“Hepiniz çobansýnýz ve sorumluluðunuz altýnda bulunanlardan sorumlusunuz. Emir seçilenler de bir çobandýr. Bir erkek âilesinin baþýnda bir çobandýr. Bir kadýn da kocasýnýn evinde, çocuklarýnýn baþýnda çobandýr. Hepiniz çobansýnýz ve sorumluluðunuz altýnda bulunanlardan sorumlusunuz.” [1]
Bu buyruk, hayat boyu bilinmesi ve hayatýn her devresinde de dikkat edilmesi gereken bir buyruktur.
Âilede babanýn vazifeleri, sorumluluklarý vardýr; annenin ve çocuklarýn vazifeleri, sorumluluklarý vardýr. Ýster âile içinde, isterse âile dýþýnda yaþasýnlar büyük annelerin, büyük babalarýn sorumluluklarý ve görevleri vardýr. Akrabalarýn birbirlerine karþý sorumluluklarý ve görevleri vardýr… Bu çerçeveyi geniþletip büyütmek mümkündür. Anca biz âileden fazla uzaða gitmek istemiyoruz.
Günümüzün en ciddî sýkýntýlarýndan birisi de mesûliyetlerin yeterince idrak edilememesi, vazifelerin yerine getirilememesi veya ihmal edilmesidir. Herkesin yapmasý gerekeni kendisinin deðil, karþýsýndaki insanlarýn bilmesi ve dile getirmesidir.
Bir baþka ifadeyle evin hanýmýnýn görevlerini erkeðin bilmesi ve dile getirmesi, evin erkeðinin görevlerini hanýmýn bilip dile getirilmesi, anne ve babanýn görevlerini çocuklarýn, çocuklarýn üzerine düþenleri ve yapmasý gerekenleri anne ve babanýn dillendirmesi, zaman zaman da birbirlerine karþý silah olarak kullanmalarýdýr.
Evin hanýmý sýralýyor: "Evin erkeði dediðin eve eli boþ gelmemelidir. O eli boþ gelirse ben evde ne piþireceðim? Çocuklara ne giydireceðim? Nasýl kendi üstüme baþýma, çocuklarýn giyimlerine dikkat edeceðim? Yok ile ne yapýlýr?
Akþama kadar biz onun yolunu gözlüyoruz. Gelince bize asýk surat, sinir, öfke mi getirmeli?.. Ýþ yerinin, sokaðýn sýkýntýsýný neden eve taþýyor? Eve güler yüzle gelse olmaz mý? Bizi, çocuklarý sevindirecek bir þey yapsa olmaz mý? Bizim de halimizi hatýrýmýzý sorsa!
Bizim ilgiye ihtiyacýmýz yok mu? Herkesle ilgileniyor, bizimle ilgilenmiyor? Biz ondan çok þey mi bekliyoruz? Her hanýmýn, her ev halkýnýn beklediklerini bekliyoruz. Daha ne yapalým?
Çocuklarla o da ilgilenmeli. Hep benim baþýma kalýyorlar, dertlerini, isteklerini hep bana söylüyorlar.
Hep zamaným yok diyor. Ne zaman zamaný olacak?
Ne zaman dýþarý çýkacaðýz? Biraz hava alýp eþ dost göreceðiz? Ne zamandýr annemi, babamý görmedim. Ne zaman onlarý görmeye sýra gelecek?
Evin erkeði bir baþka telden çalýyor: "Haným dediðin kocasý gelmeden yemeði hazýrlar. Kendine ve evine çeki düzen verir. Kocasýný güler yüzle karþýlar. Daha oturur oturmaz þikâyet sýralamaya baþlamaz. Çocuklarý, ev eþyalarýný, eksikleri þikâyet sýrasýna dizmez.
Zaten biz günün bütün yorgunluðuyla geliyoruz. Evde huzur bulamazsak, þikâyet üzerine þikâyet, dert üzerine dert dinlersek halimiz ne olacak?.. Huzuru nerede bulacaðýz?
Biz dýþarýlarda geziyorsak keyfimizden mi geziyoruz? Onlar için çýrpýnýp duruyoruz. Kazancýmýn ne kadarý kendim içindir? Bu evde kendisine en az eþya alýnan ben deðil miyim? Ben iki senede bir ayakkabý deðiþtiriyorum. Çocuklar iki ayda. Yine de onlar þikâyetçi.
Hep ilgi bekliyorlar. Benim ilgiye ihtiyacým yok mu?
Neden akþam yatarken, sabah kalkýnca eþyamý yerli yerinde bulamýyorum? Neden bir baba gibi, bir koca gibi yeterince ilgi, hürmet görmüyorum?
Bu cümleleri sayfalar dolduracak þekilde sürdürmenin mümkün olduðunu biliyorsunuz. Çünkü sizler de bu hayatýn içinde yaþýyor bunlarla karþýlaþýyorsunuz.
Çocuklar anne ve babalarýn görevlerini bütün incelikleri ve detaylarý ile sýralýyorlar, anne ve babalar da çocuklarýn.
Bu sadece âilede deðil cemiyet içinde de bir salgýn hastalýða dönüþmüþ durumda. Öðretmenler öðrencilerin, öðrenciler öðretmenlerin, cemaat hocalarýn, hocalar cemaatin, komutanlar askerlerin, askerler komutanlarýn, idareciler memurlarýn, memurlar âmirlerin ne yapmasý, nasýl davranmasý gerektiðini çok iyi biliyor. Kendi iþi olmayan alanlarda fikirler yürütüyor, yol gösteriyor, kararlar veriyor, verilmesini istiyor, elinde imkân varsa zorluyor, tehdit ediyor.
Yürütülen bu fikirlerin, dile getirilip kelimelere dökülenlerin hepsi yanlýþ deðil. Çoðunun doðru olduðu bir gerçek. Bir hanýmýn kocasýnýn üzerine düþenleri, yapmasý gerekenleri söylerken sözleri yabana atýlmamalýdýr. Ayný þekilde kocanýn hanýmý ve eviyle ilgili söyledikleri de… Bunlarýn bir kýsmý hissi veya imkana baðlý meseleler olsa da çoðu doðrudur, olmasý gerekenleri dile getirir. Çocuklarla ilgili olanlarda da, cemiyetin içinde dillendirilenlerde de nice doðrular vardýr.
Ancak ortada çok ciddî bir yanlýþ vardýr. Herkesin kendi üzerine düþenleri, yapmasý gerekenleri deðil, karþý taraftaki insanlarýn üzerine düþenleri ve yapmasý gerenleri bilmesi ve dillendirmesidir. Bu iddialaþma, karþýlýklý suçlama ve niza getirir. Herkesin kendi üzerine düþeni idrak etmesi, yerine getirmek için çalýþmasý ise huzur ve güven kaynaðý olur, karþýlýklý anlayýþa kapý açar ve yardýmlaþmaya zemin hazýrlar.
Ev hanýmýn; "-Ben evin hanýmýyým. Üzerime düþeni yapmalýyým. Kocam iþten yorgun dönüyor. Onu güler yüzle karþýlamalý, yemeðini hazýrlamalýyým. Ona yorgunluðunu ve sýkýntýlarýný unutturmalýyým. Efendimiz(sav); “Sana kiþinin koruyacaðý en hayýrlý hazineyi haber vereyim mi? Sâliha kadýn. Baktýðýnda gönlüne sürûr verir. Bir þey söylediðinde itaat eder, yerine getirir. Yanýnda olmadýðýn zaman, hem malýný hem de iffetini korur." [2] buyuruyor. Ben saliha kadýn olmalýyým.
Çocuklarým için de þefkatli, dirayetli ve becerikli bir anne olmalýyým… Evime, eþyamýza, kendime, çocuklarýma dikkat etmeliyim. Çocuklar için asýl mürebbî annedir. Onlarýn ahlâký, annenin ahlâký ve davranýþlarýna baðlýdýr. Yarýnlar için güzel çocuklar yetiþtireyim. Önce ben bana düþeni yapayým.
Kendi anneme babama, büyüklerime hürmet etmeliyim. Çocuklarým büyüklere hürmeti ve hizmeti benden görmeli. Ýbadet sevgisini benden almalý… Tutumlu davranýþý, kanaatkârlýðý bende görmeli. Çocuklar birinci derecede dili anneden öðrenirler. Onun için asýl dillerine "ana dili" denilir. O ana dilini öðrenirken benden duyduðu güzel kelimelerle öðrenmeli." demeli ve dediklerine uygun hareket etmelidir.
Evin erkeði de; "Hanýmýmýn ve çocuklarýmýn yanýna dönüyorum. Onlarý saadet, huzur ve güven hissettirmeliyim. Benim eve dönüþüm sevinç kaynaðý olmalý. Evimin ihtiyaçlarýný götürmeliyim. Eþime, çocuklarýma yakýnlýk göstermeli, onlarla güzel duygular paylaþmalýyým. Günün yorgunluðunu ve sýkýntýlarýný çocuklarýma taþýmamalý, onlarla yorgunluklarýmý, sýkýntýlarýmý yok etmeliyim.
Kâinâtýn Efendisi; “Mü’minlerin imaný en olgun olaný, ahlâký güzel olan ve âilesine hoþ muâmelede bulunan, onlara karþý sevgi ve þefkatle davranandýr..”[3] buyuruyor. Ben Rasûlullah ýn ümmetindenim. Ona layýk birisi olmalý, Rabbimin rýzasýný kazanmalýyým. Âileme, çocuklarýma, yakýnlarýma örnek olmalýyým. Çocuklarým ve âilem benim davranýþlarýmla onur duymalý. Âilem önce benden sorulur. Onlarýn güzel olmasýný istiyorsam önce ben güzel olmalýyým. Kendim güzel ahlâklý, hayýrlý bir insan olmadan bunlarý baþkasýndan nasýl isteyebilirim? Büyüklere hürmette, küçüklere þefkatte güzellikler sergileyebilmeliyim. Çocuklarým bunu benden görmeli ve öðrenmeli. Benden kabalýk, çatýk kaþ, acý söz duyarlarsa nasýl güler yüzlü, tatlý sözlü, güzel ahlâklý insanlar olurlar?
Onlara helal rýzk temin etmeliyim. Bu benim görevimdir. Onlarý kimseye muhtaç etmemeliyim. Yuvama haram sokmamalýyým, Bu yuvamý bereketlendirecek, bana ecir kazandýracaktýr," demelidir.
Ve daha nice doðrular sýralanabilir. Bunlar hep bildiðimiz þeylerdir. Sadece bildiðimiz þeyler olmamalý, ayný zamanda paylaþtýðýmýz ve yaþadýðýmýz þeyler de olmalýdýr.
Bu sözlerin benzerlerini çocuklar için de düþününüz. Hayatýn diðer dallarýnda da.
Her ferd kendi sorumluluðunu bildiðinde ve yerine getirmek için gayret ettiðinde yuvalara huzur ve saadet gelecek, yuvalarda canlanan saadet cemiyete aksedecektir.
Küçük hatalar yapýldýðýnda, yerli yerinde ve iyi üslupla yapýlacak ikazlar veya ikaz edici örnek davranýþlar hemen karþýlýk bulacak, âile de birbirini affetmenin, hoþ görmenin gönle verdiði sýcaklýðý hissedecektir.
Hayat merdivenlerini týrmanýrken her ferdin kendi mesuliyetini bilmesi ve yerine getirmesi güzel olduðu gibi, henüz basamaklarýn baþlarýnda olan çocuklara uygun þartlarda iþ ve sorumluluk vermek, onlarý yerine getirmelerini beklemek, bu konuda onlara güvenmek, onlarýn fikir ve zekâ olarak geliþmesine ve olgunlaþmasýna yardýmcýdýr. Bu yardým zannedildiðinden daha tesirli, daha öðretici ve eðiticidir.
Bilgiler sadece öðretim yoluyla elde edilmezler. Eðitim ve öðretim yoluyla elde edilen bilgiler her ne kadar daha hýzlý ve programlý ise de hayat tecrübelerinin öðrettiði bilgiler daha saðlam ve kalýcýdýr. Sorumluluk üstlenmesi ise çocuða ayrý bir güven ve tecrübe verir. Yerine ve zamanýna göre bunlarýn hepsine ihtiyaç vardýr.
Bilindiði gibi Allah Rasûlü(sav) henüz 19 yaþlarýnda olan Üsâme yi devrine göre oldukça büyük bir ordunun baþýna vermiþ, Bizans hudut boylarýna göndermek için hazýrlýk yapmýþtý. Ordu Medîne den ayrýlmýþ, hazýrlýklarý gözden geçirmek ve eksiklerini tamamlamak için Medîne dýþýna çýkmýþ ve orada karargâh kurmuþtu. Allah Rasûlü nün hastalanmasýyla karargâh kurduðu yerden ayrýlamamýþ, Allah Rasûlü nün vefatýndan sonra Ebu Bekir(ra) tarafýndan yolaçýkarýlmýþtý. Üsâme(ra) üstlendiði vazifeleri hakkýyla yerine getirerek Medîne ye dönmüþ, herkesi sevince boðmuþtu.
Allah Rasûlü nün henüz gençliðinin baharýnda sayýlan ve þüphesiz hayat tecrübesi az olan Üsâme yi komutan tayin etmesinin, üzerinde çok ciddî olarak düþünülmelidir.
Bu aðýr mesûliyet veriliþine Üsâme(ra) açýsýndan bakýldýðýnda görülecektir ki, böyle bir seferin ona kazandýrdýðý bilgi ve tecrübe, ilmî seviyesi son derece iyi ve donanýmý fevkalâde bir üniversitenin kazandýracaðý bilgi ve tecrübeden çok daha fazladýr. Unutulmayacak bilgi ve tecrübelerdir.
Baþkasýnýn sorumluluðu altýnda iþ yapan veya yardýmcý olarak iþe katýlanlar ile asýl sorumluluðu üstlenen ve netîcede ayný iþi yapanlar arasýnda da çok ciddî farklar vardýr.
Bu konuyla ilgili bir hatýra daha paylaþýyoruz. Çocukluk çaðlarýndaki bir görevlendirmeyi Enes(ra) anlatýyor:
"Rasûlullah(sav), bir kadýnla düðün yapýyordu. Beni gönderdi, insanlarý yemeðe ben davet ettim." [4]
Enes’in(ra) adýný vermediði Zeyneb Bint Cahþ(ra) Vâlidemizdir. Enes in sahabeleri yemeðe davet için görevlendiriliþi onun düðününde olmuþtur.
Enes in(ra) bu görevlendirmeyi bir iftihar vesilesi olarak aktarýþý, onun böyle bir sorumluluðu o çaðlarda üstlenmekten ve kendisinden isteneni yerine getirmekten ne derece mutluluk duyduðunu bizlere hissettirmeye yetiyor.
Çocuklar, küçük yaþlardan itibaren, yaþlarýna uygun küçük sorumluluklar verilerek yetiþtirilmeli, gerektiðinde uzaktan takip edilerek üstlendiði vazifeyi baþarmasý için önüne çýkan engeller ortadan kaldýrýlmalý veya kendisine yol gösterilmelidir.
Verilen iþte ona güvenilmeli ve bu güven kendisine hissettirilmelidir. Büyükleri tarafýndan kendisine güven duyulmasý, hem onun baþarýsýna tesir edecek, hem de özgüveninin artmasýna, kendisine güveni olduðu için de giriþken olmasýna vesile olacaktýr. Bu da yeni baþarýlarýn elde edilmesini saðlayacaktýr.
Henüz yeni yürüyen bir çocuðun eline bir þey verip; "Hadi bunu anneye götür!" veya "babaya, amcaya, ablaya götür, ver!" denilince, çocuk da denileni yapýp alýp götürünce, baþardýðý bu iþle ne kadar mutlu olduðuna dikkat ediniz. Bakkala, simitçiye parayý onun vermesi küçük dünyasýna sevinç katacaktýr.
Kuzuyu aðýla onun katmasý, avucundan ona tuz yalatmasý, mutfaktan bardaðý düþürmeden getirmesi, biraz büyüyünce küçük kardeþini kucaklayabilmesi, sallayarak uyutabilmesi, sobayý tutuþturabilmesi, kýrdan papatya toplayýp ondan kolye yapabilmesi, evde piþirilen çöreðin komþu ve dostlara onun tarafýndan daðýtýlmasý hep böyledir.
Bir çocuðun büyüklerin yapabildiði bir iþi baþarmasý, bir konuda sorumluluk almasý da bunun gibidir. Aldýðý sorumluluk onu olgunlaþtýrýr, ulaþtýðý baþarý sevindirir ve kendisine hayat boyu kullanabileceði bir tecrübe kazandýrýr.
Yaþ büyüdükçe çocuða verilen sorumluluk da büyümeli, çocuk verilen sorumluluklarýn da giderek büyüdüðünü anlamalý, böylece kendisine güvenildiðini, yükseldiðini hissetmelidir.
Çocuklarýmýza duyduðumuz güvensizliðin, "o henüz çocuk, böyle bir iþin altýndan kalkamaz," anlayýþýnýn ve bu duygularla çocuklara sorumluluk verilmeyiþinin çocuklarýmýzýn çekingen yetiþmesine sebep olduðu bir gerçektir ve ne yazýk ki bizim çocuklarýmýz, ortalama olarak birçok ülkenin çocuklarýndan daha çekingendir. Çekingenlik ile hayâ veya hürmet duygusu da birbirine karýþtýrýlmamalýdýr.
Ayrýca çocuk, hep korunulan, hep kendisine hizmet edilen, her ihtiyacý olduðunda yanýna koþulan, her istediðini, aðlayýp sýzlayarak baþkalarýna yaptýran biri olmaktan da kurtarýlýr. Bir çok þeyi kendi kendisine baþarmanýn mümkün olduðunu görür, hazzýný duyar. Çocuk her düþtüðünde yanýna koþulmamalý, senden yardým isteyen, gelmen için dönüp sana bakan gözlerine bakarak; “- Haydi, hop de kalk yavrum! Sen aslan gibi kalkarsýn!” demek ve kendi kendine kalkmasýný beklemek daha doðrudur. Ancak tehlikeli düþüþlerde yanýna koþulmalý, kendisiyle ilgilenilmelidir. Hayatýn, düþe kalka devam ettiði, bütün bunlarýn üstesinden gelebileceði ona öðretilmelidir. O, þefkate de muhtaçtýr, kendisine güvenilmesine de.
Her çareyi, derdine her devayý anneden, babadan, büyüklerden bekleyen çocuklar görür olduk. Canýnýn sýkýntýsýna, havanýn sýcaklýðýna, yaðmurun yaðýþýna, yolun uzunluðuna, arabanýn sýkýcýlýðýna bile annesinin çare bulmasýný isteyenlere þahid olduk… Bu tür istekleri bile yerine getirebilmek çýrpýnan anne, babalarý da… Böyle anne ve babalarýn kendilerine eziyet etmelerinin yanýnda her dediðine koþtuklarý çocuklarýna da iyilik etmedikleri, hatta kötülük ettikleri ortadadýr. Çocuk kendi kendisine yetmesini öðrenmeli, yardým istediðinde, gerçekten yardýma ihtiyacýnýn olduðu bilinmelidir.
Belli bir yaþtan sonra ufak iþlerde anne ve babasýna, evin ihtiyaçlarýna, kendisinden küçük kardeþlerine yardým edebilmeli ve hem kendine güveni, hem mes’ûliyet duygusu, hem de kabiliyetleri artmalýdýr. Böylece kendisine yönelen sevgi de artacak, ev bütünlüðünde güzel bir yeri olacaktýr. Bu yetiþme tarzýnýn hayat boyu faydasýný görecektir.
Asr-ý Saadette mes’ûliyet üstlenme ve onu yerine getirme ile ilgili, en fazla yâd edilmeyi hak eden çocuklardan biri þüphesiz Hz. Ebubekir in oðlu Abdullah(ra) týr.
Abdullah(ra) hicret sýrasýnda henüz çocuk denecek yaþlardadýr. Onun hicret sýrasýnda üstlendiði sorumluluk, hakkýyla yerine getirdiði görev hepimizin hayranlýk duyacaðý, her çocuðun örnek almasý ve unutmamasý gereken güzellikte ve deðerdedir.
Rasûlullah(sav) Efendimiz ve Ebubekir(ra) müþrikleri hem yanýltmak hem de ilk hýzlarýný kesmek için aksi istikamete yönelmiþler ve gelerek Sevr Daðý nýn zirvesinde bulunan maðaraya saklanmýþlardý. Abdullah onlarýn saklandýðý yeri biliyordu. Yaþýnýn küçüklüðünden de istifade ederek dikkatleri çekmeden Mekke’de dolaþýyor; her toplantýyý, her konuþmayý takip ediyor; ekipler ve çýkarýldýklarý güzergahlar hakkýnda bilgiler topluyor, neler düþünüldüðü, neler planlandýðý konusunda elde ettiði bilgileri, Allah Rasûlü ne(sav) ulaþtýrýyordu.[5] Gecenin karanlýðýndan istifade ederek Mekke ile Sevr arasýndaki yamaçlarý, tepeleri aþýp kimseye görünmeden daða týrmanýyordu.
Onun bu unutulmaz hizmeti, gayret ve cesareti maðarada kalýnan üç gün devam etmiþtir. Geceleri bir süre maðarada dinlendiðini biliyoruz. Bunun dýþýnda ne zaman dinlendiði, ne zaman karnýný doyurduðu, buna nasýl fýrsat bulduðu konusunda fazla bilgimiz yok. Ancak bu küçük yiðidin yaptýðý, baþardýðý unutulmayacak güzelliktedir ve yâd edilmelidir.
Üçüncü gece, bu küçük yiðit maðaraya yine gelmiþ, müþriklerin artýk ümitsizliðe kapýldýklarýný, takibe çýkanlarýn eli boþ ve yorgun döndüklerini, arama hýzlarýnýn kesildiðini, Allah Rasûlü ne(sav) haber vermiþti. Onun getirdiði bu haber üzerine Rasûlullah(sav) Efendimiz yol rehberleri Abdullah Ýbn Uraykýt a gelmesi için haber göndermiþtir. Yol rehberine haberi de yine bu küçük delikanlý götürmüþtür. Hicret yolculuðu böyle baþlamýþtý.
Abdullah(ra) o günlerde çocuk denecek yaþtaydý ama gerçekleþtirdiði iþ çok büyüktü. Onun böyle bir kývrak zekaya sahip oluþu, yorulmadan, çekinmeden azimle görevine devam etmesi, gecenin karanlýðýnda korkmadan, ürkmeden tepeler aþýp her gün Sevr e çýkmasý, unutulmamasý, gýpta edilmesi gereken bir hizmettir.[6]
Sabrý, sebatý, dayanýklýlýðý, cesâreti Allah Rasûlü nün ona duyduðu güven ayrý ayrý üzerinde düþünülmesi gereken hasletlerdendir.
Abdullah ve inandýðý dâvâ için yaptýklarý, çocuklarýmýz için gerçekten güzel bir örnek, çocuklarýmýzý nasýl yetiþtirmemiz gerektiðine dair Ýslam tarihinde yer almýþ güzel bir ibret levhasýdýr.[7]
Küçük Abdullah ý hayýrla yâd ediyoruz.
Çocuklarýmýza yaþ ve durumlarýna uygun olarak mesuliyet vermekten ne murad ettiðimizin de anlaþýlacaðýný ümit ediyoruz.
[1] Sahîh-i Buhârî, Ahkâm (20/ 108) Sahîh-i Müslim, Ýmâra (3/ 1459).
[2] Sünen-i Ebî Davûd, Zekât (2/ 306) El-Müstedrek, Hâkim (1/ 409-410) Hâkim, sahih olduðunu söylemiþ, Zehebî de onu tasdik etmiþtir.
[4] Sahih-i Buhârî, Nikah (16/ 351), Sünen-i Tirmizî, Tefsîr (5/ 351).
[5] El-Bidâye ve n-Nihâye (3/ 182), Sahih-i Buhârî, Fedâil (14/ 26-27)
[6] Sahih-i Buhârî, Fedâil (16/ 26-27).
[7] Abdullah Ýbn Ebu Bekr in(ra) hayatý hakkýnda bilgi için bak: Üsdü’l-Ðâbe (3/ 299-300), El-Ýsâbe, Ýbn Hacer (2/ 283)
[3] Sünen-i Tirmizî, Ýman (1/ 9), Radâ’ (3/ 466). Tirmizî hadis için; “Hasen ve sahih” demiþtir.