Tam teslimiyet ile itaat, önce Allah’a, sonra Rasulullah (s.a.s.)’e yapýlan itaattýr… Ýtaat, “Sizden olan emir sahiblerine de” yapýlmalýdýr… Emir sahibleri, yani ulu’l-emr, “sizden” kaydýyla þarta baðlanmýþtýr… Allah’a ve Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e þartsýz teslimiyet ile itaat edilmesi, katýksýz imanýn gereði iken, ulu’l-emre itaat þarta baðlanmýþtýr… “Sizden,” yani katýksýz iman eden, Allah’a ve Rasulüne tam itaat eden muvahhid mü’min müslümanlardan olup da yönetimde yetkili bir makama gelen, Allah’ýn indirdiði hükümlerle, Rasulullah (s.a.s.)’i örnek adinerek hükmeden ulu’l-emre de itaat edin… Eðer böyle ihlâslý, takvalý ve adâletli olup yönetmeye devam ediyorsa, Allah’ýn indirdiði hükümlerle adâlete riâyet ederek hükmettiði için ona da itaat etmek vâcib olur…
Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’in ümmeti… Merhamet olunmuþ, vasat, iyiliði emreden ve kötülükten alýkoyan en son ümmet… Ýnsanlar için çýkarýlmýþ en hayýrlý ümmet… Bu aziz ümmetin, bu deðerli milletin bütününe ya da bir kýsmýna emir olma makamý çok kýymetli bir emanettir… Bu kýymetli emanet, diðer emanetler gibi, gerçekten ehli olan ve onu koruyup hakkýný verene teslim edilmesi gerekir… Bu emaneti ehline vermek ve emanetin gereðini yapma konusunda ona yardýmcý olup âdil davranmasýný saðlamak, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nýn mü’min müslüman kullarýna bir emridir:
“Þübhesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasýnda hükmettiðinizde adâlette hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öðüt veriyor! Doðrusu Allah, iþitendir, görendir.”2
Meþhur müfessirlerden Þeyhu’l-Ýslâm Ebu’s-Suûd Efendi (rh.a.), “Ýrþâdu’l-Akli’s-Selim” adlý tefsirinde bu ayet hakkýnda þunlarý beyan ediyor:
“Bu, genel bir hitab olup ifade ettiði hüküm, bütün mükellefleri þâmildir. Emanetler kelimesi de fiilî, kavlî ve itikadî bütün emanetleri, hem Allah’a hem de kullara iliþkin bütün haklarý ihtivâ eder. (……..)
Emanetlerin ehline tevdii emri, yetkililerin, âmirlerin, yetki ve görevleri icabý olarak uhdelelerinde bulunan haklarý gerçek sahiblerine vermeleridir. Nitekim, “Ve insanlar arasýnda hükmettiðinizde adâletle hükmetmenizi emrediyor.” Cümlesindeki emir de, yetkililerin yetkileri dâhilin de bulunan haklarý gerçek sahiblerine ulaþtýrmalarý emridir.”3
Ünlü Kur’ân müfessirlerinden Elmalýlý Muhammed Hamdi Yazýr (rh.a.) ise, bu konuda þöyle diyor tefsirinde:
“Bu þekilde “el-Emanât,” ister Allah’a aid haklarda ve ister insan haklarý baþka bir ifade ile, ister genel haklar ve ister özel haklardan insanlarýn emanet zimmetleri ile ilgili fiilî veya sözlü veya inançla ilgili maddî veya manevî, malî veya malî olmayan haklarýn hepsini kapsadýðý gibi, “ ye’murukum” hitabýnýn hükmü de, bütün mükellefleri kapsar. Özel haklarla ilgili ve emniyetle býrakýlan emanet ve diðer þeyler, emanetlerden olduðu gibi, kamu iþlerine ve haklarýna aid olan yönler, makamlar, velâyet imamlýk ve hüküm sürmek, nasihat ve fetva vermek de emanetlerdendir. Bir de “Ehl” kelimesi, sahib ve ehliyetli mânâlarýný kapsadýðý için bu emir, verilmiþ olan emanetlerin sahibine geri vermek ve ulaþtýrmaktan baþka, emanet edilecek þeylerin de ehline ve hak etmiþ olanlara emanet ve havale edilmesi mânâsýný da ifade eder. Ve bu mânâ, kamu hakkýndan olan emanetlerde önem arzeder ve ancak o itibarla emredilmiþ bir vazife olur. Öyle olmakla beraber bu da, Allah’a aid haklardan olan emanetleri. Sahibine vermek ve ona ulaþtýrmak demektir. Nitekim bu ayetin, iþ baþýnda (yönetimde) bulunan kimseler hakkýnda indiði de rivayet edilmiþtir.”4
Mü’min müslüman olanlarýn üzerinde emir, yani yönetici olan kiþi veya kiþiler, onlar gibi katýksýz iman eden, onlar gibi Allah’a itaat ve Rasulullah (s.a.s.)’e itaat eden, bulunduklarý makamda Allah’ýn hükümleriyle hükmeden þahsiyetler olmalýdýrlar… Bu makam ve yetkisi, bir emanettir. Onun, gerçekten ehli olanlara verilmesi lazýmdýr… Yönetimde bulunanlar, yönettikleri halka, Allah’ýn indirdiði hükümlerle hükmetmeli, kendileri muvahhid mü’min müslüman kiþiler olmalarý gerektiði gibi, yönetimleri de Ýslâm olmalýdýr… Yoksa, “ben de müslümaným amma hükümet ettiðim devlet laik ve demokratiktir” diyen bir kiþi, “minkum” yani “sizden” kaydýna dâhil olamaz… Bir müslüman kiþi, Allah’ýn indirdiði hükümlerin yasak edildiði ve ilâhlaþtýrýlan hevâlarýn arzularýna uygun yasalarla, küfür ve þirk hükümleriyle hükmedilen bir devletin yönetiminde bulunmasý, mü’min ve müslüman sýfatlarýna tamamen aykýrý olan bir durumdur!..
“Sizden olan emir sahiblerine de (itaat edin).” Ayetindeki emir konusunda, Þeyhu’l-Ýslâm Ebu’s-Suûd Efendi (rh.a.) þöyle diyor:
“Allah Teâlâ, bundan önce âmirlere, yetkililere, genel ve özel olarak haklarý gerçek sahiblerine vermelerini emir buyurduktan sonra, burada da diðer insanlara, onlara itaatý emretmektedir. Ancak mutlak olarak deðil, fakat Allah’a ve Rasulullah (s.a.s.)’e itaati çerçevesindedir.
Burada, Müslümanlardan olan ulu’l-emirden maksad, Hulafa-ý Raþidîn (dört büyük Halife) ile onlarýn yolundan giden hakka baðlý hükümdarlar ve âdil âmirlerdir. Zalim hükümdarlar ise, Allah’dan ve Rasulullah (s.a.s.)’den sonra kendilerine itaat edilmek hakkýndan çok uzaktýrlar.”5
Elmalýlý Muhammed Hamdi Yazýr (rh.a.) ise:
“Dikkate deðer kayýdlardan birisi de, mü’minlere hitab edilerek “Minkum = sizden” kaydýdýr ki, mânâsý apaçýktýr. Mü’minlerden olmayan idarecilere itaat etmek dinen vâcib kýlýnmamýþtýr.” Dedikten sonra þunlarý kaydeder:
“(Bu ayetten) Mü’minlerin, her nerede bulunurlarsa bulunsunlar Allah’a ve Rasulüne karþý itaatsizlikten sakýnmak ve ayný zamanda kendilerinden olan idarecilere itaat etmeleri ve taðutlara boyun eðmemelerinin gerekli olduðunu anlamak gerekir.”6
“Sizden” kaydýyla itaat edilmeleri emrolunan yöneticiler, katýksýz iman sahibi, gerek þahýslarýnda, gerekse yönetimlerinde Allah’a ve Rasulullah (s.a.s.)’e itaat eden kiþilerdir… Yöneticilik vazifelerinde Allah’ýn indirdikleriyle hükümlerle hükmetmeleri esastýr… Malum olduðu üzere, herhangi bir “Ýkrâh-ý Mülcî” olmadan ve Þer’an geçerli bir özrü bulunmadan hiçbir mü’min müslüman Kalî ve fiîlî olarak küfür ve þirk olan bir þeyi yapamaz!..
Ve Allah’ýn indirdiði hükümlerle hükmetmeyenler, durumlarýna göre ya kâfir, ya zalim ya da fasýk olanlarýn tâ kendileri olduklarýný beyan buyurmuþtur yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ!7
“Ehlu’s-Sünne ve’l-Cemaa” mezhebinin Kýymetli âlimleri, mü’min müslümanlarýn yeryüzünde yaratýlýþ gayeleri olan Allah’a gereði gibi ibadet edebilmeleri için, ülkelerinin “Daru’l-Ýslâm”, devletlerinin “Ýslâm Devleti” hükümetin “Ýslâm Hükümeti” ve devlet baþkanlarýnýn kendilerinden olup Allah’ýn indirdiði hükümlerle hükmeden âdil “Halife” ya da “Ýmam” olmasýnýn, onlarýn varlýðý için olmazsa olmaz þartý konusunda ittifak hâlindedirler…
Allâme Sa’duddin Taftazânî (rh.a.), meþhur “Þerhu’l-Akâid” adlý eserde Ýmamet ya da Hilâfet konusunda þunlarý beyan eder:
“Bir Halife (Ýslâm Devlet Baþkaný) tayin etmenin vâcib olduðu konusunda icmâ ve ittifak vardýr. Ýhtilaf konusu olan husus þundan ibarettir: Halifeyi ve imamý nasb ve tayin etmek, Allah Teâlâ üzerine mi, yoksa halk üzerine mi vâcibdir? Eðer Ýmam tayin vâcib ise, Sem’î ve naklî delille mi, yoksa aklî ve mantýkî delille mi vâcibdir?
Ehl-i Sünnet mezhebine göre, halife tayin etmek halk üzerine ve naklî delillerin gereði olarak vâcibdir. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.):
“Her kim, zamanýnýn imamýný tanýmadan ölürse, cahiliyye ölümü üzere ölmüþtür.”8 buyurmuþlardýr.
Ayrýca ümmet, Peygamber (s.a.s.)’in vefatýndan sonra, en önemli iþ olarak imam ve halife tayin etme iþini görmüþlerdir. Hattâ imam tayin etme iþini, (Hz. Peygamber’i) defn etme iþine takdim etmiþlerdi. Daha sonra vefat eden her imamdan sonra da durum böyle olmuþtur. Ayrýca Þer’î vazife ve vacibelerin pek çoðunun yerine getirilmesi halifeye baðlý olduðu için, müellif (Ömer Nesefî), buna iþaret ederek dedi ki:
“Müslümanlar için bir imama (Siyasî lider halifeye) mutlak sûrette ihtiyaç vardýr. Müslüman halkla ilgili dinî hükümlerin infazý, cezalarýn tatbiki, düþmanlara karþý ülke sýnýrlarýnýn korunmasý, Müslümanlardan ordu teþkil dilmesi, Sadakalarýn (zekât ve vergilerin) toplanmasý, zorbalarýn, soyguncularýn ve eþkiyalarýn zabt u rabt altýna alýnarak kahredilip cezalandýrýlmasý, Cuma ve bayram namazlarýn kaldýrýlmasý, insanlar arasýnda ortaya çýkan ihtilaflarýn ortadan kýldýrýlmasý, mahkemelerde þahidlerin þahidliðinin kabul edilmesi, velîleri bulunmayan küçük yaþtaki oðlan ve kýzlarýn evlendirilmesi ve ganimet mallarýnýn taksim edilmesi gibi önemli hususlar Ýmam sayesinde icra edilir.”
Bunlara benzeyen ve ümmete mensub ferdler tarafýndan ifâ edilemeyen diðer iþler için de durum budur!”9
Ýmam Ebu’l-Muin en-Nesefî (rh.a.)’in “Ehl-i Sünnet” akîdesinin ilkelerini beyan ettiði “Bahru’l-Kelâm” adlý eserinde “Ýmamet” konusunda þöyle devrilmiþtir:
“Üzerimizde Ýslâm Devlet Baþkaný olan Ýmamý görmeden bir günün geçmesi câiz deðildir. Ýmam, devlet baþkaný olan Halife’dir. Ýmametin hak olduðunu kabul etmeyen kimse kâfir olur. Çünkü dinî hükümlerden bir kýsmýnýn câiz olmasý, Ýmamýn varlýðýna baðlýdýr. Cuma namazý, bayram namazlarý ve yetimleri evlendirmek gibi… Ýmamý inkâr eden kimse, farzlarý inkâr etmiþ olur. Farzlarý inkâr eden de kâfir olur.”10
Ýbn Âbidîn (rh.a.), “Reddü’l-Muhtar Ate’d-Dürrü’l-Muhtar” adlý eserinin “Metin” kýsmýnda þöyle denilmiþtir:
“Ýmamet-i Kübrâ (Halifelik), Kullar üzerinde Umumî tasarrufa hak kazanmaktýr. Ýmamet-i Kübrâ’yý nasb ve tayin etmek vâciblerin en mühimlerindendir. Onun içindir ki, Ashab-ý Kiram onu, Mucizeler Sahibini (Rasulullah’ý) defin etmezden önce ele almýþlardýr.”11
Þerhte ise þu tarif yapýlmýþtýr:
“Ýmamet-i Kübrâ’yý, Makâsýd Sahibi:
Din ve dünya hususunda Peygamber (s.a.s.)’e halife olarak umumî bir riyâsettir, diye tarif etmiþtir.”12
Ýmam Ebu’l-Hasan el-Mâverdî, “el-Ahkâmu’s-Sultâniyye” adlý meþhur eserinde þöyle diyor:
“Ýmamet ismi verilen Hilafet, din ve dünyaya aid iþlerin yürütülmesi için Nübüvvete halef olarak konulmuþ, kabul edilmiþ bir müessesedir. Devlet Baþkanlýðý vazifesini yürütene, saðýrlar hariç bütün müslüman topluluðunun uymasýnýn gerektiði hususunda icmâ vâki olmuþtur. (…….)
Bize, bizden olan emretme yetkisine hâiz Halifelere ve diðerlerine itaat etmek, uymak farz olmuþtur.”13
Ýmam Maverdî (rh.a.), kendisine itaat etmenin farz olduðu Ýslâm Devlet Baþkaný olan Halife’nin üzerine vâcib görevlerini þu þekilde sýralýyor:
“Halifenin göreceði önemli olan âmme iþleri on tanedir:
1- Va’z olunan kaidelere, selefin icmâ ettiði hususlara uygun olarak dinî koruma, muhafaza etmektir. Din hakkýnda bir þübhe yayýlýrsa, delillerle bunu açýklar ve doðru yolu gösterir. Kendisine lazým olan ilâhî kanun ve cezalarý dinin fesaddan, bozulmaktan korunmasýnda, halkýn kötülüklerden, bayaðýlýklardan uzaklaþtýrýlmasýnda tatbik eder.
2- Ýhtilaflýlarýn ihtilaflarýný çözmede, çekiþmelerin, nizâlý kimselerin nizâlarýna son vermede, merhametin temininde dinî hükümleri tatbik eder. Zalim, taþkýnlýk edemez ve mazlum da zayýf düþürülemez.
3-Topluluðu himaye, koruma, mal, can, her türlü yol emniyetini saðlamak sûretiyle insanlarýn yeryüzünde geçimlerini, kazançlar saðlamalarýný temin eder. Yasak olan sahalardan ve baþkasýna ait haklara zarar vermekten uzaklaþtýrýr.
4- Allah’ýn koyduðu yasaklarý aynen uygulamak, deðiþtirilmelerinin önüne geçmek, insanlarýn haklarýnýn ortadan kalkmasýný önlemek haklarý korumak uðruna cezalar tatbik etmek.
5- Müslümanlarýn, zimmîlerin ve Müslümanlarla anlaþmalý olanlarýn kanlarýna, hayatlarýna, mallarýna kasdetmek isteyen, dinî ortadan kaldýrmaya teþebbüs eden düþmana karþý harb hazýrlýðý yapmak, kaleler, engeller inþâ ettirmek.
6-Ýslâmiyet’in bütün dinlere üstün olduðu konusunda gerekli isbatý yapmak, Allah’ýn hakkýnýn ayakta tutulmasý için davete raðmen müslüman olmayan kimselere karþý, Ýslâmiyet’e girinceye veya zimmîliði kabul edinceye kadar harbetmek.
7-Korku duyurmadan, zulüm ve baský meydana getirmeden dince ve ictihadca üzerlerine farz olan kimselerden zekât ve diðer vergileri, ganimetleri toplamak.
8-Ýsraf ve cimrilik yapmaksýzýn, hazineden lâyýk olanlara tam vaktinde yardýmlarda, ihsânda bulunmak.
9-Vergilerin toplanmasý, halka nasihatýn saðlanmasý için emniyet memurlarý, nasihatçýlar tayin etmek, görevlendirmektir. Bundan maksad, herkes için iþler eþit ve saðlam bir þekilde yürütülsün, mallar emniyet içinde korunsun.
10-Topluluðun iþleri ve durumlarý ile bizzat meþgul olmak, yakînen takib etmek. Böylece halkýn idaresi, milletin himayesi daha iyi saðlanýr, hilafet görevini yalnýzca eðlencelerle veya yalnýz ibadetlerle ihmal etmemiþ olur. Tayin ettiði memurlar hainlik edebilir, görevini aksatýr.
Allah Teâlâ:
“Ey Davud, gerçek þu ki, Biz seni yeryüzünde bir halife kýldýk. Öyleyse insanlar arasýnda hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevâya) uyma, sonra seni Allah’ýn yolundan saptýrýr.”14 buyurmuþtur.
Allah, yalnýz nefse uymayý, dalâletle vasýflandýrmýþtýr. Hilafet görevi bu þekilde sarsýlmýþ olur. Lâyýk olan o makama geçince, dinin hükümlerini, hilafet makamýný korunmasý gerekir.
Peygamber (s.a.s.) de:
“Hepiniz çobansýnýz ve hepiniz sürünüzden sorumlusunuz”15 buyurmuþtur.” 16
Ümmet tarafýndan ehli görüldüðü için ulu’l-emr makamýna seçilen, Allah’ýn indirdiði hükümlerle hükmeden ve üzerine düþen çobanlýk vazifesini hakkýyla yerine getiren âdil yöneticiye itaat etmek imanýn gereðidir… Bu itaat, o þahsýn Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e itaat etmesinden dolayýdýr…
Allah’a ve Rasulullah (s.a.s.)’e itaat ettiði için kendisine itaat edilir…
Allah’a ve Rasulüne itaat etmeyen, Allah’ýn indirdiði hükümlerle hükmetmeyen yöneticiler, kim olurlarsa olsunlar kendilerine itaat edilmez… Çünkü Allah’ýn indirdiði hükümlerle hükmetmeyenler, o hükümleri terk edenler, hevâlarýný ilâhlaþtýranlardýr… Ýlâhlaþtýrdýklarý hevâlarýnýn istediðinden doðan kanunlar yapar, ona itaat eder ve yönettiði halký ona itaat etmeye zorlar… Halk da ister-istemez ilâhlaþan hevânýn hükümlerine boyun eðer… Böylece, Allah’ýn beyan buyurduðu dosdoðru yoldan sapýlarak, þeytanlarýn davet ettiði bâtýl yollara sapýlmýþ olunur…
Hak üzere olan ve hak ile hükmeden yöneticiye itaat olunur… Bâtýl üzere olan ve bâtýl ile hükmedip bâtýl yollara sevkeden yöneticilere asla itaat edilmemelidir… Emrine itaat edilen emir sahibi, hem dosdoðru yol üzere, yani Ýslâm üzere olacak, hem de insanlarý dosdoðru yol olan Ýslâm’a davet edip Ýslâm’ýn hükümleriyle idare edecektir…
Emir sahibi olan kiþi veya kiþiler, þirk, küfür, günah, haram ve isyaný emretmedikleri müddetce, yani Tevhid, iman, helâl, sevab, iyilik ve hayýr emrettikleri müddetçe kendilerine itaat edilir… Allah’ýn indirdikleriyle hükmettikleri sürece kendilerine itaat etmenin farz olduðu malumdur…
“Ehl-i Sünnet” in meþhur akîdesi risâlelerinden biri olan “el-Akîdetü’t-Tahâviyye”nin þarihi el-Ýmam el-Kadý el-Allâme Ali b. Ali b. Muhammed b. Ebi’l-Ýzz ed-Dýmeþkî el-Hanefî (rh.a.), Ýmam Tahâvî (rh.a.)’ýn akîde ile ilgili risâlesini þerhederken itaat konusunda þunlarý kaydeder:
“Görüldüðü gibi Kitab ve Sünnet, günahý emretmeleri müstesnâ yöneticilere itaatin farz olduðunu ortaya koymaktadýr.
Yüce Allah’ýn þu buyruðunu düþünelim:
“Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin ve sizden olan yöneticilere de.” (Nisa, 4/59)
Burada yüce Allah, “itaat edin” emrini Rasul için tekrarladýðý hâlde, yöneticiler için tekrarlamamýþtýr. Çünkü yöneticilere itaat müstakil deðildir. Onlara ancak Allah’a ve Rasulüne isyan olmayan hususlarda itaat edilir. Ýtaatý emreden fiil, Allah Rasulü ile birlikte tekrarlanmýþtýr. Çünkü Allah Rasulüne itaat eden, Allah’a itaat etmiþ olur.17 Zira Allah Rasulü, Allah’a itaat olmayan hiçbir iþi emretmez. O, böyle bir emir vermekten korunmuþtur. Yöneticiler ise, bazen Allah’a itaat olmayan iþler emredebilirler. Onlara, ancak Allah’a ve Rasulüne itaat olan hususlarda itaat olunur.”18
Abdullah ibn Ömer (r.anhuma) nýn rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurur:
“Sevdiði yahud sevmediði hususlardaki emirlerini dinlemek ve ma’siyetle emrolunmadýkça itaat ve icabet etmek müslüman kiþi üzerine vâcib olan bir haktýr. Ma’siyetle emrolunduðu zaman da onlarý, dinlemek ve boyun eðip itaat etmek yoktur!” 19
Ýmam Ebu Bekr el-Cassas (rh.a.), “Ahkâmu’l-Kur’ân” adlý eserinde þu hakikatý beyan etmektedir:
“Zalim ya da fasýk bir kimsenin Peygamber, halife ya da kadý olmasý, dinle ilgili meselelerde halký kendi iradesine zorlayacaðý bir mevkide bulunmasý câiz deðildir. Sözgelimi müftü, þahid ya da hadis ravisi olamaz.
Kur’ân-ý Kerim’deki:
“Zalimler, Benim ahdime eriþemez.”20 ayeti, dinle ilgili iþleri idare mevkiine gelen kimselerin âdil ve faziletli olmasý gerektiðini göstermektedir. Bu ayet, dolaylý olarak fasýkýn hilafetinin gayr-ý meþru olduðunu anlatmaktadýr. Kötülüðü ile ünlenmiþ bir kiþi halife olamaz. Herhangi bir kötü þahsiyetin bu mevkiye gelmesi hâlinde halkýn, ona tabi olmasý zorunluluðu yoktur.
Peygamberimiz (s.a.s.) de:
“Yaratýcýya isyan eden mahlûka itaat olunmaz!” derken ayný þeyi kasdetmektedir.
Ayetten ayrýca, fasýk birinin kadýlýk, valîlik ya da benzeri bir yüksek mevkiye gelemeyeceði, gelmesi hâlinde emirlerinin geçerli olmayacaðý anlamý da çýkmaktadýr. Onun þahidliði, Peygamberden rivayet ettiði hadis ve verdiði fetva makbul deðildir.”21
Ümmü’l-Husayn (r.anha) anlatýyor:
Vedâ Haccý’nda Rasulullah (s.a.s.) ile beraber hacc ettim. Rasulullah (s.a.s.), çok sözler söyledi. Sonra O’nu:
“Üzerinize, sizi Allah’ýn kitabý (Kur’ân) ile yönetecek kollarý, bacaklarý kesilmiþ siyah bir köle valî tayin edilse, onu dinleyin ve itaat edin!” buyururken iþittim.22
Emiru’l-mü’minin Ýmam Ali (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) þöyle buyurdu:
“Allah’a isyan hususunda itaat yoktur. Ýtaat, ancak Meþru’ (olan bir þey hususun)dadýr!”23
“Ehl-i Sünnet”in, “Ulu’l-emr ve itaat” konusunda inancý ve tutumu özet olarak beyan edildi… Bu deliller çerçevesinde daha çok söz söylenilebilinir… Allah’ýn verdiði akýl nimetini kullanabilenler için bu kadar açýklama kâfîdir!..
“Artýk ey basiret sahibleri ibret alýn!” 24
Dipnotlar
1- Nisa, 4/59.
2- Nisa, 4/58.
3- Þeyhu’l-Ýslâm Ebu’s-Suûd Efendi, Ebussuûd Tefsiri, çev. Ali Akýn, Ýst. 2006, C.3, Sh. 1310-1311.
4- Elmalýlý M. Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur’ân Dili, Ýst. T.Y. C.3, Sh. 24. (Yenda Yayýnlarý)
Not: Metin sadeleþtirilmiþtir. Bkz. Hak Dini Kur’ân Dili, C.3, Sh.12. (Azim Yayýnlarý)
5- Þeyhu’l-Ýslâm Ebu’s-Suûd Efendi, A.g.e. C.3, Sh. 1312.
6- Elmalýlý M. Hamdi Yazýr, A.g.e. C.3, Sh. 26. (Yenda Yayýnlarý)
Azim Yayýnlarý nüshasý, C.3, Sh. 14-15.
7- Bkz. Mâide, 5/44, 45, 47. Ayetleri ve tefsirlerine.
8- Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.4, Sh. 96.
9- Taftazânî, Kelâm Ýlmi ve Ýslâm Akâidi-Þerhu’l-Akâid, çev. Süleyman Uludað, Ýst. 1991, Sh. 326-327. 3.Baský.Yeni Terceme: Taftazânî, Þerhu’l-Akâid, çev. Talha Hakan Alp, Ýst. 2008, Sh. 284-285.
10- Ýmam Ebu’l-Muin en-Nesefî, Ýslâm Ýnançlarý ve Mezhebler Arasýndaki Görüþ Farklarý, çev. Cemil Akpýnar, Konya, T.Y. Sh. 179.
Yeni Terceme: Ebu’l-Muin en-Nesefî, Bahru’l-Kelâm-Maturidî Akâidi, çev. Doç. Dr. Ramazan Biçer, Ýst. 2010, Sh. 129. 11-Ýbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtar Ale’d-Dürrü’l-Muhtar, çev. Ahmed Davudoðlu, Ýst. 1982, C.2, Sh. 383.
12-Ýbn Âbidîn, A.g.e. C.2, Sh. 384.
13-Ýmam Ebu’l-Hasan el-Maverdî, el- Ahkâmu’s-Sultaniyye- Ýslâm’da Hilafet ve Devlet Hukuku, çev. Dr. Ali Þafak, Ýst. 1976, Sh. 5.
14-Sad, 38/26.
15-Sahih-i Buhârî, Kitabu’n-Nikâh, B. 82, Hds. 118.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Ýmâre, B. 5, Hds. 20.
16-Ýmam Ebu’l-Hasan el-Maverdî, A.g.e. Sh. 19-20.
17-“Kim Rasule itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiþ olur.” Nisa, 4/80.
18-Ýbn Ebi’l-Ýzz el-Hanefî, el-Akîdetü’t-Tahâviyye ve Þerhi, çev. M.Beþir Eryarsoy, Ýst. 2008, Sh. 410. 2. Baský.
19-Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Ahkâm, B.4, Hds.8.
Kitabu’l-Cihad, B.-107, Hds. 163.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Ýmâre, B.8, Hds.38.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Cihad, B.87, Hds. 2626.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Cihad, B.29, Hds.1759.
Sünen-i Ýbn Mace, Kitabu’l-Cihad, B.40, Hds. 2864.
Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-Bey’at, B.34, Hds. 4188.
20-Bakara, 2/124.
21-Ebu Nuaym el-Ýsfahânî, Sahabe’den Günümüze Allah Dostlarý –Hilyetu’l-Evliyâ, çev. Said Aykut, Vdð. Ýst. 1995, C.4, Sh.294. Ebu Bekr el- Cassas, Ahkâmu’l-Kur’ân, C.1, Sh.80.
Not: Bu bölüm, kitabýn aslýnda yoktur. Öneminden dolayý mütercim tarafýndan eklenmiþtir.
Ýslâm Düþünce Tarihi, Editör: M.M. Þerif, çev. Yusuf Ziya Cömert, Ýst. 1990, C.2, Sh. 311-312. el-Cassas, C.1, Sh. 80. (Ebu’l-A’lâ Mevdudî’nin yazýsý)
Ýmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, çev. M. Beþir Eryarsoy, Ýst. 1997, C.2, Sh.320.
Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî, Tefsirü’l-Münir, çev. Hamdi Arslan, Vdð. Ýst. 2003, C.1, Sh.273.
22-Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Ýmâre, B.8, Hds.37
Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-Bey’at, B.26, Hds. 4174.
Sünen-i Ýbn Mace, Kitabu’l-Cihad, B.39, Hds. 2861.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Cihad, B. 28, Hds. 1758.
24- Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Ýmâre, B.8, Hds. 39- 40.
Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Ahbâri’l-Âhadi, B.1, Hds.12.
Kitabu’l-Maðâzî, B.61, Hds. 340.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Cihad, B.87, Hds. 2625.
Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-Bey’at, B.34, Hds. 4187.
25- Haþr, 59/2.