Âlemlerin Rabbi Allah’tan baþka hüküm koyucu ve hükmüne boyun bükerek itaat olunucu Rabb ve ilâh kabul etmeyen muvahhid mü’min þahsiyet, Ümmet okyanusunun bir damlasý, Aziz Ýslâm Milleti’nin bir ferdi ve Tevhid ailesinin mensubu olarak, diðer mü’minlerin kardeþi olduðunun idrakinde olmalýdýr… Muvahhid mü’minler, birbirlerinin birer parçasý ve kardeþleridirler…(2) Bir bütünün daðýlmaz parçalarý olan mü’minler, hep beraber Allah’ýn ipi olan hayat kitabýmýz Kur’ân-ý Kerim’e sýmsýký sarýlmalý ve asla birbirinden ayrýlmamalýdýrlar…(3) Birbiriyle kenetlenmeli, birbirini Allah için sevmeli ve saymalýdýrlar…
Mü’min Müslüman þahsiyet, kendisi için sevip arzuladýðýný, mü’min kardeþi içinde sevip arzulamalýdýr… Kendisi için olmasýný arzu etmediði herhangi bir þeyi, mü’min kardeþi içinde istememelidir… Mü’min kardeþini, kendisi gibi görmeli, hattâ kendisinden daha deðerli kabul edip kýymetini bilmelidir… Böyle bilmesi, böyle inanmasý ve böyle kabul etmesi, onun katýksýz iman etmesinin bir gereðidir… Þirkten, küfürden, bid’at ve hurafeden arýnmýþ bir iman, mü’min ve muvahhid bir kalbe yerleþince, bütün bu güzel þeyleri yapmak konusunda asla sakin durmaz, devamlý hareket hâlinde olur…
Mü’min Müslümanlar, sanki iki bedene yerleþmiþ bir ruh gibidirler… Her ne kadar bedenleri ayrý ise de, akîdeleri, anlayýþlarý, hayata bakýþ açýlarý, hedefleri, metodlarý ve yollarý birdir… Bu birlik, onlarý bir bedenin organlarý hâline getirmiþ ve birbiriyle kurþun ile kaynatýlmýþ sapasaðlam bir kalenin duvarlarý gibi olmuþlardýr… Taðutu inkâr edip Allah’a inanmýþ olan mü’minler, kopmasý imkânsýz kulpa yapýþmýþ,(4) Allah’a imanlarýndan dolayý iyiliði emredip kötülükten alýkoymuþlardýr… (5) Birbirlerini Allah için seven ve sayan muvahhid mü’minler, yaratýlýþ gayeleri olan yalnýzca Allah’a ibadet etmek konusunda(6) birbirlerinin yardýmcýlarý olmuþ, bu velâyet ile iyilik ve takva üzere yardýmlaþmalarýný saðlamýþtýr…(7)
Rabbimiz Allah Teâlâ, birbirlerinin iman kardeþleri olan mü’min Müslüman kullarýnýn özelliklerini þöyle beyan buyuruyor:
“Size verilen herhangi bir þey, dünya hayatýnýn metaý (kýsa süreli faydalanmasý) dýr. Allah katýnda olan ise, daha hayýrlý ve daha süreklidir. (Bu da,) iman edip Rabblerine tevekkül edenler içindir.
(Bunlar,) büyük günahlardan ve çirkin utanmazlýklardan kaçýnanlar ve gazaplandýklarý zaman baðýþlayanlar,
Rabblerine icabet edenler, namazý dosdoðru kýlanlar, iþleri kendi aralarýnda þura ile olanlar ve kendilerine rýzýk olarak verdiklerimizden infak edenler,
Ve haklarýna tecavüz edildiði zaman, birlik olup karþý koyanlardýr.”(8)
Bu birlik, Ümmet birliðidir… Bu birlik, Ýslâm milletli olmak þuuruna ermenin bir neticesidir… Bu birlik, müvahhid mü’min olmanýn mesuliyyetini taþýmanýn bir gereðidir… Bu mesuliyet, birbirinden sorulmanýn ve birbirinden olmanýn, yani iman kardeþliðinin gereðini yapmanýn mesuliyyetidir!..
“Peygamberlerin varisleri” olan muvahhid mü’minler, Allah’ýn kendilerini ateþ çukurunun kenarýnda iken kurtardýklarý gibi, birbirlerini ateþten korumalý ve kurtarmalýdýrlar…
Þöyle buyurur Rabbimiz Allah Azze ve Celle:
“Allah’ýn ipine hepiniz sýmsýký sarýlýn. Daðýlýp ayrýlmayýn. Ve Allah’ýn sizin üzerinizdeki nimetini hatýrlayýn. Siz, düþmanlar idiniz. O, kalblerinizin arasýný uzlaþtýrýp ýsýndýrdý ve siz, O’nun nimetiyle kardeþler olarak sabahladýnýz. Yine siz, tam ateþ çukurunun kýyýsýndayken, oradan sizi kurtardý. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açýklar.” (3/Âl-i Ýmran,103)
Ebu Hüreyre (r.a.)’ýn rivayetiyle Rasulullah (sav.) þöyle buyurur:
“Benim meselimle insanlarýn meseli þu adamýn meseli gibidir:
O, bir ateþ yaktý da ateþin ýþýðý etrafýný aydýnlattýðý zaman, küçük kelebekler ve ateþin içine düþer olan þu hayvancýklar, ateþin içine düþmeye baþladýlar. O adam da bu hayvancýklarý geri çekmeye baþladý. Fakat hayvanlar, ona galip gelip hepsi de ateþin içine düþüyorlardý.
Ýþte ben de, sizlerin izâr baðlarýnýzdan tutuyor ve sizleri ateþten çekip kurtarmaya çalýþýyorum. Ýnsanlar ise, ateþe giriyorlar.”(9)
Yegâne hayat önderleri ve örnekleri olan Rasulullah Muhammed (sav.)’in peþinde giden ve O’nun Sünneti üzere yaþamaya gayret eden Mü’min müslümanlar, birbirlerini ateþten korumak için Rasulullah (sav.) gibi davranmalýdýrlar… Çünkü onlarýn tek önderi ve tek örnekleri Rasulullah (sav.)’ dir… Gerçek kurtuluþ ve mutluluk ise, Rasulullah (sav.)’e itaat edip O’nun gibi davranmaktýr… Dünyada izzet, ahirette cennet, Rasulullah (sav.)’e uymak ile elde edilir…
“Þüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlara gelince, onlar için altýndan ýrmaklar akan cennetler vardýr. Ýþte büyük kurtuluþ ve mutluluk budur.” (85/Buruc,11) diye kurtuluþun ve mutluluðun yolunu gösteren Rabbimiz Allah Teâlâ:
“Kim Rasule itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiþ olur.” (4/Nisa, 80) buyurmaktadýr…
Muvahhid mü’minlerin her biri, “merhamet olunmuþ Vasat Ümmet” ailesinin birer ferdidirler ve mutlaka birbirinden mesuldürler… Her mü’min Müslüman, diðer mü’min ve müslümandan mesuldur… O nu, dünya hayatýnda günahlardan korumak ve ahirette cehennem ateþinden kurtulmasýna vesile olmak, bir kardeþlik vazifesidir…
“Ey iman edenler, kendinizi ve yakýnlarýnýzý ateþten koruyun ki, onun yakýtý insanlar ve taþlardýr. Üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardýr. Allah, kendilerine neyi emretmiþse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.” (66/Tahrim, 6) diye buyuran Rabbimiz Allah Teâlâ, mü’min müslüman kullarýnýn mesuliyyetini hatýrlatmaktadýr…
Muvahhid mü’minler, kendilerini, çoluk çocuklarýný ve mü’min kardeþlerini, yakacaðý insanlar ve taþlar olan cehennem ateþinden korumak için bütün gayretiyle çalýþmalýdýrlar… Çünkü onlar, birbirlerinin velileri, yani yardýmcý ve destekleyicileridirler…
Þöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ:
“Mü’min erkekler ve mü’min kadýnlar, birbirlerinin velileridirler. Ýyiliði emreder, kötülükten sakýndýrýrlar, namazý dosdoðru kýlar, zekatý verirler ve Allah’a ve Rasulüne itaat ederler. Ýþte Allah’ýn kendilerine rahmet edeceði bunlardýr. Þüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
‘‘Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadýnlara içinde ebedî kalmak üzere, altýndan ýrmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler va’detmiþtir. Allah’dan olan hoþnudluk en büyüktür. Ýþte büyük kurtuluþ ve mutluluk budur.” (9/Tevbe, 71-72)
Mü’min müslümanlar, kadýnýyla ve erkeðiyle birbirinden mesuldürler… Birbirlerini Allah yolunda ve Allah rýzasý için uyarmak, bilgilendirmek, korumak ve kollamak onlarýn vazifesidir… Ulaþtýklarý bir nimeti aralarýnda paylaþýr, birbirlerinin dertleriyle dertlenirler… Birbirlerini günahtan ve kötülükten alýkorlar… Kötülükleri ortadan kaldýrmak için elbirliði yaparlar… Onlardan herhangi birisi hâtâ eder de, ateþ çukuruna düþmeye kalkýþýrsa, hep beraber onu önlemeli, kemerinden tutup onu geri çekip ateþe düþmekten kurtarmalýdýrlar… Kardeþi ateþe düþmek üzere iken, “bana ne!” diyemez katýksýz iman sahibi bir mü’min þahsiyet!..
Yüz yýldan beridir iþgal edilen Ýslâm topraklarýnda egemen olan zalim taðutlar, þirk ve küfür yönetimleriyle nesilleri yok etmeye çalýþmaktadýr… Þirk inancý ve kültürüyle eðitip öðrettiði nesiller, yediden yetmiþe, kadýndan erkeðe, þehirliden köylüye kendilerini müslüman olarak kabul etmektedirler… Hak ile batýlý ve iman ile þirkin karýþtýrýldýðý bir anlayýþa sahib oldular… Ýslâm ile gayr-ý Ýslâmî düzenleri birbirine karýþtýrmakta, bir yanýyla müslüman, diðer yanýyla taðuti olan nesiller…
Egemen olduklarý beldelerde Allah’ýn indirdiði hükümlerle hükmedilmeyi yasaklayan, hevalarýndan kaynaklanan þirk hükümlerini iktidar yapan ve bu þirk hükümleriyle halký sevk ve idare eden taðutî güçler, insanýn yaratýlýþ gayesi olan þirk koþmadan yalnýzca Allah’a ibadet etmeyi, (10) kendilerine ibadet edilmeye çevirip yönelttikleri kitlelere rablik etmeye baþladýlar… Onlarýn helâl-haram, serbest-yasak hüküm ve sýnýrlarýna itaat edenler, bilerek veya bilmeyerek onlarý, Allah’dan baþka rabler edindiler…(11) Böylece “ben müslümaným” diyen insanlardan oluþan kitleler, iki rablý, iki ilâhlý ve iki dinli bir duruma getirildi… Bir tarafta Allah’ýn Rabb ve Ýlâh oluþuna itibar edip inandýklarýný beyan ederek, Ýslâm’ýn bazý amelî ibadetlerini yaparken, diðer tarafta egemen taðutlarýn kendilerine verdikleri þirk kültürüyle onlarýda kabul edip, hükümlerine göre hayatlarýný tanzim eder oldular… Bir yanda Allah’ýn hükümleri, diðer yanda taðutun hükümleri… Yaþanan hayat bu iki hükme göre tanzim edilir oldu… Bu düzenlemede, hayatýn çoðuna taðutî hükümlerin egemenliði gündeme geldi… Çünkü egemen olan taðut idi… Güç onda, iktidar onda ve yaptýrým ondaydý… Hayatýn can damarlarýna hakim olan taðut, kendi egemenliðine ve iktidarýna zarar vermeyen, aksine faydasý olan konularda Ýslâm’a müsaade etmekte ve kontrolü elinde tutmaktadýr… Hattâ zaman zaman cahil ve zayýf býraktýðý kitleleri aldatmak için, kendi hükümleriyle hükmeden, fakat müslüman görünen tipleri iktidar yapmakta, onlar vasýtasýyla esaret altýnda tuttuðu aldatýlmýþ kitleleri daha kolay ve rahat bir þekilde yönetmektedir…
Yegâne Rabbimiz Allah Azze ve Celle’nin kendilerine hidayet ettiði, iman nimetiyle þereflendirdiði izzet sahibi muvahhid mü’minler, böyle bir ateþ çukurunun yaný baþýnda bulunan ve her an ateþe düþme tehlikesiyle karþý karþýya kalan bu insanlarý, Allah’ýn izni ve yardýmýyla kurtarmaya gayret etmelidirler… Onlara Ýslâm’ý teblið etmeli, onlarý Ýslâm’a davet etmeli ve taðutî kültürden kaynaklanan cehâletlerini gidermelidirler…
“Rabbinin nimetini durmaksýzýn anlat!” (93/Duha, 11) diye buyuran Rabbimiz Allah Teâlâ:
“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öðütle çaðýr ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Þüphesiz senin Rabbin yolundan sapaný bilendir ve hidayete ereni de bilendir.” (16/Nahl,125) emriyle mü’min müslüman kullarýnýn davet ve irþâd görevlerini beyan buyurmaktadýr.
Yegâne önderi Rasulullah (sav.)’in izinde olan ve O’nun Sünneti üzere yaþayan mü’min müslümanlarýn birbirlerinin üzerindeki haklarýndan birisi, birbirlerinin velîleri olarak, birbirlerini irþâd etmeleri, birbirlerine hakký tavsiye etmeleri, hak üzere yaþamayý saðlamalarý, birbirlerinin yardýmcýlarý olup, birbirlerini þirk, küfür, bid’at, hurafe ve her türlü günah ateþinden korumalarý…
Ýslâm topraklarýný iþgal eden zalim egemen taðutlarýn, müslüman nesilleri yok etmelerine engel olmak, onlarla mücahede etmek, onlarý reddedip egemenliklerini kabul etmemek her muvahhit mü’minin baþ vazifesidir… Bu kötülüklerin anasýný ortadan kaldýrmak için eliyle, diliyle ve kalbiyle mücadele etmek, her mü’min müslümana emrolunmuþtur… Her ferd yeryüzünde fitneyi kaldýrmak için mücadele ederken, üzerine düþen ferdî görevlerini hakkýyla yapmanýn yaný baþýnda, diðer mü’minlerle bir araya gelmeli, birlikte hareket etmeli, güçlerini birleþtirmelidirler… Birlikte hareket etmek, damlalarýn birleþmesinden meydana gelen sele benzer… Bir damlacýðýn herhangi bir yaptýrýmý olmazken, diðer damlalarla bir araya geldiklerinde bir þehri önlerine katýp sürükledikleri korkunç bir güç ortaya çýkmaktadýr… Eðer bir damla, diðer damlalarla birleþmez ise, ya güneþin sýcaklýðýndan dolayý buharlaþýr, ya da küçük bir kuþun yuttuðu ve onun susuzluðunu gideren bir su olur… Böylece yok olup gider…
Rabbimiz Allah Teâlâ, mü’min müslüman kullarýna birlik ve beraberliði emretmekte, daðýlýp ayrýlmayý yasaklamaktadýr:
“Allah’a ve Rasulüne itaat edin ve çekiþip birbirinize düþmeyin, çözülüp yýlgýnlaþýrsýnýz, gücünüz gider. Sabredin. Þüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” (8/Enfal, 46)
“Mü’minler ancak kardeþtirler. Öyleyse kardeþlerinizin arasýný bulup düzeltin ve Allah dan korkup sakýnýn. Umulur ki, esirgenirsiniz.” (49/Hucurat, 10)
Yüzyýl dan bu yana Ýslâm topraklarý, gayr-ý Müslim olan Ýslâm düþmanlarý tarafýndan iþgal edilmiþ, yerli uþaklarýný iktidar yapan iþgal güçleri, Ýslâm’ý hayattan uzaklaþtýrmýþ ve taðutî hükümleri egemen kýlmýþtýr… Bu kalpleri parçalayan hüzünlü durum karþýsýnda ilk günler sýcaðý sýcaðýna üzerlerine düþen taðuta karþý kýyam vazifesini gerçekleþtiren Ýslâm mücahitlerinin yüz binlercesi þehîd edilerek, kýyam bastýrýlmýþ ve þirk iktidarlarýna baþ kaldýranlarýn baþý parçalanmýþtýr… Seslerini yükseltenlerin sesleri susturulmuþ, böylece egemen müstevlî taðutî güçler iktidarlarý ele almýþlardýr… Ýslâm’ýn egemen olduðu “Daru’l-Ýslâm”, þirkin egemen olduðu “Daru’þ- Þirk”, “Daru’l- Cahiliye”, “Daru’l-Harp” ve “Daru’l- Küfr” ’e dönüþmüþtür…
Bütün bu aleyhde olan durum ve olumsuz þartlara raðmen, katýksýz iman sahibi mü’min müslümanlar, umutlarýný yetirmemeli, birbirine destek vererek, “Yeniden Ýslâm’a” demeli ve büyük bir umutla gayret etmelidirler…
Rabbimiz Allah Teâlâ:
“Gevþemeyin, üzülmeyin, eðer (gerçekten) iman etmiþseniz en üstün olan sizlersiniz.” (3/Âl-i Ýmrân, 139) buyurmaktadýr.
Âlemlerin Rabbi Allah’a velî olan (12) ve Allah’ý velî edinenler, iyice bilip iman etmiþlerdir ki, Allah Teâlâ:
“Allah, iman edenlerin velîsi (dostu ve destekçisi)dir. Onlarý, karanlýklardan nûra çýkarýr.” (2/Bakara, 257). buyurmuþ ve mutlaka va’dýný gerçekleþtirecektir…
Bu deðiþmez hakikatin farkýna varan mü’min müslümanlar, birbirlerini þirk, küfür ve zulüm karanlýklarýndan korumaya çalýþýrken, Allah Teâlâ’nýn, onlara her an yardýmýný ulaþtýrdýðýný, Allah’ýn yardýmý ile bu karanlýklardan korunduklarýný idrak etmelidirler… Maddî ve manevî güç ve imkânlarýný bir araya getirmeli, merkezîleþmeli, suya atýlan bir taþýn oluþturduðu dalgalar gibi etrafa açýlmalýdýrlar…
“Artýk kim bir mü’min olarak salih amellerde bulunursa onun çabasý için (karþýlýk olarak) küfran (nankörlük) yoktur. Þübhesiz Biz, onu yazýcýlarýz.” (21/Enbiya, 94)
Yalnýzca Allah Teâlâyý yegâne hüküm koyucu ve hükmüne itaat edilici Rabb ve Ýlâh kabul edip katýksýz iman edenler, imanlarýnýn gereði olan emrolunduklarý salih amelleri iþleyenler, dünyada da, ahirette de hayýrlý bir karþýlýk alacaklardýr… Çünkü onlar, mü’min kardeþlerini kendileri gibi kabul edip, arzu edip sevdikleri hayrý onlar için de arzu edip severlerdir… Kendilerini ve en yakýnlarýný koruduklarý ateþten o kardeþlerini de korumaya çalýþanlardýr…
Önderleri Rasulullah (sav.)’i izleyen ve O’nun Sünneti üzere yaþamaya gayret eden mü’min müslümanlar, O’nun ümmetine karþý duyduðu merhameti, þefkati ve muhabbeti gibi birbirlerine merhamet etmeli, muhabbet duymalý ve kardeþlik ahkâmýný canlý tutmalýdýrlar… Rasulullah (sav.)’in izinde olmak demek, O’nun gibi davranmak demektir…
Rabbimiz Allah Teâlâ þöyle buyurur:
“Andolsun size, içinizden sýkýntýya düþmeniz O’nun gücüne giden, size pek düþkün, mü’minlere þefkatli ve esirgeyici olan bir Rasul gelmiþtir.” (9/Tevbe, 128)
Zirve þahsiyet ve tek önder Rasulullah (sav.) böyle idi ve O’nun “merhamet olunmuþ vasat ümmeti” de O’nun gibi olmalýdýr!..
Birbirlerinin velîsi ve aynasý olan muvahhid mü’minler, birbirlerini korumalý ve düzeltmelidirler… Mü’min müslüman þahsiyet inci gibidir… Üzerine konan en küçük bir lekeyi kabul etmez, hemen gösterir… Bu deðerli inci lekelenmemelidir… Eðer bir hâtâ, bir yanlýþlýk ve bir gaflet sonucu üzerine bir leke konmuþsa, ona ayna olan diðer kardeþi, bu lekeyi hatýrlatmalý ve hemen silmelidir… Piþmanlýk ve tevbe ile yapýlan hâtâlardan vazgeçmeli, yanlýþlýklardan dönülmelidir… Hâtâlardan ve günahlardan piþman olup yapýlan tevbe, o hâtâyý ve günahý siler, sanki hiç iþlememiþ bir hâle getirir…
Ýmtihan sahasý olan dünya hayatýnda iman edip salih ameller iþleyen ve mü’min kardeþleriyle beraber olup hep birlikte Allah’ýn ipine sarýlanlarý, Kendisinden baþka rab ve ilah tanýmadýklarý Allah Teâlâ þöyle ödüllendirecektir:
“Ýman edenler ve salih amellerde bulunanlarda, Rabbleri onlarý imanlarý dolayýsýyla altýndan ýrmaklar akan, nimetlerle donatýlmýþ cennetlere yöneltip iletir (hidayet eder).
Oradaki duâlarý: ‘Allah’ým, sen ne yücesindir ve oradaki dirlik temennîleri: ‘Selâm” dýr, dualarýnýn sonu da: ‘Gerçekten hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah’ýndýr.” (10/Yunus, 9-10)
1) Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Ýman, B.6, Hds.6.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l iman, B.17, Hds.71.
Sünen-i Neseî, Kitabu’l iman, B. 19, Hds. 4983
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sýfatu’l Kýyame, B. 22, Hds. 2634.
Sünen-i Ýbn Mace, Mukaddime, B. 9, Hds. 66.
Ayrýca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 3, Sh. 176, 251, 272, 289.
2) Bkz. Hucurat, 49/10.
3) Bkz. Âl-i Ýmrân, 3/103.
4) Bkz. Bakara, 2/256.
5) Bkz. Âl-i Ýmrân, 3/110.
6) Bkz. Zariyat, 51/56.
7) Bkz. Mâide, 5/2.
8) Bkz. Þura, 42/36-39.
9) Sahih-i Buhârî, Kitabu’r-Rikak, B. 26, Hds. 70.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Fedail, B. 6, Hds. 17-19.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Emsâl, B.6, Hds. 3033.
Ayrýca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.2, Sh. 244.
10) Bkz. Kehf, 18/110.
11) Bkz. Tevbe, 9/31.
12) Bkz. Yunus, 10/62-64