Çocuk yetiþtirmek, istenilen hasletlere sahip yeni bir nesil hazýrlamak... Dile kolay; ancak, bugün bataklýklarla dolu hayatýn içinde boðuþurken hiç de kolay olmayan bir þey. Bütün kötü þartlara raðmen asla ihmal edilmemesi, gaflette bulunulmamasý gereken bir görev. Bir canavarýn aðzýndan avýný almak kadar zor ama son derece önemli..
Rasülullah (s.a.v.) uzunca bir hadis-i þerifinde, hesab gününde, o dehþetli bunaltý ve sýcaklýðýn hakim olduðu anda Allah'ýn özel gölgede gölgelendireceði yedi zümreden biri olarak, Rabb'ine ibadetle yetiþen, filizlenip büyüyen, kemikleri, kaslarý bu duygu ve teslimiyetle geliþip sertleþen genci sayýyor ve þöyle buyuruyor:"Yedi zümre vardýr ki. Allah onlarý kendi Gölgesinden baþka hiçbir gölgenin olmadýðý hesap gününde kendi özel gölgesinde gölgelendirecektir: ..Rabb'ine kulluk ve O'na ibadetle geliþip yetiþen genç..."' Bir çocuðu, bir genci yetiþtirmek deyince; onu maddî mânevi açýlardan güzel hasletlerle donatmak için çalýþmak, gayret etmek, eðilmek kastedilir. Bu da baþlý baþýna bir araþtýrma konusudur. Biz bu satýrlarda arzu ve ümidimizi dile getirmeye, misallerle duygularýmýzý aktarmaya çalýþacaðýz. Halife Ömer (r.a.). Rasûlullah'ýn (s.a.v.) sünnetine baðlýlýðýn bir gereði olarak valilere yazdýðý bir yazý da þöyle emrediyordu: "Çocuklarýnýza alýcýlýðý ve yüzmeyi öðretin. Onlara, bir sýçrayýþta atlara binecek hale gelmelerini emredin!"O, canlý, atik, güçlü, kabiliyetli, kendisine güvenli, cihad ruhlu bir gençlik isliyordu. Nitekim Rasulullah (s.a.v.): "Güçlü bir mü'min, zayýf bir mü'minden daha hayýrlý, Allah kalýnda daha sevimlidir. Elbette ki her mü'minde hayýr vardýr"buyurmaktadýr. Þüphesiz Rasülullah (s.a.v.} bu hadiste yalnýzca bir açýdan güçlülüðü kasdetmiyordu. Cesaret dikbaþlýhða, sarahat (açýk sözlülük), edepsizlik ve küstahlýða dönmeden, güçlü, cesur, zeki, atýlgan, düþüncelerini yaþýnýn samimiyeti ve sadeliði içinde ifade kabiliyeti olan, kendisine deðer verildiðinde þýmarmayan. Kendi ne güvenen, dürüst, inançlý ve Ýslâmî deðerleri bilen ve onlarla yoðrularak yetiþen yeni bir nesle olan ihtiyacýmýz; suya, havaya olan ihtiyacýmýz kadar kesin ve lüzumludur. Ubâde Ýbn Sâmit (r.a.) anlatýyor: "Biz Allah Rasulune (s.a.v.), hoþumuza giden gitmeyen. acý tatlý, iyi kötü günde, zorluk ve rahatlýkta... iman etmek ve ne durumda olursak olalým, Allah uðrunda hiç kimsenin kýnamasýndan, baskýsýndan korkmadan çekinmeden, hakký dile getirmek üzere biat ettik." Bugün buna hazýr bir neslin özlemindeyiz. Þair. Çocuklarýmýzla ilgili duygularýmýza tercüman olarak þöyle der: "Aramýzda dolaþýr durur da yavrularýmýz, çocuklarýmýz, Onlar, bizim yeryüzünde yürüyen ciðer parçalarýmýz...Yere ayak basmýþ, orada yürüyen ciðerparelerimizi, canavarlaþan hayata kurban verip vermemek konusunda çok iyi düþünmek; doðru deðerlendirmeler yapmak, hislerimize, aldatýcý görüntülere kapýlmamak zorundayýz. Hepsinden öle yavrumuzu nasýl görmek istiyorsak, öyle yetiþtirebilmek için tedbirler almak, diðer mü'min kardeþlerle dayanýþma içinde olmak ve bu azmi þuurlu bir þekilde gevþemeden, ihmale terk etmeden korumak zorundayýz. SâdÝbn Ebi Vakkâs(r.a.):"Allah Rasûlü'nün (s.a.v.) gazvelerini çocuklarýmýza, týpký Kur'an'dan bir sûre öðretir gibi Öðretir, ezberletildik,"' der ve bu sözleriyle çocuklarýn bu ruh. bu þuur ve cesaretle yetiþmesinin lüzumuna iþaret eder. Hicretin ilk çocuðu olan. doðumuyla bütün mü'minleri sevince boðan, hz. Âiþe'nin ablasý esmâ (r.a.) ile Zübeyr Ýbn Avvâm'm (r.a.) oðlu Abdullah Ýbn Zübeyr (r.a.), sokakta arkadaþlarý ile oynuyordu. Sokaðýn baþýnda bütün heybetiyle Halife Ömer (r.a.) görünmüþ, onun geldiðini gören bütün çocuklar, kaçarak "Suç iþlemedim ki senden kaçayým; yol dar deðil ki gecesin diye yolu boþaltayým."Asýrlara sýðmayan Mü'minler Emîri, bu sözleri duyunca, yoluna dudaklarýndaki tebessümle devam etti... Din Ömer Ýbn Abdiilaziz (r.a.), kýsa süren hilâfet devresinde mü'min gönüllerin hayranlýðýný ve hayýr dualarýný kazanmýþ, unutulmaz hatýralar býrakarak dünyayý terletmiþ birisiydi. Bir bayram günü oðlunu görüyor. Üstünde eski ve yamalý bir elbise var. Gözleri yaþatýyor. Çocuk, onun gözlerinde biriken yaþlarý sezince soruyor: "Ey Mü'minlerin Emiri. niçin aðlýyorsun?" "Yavrum! Çocuklar yýrtýk yerleri yamanmýþ bu elbiseler içinde seni görünce kalbin kýrýlýr, yaralanýrsýn diye korkuyorum." Çocuðun buna verdiði cevap, büyüklere ders verecek bîr olgunlukla: Babacýðým! Allah rýzasýný kaybedenin veya ana-babaya karþý gelenin kalbi kýrýk olur. hüzün doku: Ben ise. senin rýzaný kazanarak Rabb'imin rýzasýna nail olma ümidini taþýyorum. Ýþte mü'minlerin emîri! Ýþte ona yakýþýr oðlu!.. Sahihi Müslim'de Sehl Ýbn es-Sâ'idî'den naklediliyor; "Rasulullah'a (s.a.v.) bir içecek getirildi. Getirilen içecekten içti. Saðýnda bir çocuk duruyordu, solunda yaþlý insanlar vardý. Çocuða; Ýtana izin verir misin, Ýçeceði onlara vereyim? buyurdu. Çocuk; Hayýr vallahi! Senden gelen nasibi baþkasýna kaptýrmam, baþkasýný bu konuda kendime tercih etmem, dedi. Bu sözler üzerine Rasulullah (s.a.v.). kabý onun eline verdi."' Rasulullah (s.a.v.) da, orada bulunan sahâbîler de bunun bir küstahlýk, dik baþlýlýk olmadýðým, küçük delikanlýnýn Allah Rasûlü'ne karþý duygulanýn, içtenlik ve açýk bir ifade ile çekinmeden dile getiriþi ve arzusuna olasýsý olduðunu biliyordu. Hiþam Ýbn Mâlik'in hilafet günleriydi. Sahralarda üç yýl süren bir kýtlýk yaþanmýþ. yokluk insanlarý çaresizlik içinde kývrandýrmýþtý. Sahradan gelen bir heyet, Hiþam'ýn huzuruna çýkmýþtý. Yardým isteyeceklerdi. Heyette yer alan insanlar konuþmaya çekmiyorlardý. Heyetin içinde Virdâs Ýbn hýbeyb de vardý. Çocuk denecek yaþtaydý. Hiþam onu görünce, huzuruna giriþlerle Ýlgilenen hâcibine sitemle: "Her gelen yanýma girebiliyor, hattâ çocuklar bile--" diyordu. Ama çok geçmeden huzurdaki suskunluðu bu çocuk bozmuþtu: "Ey Mü'minlerin Emiri! Üç kýtlýk yýlý geldi geçti. Birincisi vücüttaki yaðlarý eritti bitirdi. Ýkincisi, etimizi yedi yoketti. üçüncüsü kemiðimizin iliðini sömürdü.Elinizde fazla mal var. Eðer bu mallar Allah'a ait ise. onu Allah'ýn kullarýna daðýt. Eðer mal halka ait ise, niçin mallarýmýn engelliyor, elinde tutuyorsun? Eðer size ail Ýse, o zaman sadaka olarak daðýtsan ne güzel olur! Gün o gündür." Hayretler içinde bu sözleri dinleyen Hiþam: "Bu çocuk, her üç durumda da bize çýkacak kapý býrakmadý." diyor, gelen heyete bin dinar (altýn), Virdâs'a bin dirhem (gümüþ) emrediyordu. Virdâs: "Mü'minlerin Emiri! Onu da diðerlerini yanýna koydur. Ellerindekilerin ihtiyaçlarýna yetmeyeceðinden korkarým." "Senin ihtiyacýn yok mu?" "Benim diðer Müslümanlardan ayrý bir ihtiyacým yok." Virdâs. Yadýrganarak girdiði bu yerden o topluluðun en gözde kiþisi olarak ayrýlmýþtý. Gençliðin içtenlik ve açýk sözlülükle bütünleþmesi, baharýn canlýlýðý ve tazeliði gibi. hayat baharýna da bir baþka güzellik ve canlýlýk katar. Ancak ahlâk güzelliði bütünüyle, duygulara, ifadelere sýðmayacak bir güzelliktir. Onu görünce, yaþayýnca, iç içe olunca anlarsýnýz. Üzerinizde unutulmaz bir hatýra ve derin iz býrakýr. Sizi tabiatýn güzelliðinden daha fazla tesir altýnda býrakýr ve duygulandým, Bir gülün tomurcuðundaki tazelik, bahar yapraklarýnýn körpeliði, taze kuzularýn yeþillikler üzerinde zýplayýp oynayýþlarmdaki sevimlilik, çiçeklerin kýrlarý bezeyiþi, þýrýldayan bir pýnarýn, çaðýldayan bir derenin akýþý, su içmeye çalýþan bir serçenin hareketleri... Gönlünüzde tarif edilemez uyanýþlara ve huzura sebeb olur. Ahlâk güzelliði bütün bunlarýn üstünde huzur ve uyanýþlara, güzel hasletlerin beslenmesi ve canlanmasýna sebep olan bir baþka güzelliktir. Onunla dolu dolu olan bir nesle ihtiyacýmýz var. Allah Rasûlu: "En hayýrlýnýz, görüldüðü zaman Allah'ýn hatýrlandýðý kimsedir" buyuruyor.'"Gerçek odur ki; hakiki dosl, gördüðünüzde sizde hayýrlý duygular uyandýran, gönlünüze ebedî hayatý ve güzel hisler hatýrlatan, hayýrlý iþler yapma azminizi canlandýran dosttur. Allah Rasûlü'nün hicreti sýrasýnda, yaptýklarýyla beynimizde, gönlümüzde yer etmesi gereken küçük bir delikanlý vardýr. Ebu Bekir Hazretlerinin oðlu Abdullah. Hicret sýrasýnda çocuk denecek yaþlardaydý. Peygamber Efendimiz, Ebu Bekir'le birlikle Mekke'den ayrýlmýþ, þaþýrtma bir hareketle Medine yolundan uzakta Sevr daðýndaki bir maðaraya saklanarak ilk hýzýn geçmesini beklemeye baþlamýþtý. Abdullah, küçük yaþýna raðmen, yaþýnýn da kendisine saðladýðý imkanla kimsenin dikkatini çekmeden Mekke'de dolaþýyor; her toplantýyý, her konuþmayý takip ediyor; hangi tarafa ekipler çýkarýldý, hangi güzergahta kimler arama yapýyor, neler planlanýyor?.. Bütün bu bilgileri topluyor, gecenin karanlýðýndan istifade ederek Mekke ile Sevr arasýndaki yamaçlarý, tepelen asýp daða týrmanýyor, topladýðý bilgileri Rasûlullah'a (s.a.v.) aktarýyordu. Abdullah'ýn yaþý küçüklü; ama, gerçekleþtirdiði iþ çok büyüktü. O, zekiydi, cesurdu, gayretliydi, sabýrlýydý, dayanýklýydý... Ayný zamanda yaptýðý iþ, istihbaratýn ne derece önemli olduðunu da vurguluyordu. O yaþtaki bir çocuðun bu kývrak zekaya sahip oluþu, yorulmadan, çekinmeden azimle görevine devam etmesi, gecenin karanlýðýnda korkmadan, ürkmeden, tepeler aþýp her gün Sevr'e çýkmasý; unutulmamasý, gýpta edilmesi gereken bir hizmetti. Abdullah, çocuklarýmýz için güzel bir etmek ve onlarý nasýl yetiþtirmemiz gerektiðine dair de bir ibret levhasýydý. Uhud Gazvesi için ordu Medine'den ayrýlmýþ, þehirden çýktýktan sonra Medine ile Uhud arasýnda yer alan ve "Þeyhayn" diye adlandýrýlan yerde konaklamýþtý. Rasûlullahý (s.a.v.), orduyu burada son bir defa daha gözden geçirdi. Müslümanlarýn sayýsý düþmana göre az ve yetersizdi. Bütün yiðitler cihada çaðýrýlmýþ, Allah Rasûlü'nün yanýnda cihad safýnda yer almak isteyen mücahidler. saflardaki yerlerini almýþlardý. Ama ordunun "Þeyhayn" denilen konaklama yerindeki teftiþi, gözleri yaþartacak bir gerçeði gözler önüne seriyordu. Saflar arasýnda 13-15 yaþlarý arasýndaki çocuklar da vardý. Onlarýn bu hali, yiðitçe ve pervasýz duruþlarý, cesaretleri, iþtiyaklarý Rasulullah'ý (s.a.v.) son derece duygulandýrmýþ ama onlarý saflardan ayýrmýþtý. Bu durumu daha da sevimli hale getiren, bu delikanlýlarýn uzun boylu görünmek için ayak parmaklarýnýn üzerinde yükselmeye çalýþmalarý, bazýsýnýn göze batmamak için saf aralarýna gizlenmeleriydi. O gün savaþa çýkmasýna razý olunmayan sahabîler arasýnda ömer (r.a.)'in oðlu Abdullah, Rasûlullah'ýn (s.a.v.) yanýnda yetiþen Zeyd'in oðlu Üsâme, Zeyd Ýbn Sabit. Beni Ýbn Âzib. Ebu Sa'îd el-Hudri, RalV Ýbn Hadîc. Semüre ibn Cündüb... (r.a.) vardý. Bunlarýn çoðunun yaþý ancak ondörttü. Râll' (r.a.) ise, o gün onbeþ yaþýndaydý. Babasý, oðlunun cihad sallarýndan ayrýlmasýný islemiyor, Rasûlullah'a (s.a.v.) gelerek: "Ya Rasûlallah. O, çok iyi ok kullanýr, iyi bir atýcý!" diyerek, oðlunun cihad sallarýnda kalmasýný saðlýyordu. Bunu gözden kaçýrmayan ve iyi deðerlendiren biri daha vardý. Semüra Ýbn Cündüb (r.a.). O da. Allah Rasûlü'ne gelerek: "Ya Rasûlallah! Râfi'ye izin verdin, beni savaþa kabul etmedin. Ben onu güreþte yenerim!" diyor ve sallara katýlýyordu. Uhud gazvesine alýnmayan bu genç yiðitler, Hendek gazvesinde cihad sallarýndaki yerlerini alýyorlardý. '' Bu küçük yiðitlerin azmi ve cesaretinin diðer sahâbîleri nasýl ateþlediðini uzun uzun düþünmeye hacet olmasa gerek. Ama Evet çocuklar, bizim yeryüzünde yürüyen ciðerparelerimizde onlarýn hak yolda müstakim olmalarý ve iki cihan saadetine ulaþmalan elbetteki en büyük arzumuz olmalýdýr. Bizim hayran olunacak örneklerimiz, þanlý tarihimiz, sarsýlmaz imanýmýz vardýr. Hak yolda filizlenip geliþecek, gönüllere sürür verecek, göz nurumuz olacak bir neslin hasretiyle kavrulunmasý gereken günleri yaþýyoruz."Rahmân'ýn kullarý; Rabb'imiz! Bizlere, yüzümüzü aðartacak, göz nurumuz olacak eþler ve çocuklar, nesiller nasib eyle! Bizleri takva sahiplerine önder kýl! derler." (Furkân, 25/ 74). Biz de Rabb'ýmýzýn Zikri Hakîm'de buyurduðu gibi dua ediyor; arzu ve ümitle O'na yöneliyor, bu yönde ciddi çalýþmalarýn yapýlmasýnýn lüzumuna dikkat çekmek istiyoruz.