“Taraflarýn, diðer adýyla Moðollarýn Ýslâm diyarýna giriþleri hadisesini kaleme almaktan yýllarca çekinip durdum. Bu olayý kaydetmeyi hiç de istemiyordum. Bazen bunu yazmanýn gereðine inanýyor, bir adým ileri atarken, iki adým geri atýp vazgeçiyordum. Ýslâm’ýn ve Müslümanlarýn ölüm haberlerini ve baþlarýna gelen büyük felâketi yazmak, kimin kolayýna gidebilir? Kim bu büyük felâketin yazýlmasýný ve anlatýlmasýný kolay görebilir? Keþke annem beni doðurmasaydý, keþke bu büyük felâketten evvel ölüp gitseydim! Adým ve saným unutulsaydý da bu olayla karþýlaþmasaydým, böyle bir olayý yaþamasaydým! Bu büyük ve dehþet verici olay, muazzam musibet, gün ve gecelerimizi kararttý, hayatýmýzý periþan etti. Bölgede yaþayan bütün insanlarý ve özellikle Müslümanlarý kökünden kazýdý. Þayet birisi çýkar da:
Cenâb-ý Allah’ýn, Hz.Âdem’i yarattýðý günden bu güne kader bu büyük felâketin benzeri görülmüþ ve yaþanmýþ deðildir! Derse, mutlaka doðru söylemiþ olacaktýr. Moðol istilâsý felâketini yazan tarihler, bu olayý bütün dehþetiyle ne kadar anlatýp dursalar, yine de kýyýsýndan kenarýndan geçmemiþlerdir diyebilirim.
Ýnsanoðullarýn yeryüzünde yaþadýðý en büyük musibet ve felâketlerinden birisi olarak, Buhtunnasr-ýn Ýsrailoðullarýna karþý giriþtiði katliâm ve Kudüs þehrini tahrib etmesi olayý kaydedilir. Bu lânetli heriflerin (Moðollarýn) tahrib ettiði ve Müslümanlarýn baþýna getirdiði felâket, ne Ýsrailoðullarýnýn baþýna gelen felâkete benzer, ne de Kudüs’ün tahrib edilmesine. Harabeye çevrilen her bir þehir, Kudüs’ün baþýna gelen felâketi yaþamýþtýr. Müslümanlardan öldürülenlerin sayýsý, Ýsrailoðullarýndan öldürülenlerle kýyaslanamaz. Moðollarýn bir þehirde öldürdükleri Müslüman sayýsý, belki yeryüzünde yaþayan bütün yahudîlerin toplamýndan çok daha fazla idi. Cenâb-ý Allah’tan temennimiz, bu dünya ayakta durduðu müddetçe kýyamet kopuncaya kadar, belki Ye’cûc ve Me’cûc olayý hariç, inþallah bir daha böyle büyük musibet ve dehþet verici bir felâketin insanlarýn baþýna gelmemesidir.
Dünyanýn sonlarýna doðru zuhur edecek olan Deccâl, kendisine tâbi olan insanlara dokunmayacak, fakat kendisine muhalefet edenleri ise yok edecektir. Amma Moðollar, yeryüzünde hiç kimseyi sað býrakmadýlar. Kadýnlarý, erkekleri, küçük yaþtaki çocuklarý toptan katliâma uðrattýlar. Hattâ hamile kadýnlarýn karýnlarýný deþerek, taþýdýklarý ceninleri bile öldürdüler. Böyle bir musibet karþýsýnda“Ýnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciun, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahi’l-aliyyi’l-azim” demekten baþka bir çaremiz yoktur.”(1)
Böyle feryâd eden meþhur tarih yazarý Ýbnü’l-Esir (ra), “el-Kâmil Fi’t-Tarih” adýný verdiði ünlü tarihinde onlarca sahifeyi yalnýzca Moðollarýn zulmünü anlatmak için yazmýþtýr.
Ýmam Ýbn Kesîr (ra) ise, “el- Bidaye ve’n- Nihaye” adlý eserinde “Hicretin Altýyüzonyedinci Senesi” olaylarýný beyan ederken þöyle yazýyor: “Bu sene, Timuçin adýný taþýyan Cengiz Han sebebiyle umumî bir belâ ve büyük bir musibet meydana geldi. Allah, Ona ve beraberindeki Tatarlara lânet etsin. Hepsini kahretsin. Bunlarýn yaptýklarý cidden çok kötüydü. Her tarafý bozguna uðratmýþlar, her yerde fesâd çýkarmýþlardý. Çin’in en uç noktasýndan ulaþtýklarý Irak’a ve çevresine kadar her tarafa zarar vermiþler, nihayet Erbil’e ve kazalarýna ulaþmýþlardý. Bu sene Irak, Cezire, Þam ve Mýsýr dýþýndaki tüm Ýslâm âlemini ele geçirmiþler, buralardaki Harezmli, Kýpçak, Gürcü, Lân, Hazar ve diðer kavimlerin tümünü kahretmiþlerdi. Bu sene, Müslüman topluluklardan ve diðerlerinden müteaddid beldelerde sayýlamayacak ve evsafý belirtilemeyecek kadar çok sayýda insaný öldürmüþlerdi. Özetle, girdikleri bütün beldelerdeki savaþçýlarý, erkekleri tümden, kadýn ve çocuklardan da çoðunu öldürmüþlerdi. Buralardaki mallarý, þayet ihtiyaçlarý varsa yaðmalayýp alýyorlar, þayet ihtiyaçlarý yoksa yakýyorlardý. Hattâ onlar, taþýmaktan âciz çok miktarda aldýklarý ipeði bir araya getirip topluyorlar, sonra da ateþe verip seyrediyorlardý. Evleri yýkýyorlar, yýkamadýklarýný da yakýyorlardý. En fazla da camîleri ve mescidleri yakýyorlardý. Müslümanlara savaþýyor, esir ediyor, onlarý çembere alarak savaþta haklarýnda gelemediklerini öldürüyorlardý.”(2)
Meþhur müfessirlerden Ýmam Ýbn Kesîr (ra), ayný eserinde, “Hicret’in Beþyüzdoksandört Senesi” olaylarýný anlatýrken þöyle diyor: “Bu sene, Tatar haný Cengiz Han ortaya çýktý. Hakimiyetini birçok yere yaydý. Allah, mustehakýný versin. Tatarlarýn ve maiyetindeki Türk emirlerinin uymalarý için bir yasa çýkarmýþtý. Cahiliyet hükümleri arayan kimseler, ancak bu yasaya uyabilirlerdi.” (3)
“Cengiz Han, Tatarlar nezdinde büyük sultandý. Tatarlarýn bugünkü krallarýnýn babasýdýr. Ona mensubturlar. Kaan’ý tazim edenler, Cengiz Han’a saygýyý amaçlarlar. Cengiz Han, Tatarlar için bir yasa (Kanunlar Külliyatý) koymuþtu. Bununla hüküm verilir ve bu hükümlere uyulurdu. Amma bu kanunlarýn Hükümlerinin çoðu, Allah’ýn Þeriatý’na ve kitablarýna aykýrýydý. Tatarlar da bu kanunlara uymuþlardý”(4)
Cuveynî, Cengiz Han’ýn yasasýndan bazý maddeler aktarmýþtýr. Þöyle ki:
“Zinâ eden kiþi, evli olsa da olmasa da öldürülür.
Ayný þekilde homoseksüellik yapan da öldürülür.
Kasden yalan söyleyen öldürülür.
Büyü yapan öldürülür.
Casusluk yapan öldürülür.
Çekiþmekte olan iki kiþi arasýna giren ve bu iki kiþiden birisine yardým eden öldürülür.
Durgun suya idrar yapan öldürülür.
Durgun suya dalan öldürülür.
Sahibinin izni olmaksýzýn bir esire yemek yediren veya su içiren veya bir þey giydiren öldürülür.
Kaçak birini görüp de sahiblerine veya hükümete teslim etmeyen öldürülür.
Bir esire yemek yediren veya yiyecek bir þeyi bir kimsenin önüne atan öldürülür. Çünkü yiyeceði önüne atmamalý, aksine bizzat eliyle ona vermelidir.
Bir kimse bir baþkasýna yemek yedirecekse, önce kendisi o yemekten tadmalýdýr. Misafir, Emir olsa bile böyle yapmalýdýr. Amma esire yedirmemelidir.
Bir kimse yemek yerde, yanýndakine yedirmezse öldürülür.
Bir hayvaný boðazlayan kimse, o hayvan gibi boðazlanýr. Hayvaný boðazlamamalý, aksine karnýný yarmalý ve içinden önce eliyle kalbini tutup çýkarmalý.”
Bütün bu hükümler Allah’ýn, kullarý olan peygamberlere indirmiþ olduðu þeriatlerine muhaliftir. Son peygamber Muhammed b. Abdullah (sav)’e indirilen muhkem þeriatý terk edip, neshedilmiþ baþka þeriatlerin hükmünce amel eden kimse kâfir olduðuna göre, Cengiz Han’ýn yasalarýna göre hareket eden kimse nasýl kâfir olmasýn? Bu hükümlere uyan kimse, Müslümanlarýn icmâýyla kâfir olur. Zira yüce Allah buyurmuþtur ki: “Onlar, hâlâ cahiliyye hükmünü mü arýyorlar? Kesin bilgiyle (yakînen) inanan bir topluluk için hükmü, Allah’dan daha güzel olan kimdir?” (5/Mâide, 50)
“Hayýr, öyle deðil. Rabbi ne andolsun, aralarýnda çekiþtikleri þeylerde seni hakem kýlýp sonra senin verdiðin hükme, içlerinde hiçbir sýkýntý duymaksýzýn, tam bir teslimiyetle teslim olmadýkça, iman etmiþ olmazlar.” (4/Nisa, 65) (5)
Hicrî 7. –Miladî 13. Asrýn en büyük fitnesi ve en korkunç felâketi, Ýslâm topraklarýnýn Moðol ordularý tarafýndan iþgal edilmesi olmuþtur. Moðol kâfir ve müþrikleri, krallarý Cengiz Han’ýn yasalarýna baðlýydýlar. Müþrik Moðol ordusunun baþýndaki baþkomutanlarý Hulugu ile Baycu Noyan, Cengiz Han’ýn küfür ve þirk yasasýyla amel ediyor ve iþgal ettikleri Ýslâm topraklarýnda bu yasayý uyguluyorlardý. Alaaddin Ata Melik Cüveyrî, “Tarih-i Cihangüþa” adlý eserinde, Cengiz Han’ýn kanunlarý için þunlarý kaydeder: “Cengiz Han, kendi kafasýna göre her iþe bir kural, her duruma bir ferman ve her suça bir ceza (had) getirdi. Tatar kavimlerinin okuma- yazmalarý olmadýðý için onlarýn çocuklarýna, Uygarlardan yazýyý öðretmelerini emretti. Sonra bütün yasalarý tomarlara yazdýlar. Ona, yasanâme-i buzurg (büyük yasanâme) adýný koydular. Onu, þehzâdelerin hazinesinde bulunmasýna karar verdiler. Bir han, ordu sevkedeceði veya þehzâdelerle meþveret edip karar vereceði zaman o tomarlarý getirip ona göre karar verirdi. Ordu teþkili, þehirlerin yýkýlmasý ve imar edilmesi gibi iþler de ona dayanýlarak yapýlýrdý.” (6)
Makrizî ise, þunlarý beyan ediyor:
“(Cengiz’in) ölümünden sonra çocuklarý ve onlarýn çocuklarý, ilk Müslümanlar nasýl Kur’an’ýn hükümlerine uymaya çalýþmýþlarsa, ayný dakiklikle Yasa’nýn emirlerini yerine getirmiþlerdir. Bu, onlar için bir nevi din mahiyetinde idi ve bunlardan birinin Yasa’ya aykýrý hareket etmiþ olduklarý bilinmemektedir.” (7)
Hevâsýný ilâhlaþtýran Cengiz Han, Moðollarýn idaresi için bir anayasa yapmýþ, gerek kendisi gerekse ondan sonra gelenler bu gayr-ý Ýslâm’i þirk anayasasýyla yönettiler. Bu yasalara göre hükmeden müþrik Moðol ordusu, Ýslâm topraklarýný istilâ etti, yüzbinlerce insanýn boynunu vurdu ve kanýný akýttý. O günün Ýslâm âleminin baþþehri olan Baðdat’ý iþgal edip, Ümmetin Halifesi ve Ýslâm Milleti’nin Ýmamý olan Abbasî Halifesi Müsta’sým Billah’ý Þehid edip, Ümmeti halifesiz ve baþsýz býraktýlar. 20 Muharrem 656/27 Ocak 1258 tarihinde gerçekleþen bu felâket neticesinde hilafet, kýsa bir müddet de olsa ortadan kaldýrýldý. (8)
Hevâsýný ilâhlaþtýran (9) ve Allah’ýn indirdikleriyle hükmetmeyen, böylece kâfir, zalim ve fasýk olan (10) Cengiz Han ve ona itaat edip tabi olanlarýn hükümleri þirk ve küfürdür. Hepsi Cahiliyyenin hükümleridir! Ýmam Ýbn Kesîr, “Tefsiru’l- Kur’âni’l-Azim” adlý meþhur tefsirinde “Onlar, Hâlâ Cahiliyye hükmünü mü arýyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’dan daha güzel olan kimdir.”(11) ayetini tefsir ederken þunlarý beyan etmektedir: “Cenâb-ý Allah, her türlü hayrý kapsayan ve her türlü þerden uzak tutan Allah’ýn sapasaðlam hükmünü býrakýp onun dýþýnda kalan ve þahýslar tarafýndan Allah’ýn þeriatý’na dayanmaksýzýn konulmuþ görüþ, hevâ ve ýstýlâhlara yönelen kimselerin bu davranýþýný reddetmektir. Nitekim Cahiliyye dönemi insanlarý da böyle yapýyor, kendi görüþ ve hevâlarýndan hareketle ortaya attýklarý dalâlet ve cehâletlerle hüküm veriyorlardý. Moðollarýn da yaptýklarý bu idi.
Onlar, kendilerine Yasak (yasa) koyan krallarý Cengiz Han’ýn hükümlerine göre yönetiliyorlardý. Bu Yasak’ý (yasayý) ise Cengiz, yahudî ve hristiyan þeriatlerinden, Ýslâm Dininden ve baþka dinlerden yararlanarak meydana getirmiþti. Orada, sýrf kendi görüþü olan ve hevâsýndan kaynaklanan hükümler de vardý. Ýþte onun bu Yasak’ý, soyundan gelenler arasýnda uygulanan bir þeriat olmuþtu. Onlar, Allah’ýn Kitabý ve Rasulünün Sünneti ile hükmetmeyi bir kenara býrakýp “Yasak” ile hükmediyorlardý. Her kim böyle yaparsa o, kâfirdir. Allah’ýn ve Rasulünün hükmüne geri dönüp, az ya da çok hiçbir konuda onlarýn dýþýnda hiçbir þeyle hükmetmemek çizgisine gelinceye kadar onlarla savaþmak farzdýr.” (12)
Hicrî 8. –Miladî 14. asýrda (701- 774/ 1301–1372) yaþayan Ýmam Ýbn Kesîr, Allah’ýn Kitabý Kur’ân-ý Kerim’den ve Onun hayata uygulanýþý olan Rasulullah Muhammed (sav)’in “Sahih Sünneti”’nde hareketle görüþünü beyan eden fetvasýný bu þekilde vermektedir.
Ebu’l-Leys Semerkandî (ra), “Tefsiru’l-Kur’ân” adlý tefsirinde Mâide Sûresi’nin ellinci ayetini tefsir ederken þöyle diyor: “Eðer insanlar, Allah’ýn indirdiði ile aralarýnda hükmederlerse, O’nun dinine girmiþ, kurtuluþa ermiþ olurlar. Þayet Allah’ýn indirdiði ile hükmetmeyip, kul yapýsý bir nizamý tatbik ederlerse, cahiliyet bataklýðýna düþerler. Kimin hükmünü tatbik ederlerse, onun dinine girmiþ olurlar. Cahiliyet hükmünün tatbik edildiði yerlerde, Allah’ýn hükmünden söz edilmez. Yaþanan hayat da cahiliyet hayatý olur.” (13)
Çaðýmýz idrak eden Ýslâm âlimlerinden dâvâ adamý ve mücahid Said Havva (ra), “el- Esâs Fi’t- Tefsir” adlý tefsirinde þunlarý kaydeder: “Ýbn Kesîr’in kendi döneminde örnek olarak gösterdiði (Cengiz’e aid) “Yasak” ve benzerlerin biz, bugün hemen hemen bütün Ýslâm topraklarýnda anayasalar, kanunlar, yönetmelikler ve çeþitli sloganlar þeklinde görmekteyiz. Hemen hemen bütün Ýslâm topraklarýnda egemen olan yönetimler bu durumdadýr. Ýbn Kesîr’in kendi döneminde Tatarlar hakkýnda verdiði fetva ayrý þekilde günümüz de geçerli olduðundan þöyle diyoruz: Her bölgede yaþayan Müslümanlara, güçleri yettiði takdirde bu Ýslâmî olmayan þartlarý koruyan herkese öðüt vermek ve bu hükümleri açýklamak bir görevdir. Bu öðütler ve açýklamalar, “en üstün sözün Allah’ýn sözü olmasý” için yapýlmalýdýr. Müslümanlar, böyle bir sonuca herhangi bir bölgede ulaþtýklarý takdirde o zamanda ayný sonuca varabilmeleri için diðer bölgelerde yaþayan diðer kardeþlerine yardýmcý olmakla görevlidirler.
el- Hasen þöyle der:-Her kim Allah’ýn hükmünden baþkasý ile hükmederse, onun bu hükmü, cahiliyye hükmüdür yargý ve yönetimidir.” (14)
Saîd Havva (ra), ayrý tefsirinde konu ile ilgili þu beyanlarda bulunmaktadýr:
“Ýbn Kesîr’in, Cengiz Han’ýn Yasak’ýna iman eden ve ona baðlanan kimseleri kâfir olarak kabul ettiðini, onlarla, Allah’ýn Kitabý’nýn hükmüne baþvurup Yasak’ý terk edinceye kadar savaþmanýn onlarý öldürmenin farz olduðunu kabul ettiðini görmüþ bulunuyoruz.
Ben gerçekten âlim olan Ýslâm âlimlerinden herhangi bir kimsenin bu konuda O’na muhalefet edeceðini düþünemiyorum. Ýslâm Ciddiyettir, oyuncak deðildir. Ýslâm, herhangi bir þekilde sulandýrýlmaya, baþka þeylerin içine sokulmasýna müsaid deðildir. Allah’ýn yolu hassastýr. Azîz ve Celîl olan Allah’ýn ölçüsü adâlettir. Kelime-i Þehadet’i nakzeden bir durumu olan kimse hakkýnda bize fetva sorulduðu takdirde bizim vereceðimiz fetva, onun kâfir olacaðýdýr. Ýslâm’a baðlanmayý reddeden, buna karþýlýk anayasalarýnda ve yasalarýnda Ýslâm’ýn dýþýnda kalan ilkelere baðlýlýðý esas olan herhangi bir düzen hakkýnda fetvamýz sorulacak olursa, bu düzenin tereddüdsüz olarak kâfir olduðu fetvasýný veririz. Hattâ þunu dahi söylüyoruz: Ýslâm’ý reddeden yahud Ýslâm’ý baþkasýyla karýþtýrmak isteyen veya genel olarak görüþ ve nazariyeleri arasýnda küfrü gerektiren herhangi bir görüþü benimsemek isteyen her bir parti dahi küfürdür, kâfirliktir. Herhangi bir yönetim, anayasasý ve kanunlarý arasýnda Kelime-i Þehadet’i bozucu bir husus kabul edecek olursa biz, onu kâfir kabul ederiz. Ýçinde bulunduðu durumda onu destekleyen, ona yardýmcý olan da ayný þekilde kâfirdir. Yasak olsun, yasa olsun. O günkü tatarlarýn benimsediklerine benzer düzenleri benimseyen bütün düzenlerin hükmü aynýdýr.” (15)
Müþrik ve kâfir Cengiz Han’ýn ve Âl-i Cengiz’in yapýp uyguladýklarý “Yasak” adlý anayasanýn hükmü, Ýslâm âlimlerince budur. Ona benzeyen düzen ve yasalarýn da hükmü aynýdýr. Milâdî yirminci asrýn baþýnda baþlayýp yirmibirinci asýrda hâlâ devam eden Ýslâm topraklarýna iþgal eden çaðdaþ Moðul zihniyeti, selefleriyle aynýsýnýn týpkýsý ortaya koymuþlardýr. Ýþgal ettikleri Ýslâm topraklarýnda yüzbinlerce Müslümaný katletmiþ, katliâmlar gerçekleþtirmiþ, korkunç iþkenceler uygulamýþ, 3 Mart 1924 tarihinde Hilafeti kaldýrýp Ümmeti baþsýz býrakmýþ, Ýslâm’ýn hükümlerini sosyal hayattan kaldýrdýklarý yetmiyormuþ gibi, onlarla amel etmek, hattâ amel edilmesini istemeyi yasaklamýþ, amel eden Mü’min Müslümanlara zulümler ederek cezalandýrmýþlardýr. Allah’ýn hükümlerini geçersiz kýlýp, onun yerine ilâhlaþtýrdýklarý hevâlarýndan kaynaklanan hükümleri egemen kýlmýþ ve Allah’dan baþka rabler edinmiþlerdir. Ýslâm’ý mahkum, taðutun hakim etmiþ, izzet sahibi Müslümanlarý zillet içinde býrakmýþlardýr.
Muvahhid, Mü’min, Müslümanlar, bütün bunlarý yeniden düþünmek ve üzerlerine düþen vazifeleri yeniden kuþanmak zorundadýrlar. Mü’min Müslümanlar, uyanmalý, uyanýk olmalý ve Âl-i Cengiz oyununa gelmemeli, onlarýn tuzaklarýna düþmemeli, yaldýzla boyayýp altýn gibi göstermeye çalýþtýklarý çürük Kâsedeki zehiri içmemelidir. Ebu’l-Leys Semerkandî (ra)’in “Þayet Allah’ýn indirdiði ile hükmetmeyip, Kul yapýsý bir nizamý tatbik ederlerse, cahiliyet bataklýðýna düþerler. Kimin hükmünü tatbik ederlerse, onun dinine girmiþ olurlar!”tesbitini asla unutmamalýdýrlar!
Ve yegâne Rabbimiz Allah Azze ve Celle’nin emir buyurduðu gibi davranmalý bütün Mü’min Müslümanlar!
Rabbimiz Allah Teâlâ buyuruyor:
“De ki: Ey Kâfirler. Sizin dininiz size, benim dinim bana.”(16)
1)Ýbnü’l- Esir, Ýslâm Tarihi-el-Kâmil Fi’t-Tarih, çev. Yard. Doç. Ahmet Aðýrakça-Yard. Doç. Abdulkerim Özaydýn, Ýst. 1987, C.12, Sh. 316-317.
Ýbn Kesîr, el-Bidaye ve’n-Nihaye-Büyük Ýslâm Tarihi, çev. Mehmet Keskin, Ýst. 1995, C.13, Sh.196-197.
2)Ýbn Kesir, A.g.e C.13, Sh.196.
3)Ýbn Kesir, A.g.e C.13, Sh.119
4)Ýbn Kesir, A.g.e C.13, Sh.242-243
5)Ýbn Kesir, A.g.e C.13, Sh.244-245.
6)Alaaddin Ata Melik Cüveyni, Tarih-i Cihan güþa, çev. Prof. Dr. Mürsel Öztürk, Ank.1998, Sh.87.
7)Dr. Curt Alýnge, Moðol kanunlarý, çev. Prof. Dr. Coþkun Üçok, Ank.1967, Sh.34.
8)Türkiye Diyanet Vakfý Ýslâm Ansiklopedisi, Ýst. 2006, C.32, Sh.126. Hacý Ahmed Özdemir’in kaleminden.
Ýbn Kesîr, A.g.e. C.13, Sh.368.
9)Bkz. Furkan, 25/43. Casiye, 45/23.
10)Bkz. Mâide, 5/44,45,47.
11)Mâide, 5/50.
12)Ýbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’ý-Azim, Ýst.1985, týpký basým, C.3, Sh.122-123.
Türkçe tercemesi: Ýbn Kesîr, Hadislerle Kur’ân-ý Kerim Tefsiri, çev. Dr. Bekir Karlýða-Dr. Bedrettin Çetiner, Ýst. 1984, C.5, Sh.2364.
13)Ebu’l-Leys Semerkandî, Tefsiru’l-Kur’ân, sadeleþtiren: Mehmet Karadeniz, Ýst.1995, C.2, Sh.207.
14)Said Havva, el-Esas Fi’t-Tefsir, çev. M. Beþir Eryarsoy, Ýst. 1990, C.4, Sh.45.
15)Said Havva, A.g.e. C.4, Sh.45.
16)Kâfirun, 19/1,6.