Allah Azze ve Celle, O'nu emretmiþti:
“Öyleyse sen, emrolunduðun þeyi (kafalarý çatlatýrcasýna) açýkça söyle ve müþriklere aldýrýþ etme. Þübhesiz o alay edenlere (karþý) Biz sana yeteriz.'' 1
Mekke müþriklerinin alaylarý, dalga geçmeleri, eziyetleri ve kýnamalarý, Rasulullah (s.a.s.)'i, Rabbi Allah Teâlâ'nýn inzâl buyurduðu ayetleri teblið etmekten alýkoyamadý... Ýnsanlarý, Ýslâm'a davet etmesini engelleyemedi... Rasulullah (s.a.s.), Rabbi Allah'ýn emrettiði gibi davrandý ve teblið vazifesini sürdürdü... Müþriklerin zulüm ve iþkencelerine raðmen, Ýslâm daveti yayýlmaya, her gün yeni katýlýmlarla geniþlemeye baþladý...
Mekke devletinin laik-demokratik müþrik yöneticileri, iman eden mü'min müslümanlara en aðýr iþkenceler, en korkunç zulümler yapmalarýna, karþý çýkmalarýna raðmen, dininden geri dönenler olmadýðý gibi, gün geçtikçe müslümanlarýn sayýsýnda artýþ olmaktaydý... Laik-demokratik þirk yönetimi, devlet terörü uygulayarak mustaz'af mü'min müslümanlarý öldürmeye, iþkenceler ile sakat býrakmaya baþladý... Ölenler, ölümsüzleþtiler, yani þehid oldular, kalanlar ise sabredip dayanmayý sürdürdüler...
Rabbimiz Allah, muvahhid mü'min kullarýna:
“Ey iman edenler, sabýrla ve namazla yardým dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.” 2 buyuruyordu.
Ýnsan kullarýna, gönderilen vahyi teblið etsin diye vazifelendirdiði Rasulü Muhammed (s.a.s.)'e þöyle buyuruyordu:
''De ki : ' Ben gerçekten, yalnýzca Rabbime duâ ediyorum ve O'na hiç kimseyi ( ve hiçbir þeyi ) ortak koþmuyorum.'
De ki : ' Doðrusu ben, sizin için ne bir zarar, ne de bir yarar (irþâd) saðlayabilirim.'
De ki : ' Muhakkak beni Allah'dan (gelebilecek bir azaba karþý) hiç kimse asla kurtaramaz ve O'nun dýþýnda asla bir sýðýnak da bulamam.
(Benim görevim,) yalnýzca Allah'dan olaný ve O'nun gönderdiklerini teblið etmektir. Kim Allah'a ve O'nun Rasulüne isyan ederse, içinde ebedî kalýcýlar olmak üzere onun için cehennem ateþi vardýr.'' 3
Teblið devam etti, direniþ devam etti, ne Rasulullah (s.a.s.) yýldý, ne de O'na ve getirdiði hak olana katýksýz iman eden muvahhid mü'minler!...
Laik-demokratik Mekke þirk devletinin terörist yöneticileri ve onlarýn yandaþlarý, tevhid cephesinin muvahhid mü'minlerini engellemek ya da iþlerini bitirip susturmak için yeni yeni yollar deneyip þeytanî tuzaklara baþvurdular...
Rasulullah (s.a.s.)'e dâvâsýndan vazgeçmesi için çeþitli tekliflerde bulundular... Bir insanýn dünyalýk olarak nefsinin istediði her þeyi kendisine sundular... Hepsini kendisine verecekler, buna karþýlýk getirdiði bu dâvâsýndan ve iddia ettiklerini terk edecek, böylece sulh meydana gelecekti...
Rasulullah (s.a.s.) ve O'na katýksýz iman eden muvahhid mü'minlerin dýþýnda bu teklifler, kime yapýlýrsa, hemen kabul görecek ve anlaþmanýn altýna imzasýný büyük bir iþtah ile atabilecekti...
Mü'min müslümanlar, yegâne önderleri ve hayat örnekleri olan Rasulullah (s.a.s.)'den ders almýþ, öðrenmiþ, bilmiþ, idrak edip kesin iman etmiþlerdir ki, mü'min þahsiyet asla satýlýk deðildir ve asla satýlmaz… Çünkü onlar, mallarýný ve canlarýný cennet karþýlýðýnda Rabbleri Allah'a satmýþ, alýþveriþ-veriþ olup bitmiþtir... 4 Rabbleri Allah'a sattýklarý mallarý ve canlarý karþýlýðýnda aldýklarý ebedî cennetten daha deðerli bir þey yoktur ki, bu anlaþmayý bozsunlar ve diðeriyle anlaþsýn...
Hakikat bu olunca, muvahhid mü'minler, önderleri Rasulullah (s.a.s.)'in tavrýyla hareket etmekte ve dâvâlarýndan vazgeçmek þöyle dursun, zerre kadar taviz bile gündeme gelmemektedir... Bu hâl, katýksýz imanýn vazgeçilmezi, olmazsa olmazýdýr!..
“Allah, iman edenlerin velîsidir. Onlarý, karanlýklardan nûra çýkarýr. Ýnkâr edenlerin velîsi ise taðuttur. Onlarý, nûrdan karanlýklara çýkarýrlar. Ýþte onlar ateþin halkýdýrlar, onda süresiz kalacaklardýr.'' 5
Velîleri, Ýblis ve diðer þeytanlar olan müþrikler ve kâfirler, nûrdan koparýlýp karanlýklara sürüklenip atýlmýþtýr... Onlara þeytanlar dost olmuþ, onlar da þeytanlarýn dostlarý olmuþlardýr... Þeytan, onlara çok çeþitli tuzaklar öðretmekte, akla hayale gelmeyen projeler üretmektedir... Onlardan birisi de, Allah'ýn velîleri ve sadýk kullarý olan muvahhid mü'min müslümanlara taviz vermemeleridir... Bu taviz vermek ile, muvahhid mü'minlerden taviz koparmak isterler... Böylece onlarý, kurduklarý tuzaða düþürür, hak yoldan sapmalarýna uðraþýrlar...
Rabbimiz Allah þöyle buyurur:
''Þu hâlde yalanlayanlara itaat etme.
Onlar, senin kendilerine yaranmaný (uzlaþmaný) arzu ettiler. O zaman onlar da sana yaranýp uzlaþacaklardý.'' 6
Allah'dan gelen hakký yalanlayan, inkâr eden ve iman etmeyi reddeden Mekke þirk devletinin laik-demokratik yöneticileri, kendisi ve ümmeti ile uðraþmaktan býkýnca, onlarýn zulme karþý dirençlerinden dolayý yýlýnca, Rasulullah (s.a.s.)'den taviz koparmak için çok câzib görünen tuzak teklifler sunmaya çalýþtýlar...
Ýþte onlardan biri!..
''Kavminin efendisi olan Utbe b. Rabia, bir gün Kureyþ'in meclisinde oturduðu ve Rasulullah (s.a.s.)in de mescidde (Kabe'nin yanýnda) yalnýz oturduðu hâlde dedi ki:
— Ey Kureyþ topluluðu, biliniz ki ben, Muhammed'e gidiyorum. O'nunla konuþacaðým ve O'na birtakým þeyler arz edeceðim. Umulur ki O, onlarýn bir kýsmýný kabul eder. Bir de, onlarýn hangisini dilerse, O'na veririz. Böylece bizden vazgeçer.
Utbe'nin bu giriþimi, Hamza (r.a.)'ýn müslüman olduðu ve Rasulullah (s.a.s.)'in Ashabý'nýn arttýðý ve çoðaldýklarýný gördükleri bir sýrada idi.
Onlar da:
— Evet, olur, Ya Ebu’l-Velîd! Kalk, O'na git ve O'nunla konuþ, dediler.
Bunun üzerine Utbe, O'na gitti. Rasulullah (s.a.s.)'in yanýna oturdu ve þöyle söze baþladý:
— Ey kardeþimin oðlu, þübhesiz sen, gördüðün gibi bizden aþiretçe ve nesebdeki yerin itibariyle þereflisin. Ve sen, kavmine büyük bir iþ ile geldin. Onunla, onlarýn cemaatini daðýttýn. Onunla, onlarýn akýllarýný sefihliðe nisbet ettin. Onlarýn ilâhlarýný ve dinlerini ayýpladýn. Ve onunla, onlarýn geçmiþ babalarýný küfre nisbet ettin. O hâlde beni dinle!
Sana birtakým þeyler arz edeceðim ki, onlar hakkýnda düþünürsün. Umulur ki, onlardan bir kýsmýný kabul edersin, dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.) de ona:
'' Söyle, ya Ebu'l- Velîd, dinleyeyim.'' buyurdu.
Utbe dedi ki:
— Ey kardeþimin oðlu, eðer sen bu iþten, kendisiyle geldiðin þey ile mal dilersen, mallarýmýzdan sana mal topladýk ki, malý en çok olanýmýz olasýn. Eðer onunla þeref dilersen, seni bizim üzerimize efendi/baþkan yaptýk. Öyle ki, artýk, sensiz bir iþe kat-î karar vermeyiz. Eðer onunla saltanat murad edersen, seni bizim üzerimize melik/kral kýldýk. Eðer bu sana gelen þey, sana görünen cinden bir þey ise, sen onu kendinden çevirmeye kadir olmazsan, biz senin için tedavi ararýz ve seni ondan iyileþtirene kadar o hususta mallarýmýzý sarf ederiz. Çünkü adamýn peþine düþen cin, çoðu zaman insana galib gelir ve tedavi olmadýkça ondan çýkmaz. Belki de onun getirdiði þiir içini coþturdu.
Vallahi, siz Abdulmuttalib oðullarý, baþkalarýnýn yapamadýðý þekilde þiir söyleyebiliyorsunuz!..
Nihayet Utbe sözünü bitirdi.
Rasulullah (s.a.s.) :
''Ya Ebu'l-Velîd, sözün bitti mi?'' buyurdu.
Utbe:
— Evet, dedi.
Rasulullah:
''O hâlde beni dinle!'' buyurdu.
Utbe:
—Dinliyorum, dedi.
Rasulullah, bunun üzerine Kur'ân'dan ( Fussilet Sûresi'ni ) okumaya baþladý:
'' Bismillahirrahmânirrahîm.
Hâ, Mîm.
( Bu Kur'ân ) Rahmân ve Rahîmden indirilmiþtir.
Bilen bir kavîm için, ayetleri ( çeþitli biçimlerde, birer birer) fasýllar hâlinde açýklanmýþ, Arabça Kur'ân (veya okunan) Kitab'dýr.
Bir müjde verici ve uyarýcý olarak. Amma çoðu yüz çevirdiler. Artýk onlar dinlemezler.
Dediler ki : ' Bizi kendisine çaðýrdýðýn þeye karþý kalblerimiz bir örtü içindedir. Kulaklarýmýz da bir aðýrlýk, bizimle senin aranda bir perde vardýr. Artýk sen ( yapabileceðini ) yap, biz de gerçekten yapýyoruz.'' ( Fussilet, 41/1-5)
Sonra Rasulullah (s.a.s.), o ayetleri ona okumaya devam etti. Utbe, O'ndan onlarý iþittiði zaman dinledi ve ellerini arkasýna koyup onlara dayanýyor ve dinliyordu. Sonra Rasulullah (s.a.s.) , Sûreden secdeye kadar vardý ve secde etti. Sonra:
'' Ya Ebu'l-Velîd, dinlediðin þeyi dinledin. Ýþte sen, iþte bu!'' buyurdu.
Bunun üzerine Utbe, kalkýp arkadaþlarýnýn yanýna gitti. Arkadaþlarý, Utbe'yi gelirken gördüklerinde birbirlerine:
—Vallahi, Ebu'l-Vel'îd'in yüzü deðiþmiþtir.
Utbe, yanlarýna gelip oturduðu zaman:
— Ne yaptýn ya Ebu'l-Velîd ? diye sordular.
Utbe dedi ki:
— Þunu yaptým. Ben, bir söz iþittim ki vallahi, onun mislini þimdiye kadar asla iþitmemiþtim. Vallahi o, ne þiirdir, ne sihirdir, ne de kehânettir.
Ey Kureyþ, bana itaat ediniz! O'nu, bana býrakýnýz ve bu adamý, içinde bulunduðu hâlde serbest býrakýnýz, O'ndan vazgeçiniz.
Allah'a andolsun ki, O'dan iþittiðim sözü, elbette büyük bir haber olacak. Eðer Arablar, O'nu maðlub ederlerse, demek baþka yoldan O'nu sizden alýkoymuþ oluyorum. Eðer O, Arablara galib olursa, O'nun mülkü, sizin mülkünüzdür. O'nun izzeti, sizin izzetinizdir ve siz, onunla insanlarýn en mes'udu olursunuz!
Arkadaþlarý:
— Vallahi, ya Ebu'l-Velîd, O, seni lisanýyla büyülemiþ, dediler.
Utbe dedi ki:
— Bu, benim reyim ve görüþümdür. O hâlde sizin aklýnýza ne geliyorsa, onu yapýnýz!'' 7
Siyer Ulemâsý, olayý bir hakikat olarak bu þekilde tesbit edip aktarýrken, Hadis Ulemâsý, bazý farklarla þu þekilde nakletmektedirler:
'' Cabir b. Abdullah (r.anhuma) anlatýyor:
Kureyþliler, bir gün bir araya gelerek þöyle dediler:
— Sihri, kâhinliði ve þiiri en fazla, en güzel bileninizi seçin. Toplumumuzu parçalayan, iþlerimizi darmadaðýn eden, dinimize dil uzatan þu kiþiye varsýn, O'nunla konuþsun ve O'nun ne cevab vereceðini dikkatle izlesin!
Onlar (Kureyþliler) :
— Utbe b. Rabia'dan baþka bu iþi becerecek kimseyi tanýmýyoruz, dediler.
Utbe'ye :
—Ya Ebu'l-Velîd, sen git! dediler.
Utbe, Rasulullah (s.a.s.)'e gelip:
— Ya Muhammed, sen mi üstünsün, yoksa (baban) Abdullah mý? diye sordu.
Rasulullah (s.a.s.) cevab vermedi.
Utbe :
—Ya Muhammed, sen mi daha hayýrlýsýn, yoksa Abdulmuttalib mi? diye sordu.
Rasulullah (s.a.s.) yine sustu.
Utbe :
— Eðer sen bunlarýn, senden daha hayýrlý olduklarýný söylüyorsan, onlar, senin bugün ayýpladýðýn, dil uzattýðýn ilâhlara taptýlar. Eðer sen, onlardan hayýrlý olduðunu iddia ediyorsan, konuþ, senin sözünü dinleyelim.
Allah'a yemin ederim ki, kavmi hakkýnýz da senden daha beceriksiz bir yavru olduðunu sanmýyoruz. Sen, bizim toplumumuzu parçaladýn, iþlerimizi darmadaðýn ettin, dinimize dil uzattýn. Arablar arasýnda bizi rezil ettin. Hattâ Arablar arasýnda þöyle sözler yayýldý: Kureyþ'in içinde bir sihirbaz var. Kureyþ'in içinde bir kahin var.
Allah'a yemin ederim ki biz, ancak bir hamile kadýnýn çýðlýðýný ( savaþ çýðlýðýný ) bekliyoruz. O zaman bir kýsmýmýz, diðerine kýlýçlarla hucûm edecek ve yok olacaðýz.
Be adam! Eðer kadýnlara ihtiyacýn varsa, Kureyþ'in hangi hanýmýný istersen iste, onlardan on tanesini seninle evlendirelim. Yok eðer mala ihtiyacýn varsa, sana aramýzda mal toplayalým da sen, Kureyþ'in en zengin kiþisi olasýn, dedi.
Rasulullah (s.a.s.):
''Sözün bitti mi ?'' diye sordu.
Utbe:
— Evet, dedi.
Rasulullah (s.a.s):
''Bismillahirrahmânirrahîm.
Hâ, Mîm.
( Bu Kur'ân ) Rahmân ve Rahîm'den indirilmiþtir.'' (Fussilet, 41/1-13) ayetlerini okudu.
'' Bu durumda eðer onlar yüz çevirirlerse, artýk de ki : ' Ben sizi, Âd ve Semûd ( kavimlerinin ) yýldýrýmýna benzer bir yýldýrýmla uyardým.'' (Fussilet, 41/13) ayetine vardýðýnda,
Ukbe:
—Yeter, fazla okuma! Bundan baþka yanýnda bir þey yok mu? diye sordu.
Rasulullah (s.a.s.) :
'' Hayýr.'' Karþýlýðýný verdi.
Bunun üzerine Utbe, Kureyþ'e döndü.
Kureyþ:
— Bize, ne haber getirdin? diye sordular.
Utbe:
— Söylemedik hiçbir þey býrakmadým. Sizin konuþmak istediðiniz her þeyi konuþtum, dedi.
Kureyþ :
— Muhammed, sana cevab vermedi mi? diye sordular.
Utbe:
— Evet, verdi, deyip þöyle devam etti:
— Hayýr, þu Kâbe'yi mabed olarak diken Allah'a yemin ederim ki ben, Muhammed'in sözlerinden bir þey anlamadým. Ancak O, sizi Âd ve Semûd'un baþýna inen yýldýrým gibi bir yýldýrýmla uyarmaktadýr, dedi.
Kureyþliler:
— Yazýklar olsun sana! Adam, seninle Arabça konuþtu, sen ise ne konuþtuðunu bilmiyorsun, dediler.
Utbe:
— Hayýr, Allah’a yemin ederim ki, O’nun söylediklerinden yýldýrým bahsinden baþka hiçbir þey anlamadým, dedi.” 8
Beyhakî ile baþkalarý da bu hadisi, Hâkim’den nakletmiþlerdir. Fakat onlarýn naklinde:
Ukbe:
— Eðer bize baþ olmak istiyorsan, sana bayraklarýmýzý baðlarýz. Sað kaldýðýn müddetçe baþýmýzda kalýrsýn, der.
Ayrýca bunda, Rasulullah (s.a.s.):
'' Bu durumda eðer onlar yüz çevirirlerse, artýk de ki : ' Ben sizi, Âd ve Semûd ( kavimlerinin ) yýldýrýmýna benzer bir yýldýrýmla uyardým.'' ( Fussilet, 41/13) ayet-i kerimesini okuyunca Utbe, eliyle Rasulullah (s.a.s.)'in aðzýný tutup :
— Allah aþkýna sus! dedi. 9
Laik-demokratik Mekke þirk devletinin sözcüsü ve temsilcisi Utbe b. Rabia, devleti ve hükümeti adýna susturmak ya da gündemden düþürmek için Rasulullah (s.a.s.)'e bu tekliflerle gelmiþti... Rasulullah (s.a.s.), iddia ettiði '' Lâ ilâhe illallah'' dâvâsýndan vazgeçecek, bununla hedeflediði zengin olmaksa zenginleþtirilecek, güzel kadýnlarla evlendirilecek ve eðer bu iddiasýyla Mekke'nin yönetimini ele geçirip onlara Melik/kral olmak istiyorsa, onlar O'nu baþlarýna kral yapacaklar... Yeter ki, bu birliklerini daðýtan, onlarý birbirine düþüren, dinlerini aþaðýlayan ve ilâhlarýný hiçe sayan bu iddiadan uzaklaþýlsýn...
Þirk cephesinin her zamanki tavrý budur… Çünkü onlar, her olaya dünyalýk açýsýndan bakar, dünya menfaatlerini ön planda deðerlendirirler... O hâlde böyle bir iddia ile ortaya çýkan ve onlarý rahatsýz eden herhangi bir kiþiye ya da topluluða dünyalýk bazý menfaatler sunulmalý böylece onlar susturulmalý ve yahud iddia ettikleri gündemden düþürülmelidir… Dünya malý, serveti ve makamý karþýsýnda dize gelmeyen kim vardýr ki?.. Onlar, imanýn tadýný tatmýþ mü'min müslümaný tanýyamadýklarý ve onun Tevhid üzere sabitleþmiþ karakterini bilemedikleri için, bu teklifler karþýsýnda onun da dize gelebileceðini ve hak dâvâsýnda vazgeçeceðini zannediyorlar... Bundan dolayý, onlardan öncekilerin Rasulullah (s.a.s.)'e yaptýklarý teklifleri, Rasulullah (s.a.s.)'in sünnetini kuþanmýþ ve O'nun izinden giden muvahhid mü'minlere yapýyorlar... Þirk cephesinde bir þey deðiþmemiþken, Tevhid cephesinde bir deðiþme asla mümkün deðildir!..
Yegâne önderimiz ve hayat örneðimiz Rasulullah (s.a.s.), laik-demokratik þirk cephesinden gelen ''dâvâný bir yana býrak, dilediðin kadýnlar senin, en zenginimiz oluncaya kadar mal ve baþýmýza kral ol'' câzib tuzak teklifleri, '' Fussilet Sûresini'' okuyarak cevabladýðý gibi, dünyanýn neresinde ve hangi çaðda olursa olsun mü'min müslümanlara yapýlacak benzeri teklifler yine '' Fussilet Sûresi'' okunarak cevablandýrýlmalýdýr...
Laik-demokratik þirk cephesi, Ýslâm'ý, devlet ve hükümet yönüyle gündem etmemeleri için mü'min müslümanlara kadýnlar teklif edebilirler... Mü'minler, önderleri Rasulullah (s.a.s.)'i düþünmeli ve O'na itaat etmelidirler!..
Usâme b. Zeyd (r.anhuma)'nýn rivayetiyle þöyle buyurur Rasulullah (s.a.s) :
''Benden sonra erkeklere kadýnlardan daha zararlý hiçbir fitne (imtihan vesilesi) býrakmadým.''11
Rasulullah (s.a.s.) böyle buyuruyor:
Muvahhid mü'minlere, onlarý dünyada zengin edecek mallar, servetler, ihâleler, þirketler teklif edebilirler... Yeter ki, laik-demokratik þirk düzenlerini bozmasýnlar, uyumlu davransýnlar ve Ýslam'ý sosyal hayat düzeni olarak topluma teklif etmesinler... Mü'minler, bu fitneye düþmemek, dünyada da, ahirette de kurtuluþa erenlerden olmak için, yine Rasulullah (s.a.s)'i dinleyip itaat etmelidirler.
Ka'b b. Iyâd (r.a.)'nýn rivayetiyle þöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.) :
''Her ümmetin bir fitnesi vardýr ve benim ümmetimin fitnesi maldýr.'' 11
Ebu Hüreyre (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurdu:
''Zenginlik mal çokluðundan meydana gelir deðildir. Lâkin asýl zenginlik, insanýn gönül zenginliðidir.'' 12
Ýslâm topraklarýný iþgal eden taðutî düzenlerin egemenleri, esaret altýndaki mü'min müslümanlarý, iþgal edilen miraslarýný iddia edip kýyam etmesinler ve laik-demokratik iþgalcilerle uyum içinde olsunlar diye, onlara çeþitli mevki ve makamlarda yer almayý, hattâ hükümet olmayý teklif edebilirler ve etmektedirler...
Muvahhid mü'minler, önderleri Rasulullah (s.a.s.)'in net tavrý ile tavýr koymalý, bu tuzaða düþmemeli, onlarýn hileli düzenlerine asla kapýlmamalýdýr... Rasulullah (s.a.s.)'in sünneti ile amel etmeli ve böyle þeytanî oyunlardan Allah'a sýðýnmalýdýr!..
Ka'b b. Mâlik el-Ensarî (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurur:
''Bir koyun sürüsünün üzerine salýverilen iki aç kurdun o koyuna zararý, kiþinin mal ve þeref (makam/mevki) hýrsýnýn dinine verdiði zarardan daha aðýr deðildir.'' 13
Aziz Ýslâm Milleti'nin muvahhid mü'min ferdleri, birbirlerinin velîleridirler... Birbirinden sorumludurlar... Mutlaka birbirlerine takva üzere yardým etmeli, iyiliði emr ve kötülükten sakýndýrmalýdýrlar... Laik-demokratik þirk cephesinden gelen tuzak teklifleri reddetmeli ve hiçbir mü'min müslümanýn, bu tuzaklara düþmemesi için gerekli önlemleri almalýdýrlar… Birbirlerine sýmsýký sarýlmalý, hep beraber Allah'ýn ipine yapýþmalýdýrlar!..
Þöyle buyuruyor Rabbimiz Allah Teâlâ:
''Bilin ki, dünya hayatý ancak bir oyun ( eðlence türünden ) tutkulu bir oyalama, bir süs, kendi aranýzda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir çoðalma tutkusudur. Bir yaðmur örneði gibi, onun bitirdiði ekin, ekincilerin hoþuna gitmiþtir. Sonra kuruyuverir, bir de bakarsýn ki, sapsarý kesilmiþ, sonra o, çer-çöp oluvermiþtir. Ahirette ise þiddetli bir azab, Allah'dan bir maðfiret ve bir hoþnudluk (rýza) vardýr. Dünya hayatý, aldanýþ olan bir metadan baþka bir þey deðildir.
Rabbimizden olan bir maðfirete ve cennete (kavuþmak için) çaba gösterip yarýþýn ki, (o cennet) geniþliði, gök ile yerin geniþliði olup Allah'a ve Rasulüne iman edenler için hazýrlanmýþtýr. Ýþte bu, Allah'ýn fazlýdýr ki, onu dilediðine verir. Allah, büyük fazl sahibidir.'' 14
''Aklýný kullanan bir toplum için.'' 15
Dipnot
1- Hîcr, 15/94-95.
2- Bakara, 2/153.
3- Cin, 72/20-23.
4- Rabbimiz Allah þöyle buyurur:
'' Hiç þübhesiz Allah, mü'minlerden - karþýlýðýnda onlara mutlaka cenneti vermek üzere - canlarýný ve mallarýný satýn almýþtýr.'' Tevbe, 9/111.
5- Bakara, 2/257.
6- Kalem, 68/8-9.
7- Ýbn Hiþam, Ýslâm Tarihi - Siret-i Ýbn Hiþam Tercemesi, çev. Hasan Ege, Ýst. 1985, C. 1, Sh. 389-391.
Muhammed Ýbn Ýshak, Siyer, çev. Sezaî Özel, Ýst. 1991, Sh. 266-268 Md. 268.
Ýmam Zehebî, Tarihu'l-Ýslâm, çev. Muzaffer Can, Ýst. 1994, C. 1, Sh. 232-234.
Ýbn Kesir, Büyük Ýslâm Tarihi - el-Bidaye ve'n-Nihaye, çev. Mehmet Keskin, Ýst. 1994, C. 3, Sh. 93-94. Beyhakî'den.
8- Ýbn Ebi Þeybe, Musannef, çev. Zekeriya Yýldýz, Ýst. 2012, C. 15, Sh. 399, Hds. 37715.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, çev. Ýlker Mermer, Ýst. 2011, C. 10, Sh. 23, Hds. 9824. Ebû Ya'lâ'dan.
el-Hafýz Ýbn Hacer el-Askalânî, Metâlibu'l-Âliye, çev. Hüseyin Kara, Ýst. 2006, C. 5, Sh. 166, Hds. 4285. Ebu Yalâ ve Abd b. Humeyd'den.
Ýmam Hafýz Ýbn Kesir, Ýbn Kesir Tefsiri - Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azim, çev. M. Beþir Eryarsoy, Ýst. 2011, C. 9, Sh. 514-515, Hds. 5878. Abd b. humeyd, Musned'den.
Ýbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, C. 3, Sh. 91.
9- Ýbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, C. 3, Sh. 92.
10- Sahih-i Buhârî, Kitabu'n-Nikâh, B. 18, Hds. 34.
Sahih-i Müslim, Kitabu'z-Zikr, B. 26 Hds. 97-98.
Sünen-i Ýbn-i Mâce, Kitabu'l -Fiten, B. 19, Hds. 3998.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Ýsti'zan vel-Adab, B. 65, Hds. 2929.
11- Sünen-i Tirmizî, Kitabü'z-Zühd, B. 19, Hds. 2439.
Kudâî, Þihabü'l-Ahbâr Tercümesi, çev. Prof. Dr. Ali Yardým, Ýst. 1999, Sh. 197, Hds. 658
12- Sahih-i Buhârî, Kitabu'r-Rikak, B. 5, Hds. 33.
Sahih-i Müslim, Kitabu'z-Zekat, B. 40, Hds. 120.
Sünen-i Ýbn-i Mâce, Kitabü'z-Zühd, B. 9 Hds. 4137.
Sünen-i Tirmizî, Kitabü'z-Zühd, B. 27, Hds. 2479.
13- Sünen-i Tirmizî, Kitabü'z-Zühd, B. 30, Hds. 2482.
Ýbn Ebi’d-Dünya, Hadislerle Mal-Mülk ve Ticaret - Islahu'l-Mal, çev. Abdusselâm Yaþar Güngör, Ýst. 2008, Sh. 20 Hds. 14.
Sünen-i Darimî, Kitabu'r-Rikak, B. 21 Hds. 2733.
Taberânî, Mu’cemus-Saðîr Tercüme ve Þerhi, çev. Ýsmail Mutlu, Ýst. 1997, C. 2, Sh. 346 Hds. 651.
Kudâî, A.g.e. Sh. 163, Hds. 533.
14- Hadîd, 57/20-21.
15- Ra'd, 13/4.