"Onlar, hâlâ cahiliyye hükmünü mü arýyorlar?” (1) diye soruyor Âlemlerin Rabbi ve Ýlâhý Allah Teâlâ!..
Ýçinde yaþamaya mecbur kýlýndýðýmýz cahiliyye toplumunda son geliþen toplumsal siyasî tercihin ortaya koyduðu hakikat, halkýn çoðunluðunun kendisini Müslüman saydýðý toplumda, bu soruya verilecek en gerçekçi cevab:
- Evet, onlar, hâlâ cahiliyye hükmünü arýyor, hâlâ cahiliyye hükmünü istiyor ve cahiliyye, yani gayr-ý Ýslâmî hükümlere razý oluyorlar!..
Laik-demokratik bir sistemi benimsemiþ, demokrasinin kazanmasý için gayret göstermiþ ve sonunda yetkili kýldýklarý, Allah’ýn indirdiði hükümlerle hükmetmeyen yöneticileri, “Demokrasi kazandý!” diye, demokrasinin zaferini ilân etmiþlerdir…
Küfrün tek millet ve demokrasinin, gayr-ý Ýslâmî cahiliyye düzenlerinden bir düzen olduðu malumdur… Ýslâm anlayýþýnda, gayr-ý Ýslâmî bütün beþerî ve taðutî düzenlerin ortak adý, cahiliyyedir!.. Bu düzenlerin isimleri, ideolojileri, programlarý ve hedefleri ne olursa olsun, hepsi vahyi reddeden, Allah’ýn yerine baþka yasa koyuculara yönelip itaat eden, hükmü, Allah’dan baþkalarýna veren, Ýslâm'ý devre dýþý býrakýp yasaklayan cahiliyyeden baþkasý deðildirler…
“Biz de müslümanýz” diyen onlarca milyon insanlar, cahiliyyenin hükmeden ya da o hükümleri uygulayan yönetici seçimine iþtirak edip onlarý kendilerine vekil kýlýp görevlerinde destek verenler, bu iþlerini “vâcib” görerek yapmakta, bu amellerini yerine getirdiklerinden dolayý sevab beklemektedirler… Çünkü bunca zaman, bunca imkân ve cüzdan harcamakta, bunu Müslümanlara yapýlmýþ bir hizmet kabul etmekte, bir cihad faaliyeti görmektedirler… Böyle deðilse, bunca zaman, imkân ve cüzdan harcamalarýn bütünü israf olur ki, þu ayetlerin muhatabý olurlar:
“Ýsraf etmeyin. Çünkü O (Allah), israf edenleri sevmez.” (2)
“Ýsraf ederek saçýp savurma. Çünkü saçýp savuranlar, þeytanýn kardeþleri olmuþlardýr. Þeytan ise, Rabbine karþý nankördür.”(3)
Allah’ýn indirdikleri hükümlerle hükmetmeyen ve onlarý uygulamayanlar, onlarýn yerine cahiliyye hükümleriyle hükmedip cahiliyye hükümlerini uygulayanlar, kendilerini Müslüman kabul eden onlarca milyon insanlar tarafýndan seçilip görevli kýlýndýlar… O seçilenler de görev makamlarýna oturup cahiliyye hükümleriyle görev yapmaya devam ettiler… Bazýlarý göreve devam ederken, bazýlarý da yeni göreve baþladýlar… Cahiliyyenin hükmünü uygulayacak olanlar, kendilerini Müslüman kabul edip onlarý seçenler gibi, “Müslüman” olduklarýný beyan etmektedirler… Seçenler de, seçilenler de, “biz müslümanýz” diyorlar… Cahiliyyenin hükmüyle amel edenler, hayýrlý ve iyi bir amel ettiklerini savunmakta, demokrasinin kazanmasýna yardýmcý olmakta ve demokrasinin zaferinin sevincini yaþamaktadýrlar…
Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle soruyor:
“Onlar, hâlâ cahiliyye hükmünü mü arýyorlar?”
Ve katýksýz iman etmiþ olanlarý, cahiliyye hükmünü benimsemiþ, onunla yönetmek ve yönetilmek isteyenleri birbirinden ayýrarak þöyle buyuruyor ayetin devamýnda Rabbimiz Allah Teâlâ:
“Kesin inanan bir topluluk için hükmü, Allah’dan daha güzel olan kimdir?”
Müstevlî ve müstekbir taðutlar tarafýndan iþgal edilen Ýslâm topraklarýndaki cahiliyye egemenliði, her yerde ayný durumu ortaya koymaktadýr… Çaðdaþ cahiliyye, Ýslâm öncesi cahiliyyenin ayný karakterini gündeme getirmekte ve “küfür cephesinde yeni bir þey yok!” dedirtmektedir…
“Bazý ilim ve fikir adamlarý, cahiliyye devrini yalnýzca Arablarýn putperestliðine, kan davalarýna ve diðer ahlâkî bozukluklarýna inhisar ettirmenin, cahiliyye tezahürlerini cahiliyyenin kendisi diye kabul etmenin yanlýþ olduðunu belirtmiþlerdir. Buna göre, insanlarýn nefsânî ve keyfî arzularýna köle olduklarý, Ýlâhî Kitab’a tabi olmayý reddettikleri, zulüm, sömürü ve ýrkçýlýk gibi yaygýn kötülüklerle beslenip ayakta duran sistem ve rejimlerin hâkim olduðu her zaman ve mekânda cahiliyye varlýðýný sürdürmektedir.” (4)
Cahiliyye, Ýslâm’ýn zýddý ve muhalifi, cahiliyyenin hükümleri de, Allah’ýn indirdiði hükümlerinin muhalifi olup, Allah’ýn hükümlerinin yasaklandýðý toplumlarda, onun yerini iþgal edip, insanlara egemen olmaktadýr… Böylece zulmün en korkuncu ve sömürünün en çetini ortaya çýkmaktadýr…
“Kim Allah’ýn indirdikleriyle hükmetmezse, iþte onlar zalimlerin tâ kendileridir.” (5) diye buyuran Rabbimiz Allah, bu zulümden ve bu sömürüden dolayý uyarmakta, cahiliyye hükmüyle hükmedenlerin zalimler olduðunu beyan etmektedir…
Gayr-ý Ýslâmî hükümlerle yöneten yöneticileri seçen on minyonlarca kendisini müslüman kabul eden insanlar, iþgal edilen Ýslâm topraklarýnda esaret altýnda bulunurken nasýl davranacaklarýný, Allah’ýn Kitabý’na ve Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ne sormadan, dünya rahatlýðýný tercih ederek kendilerinin rahatlýðýný hedeflemekte ve kendilerine dünya rahatlýðýný saðlayacak birine yönetim yetkisini vermektedirler… Onlar, dünya rahatlýðýný istemekte, bunun için çalýþmakta ve kendilerine rahatlýðý saðlayacak laik-demokratik bir düzeni benimsemiþ görünmektedirler… Onlarýn zâhirî yönleri, bu kanaati pekiþtirmekte ve niyetleri ne olursa olsun amelleri, cahiliyye hükmü üzere olduðu net olarak belli olmaktadýr… “Ýslâm, zâhire göre hükmeder ve insaný, niyetinden dolayý Allah hesaba çeker…” Þu gerçek hiçbir zaman unutulmamalýdýr: Ýyi niyet, haramý helâl etmez!..
Allah Teâlâ þöyle buyurur:
“Kim dünya hayatýný ve onun çekiciliðini isterse, onlara yapýp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar, bunda hiçbir noksanlýða uðratýlmazlar.
Ýþte bunlarýn, ahirette kendileri için ateþten baþkasý yoktur. Onlarýn onda (dünyada) bütün iþledikleri boþa çýkmýþtýr ve yapmakta olduklarý þeyler de geçersiz olmuþtur.” (6)
“Kim ahiret ekinini isterse, Biz, ona kendi ekininde artýrmalar yaparýz. Kim dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz, ancak onun ahirette bir nâsibi yoktur.” (7)
“Kim dünyanýn yararýný isterse, ondan veririz. Kim ahiret sevabýný isterse, ona da ondan veririz. Biz þükredenleri pek yakýnda ödüllendireceðiz.” (8)
Ferd olsun, toplum olsun insan neye talib olur ve o uðurda çalýþýrsa, Allah, kendisine onu nâsib eder… Kiþinin ulaþtýðý sonuç, elleriyle kazandýðýndan baþkasý deðildir… Neye çalýþmýþ ise elde edeceði odur… Hakka çalýþmýþ ise hakka ulaþýr, bâtýla çalýþmýþ ise ulaþacaðý bâtýldýr…
“Þübhesiz insana kendi emeðinden baþkasý yoktur.
Þübhesiz kendi emeði (veya çabasý) görülecektir.
Sonra ona en noksansýz karþýlýk verilecektir.”(9)
Ýnsanlar, laiklik ve demokrasinin gereðini yapýp laiklik ve demokrasi için çalýþtýlar… Çalýþmalarýnýn sonunda demokrasi kazandý ve zafere ulaþtý… Eðer insanlar, mallarý, canlarý, zamanlarý, imkânlarý ve cüzdanlarýyla demokrasi için çalýþtýklarý gibi, Ýslâm için çalýþmýþ olsalardý ve muvahhid mü’minler olarak toplumda Allah’ýn hükümlerinin egemenliðini istemiþ olsalardý, Allah, onlarýn ihlâslarý ölçüsünce kendilerine Ýslâm’ýn hâkimiyetini nâsib edecekti!.. Ýnsana ancak emeðinin karþýlýðý vardýr… Emeðini neye ve niçin harcamýþ ise, elde edeceði odur…
“Kadýnlara, oðullara, kantar kantar yýðýlmýþ altýn ve gümüþe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu þehvet, insanlara süslü ve çekici kýlýndý. Bunlar, dünya hayatýnýn metaýdýr. Asýl varýlacak güzel yer, Allah katýnda olandýr.”(10)
Ýnsan, tabiatý icâbý, süslü, çekici ve dünya menfaatine uygun olanlara meyledicidir… O, dünya hayatýnýn rahatlýðýný hedeflediði ve fânîyi, bakîye tercih ettiði zaman büyük bir hâtânýn içine girer, yanýlýr ve aldanýr…
Bundan dolayý, Âlemlerin Rabbi Allah, insan kullarýný uyarmakta, dikkatli olmaya davet etmektedir:
“Ey insanlar, hiç þübhesiz Allah’ýn va’di haktýr. Öyleyse dünya hayatý sizi aldatmasýn ve aldatýcý(lar) da, sizi Allah ile (Allah’ýn adýný kullanarak) aldatmasýn.” (11)
Ýnsanlar, Rabbleri Allah’ýn gönderdiði vahye katýksýz iman etmiþ olduklarýný söylüyor, Rabb ve Ýlâh olarak Allah’a, hayat nizamý olarak Ýslâm’a, hayat kitabý olarak Kur’ân’a, hayat önderi olarak Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’e inandýklarýný beyan ediyorlarsa, çok daha uyanýk davranmalý, çok daha dikkatli olmalýdýrlar!.. Dünya hayatýnýn rahatlýðýna, süsüne, çekiciliðine aldanmamalý, fânîyi, bakîye tercih etmemeli, aksine ahireti hedefleyip, bakîyi, fânîye tercih etmelidir… Ayrýca onlarýn imanýndan, dininden, salih amellerinden, ahlâkýndan taviz koparmak, onlarý Allah’tan yani Allah’ýn rýzasýndan uzaklaþtýrmak isteyen aldatýcýlara kanmamak gerekir… Asla unutmamalarý gerekli olan gerçek: “Asýl varýlacak yer, Allah katýnda olandýr!”
Bunun için yegâne Rabbimiz Allah þöyle buyurur:
“De ki: ‘Size, bundan daha hayýrlýsýný bildireyim mi? Korkup sakýnanlar için Rabblerinin katýnda, içinde temelli kalacaklarý, altýndan ýrmaklar akan cennetler, tertemiz eþler ve Allah’ýn rýzasý vardýr. Allah, kullarý hakkýyla görendir.’
Onlar: ‘Rabbimiz, þübhesiz biz iman ettik, artýk bizim günahlarýmýzý baðýþla ve bizi ateþin azabýndan koru’ diyenler,
Sabredenler, doðru olanlar, gönülden boyun eðenler, infâk edenler ve seher vakitlerinde baðýþlanma dileyenlerdir.”(12)
Muvahhid mü’min müslümanlar, kadýnýyla, erkeðiyle, genciyle ve ihtiyarýyla böyle olmalý, hangi çaðda, hangi asýrda, hangi mekânda, hangi zamanda olurlarsa olsunlar, kalbleri ve ayaklarý Allah’ýn dini üzerinde sabit olmalý, kaymamalý, sarsýlmamalý… Rüzgar, hangi taraftan ve ne þiddetle eserse essin, onlarýn dik duruþunu, Tevhid üzere oluþunu sarsmamalý, eðip bükmemelidir… Hele hele, Ýslâm’ýn mahkûm, taðutî ve beþerî hâkim kýlýndýðý beldelerde hiçbir taðutî hareketi desteklememeli ve zulmedenlere eðilim göstermemelidir… Kim olursa olsun, “Allah’ýn indirdikleriyle hükmetmeyenler zulmedenlerin tâ kendileri olduðunu” idrak etmeli ve zalimlerin yardýmcýsý olmadýðý gibi, savunucusu da olunmayacaðý bilinmelidir…
Þuurlu bir þekilde bilmeli ve idrak edilmelidir ki, laik-demokratik ve gayr-ý Ýslâmî Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “Anayasa” sýnýn altmýþ sekizinci maddesi gereði:
“Siyasî partiler, demokratik siyasî hayatýn vazgeçilmez unsurlarýdýr.
Siyasî partiler, önceden izin almadan kurulur ve Anayasa ve kanun hükümleri içinde faaliyetlerini sürdürürler.
Siyasî partilerin tüzük ve programlarý, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüðüne, insan haklarýna, millet egemenliðine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykýrý olamaz.”
Görüldüðü gibi, kimler kurarlarsa kursunlar, laik-demokratik ve gayr-ý Ýslâmî Türkiye Cumhuriyeti Devleti partilerinin hepsi demokrasinin vazgeçilmez unsurlarý olup, tüzük ve programlarý, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykýrý olamaz… Bundan dolayý, demokratik seçimlerde hangi parti fazla oy alýp kazanýrsa, onun kazanmasý, “demokrasinin kazanmasý” dýr… Bunun için, her demokratik seçim sonrasý yetkili makamlarda oturanlar: “Demokrasi kazandý” diyorlar…
Kendilerini müslüman sayýp gören kitleler, yeniden düþünmeli… Baþlarýný iki elleri arasýna alýp derin derin tefekkür etmelidirler… Onlarýn, hangi niyetle olursa olsun destekledikleri, mallarýyla ve canlarýyla hizmet edip yardým ettikleri, böylece kazandýklarýný ilân ettikleri partilerinden dolayý kim kazandý ve bu, gerçekten bir kazanmak mýydý?!..
Allah'ýn haram kýldýðý yollardan elde edilen kazanç bir kazanma mýdýr?.. "Biz de müslümanýz" diyenler, haramdan elde edilen serveti, bir kazanma olarak mý görüyorlar?..
Eldeki parasýný faize yatýrýp, çokça faiz elde ederek malýný artýranýn kazancý bir kazanma mýdýr?
Rabbimiz Allah þöyle buyurur:
“Faiz (ribâ) yiyenler, ancak þeytan çarpmýþ olanýn kalkýþý gibi, çarpýlmýþ olmaktan baþka (bir tarzda) kalkmaz. Bu, onlarýn: ‘Alým-satým da ancak faiz gibidir’ demelerinden dolayýdýr. Oysa Allah, alýþ-veriþi helâl, faizi haram kýlmýþtýr.”(13)
Cabir (r.a.)’ýn rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.), ribâyý (faizi) yiyene, yedirene, kâtibine ve þahidlerine lanet etti ve:
“Onlar, eþittirler!” buyurdu.(14)
Hâl böyle iken, bu, bir kazanma mýdýr?
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ:
“Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taþlar ve fal oklarý ancak þeytanýn iþlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçýnýn. Umulur ki, kurtuluþa erersiniz.” (15) buyurmaktadýr.
Ýbn Ömer (r. anhuma)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurur:
“Ýçkiye on yönden lânet edilmiþtir:
Ýçkinin kendisine, onu imâl edene, imâl etmek isteyene, satýcýsýna, müþterisine, taþýyanýna, taþýttýranýna (yani sipariþ edene), bahasýný yiyenine, içenine ve içirenine.”(16)
Apaçýk hakikat bu iken, meyhâneler ya da kumarhâneler açýp iþletmek ile bolca paralar kazananlarýn kazandýklarý bir kazanma mýdýr?..
Bu örnekler gibi, Allah’ýn haram kýldýðý birçok kazanç yollarý örnek verilebilinir…
Her mü’min müslüman, inanýp idrak eder ki, bu kazanmalarýn hiçbiri kazanmak deðildir… Aksine hepsi haram ve dünyada da, ahirette de kaybetmekten baþka bir þey deðildir!..
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, muvahhid mü’min kullarýnýn üzerindeki nimetini tamamlamýþ, dinleri olan Ýslâm’ý mükemmelleþtirip ondan razý olmuþ (17) ve Ýslâm’dan baþka herhangi bir ideolojiyi, doktrini, beþerî düzeni benimseyenlerden asla kabul etmeyeceðini, böyle bir düzeni benimsemiþ, onunla yönetip yönetilenlerden asla kabul etmeyeceði gibi, onlarýn ahirette de kaybedenlerden olduðunu beyan buyurmuþtur… Bunlarýn zararda, ziyanda ve hüsranda olduklarýný asra yemin ederek açýklamýþtýr…
Þöyle buyurur Rabbimiz Allah Azze ve Celle:
“Kim Ýslâm’dan baþka bir din ararsa, asla ondan kabul edilmez ve o, ahirette de kayba uðrayanlardandýr.”(18)
“Asra andolsun.
Gerçekten insan ziyandadýr.
Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakký tavsiye edenler ve birbirlerine sabrý tavsiye edenler baþka."(19)
Baþta laik-demokratik düzen olmak üzere bütün gayr-ý Ýslâmî beþerî düzenler þirk ve küfür temeli üzerine binâ edilmiþ, her iþi ve her durumu isyandýr… Böyle düzenlerde Allah’ýn haram kýldýðý her þey yasal olarak serbest kýlýnmýþtýr… Her türlü masiyetin iþlendiði, egemen güçlerin eliyle yaptýrýlýp vergilendirilen kazanç hâline getirildiði laik-demokratik düzende yapýlan seçimlerde hangi parti kazandý?!.. Bu, gerçekten bir kazanma mýydý?!.. Tekrar tekrar düþünülmelidir!.. Eðer hâlâ düþünebiliyorsa insanlar!..
Laik-demokratik gayr-ý Ýslâmî bir düzenin devamýný saðlamak kim ve kimler için bir kazanma olduðunun farkýnda deðiller midir kendisini müslüman kabul edenler?.. Þirk ve küfür düzenini dimdik ayakta tutanlarýn iddiasý: Yavaþ yavaþ Ýslâm!.. Yavaþ yavaþ Ýslâm için, küfür ve þirk düzenini onlarca yýldýr ayakta tutmaya gayret edenlerin az gidip uz gidip, dere-tepe düz gidip, altý ay bir güz gidip geriye baktýklarýnda bir arpa boyu yol gitmediklerini görmüyorlar mý?!.. Bunun anlaþýlmasý için, Allah’ýn nûruyla bakacak firasetli gözlere ve idrak edecek kalblere ihtiyaç vardýr!..
Rabbimiz Allah:
“Yeryüzünü gezip dolaþmýyorlar mý, böylece onlarýn kendisiyle akledebilecek kalbleri ve iþitebilecek kulaklarý oluversin? Çünkü doðrusu, gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalbler körelir.” (20) buyurmaktadýr…
Ve þirk koþmadan yalnýzca kendisine ibadet etsinler diye yarattýðý insan kullarýna sesleniyor Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ:
“Ey Âdemoðullarý, Ben size and vermedim mi ki: ‘Þeytana kulluk etmeyin, çünkü o, sizin için apaçýk bir düþmandýr?
Bana kulluk edin, doðru yol budur!’
Andolsun o (þeytan), sizden birçok insan neslini saptýrmýþtý. Yine de aklýnýzý kullanmýyor muydunuz?” (21)
Ýslâm, Allah’ýn dini ve mü’min müslümanlarýn ondan baþkasýný asla kabul etmediði hayat nizamýdýr… Gayr-ý Ýslâmî düzenler ise, þeytanýn düzenidir… Allah’a kulluk edenler Ýslâm’a sarýlýrken, þeytana kulluk edenler ise, gayr-ý Ýslâmî düzenlere sarýlýyor, destekliyor, yardýmcý oluyor ve yaþamasý için çalýþýp çabalýyor… Bunu yaparken de doðru, hayýrlý ve güzel bir iþ yaptýklarýný zannediyorlar…
Yegâne Rabbimiz ve Ýlâhýmýz Allah Azze ve Celle þöyle buyuruyor:
“De ki: ‘Davranýþ(amel) bakýmýndan en çok hüsrana uðrayacak olanlarý size haber vereyim mi?
Onlarýn, dünya hayatýndaki bütün çabalarý boþa gitmiþken, kendilerini gerçekten güzel iþ yapmakta sanýyorlar.”(22)
Ýþte apaçýk gerçekler!..
Ve:
“Þübhesiz bunlarda, aklýný kullanabilen bir topluluk için gerçekten ayetler vardýr.” (23)
Dipnot
(1)- Mâide, 5/50.
(2)- En’âm, 6/141. Arâf, 7/31.
(3)- Ýsra, 17/26-27.
(4)- Türkiye Diyanet Vakfý Ýslâm Ansiklopedisi, Ýst. 1993, C. 7, Sh. 19.
(5)- Mâide, 5/45.
(6)- Hud, 11/15-16.
(7)- Þûrâ, 42/20.
(8)- Âl-i Ýmrân, 3/145.
(9)-Necm, 53/39-41.
(10)- Âl-i Ýmrân, 3/14
(11)- Fatýr, 35/5. Lokman, 31/33.
(12)- Âl-i Ýmrân, 3/15-17.
(13)- Bakara, 2/275
(14)- Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Müsâkat, B. 19, Hds. 106.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Buyu, B. 2, Hbr. 1221.
Sünen-i Ýbn Mace, Kitabu’t-Ticare, B .58, Hbr. 2227.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Buyu, B. 4, Hbr. 3333.
Sünen-i Nesaî, Kitabu’z-Ziynet, B. 25, Hbr. 5070-5073.
(15)- Mâide, 5/90
(16)- Sünen-i Ýbn Mace, Kitabu’l-Eþribe, B. 6, Hds. 3380-3381.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Buyu, B. 58, Hds. 1311.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Eþribe, B. 2, Hds. 3674.
Taberânî, Mu’cemu’s-Saðir Tercüme ve Þerhi, çev. Ýsmail Mutlu, Ýst. 1997, C. 2, Sh. 202, Hds. 518.
Hâkim en-Nîsâbûrî, El-Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, çev. M. Beþir Eryarsoy, Ýst. 2013, C. 9, Sh. 540, Hds. 7311.
(17)- Bkz. Mâide, 5/3.
(18)- Âl-i Ýmrân, 3/85.
(19)- Asr, 103/1-3.
(20)- Hacc, 22/46.
(21)- Yasin, 36/60-62.
(22)- Kehf, 18/103-104.
(23)- Ra’d, 13/4.