Rabbimiz Allah Teâlâ þöyle buyurur:
“Ýnsanlar, tek bir Ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarýcýlar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanlarýn anlaþmazlýða düþtükleri þeyler konusunda, aralarýnda hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi….”(2/Bakara 213)
“Abdullah b. Abbas (r.anhuma) ve Katâde (rh..a.)’dan nakledilen bir görüþe göre, bu ayette zikredilen: Tek bir Ümmet’ten maksad, Hz. Âdem (a.s.) ile Hz. Nuh (a.s.) arasýnda yaþayan ve on nesil devam eden ümmettir. Bunlar, Hz. Nuh (a.s.)’a kadar hak þeriat üzere tek bir ümmet olarak yaþamýþlar. Hz. Nuh (a.s.)’dan sonra ihtilafa düþmüþler. Allah da bunlara, müjdeleyici ve uyarýcý peygamberler göndermiþtir. Bu izaha göre ümmet kelimesinden maksat, tek din üzerinde birleþen insanlar demektir. Bu hususta baþka bir ayet-i kerimede:
“Eðer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kýlardý.” (5/Mâîde, 48) .buyrulmaktadýr.(2)
Ýslam Milleti, Ýslam Dini üzere olan ve Tevhîd akîdesine katýksýz iman eden ümmettir. Ýnsanlýk tarihi boyunca hiç sarsýlmadan ve dosdoðru yoldan asla sapmayýp hidayet üzere yoluna devam eden Tevhîd Milleti! Birbirlerini tasdik eden Nebî ve Rasullere tabi olmuþ, iman etmiþ ve itaat üzere teslimiyetini gösteren iman ümmeti... Kardeþ olan mü’minler!.. Ayrý çaðlarda ve ayrý ülkelerde yaþamýþ olsalar da iman kardeþi olduklarýna inanan, Allah’ýn hükümlerine, Rasulünün Sünneti ölçüsünce teslim olan Müslümanlar, birbirlerinin kardeþi ve Velîsi olanlar, her çaðda ve her durumda, Ýman ve Tevhîd üzere olma konusunda direnmiþ, þirk ve küfür cephesine karþý mücadele ve mücahedesini devam ettirmiþ, akîdesinden asla taviz vermemiþtir.
Ýslam Milleti, tek Millet ve tek Ümmettir. Onun karþýsýnda olan küfür de tek Millettir. Ýslâm Milleti, inancý ve karakteriyle hep öncü ve örnek olmuþ, kendi mensuplarýna hakký ve sabrý tavsiye ederken, diðerlerinin hidayetine vesile olmak için gayret göstererek davet etmiþtir…Bu çetin mücadelesi sýrasýnda kuþandýðý zýrh, iman zýrhý, kullandýðý kýlýç, Tevhid kýlýcý, Kalkaný ise sabýrdýr. Dayanýp güvendiði Zât, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, sýðýndýðý kal’a ise, Tevhid kal’asý!.. Küfrün ve þirkin ordularýnýn saldýrýlarýna karþý savunduðu ve sýðýndýðý kal’a, Tevhid kal’asýdýr. Mü’min Müslümanlarýn tek sýðýndýðý yerdir sapasaðlam Tevhid kal’asý. Oraya sýðýnmayý emreden, yegane Rabbleri Allah Azze ve Celle’dir.
Emirü’l-Mü’minin Ýmam Ali (r.a.)’ýn rivayetiyle Rasulullah (sav) þöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ þöyle buyurdu:
-Lâ ilâhe illallah, Benim kal’amdýr. Kal’ama giren, azabýmdan emin olur.”(3)
“Lâ ilâhe illallah” Tevhid Kale’si!.. Allah’dan baþka hüküm koyucu ve hükmüyle hüküm olucu hiçbir ilâh yoktur!.. Her çaðda, her yerde ve her hâlde mü’min Müslümanlarýn sýðýnacaðý tek kurtuluþ Kal’asýdýr. Sûrlarý mahkem, burçlarý yüce, baþta en büyük düþman olan iblis olmak üzere þeytanlardan ve harbi insanlardan koruyan sapasaðlam bir kal’a!..
Emiru’l-mü’minin Ýmam Ali (r.a.)’dan Rasulullah (sav) þöyle buyurur:
“Allah Teâlâ þöyle buyurdu:
-Ben Allahým.Benden baþka ilâh yoktur.Kim Benim birliðimi ikrar ederse, koruyucu Kal’amýn içine girmiþ olur.Benim koruyucu Kal’amýn içerisine giren de, azabýmdan emin olur.”(4)
“Allah’dan baþka ilâh olmadýðýný” kalben tasdik, dil ile ikrâr ve varlýðýyla isbat ederek, Muvahhid mü’min müslüman olanlar, Allah Teâlâ’nýn koruyucu kal’asý olan Tevhid kal’asýna girmiþ olur. Tevhid kal’asýna girenler, hem Allah’ýn azabýndan, hem de küfür ve þirk cephesindeki saldýrgan düþmanlardan emin olur.
Allah’ý Rabb, Ýslam’ý din, Kur’an-ý Kerim’i düstur, Rasulullah (sav)’i önder kabul edip katýksýz iman edenler, Tevhid kal’asýna girmiþ ve emniyet içinde olan tek ümmettir.
Rabbimiz Allah Teâlâ þöyle buyurur:
“Gerçekten, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse bana ibadet edin.” (21/Enbiya,/92)
“Ýþte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse Benden korkup sakýnýn.” (23/Mü’min, 52)
Bu Ümmet ve bu Millet, ilk Tevhid toplumu olan Âdem (a.s.)’ýn Ümmetinden, son Nebi ve son Rasul Rasulullah Muhammed (sav)’in Ümmetine kadar, Allah’ý Rabb, Ýslam’ý din edinmiþ, Kýyamete kadar ömrü devam edecek olan tek ümmet, tek Millettir.
“Lâ ilâhe illallah” Kal’asýný sýðýnmýþ, bu uðurda malýyla ve canýyla cihad eden Ýslam Milleti, Allah’dan baþka bütün sahte ilâhlarý ve yalancý rableri reddetmiþ, taðutlaþan hiçbir gücü kabul etmemiþ ve katýksýz bir iman ile Allah’a iman etmiþtir!..
Rabbimiz Allah Teâlâ þöyle buyurur:
“Allah, gerçekten kendisinden baþka ilâh olmadýðýna þahidlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de O’ndan baþka ilâh olmadýðýna adâletle þahitlik ettiler. Aziz ve Hakim olan O’ndan baþka ilâh yoktur.” (3/Âl-i Ýmrân, 18)
“Þu hâlde bil, gerçekten Allah’dan baþka ilâh yoktur (Lâ ilâhe illallah).” (47/Muhammed,19)
Allah!.. Âlemlerin Hâliki, Meliki, Rabbi ve Ýlâhý Allah Teâlâ, kendinden baþka hüküm koyucu olmayan Rabb, þahidlerin en âdili, adâletinde ve þahidliðinde eþi, benzeri olmayan ilâh, “kendisinden baþka ilâh olmadýðýna þahitlik etti.” “Þahid olarak Allah yeter!”(4/Nisa,166) O, varlýklarýn tek ilâhýdýr. O’ndan baþka ilâh yoktur. Bütün varlýklar O’nun tarafýndan yaratýlmýþ, O’nun kullarý olup O’na muhtaçtýrlar. O ise hiçbir þeye muhtaç olmayan, bütün âlemlerden müstaðnidir. Melekler ve ilim sahibi olan kullarý da, adâleti ayakta tutarak, yani âdil þahidler olarak, Allah’dan baþka ilâh olmadýðýna” þahidlik ettiler.
“Þu hâlde bil, gerçekten Allah’dan baþka ilâh yoktur.” Ayet-i Kerimesi, Allah’dan baþka ilâh olmadýðýný haber vermektedir. Yoksa bu Ayet-i Kerimenin Allah’dan baþka ilâh olmadýðýný bilmeyi emreder olmasýnýn bir faydasý yoktur.”(5)
Ýnsan“Lâ ilâhe illallah” mutlak hakikatine katýksýz bilip iman edince, Tevhid Kal’asýna sýðýnmýþ olur. Dünya hayatýndaki izzet ve þeref, Ahirette ebedî cennete girmenin tek sebebi ve yolu “Lâ ilâhe illallah’a” katýksýz iman etmektir. Dünyada izzet, sýhhat ve afiyet. Ahirette ise ebedi cennet, “Lâ ilâhe illallah’a” katýksýz iman edip gereðini amel olarak ortaya koyup yaþamakla gerçekleþir.
Muaz b. Cebel (r.a.)’ýn rivayetiyle þöyle buyurur Rasulullah (sav):
“Cennet (kapýsýnýn) anahtarý, Lâ ilâhe illallah’a (Allah’dan baþka ilâh olmadýðýna) þehadet etmektir.”(6)
Yeryüzündeki müstekbirleri, özellikle iþgal edilen Ýslam topraklarýndaki egemen taðutlarý, bütün kurum ve kuruluþlarýyla reddedip Allah’a inanan mü’min müslümanlar, kopmasý imkânsýz olan kurtuluþ kulpuna sýmsýký sarýlmýþlardýr. (bkz. 2/Bakara, 256)
Said b. Cübeyr (rh.a.) ve Dahhâk (rh.a.), bu sapasaðlam kulpun, “Kelime-i Tevhid” yani “Lâ ilâhe illallah” olduðunu söylemiþlerdir. Mücahid (rh.a.)’e göre Ýman, Süddi (rh.a)’e göre ise Ýslam’dýr!..(7)
Bu tespitlerin aralarýnda hiçbir fark yoktur. Hepsi de hakka isabet eden görüþlerdir.
Rabbimiz Allah Teâlâ þöyle buyurur:
“Ey iman edenler, Allah’a, Rasulüne, Rasülüne indirdiði kitaba ve bundan önce indirdiði kitaba iman edin.” (4/Nisa, 136)
“Rasul, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü’minler de. Tümü, Allah’a, meleklerine, kitablarýna ve Rasullerine inandý.” (2/Bakara, 285)
Tevhid kal’asýna sýðýnmanýn ve o kal’ada sabit kalmanýn þartý, þirksiz ve küfürsüz bir imandýr. Bu iman, amellerin en faziletlisidir. Bu saf imana, þirk ve küfür bulaþtýrýlmadýðý gibi, bid’at ve hurafede karýþtýrýlmamalýdýr. Rabbimiz Allah bunu emretmekte ve bundan razý olmaktadýr.
Ebu Hüreyre (r.a) anlatýyor:
“Rasulullah (sav)’e
—Amelin hangisi efdaldýr? diye soruldu.
Rasulullah (sav):
“Allah’a ve Rasulune iman etmektir!”buyurdular.(8)
Rabb olarak Allah’a, Din olarak Ýslam’a ve Nebi olarak Rasulullah Muhammed (sav)’e iman etmek, kalbin ameli olup diðer amellerin olmazsa olmazýdýr. Fýtrat dini Ýslam’ýn ilk ve temel rûknü imandýr. Bu amel ile Tevhid kal’asýndaki yeri güzelleþir, derecesi artar!..
“Öyleyse sen yüzünü, Allah’ý birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ýn o fýtratýna çevir ki, insanlarý bunun üzerine yaratmýþtýr. Allah’ýn yaratýþý için hiçbir deðiþtirme yoktur. Ýþte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanlarýn çoðu bilmezler. Gönülden katýksýz baðlýlar olarak, O’na (Allah’a) yönelin ve O’ndan korkup sakýnýn, dosdoðru namazý kýlýn ve müþriklerden olmayýn.” (30/Rum, 30-31)
Katýksýz iman edip Tevhid kal’asýna sýðýnanlar, takvaya sarýlýp Salih amel iþlemelidirler. Allah’a ve Rasulü (sav)’e iman eden mü’minler, Kitab ve Sünnet ile emr olunduklarý gibi amel edip teslimiyetlerini de gündeme getirmelidirler. Ýman ve itaat, birbirinden ayrýlmamalý ve muvahhid mü’min kulun kalbinde, beyninde, hâl ve hareketlerinde bir bütün olarak yaþanmalýdýr.
“Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki onlar, Allah’a ve Rasulüne iman ettiler, sonra hiçbir kuþkuya kapýlmadan Allah yolunda mallarýyla ve canlarýyla cihad ettiler. Ýþte onlar, sadýk olanlarýn tâ kendileridir.”( 49/Hucurat, 15)
“Kim Allah‘a ve Rasulüne itaat ederse, iþte onlar, Allah’ýn kendilerine nimet verdiði peygamberler, sýddýklar, þehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaþtýr onlar. Bu fazl (bol ihsân), Allah’dandýr. Bilen olarak Allah yeter.” (4/Nisa, 69-70)
Kabul gören bir imanla iman edip takva ve salih amel ile imanýný kuvvetlendiren Tevhîd Kal’asýna sýðýnan mü’min müslümanlar, mü’min kardeþleriyle kardeþlik ve velâyet baðlarýný saðlamlaþtýrýrken, onlara karþý saygý ve sevgilerini geliþtirirken, þirki Tevhîd’e, küfrü imana ve taðutî düzeni Ýslâm’a tercih edenlerle iliþkileri keser, onlara karþý sevgi beslemez, onlarý mü’minlere tercih etmezler. Ýsterse en yakýn akrabalarý olsalar bile!.. Ancak bu akrabalar, harbî ve azgýn müþrikler olmadýklarý müddetçe, onlara Ýslâm davetini ulaþtýrmak ve Ýslâm’ý teblið edip hidayetlerine vesile olmak gerekir. Bundan dolayý, Ýslâm’ýn, helâl gördüðü bütün durumlarda kendileriyle iyi geçinmek, onlarýn kalblerinin Ýslâm’a ýsýnmasýný saðlar. Mü’minler, bu konuda dikkatli ve hassas olmalýdýrlar.
Rabbimiz Allah Teâlâ þöyle buyurur:
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsýn ki, Allah’a ve Rasulüne baþkaldýran kimselerle sevgi (ve dostluk) baðý kurmuþ olsunlar. Bunlar, ister babalarý, ister çocuklarý, ister kardeþleri, isterse kendi aþiretleri (soylarý) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki (Allah), kalblerine imaný yazmýþ ve onlarý kendinden bir ruh ile desteklemiþtir. Onlarý, altlarýndan ýrmaklar akan cennetlere sokacaktýr. Orda süresiz olarak kalacaklardýr. Allah, onlardan razý olmuþ, onlar da O’ndan razý olmuþlardýr. Ýþte onlar, Allah’ýn fýrkasý (taraftarý) dýr. Dikkat edin, þübhesiz Allah’ýn fýrkasý (taraftarý) olanlar, felâh (umutlarýný gerçekleþtirip kurtuluþ) bulanlarýn tâ kendileridir.” (58/Mücadele, 22)
Önce iman, sonra teslimiyet!.. Ýman kalbe yerleþmeden ve kiþinin bütün varlýðýna egemen olmadan teslimiyetin meydana gelmesi, çok çürük temeller üzerinde saðlam ve süslü bina yapmak gibidir. Böyle bir teslimiyet, imana dayalý deðil, menfaate dayalý bir teslimiyet olur. Menfaatinden dolayý bugün Ýslâm’a teslim olanlar, yarýn Ýslâm dýþý taðutî düzenlere de teslim olabilirler. “Dün dündür, bugün bu gündür” menfaat anlayýþýyla hareket edenlerin, teslimiyetleri ve amelleri, yarýna kadardýr. Onlar, dünyalýk olarak nerede bir yaðlý kemik bulurlarsa, oraya meylederler. Çünkü Ýslam görünmeleri ve teslim olmuþ görüntüleri, imana dayanmadýðý için kolayca hâl deðiþtirebilir.
Ýþgal edilen Ýslâm topraklarýnda egemen olan taðutî düzenlere sömürülen ve cahil býrakýlan halk kitlelerin meyli, taðuti düzenlere destekleri ve taðutlara vekâlet vermelerinin sebebi, Ýmanýnýn kalbe yerleþmemesi ve idrak edilmeyiþindendir. Ýþgalci ve sömürücü taðutî güçlerin kal’alarýný savunan ve orada yer edinen bu halk kitleleri, kalplerini ihata eden katýksýz bir iman ile inanamadýkça, taðutu reddedip ondan iliþkiyi kesmedikçe Tevhîd kal’asýna sýðýnmadýkça kurtuluþlarý söz konusu olamaz.
Rabbimiz Allah Teâlâ þöyle buyuruyor:
“Bedevîler dediler ki: ‘Ýman ettik.’ De ki: ‘Siz, iman etmediniz, ancak ‘Ýslâm (müslüman veya teslim) olduk’ deyin. Ýman, henüz kalblerinize girmiþ deðildir. Eðer Allah’a ve Rasulüne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir þeyi eksiltmez. Þübhesiz Allah, çok baðýþlayandýr, çok esirgeyendir.” (49/Hucurat, 14)
Amellerin kabulü, kalbte bulunan iman ile gerçekleþir. Eðer iman kalbe yerleþmemiþ, ya da þirke bulaþmýþ ise, yapýlan amellerin hiçbir deðeri olmaz ve kabul görmez… Ýman etmeyenler, imanla birlikte þirk koþanlar, amellerini boþa çýkarmýþlardýr…
Rabbimiz Allah þöyle buyuruyor:
“Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): ‘Eðer þirk koþacak olursan, þübhesiz amellerin boþa çýkacak ve elbette sen, hüsrana uðrayanlardan olacaksýn.” (39/Zümer, 65). (bkz (6/En’âm, 88)
Rabbimiz Allah Azze ve Celle, kalblere bakar. Kalplerde yer edinen þirksiz iman ve riyâsýz niyet ile yapýlan ameller kýymet kazanýr. Ýman ile iþlenen ameller, hayat örneðimiz Rasulullah (sav)’in Sünneti’ne uygun olmalýdýr ki, kabul edilen amellerden olsun…
Ebu Hureyre (r.a.)’dan Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurur:
“Þübhesiz Allah, sizin bedenlerinize ve sûretlerinize bakmaz, lâkin kalblerinize bakar!”
(Rasulullah,) parmaklarýyla göðsünü iþaret etmiþtir.(9)
Bir baþka hadis de Ebu Hureyre (r.a.)’dan Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurur:
“Þübhesiz ki Allah, sizin sûretlerinize ve mallarýnýza bakmaz, lâkin kalbleririnize ve amellerinize bakar.”(10)
Nûmân b. Besîr (r.a.)’dan Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurur:
“Haberiniz olsun ki, bedenin içinde bir lokmacýk et parçasý vardýr ki, iyi olursa bütün beden iyi olur, bozuk olursa bütün beden bozulur. Ýþte o (et parçasý), kalbdir!” (11)
Delil olarak beyan edilen ayet ve hadislerden apaçýk anlaþýldýðý gibi, Tevhîd kal’asýna sýðýnan mü’min müslümanlar, kalben iman etmiþ, gereði gibi tasdiki gündeme getirip þartlarýna tabi olmuþ, dili ile kalbindeki imanýný idrak etmiþ ve hâli ile bunu ispatlamýþtýr. Kalbi, dili ve hâli, iman üzere olduðunu apaçýk ortaya koymuþ olan mü’min müslüman þahsiyet, “Lâ ilâhe illallah” Tevhîd kal’asýna sýðýnmada samimî olduðundan hiçbir þüphe kalmamýþtýr. Kalbiyle iman eden, yine kalbiyle þirk ve küfrü reddeder. Dili ile iman ettiðini beyan eden kiþi, yine diliyle þirk ve küfrü reddeder. Hâli ile iman ettiðini beyan eden kiþi, yine hâli ile þirk ve küfrü reddeder. Ýþte mü’min müslüman olan sadýk kiþi, bu þahsiyettir.
Kalbine iman girmemiþ, fakat diliyle imanlý olduðunu söyleyip de hâli ile bunun zýddýna hareketler eden kiþiler, nifâk ehli olanlardýr. Ya da yalnýzca dili ile müslümanlardan olduðunu söylemekte, fakat fikriyle, zikriyle, hâliyle, tavrýyla, malýyla, canýyla, cephesiyle, çoluk-çocuðuyla, yani varlýðýyla taðutlardan yana olduðunu apaçýk olan kiþilerin, bu iddialarý ne kadar doðru olabilir? Sadece dili, “ben de müslümaným” demekte ama inancý, düþüncesi, hâli ve tavrý, diliyle söylediðini yalanlamakta! Bu tipler, yeniden gözden geçirilmeli, Kitab ve Sünnet ölçüsünce deðerlendirilmelidir.
Rabbimiz Allah Teâlâ þöyle buyurur:
“Münafýklar, sana geldikleri zaman: ‘Biz, gerçekten þehadet ederiz ki sen, kesin olarak Allah’ýn Rasulüsün.’ dediler. Allah’da bilir ki sen, elbette O’nun Rasulüsün. Allah, þübhesiz münafýklarýn yalan söylediklerine þahidlik eder.” (63/Münafikun,1)
“Sen onlarý gördüðün zaman, cüsseli yapýlarý beðenini kazanmaktadýr. Konuþtuklarý zaman da onlarý dinlersin. (Oysa) sanki onlar (sûtün gibi) dayandýrýlmýþ ahþap kütük gibidirler. (Bu dayanaksýzlýklarýndan dolayý da) her çaðrýyý kendilerinin aleyhinde sanýrlar. Onlar, düþmandýrlar. Bu yüzden onlardan kaçýnýp sakýnýn. Allah onlarý kahretsin, nasýlda çevriliyorlar.” (63/Münafikun, 4)
“Gerçekten münafýklar, ateþin en alçak tabakasýndadýrlar. Onlara bir yardýmcý bulamazsýn.” (4/Nisa, 145)
Rabbimiz Allah’ýn buyurduðu gibi, “Onlar, düþmandýrlar. Bu yüzden onlardan kaçýnýp sakýnýn!” Çünkü onlar, kalplerinde olmayaný dilleriyle söyler ve böylece birçok gafilleri aldatýrlar. Onlar egemen taðutlara sýðýnmýþken, onlarýn safýnda yer almýþken, mü’minlerle beraber “Tevhîd kal’asýna” sýðýnmaya çalýþýr, öyle görünürler. Ýslâm’ýn, egemen taðutlar tarafýndan mahkum edildiði, toplumsal hareketlere asla karýþtýrýlmak istenmediði ve bu konuda yasaklandýðý, esaret altýnda ve iþgal edilen Ýslâm topraklarýndaki mustaz’af, mü’min ve müslümanlar, bu tiplere karþý çok uyanýk olmalý, onlardan uzak durmalý ve onlarý uzaklaþtýrmalý!..
“Ancak tevbe edenler, ýslâh ederler, Allah’a sýmsýký sarýlanlar ve dinlerine katýksýz olarak Allah için (hâlis) kýlanlar baþka. Ýþte onlar, mü’minlerle beraberdirler. Allah, mü’minlere büyük bir ecir verecektir.” (4/Nisa,148)
Küfürden, þirkten, taðuttan, taðuti ideolojilerden ve taðuta destek vermekten, Ýslâm’ýn reddettiði bid’at ve hurafelerden tevbe edenler, niyetlerini, düþüncelerini, þahsiyetlerini, hâl ve hareketlerini Ýslâm’ýn kabul ettiði þekilde düzeltip ýslâh edenler, Allah’ýn ipine sýmsýký sarýlýp dini, Allah için hâs kýlanlar, iþte bunlar, mü’min müslümanlarla kardeþ olabilir ve birlikte bulunabilirler.
“Lâ ilâhe illallah” Tevhîd kal’asýna sýðýnmaya hak kazanan muvahhid mü’minler, Allah’ýn dostlarýný dost, Allah’ýn düþmanlarýný düþman olarak görmeli ve onlarla olan iliþkilerini bu ölçü ile düzenlemelidir. Ýlke dönüþ olan sona doðru, dosdoðru yol üzere devam eden katýksýz iman sahipleri, mutlaka bir vücûdun organlarý hâline gelmeli, baþ baþa baðlý, baþta Kitab ve Sünnet’e baðlanmalýdýr. Ýþte o zaman, Allah’ýn izni ve yardýmýyla kurtuluþa erilir.
Rabbimiz Allah þöyle buyurdu:
“Ýman edenlere yardým etmek ise, Bizim üzerimizde bir haktýr.” (30/Rum, 47)
1) Hayat örneðimiz ve önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’den nakledilen bir hadis-i þerifte, bu ilke çok güzel ve net olarak beyan buyurulmuþtur.
Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.4, sh.273.
el-Hafýz Ýbn Hacer el-Askalânî, Metâlîbu’l-Âlîye, çev. Hüseyin Kaya, Ýst. 2006, c.5, sh.254, Hds.4401. Ýbn Ebi Þeybe, Müsned ve Teyalîsî, Müsned’den.
Ýbn Receb el-Hanbelî, Hadislerle Ýlim ve Hikmet-Câmiu’l-Ulûm ve’l-Hikem, çev. Ali Kaya, Ýst. 2006,c.2, sh.301-302, Hds.555.
2)Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsîrî, çev. Hasan Karakaya-Kerim Aytekin, Ýst. 1996, c.1, sh.518-519.
Fahruddin er-Râzî, Tefsîr-î Kebir-Mefâtihu’l-Gayb, çev. Prof.Dr.Suat Yýldýrým, Vdð. Ank.1989 c.5, sh.60.
Ýbn Kesîr, Hadislerle Kur’ân-ý Kerim Tefsirî, çev. Dr.Bekir Karlýða-Dr. Bedrettin Çetiner, Ýst. 1984, c.3, sh.818.
3)Hasan Hüsnü Erdem, Ýlâhî hadisler, Ank. 1999, sh.13, Hds.1. Ebu Nuaym, Ýbn Neccâr ve Ýbn Asakîr’den.
Not: Bu eser, Abdurrauf Münâvî’nin, “el-Ýthâfatu’s-Seriyye bi’l-Ehâdîsî’l-Kudsîyye” adlý eseri esas tutularak hazýrlanmýþtýr.
Kuzâî, Þihâbü’l- Ahbâr Tercümesi, çev. Prof.Dr.Ali Yardým, Ýst. 1999, sh.260, Hds.873.
Mürâvî, Feyzu’l-Kadir, c.4, sh.489, Hds. 6047’nin þerhinde bu hadisi, Hakîm’in “Nîsabur Tarîhi’nden, Ebu Nuaym’dan ve Deylemî’den naklederek Hafýz Irakî’nin “Tahrîci Ehâdîsi Ýhya (c.1, sh.167)” adlý eserinde isnadýnýn zayýf olduðunu söylediðini kaydediyor. Prof.Dr. Ahmet eþ- Þerebâsî, 75 Kudsi Hadis’in Tercemesi, çev. Nâim Erdoðan, Ýste. 1981, sh. 177-178. Hakim’in “Nisabur Tarihi’”nden.
6)Ýmam Suyuti, Câmiu’s-saðir Muhtasarý Tercüme ve Þerhi, çev. Ýsmail Mutlu, vdð. Ýst.1996, c. 3, sh. 76, Hds.2889 (6047), Þirâzi’den.
Mürâvi, Feyzu’l- Kadir, c. 4, sh. 489, Hds 6047. Þirâzî’den, isnadý sahih.
Hasan Hüsnü Erdim, A.g.e. sh. 14, Hds.3 . Deylemi, ibn Abbas (r.ahhuma)’dan rivayeteder.
5) Ýbn Kesir, A.g.e. c. 13, sh.7301
6) Ýmam Ahmed b. Hanbel, el- Müsned, çev. Rýfat Oral, Konya, 2003, c. 1, sh. 41, Hds.29/29.
Ýmam Hafýz el-Munziri, Hadislerle Ýslâm-Terðip ve Terhib çev. A. Muhtar Büyük çýnar, vdð. Ýst. T.y. c. 3, sh,369, Hds.16. Ahmed b. Hanbelve Bezzâr’dan.
7) Bkz. Ýbn Kesir, A.y.e. c. 3, sh.1025,
8) Sahih-i Buhâri, Kitabu’l -Ýman, B.17,Hds.19. Kitabu’l- Hacc, B.4, Hds.5,
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-iman B.36, Hds.135,
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Fedailu’l-Cihad, B.22, Hds.1709.
Sünen-i Neseî, Kitabu Menasiku’l-Hacc, B.4, Hds.2614.
Kitabu’l-Cihad, B.17, Hds.3115–3116.
Sünen-i Dârimî, Kitabu’l-Cihad, B.4, Hds.2398.
Kitabu’r-Rikak, B.28, Hds.2741.
Ýmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c.1, sh.57, Hds.1/43.
9) Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Birri ve’s-sýlâ, B.10, Hds.33.
10) Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Birri ve’s-sýlâ,B.10, Hds.34.
Sünen-i Ýbn Mace, Kitabü’z-Zühd, B.9, Hds. 4143.
Ayrýca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned. C.2,sh.484, 539.
11) Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Ýman, B.39, Hds 45
Kitabu’l- Buyu, B.2, Hds.5.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l- Müsakat, B.20, Hds.107-108.
Sünen-i Ýbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B.14, Hds.3984.
Sünen-i Dârimî, Kitabu’l-Buyu, B.1, Hds. 2534.