasulü (s.a.s.)’e öðretmiþtir… Rasulullah (s.a.s.) de Allah’ýn muradý ve rýzasý ölçüsünce bu ibadetlerin uygulamasýný beyan buyurmuþtur... O, hevâsýndan hiçbir þey söylemez ve yapmaz… Her ne ki söylemiþ ve yapmýþ ise, Allah tarafýndan kendisine vahyolunmuþ, emir ve izin edilmiþtir…
Tevkifî olan ibadet ölçüleri, çaðlarýn deðiþmesiyle asla deðiþmezler… Namazýn vakitleri ve rek’atlarý, zekâtýn nisâb mikdarý, orucun nasýl baþlanýp, nasýl biteceði ve haccýn menâsikleri sabittir, deðiþmez!
Rasulullah (s.a.s.), Rabbimiz Allah’ýn kendisine vahyedip öðrettiði gibi, ibadetlerin yapýlýþ þekillerini ve ölçülerini beyan buyurmuþtur… Bu konuda hiçbir noksanlýk býrakýlamamýþ ve her þey izâh edilmiþtir…
“Rasul size ne verirse artýk onu alýn, sizi neden sakýndýrýrsa artýk ondan sakýnýn ve Allah’dan korkun. Þübhesiz Allah, cezasý (ikabý) pek þiddetli olandýr.”[8]diye buyuran Rabbimiz Allah, üzerimizdeki nimetini tamamlamýþ ve hiçbir noksanlýðý olmayan hayat nizamý Ýslâm’ý bize din olarak seçip razý olmuþtur…[9]
Abdullah ibn Ömer (r.anhuma) rivayet eder:
Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurur:
“Biz, ümmî bir ümmetiz. Yazý yazmaz, hesap yapmayýz. Ay bazan þöyledir, bazan böyledir.
Ravi dedi ki:
-Rasulullah bununla, bir defa ay yirmi dokuz, bir defa da otuzdur, demek istiyor.[10]
Hevâsýndan hiçbir þey söylemeyen Rasul (s.a.s.), kendisine vahyeden Âlemlerin Rabbi Allah’ýn, mü’min Müslüman kullarýna farz kýldýðý Ramazan orucunun ölçüsünü beyan ediyor…
“Biz, ümmî bir ümmetiz.” Dinimiz olan hayat nizamý Ýslâm konusunda, kendimizden bir þey beyan edip yazý yazmaz ve hesab etmeyiz. Rabbimiz Allah Teâlâ, nasýl buyurmuþ ve takdir etmiþse biz, ona uyar, itaat ederiz…
“Allah size kolaylýk diler, zorluk dilemez.” [11]diye buyurur Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ!
Ve aylarýn sayýsý hakkýnda þöyle buyurur:
“Gerçek þu ki, Allah katýnda aylarýn sayýsý, gökleri ve yeri yarattýðýndan günden beri Allah’ýn kitabýnda on ikidir. Bunlarýn dördü haram aylardýr. Ýþte doðru olan hesab budur. Öyleyse bunlarda kendinize zulmetmeyin.”[12]
Allah katýnda deðiþmeyen ölçü budur… Bu, “Sünnetullah”dýr ve “Sünnetullah”da hiçbir deðiþme olmaz…[13]
Dosdoðru olan hesab ile takdir edilmiþ kamerî aylardan birisi de “Ramazan Ayý”dýr… Bu aylar nasýl baþlar ve nasýl biter ölçüsünü, Âlemlerin Rabbi Allah’ýn kendisine vahyedip öðrettiði Rasulullah Muhammed (s.a.s.) beyan buyurmuþtur… Aylarýn sayýsý ve yerleri deðiþmediði gibi, baþlama ve bitiþ ölçüleri de deðiþmez…
Ýbn Ömer (r.anhuma)’nýn rivayetiyle þöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):
“Þübhesiz Allah, hilâlleri vakit tayin etme alâmetleri kýlmýþtýr.
Bu sebeble hilâli gördüðünüz vakit oruç tutunuz, onu gördüðünüz takdirde oruç açýnýz. (Eðer bulut ve benzeri bir sebeble) hilâli göremeyecek olursanýz, onun için süre takdir ediniz ve þunu biliniz ki aylar otuz günden fazla deðildir.”[14]
Yegâne önderimiz ve hayat örneðimiz Rasulullah (s.a.s.)’in bu beyanýyla, apaçýk bir þekilde gündeme gelen hakikat þudur ki, hilâlleri, vakit tayin ölçüsü olarak beyan buyuran Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’dýr... Bir yýl içinde on iki ayý yaratan Rabbimiz Allah, dört ayý haram ay olarak beyan etmiþ ve hilâlleri de bu aylarýn baþlangýç ve bitiþ ölçüsü koymuþtur…
“Biz, ümmî bir ümmetiz. Yazý yazmaz, hesap yapmayýz!”
Ýbn Battal (r.a.) ve bazý âlimler, bu hadisi izah ederken þöyle derler:
“Biz öyle bir milletiz ki,oruç ve diðer ibadetlerin vakitlerini tayin için bize hesap ve yazý bilmeyi gerektiren þeyler teklif edilmemiþtir. Bizim ibadetlerimiz açýk bazý alâmetlere baðlanmýþtýr. Bunlarý bilme konusunda, hesab âlimleri ile baþkalarý denktir.”[15]
Hiçbir izaha ihtiyacý olmayan apaçýk hakikat budur!..
Allâme ibn Hacer el-Askalânî (r.a.) “Sahih-i Buhârî Þerhi” olan “Fethu’l-Bârî” adlý eserinde, bu hadisi þerhederken þunlarý beyan eder:
“Ýþte, oruç ve baþka hususlarýn baþlangýcýna veya bitiþine karar verebilmek için hilâlin görünmesi þartý aranmýþtýr. Böylece gök cisimlerinin hareketlerini ve evrelerini hesab etme zorluðu da kaldýrýlmýþtýr. Daha sonraki dönemlerde, gökcisimlerinin hareketlerini ve evrelerini hesaplama yöntemlerini bilenler olmuþsa da oruçla ilgili bu hüküm devam etmiþtir. Zaten hadisin söyleniþ tarzýna baktýðýmýzda hesablama yoluyla bu aylarýn giriþine ve çýkýþýna karar verilmemesi gerektiði de anlaþýlmaktadýr. “Hava kapalý olursa, ayý otuz güne tamamlayýn!” hadisi de, bunu açýklar niteliktedir. Zira Rasulullah (s.a.s.), “havanýn kapalý olmasý durumunda hesabý bilenlere sorun!” dememiþtir. Ayrýca hava kapalý olduðu zaman ay, otuz güne tamamlandýðýnda herkes ayný süreyi esas alacaðýndan insanlar arasýnda görüþ ayrýlýklarýnýn ve çekiþmelerin çýkmasý da önlenmiþ olacaktýr. Zaten ayýn otuz güne tamamlanmasýný hikmetlerinden biri de budur.”[16]
Ýmam Muhyiddin en-Nevevi (r.a.), “el-Minhâc” isimli “Sahih-i Müslim Þerhi”nde þunlarý kaydeder:
“Mâlik, Þafiî, Ebu Hanife, Selef ve Halef’in Cumhurunun kanaatine göre ise bunun anlamý, onun için günlerin sayýsýný otuz güne tamamlayarak takdir ediniz demektir. Dil bilginleri der ki: Takdir etmek için ayný anlamda olmak üzere ‘akdiru ve ukaddiru’ kullanýlabilir. Hepside takdir etmek, mikdarýný tesbit etmek, tayin etmek anlamýndadýr.
Hattâbî dedi ki:
-Yüce Allah’ýn:
“Biz takdir ettik, ne güzel takdir edenleriz.”(Murselat, 77/23) buyruðu da bu anlamdadýr.
Cumhur, zikredilen rivayetleri delil göstermektedirler. Çünkü “Sayýyý otuza tamamlayýnýz” ibaresi, “Onun için takdir ediniz, mikdarýný tesbit ediniz” ibaresinin açýklamasýdýr. Bundan dolayý her ikisi ayný rivayette bir araya gelmemiþlerdir. Aksine bazen bunu zikretmiþ, bazen ötekini zikretmiþtir. Diðer taraftan bundan önceki: “Onu, otuz gün takdir ediniz” ifadesi de pekiþtirmektedir.
El-Mâzirî dedi ki:
-Fukahanýn çoðunluðu, Nebi (s.a.s.)’in:
“Onun mikdarýný hesap edin” buyruðu ile ayýn sayýsýnýn otuza tamamlamasý þeklinde yorumlamýþtýr. Týpký diðer hadiste buna açýklýk getirdiði gibi.
Fukahanýn cumhuru der ki:
Bununla müneccimlerin hesablarýnýn kasdedilmiþ olmasý mümkün deðildir. Çünkü insanlar, bu hesabý yapmakla yükümlü tutulacak olurlarsa bu, onlara aðýr gelir. Çünkü bu bilgiyi belli bir takým ferdler bilir. Þeriat ise insanlara, onlara büyük çoðunluklarýnýn bildiði þeyleri tanýtýr.
“Onu gördüðünüz zaman oruç tutunuz, onu görünce de oruç açýnýz.” Buyruðu ile kasýd, bazý Müslümanlarýn hilâli görmeleridir. Her insanýn onu görmesi þartý yoktur. Aksine adaletli iki kiþinin hilâl görmeleri, bütün insanlar için yeterlidir. Hattâ daha sahih kabul edilen görüþe göre, adaletli bir kiþinin görmesi dahi yeterlidir. Bu; oruca baþlamak ile ilgilidir. Orucu açýp bayram yapmak ise, bütün ilim adamlarýna göre Þevval hilâlinin görüldüðüne dair adaletli bir þahsýn þahidliði ile câiz deðildir. Bundan tek istisnâ, Ebu Sevr’dir. O adaletli bir kiþinin þahidliði ile bunu câiz kabul etmiþtir.
“Ay böyledir ve böyledir…” diðer bir rivayette “ay yirmi dokuzdur” buyruðu da þu demektir: Ay, bazen yirmi dokuz olabilir. Bunun da anlamý þudur: Asýl itibar hilâledir. Bazen otuz günün tamamýnda görülür, bazen de ay, yirmi dokuz gün olabilir. Hilâl, bazý hallerde görülmeyebilir. O takdirde ayý otuza tamamlamak gerekir. Eksiklik bazen ardý arkasýna iki, üç ve dört ayda dahi görülebilir. Fakat dört aydan fazlasýnda görülmez. Bu hadis-i þerifte bu gibi durumlarda anlaþýlýr iþarete itimat etmenin câiz olduðu hükmü anlaþýlmaktadýr.”[17]
Hevâsýndan hiçbir þey söylemeyen, söyledikleri þeylerin kendisine Allah tarafýndan vahyedilen önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in bu konudaki birkaç hadis-i þeriflerini beraber okuyalým!..
1-Abdullah ibn Ömer (r.anhuma)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurur:
“Hilâli görünceye kadar oruç tutmayýnýz ve yine hilâli görünceye kadar iftar etmeyiniz. Eðer hilâl size karþý bulutla örtülür ise, hilâl için takdir(yani hesab) yapýnýz.”[18]
2- Abdullah ibn Ömer (r.anhuma)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurdu:
“Bir ay, yirmi dokuz gecedir. Hilâli görünceye kadar oruç tutmayýnýz. Eðer hilâl size karþý bulutla örtülürse, Þaban’ýn sayýsýný otuz güne doldurup tamamlayýn.”[19]
3-Abdullah b. Zeyd b. El-Hattab (r.a.)’dan.
O, Ramazan mý, yoksa Þaban mý diye þübhe edilen bir günde halka hitab ederken þöyle dedi:
-Beni dinleyin! Ben, Rasulullah (s.a.s.)’in Ashabý ile beraber oturup konuþtum ve onlara sordum. Rasulullah (s.a.s.)’in þöyle buyurduðunu söylediler:
“Hilâli görünce oruca baþlayýn. Hilâli görünce orucu býrakýn. Menâsike riayet edin. Hava kapalý olursa Ramazan’ý otuza tamamlayýn. Ýki kiþi hilâli gördüklerini söylerse, oruca baþlayýn ve orucu býrakýn.”[20]
4-Ebu Hureyre (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurur:
“Hilâli gördünüz mü oruç tutun, onu gördünüz mü bayram yapýn. Eðer hava bulutlu olursa, otuz gün oruç tutun.”[21]
5-Rasulullah (s.a.s.)’in Ashabýndan bir adamýn bildirdiðine göre, Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurdu:
“Þaban ayýný otuza tamamlamadan ya da hilâli görmeden Ramazan orucuna baþlamayýnýz. Oruca baþladýðýnýz zaman da Ramazan’ý otuza tamamlamadan veya hilâli görmeden orucu bitirmeyiniz.”[22]
“Âlemlere rahmet olarak gönderilen” Rasulullah (s.a.s.) böyle buyurdu!.. Bu buyruk her sözünde dosdoðru söyleyen en son Nebi ve en son Rasul’ün buyruðudur…
“Fetevâyý Hindiyye”de þöyle denilir:
“Þaban ayýnýn yirmi dokuzuncu günü akþam üzeri gurub vaktinde, insanlarýn hilâli araþtýrmalarý bir vecîbedir. Hilâl görülürse, ertesi gün Ramazan orucuna baþlarlar. Eðer hava bulutlu ise, Þaban ayýný otuza tamamlarlar. Ýhtiyarda böyledir.
Kezâ sayýsýný tamamlamak için Þaban ayýnýn hilâlini de Receb ayýnýn yirmi dokuzunda gözetlemek münasib olur.
Bu hususta müneccimlerin (hesab uzmanlarýnýn) haberlerine müracaat edilmeyeceði gibi, sahih olan kavle göre onlarýn sözleri de kabul edilmez. Sirâcü’l-Vehhâc’da da böyledir.
Hattâ bir müneccimin bu hususta yaptýðý hesabla kendisinin amel etmesi de câiz deðildir. Mi’racü’d-Dirâye’de de bu böyledir.”[23]
Allâme ibn Âbidîn (r.a.), “Reddü’l-Muhtar Ale’d-Dürrü’l-Muhtar” adlý meþhur eserinde þunlarý kaydeder:
Metin:
“Muvakkitlerin (vakit hesab uzmanlarýnýn) sözüne itibar yoktur. Mezhebimize göre, adâlet sahibi olanlar bile kabul edilmez.”
Ýzah:
“Muvakkitlerin sözüne itibar yoktur.” Yani, halka oruç farz olmak için onlarýn sözü delil olamaz. Hattâ Mi’rac adlý kitapta: ‘Onlarýn sözü, bilittifak muteber deðildir. Müneccimin kendi hesabý ile amal etmesi câiz deðildir.’ Denilmiþtir.
Nehir’de þu ibare vardýr:
‘Muvakkitlerin, filan gece hilâl gökyüzünde þöyle görülecektir, demeleri ile oruç tutmak lazým gelmez. Sahih kavle göre velev ki, adâlet sahibi olsunlar. Çünkü hesab kesindir.’
Vehbaniyye Þerhi’nde de bunun gibi sözler vardýr.
Ben derim ki: Sübkî’nin sözünü kendi mezhebinin sonra gelen ulemâsý reddetmiþlerdir ki, onlardan bazýlarý Ýbn Hacer ve Remlî’dir.”[24]
Ýslâm fakihleri de böyle diyorlar. Çünkü “Biz, ümmî bir ümmetiz. Yazý yazmaz, hesab yapmayýz!” Rabbimiz Allah ne buyurmuþ ise önderimiz Rasulullah (s.a.s.) nasýl bildirmiþ ise, “Ýþittik ve itaat ettik!” Çaðlarýn deðiþmesiyle ne Allah katýnda ondan baþka din olmayan Ýslâm Dini’nin ölçüsü deðiþir, ne de muvahhid mü’min Müslümanlarýn imaný ile itaatý!...
“Hüküm, yalnýzca Allah’ýndýr. O kendisinden baþkasýna kulluk etmememizi emretmiþtir. Dosdoðru olan din iþte budur, ancak insanlarýn çoðu bilmezler.”[25]
Dipnot
[1]- Ahzab, 33/36.
[2]- Nur, 24/51-52.
[3]- Bakara, 2/285.
[4]- Âl-i Ýmrân, 3/110.
[5]- Necm, 53/3-4.
[6]- Âl-i Ýmrân, 3/32.
[7]- Nisa, 4/80.
[8]- Haþr, 59/7.
[9]- Þöyle buyurur Rabimiz Allah Teâlâ:
“Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladým ve size din olarak Ýslâm’ý seçip beðendim.” Mâide, 5/3.
[10]- Sahih-i Buhârî, Kitabu’s-Savm, B. 13, Hds. 23.
Sahih-i Müslim, Kitabu’s-Sýyâm, B. 2, Hds. 15.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Sýyâm, B. 4, Hds. 2319.
Sünen-i Nesâî, Kitabu’s-Sýyâm, B. 17, Hds. 2140-2141.
Ýmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübra, çev. Hüseyin Yýldýz, Ýst. 2011, C. 3, sh. 142 Hds. 2461-2462.
Ýmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yýldýz, Vdð. Ýst. 2014, c. 7, sh. 392-394, Hds. 9945, 9950, 9952.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensür, çev. Zekerya Yýldýz, Ýst. 2012, C. 6, sh. 572. Ýbn Ebi Þeybe ve Ýbn Merduye’den.
[11]- Bakara, 2/185.
[12]- Tevbe, 9/36.
[13]- Fatýr, 35/43. Fetih, 48/23.
[14]- Hâkim en-Nîþâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, çev. M. Beþir Eryarsoy, Ýst. 2013, C. 3, sh. 108, Hds. 1579.
Hâkim (rh.a)’ýn notu:
“Bu, Buhârî ve Müslim’in þartýna göre senedi sahih olmakla birlikte bunu tahric etmemiþlerdir. Abdülaziz b. Ebi Revvak ise, abid, müctehid, soylu bir aile mensubu, sika bir ravîdir.
Ayný eserin, C. 3, sh. 109’un 94. Dipnotunda bu hadisin tahrici yapýlmýþ ve: “Bu ibare, Ýbn Huzeyme Sahih, 1936’da vardýr.” diye beyan edilmiþtir.
[15]- Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Hzr. Necati Yeniel, Vdð. Ýst. 1988, C. 9, sh. 135.
[16]- Ýbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Barî Muhtasar, çev. Soner Duman- Mehmet Odabaþý, Ýst. 2006, C.4, sh. 417.
[17]- Ýmam Muhyiddin en-Nevevî, Sahih-i Müslim Þerhi el-Minhâc, çev. M. Beþir Eryarsoy, Ýst. 2013, C. 5, sh. 287-288
[18]- Sahih-i Buhârî, Kitabu’s-Savm, B. 11, Hds. 16.
Sahih-i Müslim, Kitabu’s-Sýyâm, B. 2, Hds. 3-9.
Not: Ýmam Müslim (rh.a)’in rivayetindeki ziyade:
“O ay için otuz gün takdir edin.”
Sünen-i ibn Mace, Kitabu’s-Sýyâm, B. 7, Hds. 1655.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Sýyâm, B. 4, Hds. 2320.
[19]- Sahih-i Buhârî, Kitabu’s-Savm, B. 11, Hds. 17.
Sahih-i Müslim, Kitabu’s-Sýyâm, B. 2, Hds. 9.
Sünen-i Nesâî, Kitabu’s-Sýyâm, B. 17, Hds. 2138.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Sýyâm, B. 4, Hds. 2320.
Ýmam Mâlik, Muvatta’, Kitabu’s-Sýyâm, Hds. 2.
[20]- Sünen-i Nesâî, Kitabu’s-Sýyâm, B. 8, Hds. 2116.
Ýmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübra, çev. Hüseyin Yýldýz, Ýst. 2011, C.3, sh. 133, Hds. 2437.
[21]- Sahih-i Müslim, Kitabu’s-Sýyâm, B. 2, Hds. 17.
Sünen-i ibn Mace, Kitabu’s-Sýyâm, B. 7, Hds. 1655.
Sünen-i Nesâî, Kitabu’s-Sýyâm, B. 12, Hds. 2124-2125.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Sýyâm, B. 7, Hds. 2327.
Ýmam Mâlik, Muvatta’, Kitabu’s-Sýyâm, Hds. 3.
[22]- Ýmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 7, sh. 383, Hds. 9926.
Abdurrezzak es-San’ânî, Musannef, çev. Hüseyin Yýldýz, Ýst. 2012, C. 4, sh. 220, Hds. 7337.
[23]- Fetâvâyi Hindiyye, çev. Mustafa Efe, Ank. T.y, C. 2, sh. 15-16.
[24] - Ýbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtar Ale’d-Dürrü’l-Muhtar, çev. Ahmed Davudoðlu, Ýst. 1983, C. 4, sh. 262-263.
[25] - Yusuf, 12/40.