"Keþke Habeþ diyarýna hicret etseniz. Ýdaresinde kimsenin zulme uðramadýðý bir meliki var. Güvenilir diyardýr. Böylece Allah, þu eziyetlerden kurtulmanýz için hayýrlý bir yer nasip etmiþ olur."
Habeþistan Diyârýnda Yayýlmaya baþlayan iman nuruyla þereflenen gönüller, imanlarýnda sebat ettikçe, her geçen gün yepyeni vefakarlýk, fedakarlýk, akýllara durgunluk veren sabýr ve tahammül.., umuneleriyle tarihi süsledikçe, müþrikler son derce huzursuz oluyor; hýrs. kin ve ýlgýnlýklarýný yeni Ýþkence üslüblarýyla, durmadan yoðunlaþtýrdýklarý ezâ ve cefâlarla tatmin etmeye alýþýyorlardý. Arkasýnda kabilesi, aþîreti olmayan ve maddî destekten mahrum olanlarýn uðradýðý musibetler ise hakikaten yürekler açýþýydý. Mü'min kardeþi ezâ görürken ona yardým eli uzatamamanýn verdiði acý ise diðerleriyle kýyas edilemeyecek kadar gönüllere aðýr geliyor, tahammül boyutlarýný aþýyordu. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizden: "Keþke Habeþ diyarýna hicrel el-seniz. Ýdaresinde kimsenin zulme uðramadýðý bir meliki var. Güvenilir diyardýr. Böylece Allah, þu eziyetlerden kurtulmanýz için hayýrlý bir yer nasip etmiþ olur." sözleri duyulunca Habeþistan'a hicret için küçük bir grup hazýrlanmaya baþladý. Haslarýnda Osman Ýbnj Maz'ûn'un (r.a.) bulunduðu 14 kiþilik bir topluluk habeþistan'a doðru yola çýktý... Bu Ýslâmda ilk hicret. dini miibîn uðrunda ilk gurbet yolculuðuydu. Daha sonra CaTer Ýbn Ebî Talib'in emirliðinde bir baþka Mü'minler cemaati habeþistana hareket ediyor: bundan sonra birbirini takip eden kütük katilelerle, bu diyarda toplananlarýn sayýsý seksen üçe ulaþýyordu. Atalarýnda hanýmlarýný, küçük nutuklarýný getirenler olduðu gibi, yahut, baþýmý yola düþüp gelenler de vardý. bu zikrettiðimiz sayýya hanýmlar, küçük çotuklar ve Habeþislaýýda doðanlar, sayýlarý net belli olmadýðý için dahil deðildi. hicret eden mü'minler, eziyet, iþkence dolu kâbusla günleri geride býrakarak Habeþistan'da, mukaddes diyardan hasretle hayýrlý haberler bekleyerek, emniyet ve huzur içinde bir hayal sürmeye baþlamalarý, Kureyþ'i son derece huzursuz etmiþli. Bu iman nurunun sönmeyeceðini haber veren alâmetlerden biriydi. Kendilerinden Uzak, ellerinin yetmiyeeeði bir baþka beldede her an, içine saplandýklarý inadý, külr ve dalâletlerini tehdid ederek yaþayacaklardý, Zulümlerinden kurtulan her mü'minin giderek yerini alacaðý bir karargâh meydana geliyordu. Buna sessiz kalamazlardý. Toplanmýþlar, uzun uzun müzâkere etmiþler, aralarýndan müslümanlarý Necaþî'den geri alabilecek, güven bulduklarýülkedenonlarýkovduracak, zulm ve iþkence çarkýna yeniden döndürecek.. kabiliyetlerini yakýndan tanýdýklarý iki adamý seçiyorlardý: Abdullah Ýbn Hbî Rebî'a ve Anýr Ýbn Âs Ýbn Vail. Kureyþliler. ne pahasýna olursa olsun gayelerine ermek istiyorlardý. Onun i-çin Necaþi ve ileri gelen komutanlara sunulmak üzere aralarýnda topladýklarý oldukça yüklü hediyelerle elçilerini donattýlar ve yola çýkardýlar. Habeþistan'a varýnca. Kureyþ'in tavsiyesi gereði daha Necaþi ile konuþmadan bütün komutanlara ediyelerini daðýtmýþlar; gönüllerini kazanmýþlar. Necâþi'nin huzurunda konuyu açýp. müslümanlarýn iadesini taleb edince kendilerini destekleyen tavýr alacaklarýna, iadelerini savunacaklarýna dair söz almýþlardý. Müslümanlara söz hakký verilmemesi için de gerekli tedbirleri almaya özen göstermiþlerdi. Sonra Neeaþi'nin hediyelerini takdim etmiþler, kabul etliðini ve memununiyeti görünce de meramlarýný fasih bir üslupla ve þu cümlelerle dile getirmiþlerdi: "Ey Melik! Ülkenize, bizlerden aklý ermedik bir gurup genç sýðýndý. Bunlar kendi ecdadýnýn dinini terketmiþ insanlardýr. Sizin dininize de girmediler. Ortaya, yeni iead ellikleri bir din çýkarttýlar ki: ne bizler böyle bir din tanýyoruz, ne de sizler böyle bir din biliyorsunuzBu tecrübesiz ve düþüncesiz dinçlerin maslahatlarýný, istikballerini, þüphesi/ kendi babalan, dedeleri, amalarý kabilesinin ileri gelenleri, onlardan daha iyi bilirler... Unlan en az onlar kadar düþünür, daha selim akýlla hareket ederler. Bizi, size onun için gönderdiler. Sizden hu kimselerin iadesini rica ediyorlar." Bu cümlelerin anlýndan komutanlardan derhal tasdik sivleri gelmeye baþlamýþtý: "Doðru ey Melik! Kendi kavmi, bu kiþilerin istikbalini, maslahatýný daha iyi bilirler. Onlarý daha iyi üretirler... Teslim etmekle, kendi ülkelerine, milletine döndürmekle fayda var..." Komutanlardan bu sözleri duyan Necaþi. duyduklarýndan hoþlanmamýþ, hattâ hiddetlenmiþ: "Hayýr! Vallahi, benim dostluðumu baþkasýna tercih etmiþ,, benim omþuluðumu seçmiþ, ülkeme misâfir olmuþ bir cemaati dinlemeAbdullah ile Amr'ýn korktuklarý baþlarýna gelmiþti... Müslümanlara haber gönderildi, huzura çaðmldýlar. Necâþî ileri gelen inadamlarýný da çaðýrmýþ, onlar da huzurda yerlerini alýnýþ, kitaplarýný yanlarýnda hazýr etmiþlerdi. Böylece müslümanlar. hrisliyan bir diyarda, âlimlerin ve kralýn önünde yeni bir imtihan veriyorlardý. Necâþî: "Birdin uðrunda kendi vatanýnýzý milletinizi, milletinizin dinini erkdliniz. Bizim dinimize de bir baþka milletin dinine de razý olup girmediniz. Uðruna bu kadar sýkýntýya katlandýðýnýz bu din nenin nesidir? Nasýl bir dindir'.1" diye soruyordu. Müslümanlarý lemsilen Ca'fer Ýbn Ebi Talib (r.a.) kalktý, KOZ aldý. Herkes pür dikkatli. Söylenecek her cümle, yabancý diyardaki bu bir avuç mü'nýin topluluðu için çok büyük bir ehemmiyet taþýyordu... Ve konuþmaya baþladý: "Ey Melik! Biz cehl ve dalâlet üzere yaþayan, putlara tapun, murdar et yiyen, fýsk u liicur iþleyen, akraba baðlarýný koparan, komþuluk hukuku tanýmayan, imkanlarýný kötüye kullanan bir kavimdik. Ýçimi/den güçkuvvet sahihleri, zayýf ve güçsüzleri yer bitirirlerdi... Böyle bir hayat sürüyorduk. Cenabý Allah, Ýçimizden dürüstlüðünü, illetini, emânetini, doðru sözlülüðünü, nesebini yakýndan tanýdýðýmýz bir Rasûl gönderdi. O, bizleri Allah'a davet etli. Sadece Allah'a kulluk etmeye. O'na ibâdet etmeye, taþlardan yapýlarak pullaþlýrýl-mýþ, ecdadýmýzýn taptýðý, geçmiþte bizim de taptýðýmýz þeyleri ter-ketmeye çaðýrdý. Bizlere doðru sözlülüðü, emânetlere riâyet etmemizi, annebaba, akraba ve yakýnlarýmýzla hayýrlý baðlarý korumamýzý, güzel muamelede bulunmamýzý, komþu hukukuna riâyeti öðretti. Haramdan el çekmemizi, kan dökmememizi... emretti. Fýsku ficfýrdan, yalandan. yetim malý yemekten, iffetli insanlara iftira etmekten enclli.Vahdaniyetine inanarak yalnýz ve yalnýz Allah'a ibâdet etmemizi, þirk koþmamamýzý, haram kýldýklarýný haram, helâl kýldýklarýný helâl bilmemizi buyurdu.. Kavmimiz, bize düþman kesilmiþti... Eziyet gördük, iþkence gördük, dinimizden dönmemiz, Allah'a ibadeti terk etmemiz, yeniden putlara, elimizle yaptýðýmýz heykellere yapmak için zorlanýyorduk. Bizden, rezil, çirkef ve habis þeyleri yeniden helâl kabul etmemiz, hoþ görmemiz, iþlememiz isteniyordu... Horlanýnca, zulm ve iþkencelere mâruz kalýnca, huzur yüzü göremez hâle gelince, dinimizden, inancýmýzdan koparýlmaya çalýþýlýnca beldenize göç ellik, yanýnýzda zulme uðramayacaðýmýzý umarak himayenizi, komþuluðunuzu, dostluðunuzu seçtik, sizi baþkasýna tercih ettik... Sükûnet, dikkat ve vakarla bu cümleleri dinleyen Necâþî sordu: "Hu þahsýn, Allah'tan kendisine vahyedildiðini söylediði. size teblið etliði þeylerden bildiðiniz, ezberinizde olan var mý? "Evet""Okur musun?" Ca'fer (r.a.]. hûþu içinde okumaya baþladý: "KâT hâ yâ ayn sâd. Bu, Rabb'ýnýn, kulu Zekeriyyâ'ya olan ahmetinin anýlmasýdýrHani o, gizliden gizliye Rabb'ýna seslenmiþ, niyaz etmiþdÝ. Rabb'im! Artýk vücudumun kemikleri zayýfladý. Baþýný, beyaz saçlarla tuluþdu. Rabb'im! Sana eliðim dua sayesinde hiç bedbaht olmadým11... (Meryem Sûresi) Okudu... okudu... Zekeriyâ (a.s.)'dan sonra. Yahya (a.s.), onun ardýndan Meryem Validemizle ilgili âyetler birbirini takip elmeye baþlamýþtý. Meryem Vâlidemiz'in melekle karþýlaþýþý. çocuk müjdesi, þaþkýnlýðý, Ýsa'ya (a.s.) hamile kalýþý, utancý, insanlardan uzaklaþýþý. çaresizliði, ne yapacaðýný bilemeyiþi. çileleri, doðum sancýsýyla bir hurma aðacýna dayanýþý, sallayarak düþürdüðü taze hurmalarla besleniþi, çocuðu dünyaya getirdiðindeki hali. onu kucaklayarak kavmine getirdiðinde duyduðu sözler..Bütün bunlar. Kur'an lafzýyla duyuldukça kalpler yumuþamýþ, gözlerden yaþlar boþalmaya baþlamýþtý.Cafer'in (r.a.) bilerek seçtiði bu Âyeti Kerimeler, hristiyan bir cemaatin en nazik, en duygulu gönül tellerine dokunmuþtu. Dolu dolu olan gözlerden yaþ boþanýyor, Necâþî aðlýyor, komutanlar aðlýyor, bu hristiyan diyarýn âlimleri, papazlar aðlýyor... gözyaþlarý yanaklardan süzülüyor; sakallar ýslanýyor, mukayese için açýlan mukaddes kitaplarý damlalar dalgalandýrýyordu... Ca'fer (r.a.), huþu içinde dinlenilen bu Ayeti Kerimelerin tilâvetine son verince gönlü dolu dolu olan Necâþî baþýný kaldýrýyor: "Þüphesiz þu dinlediklerini ile Ýsa'nýn getirdiði, ayný nûr kaynaðýndan fýþkýrýyor!" diyor, sonra da Kýýreyþ'in elçilerine dönerek þöyle söylüyordu: "Geldiðiniz yere dönün! Allah'a yemin olsun ki onlarý size vermem!"Maðlubiyetin omuzlarýný çökertliði iki Kureyþ elçisi huzurdan ayrýlmýþlardý. Ayrýlmýþlardý ama Anýr Ýbni As. böyle acý bir maðlubiyetle Mekke'ye geri dönmek islemiyor, keskin zekâsýyla meþhur olan beynini çatlatýrcasýna zorluyor, zihninin en ince kenarlarýný bu meseleyi kendi lehlerine neticelendirecek bir buluþ için yokluyordu. Sonunda bulmuþtu da. Bu son silahýydý, ama öldürücüydü. Müslümanlarýn bu silahlan kurtuluþ ihtimâli de yok gibiydi... Zafere kesin gözüyle bakmaya baþlamýþtý. Fikrini arkadaþýna açtý: Müslümanlar, Mz. Ýsa'nýn beþer olduðunu banýyorlardý O. Allah'ýn kulu ve Rasulüydü. Babasý olarak, takva dolu iffetli Meryem'den dünyaya gelmiþti. Bu betþeye gücü yelen Allah, böyle lakdir etmiþti. Ancak, kulluðun ve peygamberliðin üzerinde bir sýfata sahib deðildi. Halbuki hrýsliyanlar. onun ilâh olduðuna inanýyorlardý. Haþa O, Cenabý Hakk'ýn oðluydu. Beser deðildi. Sadece bir Nebî de deðildi. Amr Ýbn As. müslümanlar ile hristiyanlar arasýndaki bu farký yakalamýslý. Bu fark, basit bir fark deðildi. Bir dinintemelini oluþlu-ran bir farktý. Arada aþýlmasý mümkün görünmeyen bir uçurum vardý. O. Müslümanlarýn bu zýt düþüncesini Necati'nin önünde açýða çýkaracak, bu Hrisliyan milletin nefretini müslümanlarýn üzerine yönlendirecek, böylece onlarý kovduraeaktý. Belki de daha acý sonuçlar da elde edebilirdi.. Amr Ýbn As'a göre daha yumuþak ve merhametli olan Abdullah Ýbn Rbî RebÝ'a: "Ýler ne kadar bize karþý gelseler, baþka yol seçseler de bunlar bizim aþiretimizden, bizim akrabalarýmýz..." diyerek Amr'dan bu zehirli silâhý kullanmamasýný istiyordu. Ancak, Amr Ýbn Âs kararlýydý: ertesi gün huzura çýkmýþ ve söyleyeceðini söylemiþti: "Mimâyeettiðini/ bu müslümanlar. Isâ hakkýnda ne büyük lallar e-diyorlar bilseniz!?" demiþti. Habeþistan'a hicret edenler arasýnda bulunan Ümmii Seleme Validemiz anlatýyor ve diyor ki: "O güne kadar böyle bir kabus üzerimize çekmemiþ, bu derece aðýr musibet yüküyle karþýlaþmamýþtýk." Necaþî müslümanlarý çaðýrtýyor ve: "Meryem oðlu Ýsâ hakkýnda ne diyorsunuz?" diye soruyordu. Ürkütücü, nefes kesici bir sessizlik... Müslümanlar henüz baþlarýndan aþaðý dökülen bu kaynar suyun etkisini atlatmýþ deðil. Bu ürkütücü hava içinde dost düþman herkes. Ca'fer hazretlerinden sükûnet ve vakar içinde söylediði doðruluk, azm, dirayet ve Ýhlasýn en güzel tecellilerinden olan þu kelimeleri duyuyordu: "Peygamber Efendimiz Muhammed (s.a,v.(. onun hakkýnda bize ne teblið etmiþse onu söylüyoruz: O: Allah'ýnkulu ve doðduðu andan itibaren konuþmayý nasip elliði, iffet ve þerefinde en küçük leke olmayan Meryem'in karnýnda ruh verdiði Rasûlüdür." Kýýr'am KerÝm'in Ýsâ (a.s.) hakkýnda kullandýðý güzel sýfatlarý kullanan ama Ýslâm inancýndan en küçük bir taviz vermeyen Hz. Ca'fer'in (r.a.) bu samimi ve berrak sözleri. Necâþi'de hemen tesirini gösteriyor ve yerden bir çöp alarak þöyle diyordu: "Allah'a yemin olsun ki. Meryem Oðlu Ýsâ bu söylediklerine þu çöp kadar hile ilâvede bulunmamýþtýr." Bu kelimeleri duyan papazlar, homurdanmaya, inançlarýna terslduðunu imâ için öksürerek Necâþi'yi ikaza baþlamýþlardý. Onlarýn muradýný anlayan Necâþi: "Üksürseniz de. týksýrsanýzda. homurdansanýz da gerçek böyledir." diyerek hakikati bir kere dahapekiþtiriyordu. Ardýndan, Kureyþ'in gönderdiði hediyeleri iade ediyor ve elçilerinihuzurdan kovuyordu. Artýk müslümanlar. bu emniyetli diyarda, hayýrlý komþunun himayesinde huzurun tadýný duymaya baþlamýþlar ve Mukaddes Diyar'dan gelecek haberleri hasretli gönüllerle beklemeye koyulmuþlardý.
Sizden olan çocuklar, erginlik çaðýna erdikleri zaman, kendilerinden öncekilerin izin istediði gibi, bundan böyle izin istesinler. Ýþte Allah, ayetlerini size böyle açýklar. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
( Nûr sûresi - 59)
Bir Hadis
Hz. Peygamber (s.a.v.) þöyle buyurmuþtur:
Mümin, dil uzatýcý, lânet okuyucu, kötü iþ yapan ve
kötü söz söyleyen biri deðildir.
Tirmizî, “Birr ve Sýla”, 1977
Bir Dua
Bismillahirrahmanirrahim
“Ey Rabbim! Beni ve kardeþimi baðýþla, bizi rahmetine
gark eyle! Sen merhametlilerin en merhametlisisin.”
(A’râf, 7/151)
Hikmetli Söz
Bu kadar adam gördüm, içlerinden hiçbiri dünyadan hoþnut deðil ama hiçbiri de dünyadan gitmek istemez.