Ömer Ýbn Ebu Seleme(ra) anlatýyor: “Küçük yaþlarda, Allah Rasûlü’nün kucaðýnda, onun terbiyesi altýnda bir çocuktum. Yemek sýrasýnda elim yemek kabýnýn içinde dolaþýyordu. Saðdan, soldan, ortadan alarak yediðim oluyordu.
Rasûlullah(sav) Efendimiz; “–Delikanlý! Besmele çek. Sað elinle ve önünden ye!” buyurdu. O günden sonra yemek yeyiþim daima Allah Rasûlü’nün emrettiði gibi oldu.” [1]
Sünen-i Ebu Davûd ve Tirmizî’de yer alan bir rivâyet þöyledir: Ömer, Allah Rasûlü’nün yanýna girmiþti. Bu sýrada Allah Rasûlü’nün yanýnda yemek vardý. Efendimiz ona; "Yavrum yaklaþ! Allah’ýn adýný an, sað elinle ye ve önünden ye!”buyurdu. [2]
Ömer Ýbn Ebu Seleme(ra), Ebu Seleme ile Ümmü Seleme nin oðludur. Seleme nin küçüðüdür. Babasý ile annesi Habeþistan a hicret ettiðinde Seleme orada dünyaya gelmiþtir. Hem annesi, hem de babasý onunla künyelenmiþler ve künyeleriyle anýlýr olmuþlardýr. Asýl adlarý Abdullah ve Hind’dir. [3]
Ebu Seleme ve Ümmü Seleme(ra), her ikisi de fazîlet yüklü, fedakâr ve cefakâr insanlardýr. Medîne ye hicretleri de hazin ve ibretlidir.
Ebu Seleme Uhud da aldýðý yaranýn tesiriyle daha sonralarý vefat etmiþ, Allah Rasûlü(sav) Ümmü Seleme ile evlenerek çocuklarýna bakmýþtýr. Ömer de bu vesileyle Allah Rasûlü nün yanýnda, kucaðýnda yetiþmiþtir.[4] Onun terbiyesinden pay almak saadetne ermiþtir. Onun bizlere aktardýðý hatýra bunun bir örneðidir.
Bir çocuðun ev içinde ve ev dýþýnda zarif davranýþlarý sevgiye, mutluluða ve gönül huzuruna vesile olacak, çocuðun giderek saðlamlaþan þahsiyetini oluþturacaktýr. Ýslâmýn çok güzel bir ahlâk ve edeb anlayýþý vardýr. Çocuklarýnýza bunlarý aþýlamak ve gönüllerine yerleþtirerek onlara devamlýlýk kazandýrmak gelecek günlerinizi ve âhiretinizi güzelleþtirecektir.
Þimdi Zikr-i Hakîm in hikmet dolu buyruðuna dikkat ediyoruz:
"Ey Mü minler! Henüz büluða ermemiþ olan çocuklarýnýz þu üç vakitte yanýnýza girerken sizden izin istesinler:
Sabah namazýndan önce.
Öðleyin (istirahat için) elbiselerinizi soyunduðunuz vakit.
Bir de yatsý namazýndan sonra.
Bu vakitler, sizin mahrem bir durumda, bulunacaðýnýz üç vakittir…"(Nûr Sûresi, 24/ 58)
Âyet-i kerîmede;
1. Henüz ergenlik çaðýna girmemiþ çocuklarýn istirahat vakitlerinde anne ve babalarýnýn yatak odalarýna girerlerken izin almalarýnýn gerektiði, bunun çocuklara öðretilmesi, yaþlarý küçük bile olsa bu konuda eðitilmeleri emrediliyor.
2. Hitap çocuklara deðil, ebeveyne yani büyüklere yapýlýyor.
3. Zikredilen vakitlerin, mahrem vakitler olduðu vurgulanýyor.
Ayrýca bu mahrem vakitler arasýndan öðle vaktinde, çocuðun izin almasýnýn niçin lüzumlu olduðuna iþaret ediliyor; bu vaktin, elbiselerin çýkarýlarak istirahata çekilme ihtimalinin yüksek olduðu bir vakit olduðu bildiriliyor.
Elbette ki bu noktada hemen aklýmýza bir soru daha geliyor. Öðle vakti böyle bir vakit olabilir de, zikredilen diðer vakitler böyle bir vakit deðil midir? Onlarla ilgili neden açýklama yer almýyor?
Elbette adý geçen diðer iki vakit de mahrem halde bulunma ihtimalinin yüksek olduðu vakitlerdir. Hatta yatsý namazýndan sabah namazýna kadar olan vakit, anne ile babanýn yatak odalarýnda mahrem halde bulunma ihtimallerinin en yüksek olduðu vakittir.
Öðle vakti ise, genellikle sýcak ülkelerde eve çekilme ve istirahat etme vakitleridir. Ülkemizin sýcak bölgelerinde de yaygýn bir adet halindedir. Arabistan ve bir çok sýcak ülkede ise hayatýn nerede ise durma noktasýna geldiði vakitlerdendir. Ýnsanlar bu vakitte evlerine, evlerinde de istirahata çekilerek hem güneþ ýþýklarýnýn zararlý tesirlerinden, hem de bunaltýcý sýcaktan kurtulmaya çalýþmakta ve günün ikinci yarýsýna güç toplamaktadýrlar. Onlar için bu kolay kolay vazgeçilmez bir adet haline gelmiþtir. Bu vakitte istirahat edilmezse günün ikinci yarýsýnda verim düþmekte, arada istirahat etmeye alýþmýþ olan vücut, alýþkanlýðýnýn gereðini istemektedir.
Ancak, Arapçada "kaylûle" diye isimlendirilen bu istirahat ve uyku vakti, geceyle kýyaslanamayacak derecede kýsa olan bir vakittir. Ortalýðýn aydýnlýk olduðu, normalde iþ devresi arasýnda yer alan bir vakittir. Durum böyle olunca da, izin alma sebebinin açýklanmasý uygun olan bir vakittir. Buradaki sebep açýklanýnca, ayný mahremiyetin gece var olmasý artýk kaçýnýlmazdýr. Dolayýsýyla ayrýca izahýna ihtiyaç duyulmamýþtýr. Her üç vakitte de mahremiyetin bulunduðuna dikkat çekmekle yetinilmiþtir.
Hitabýn büyüklere, yani anne ve babalara olmasýnýn sebebi de açýktýr. Çünkü emredilen, çocuklarýn mahrem vakitlerde anne ve babalarýnýn yatak odalarýna girmek istediklerinde anne, babadan izin istemeye alýþtýrýlmalarýdýr. Âyet-i kerîmede bir nevî; "Ey mü min anne ve babalar! Henüz ergenlik çaðýna gelmemiþ, ancak aklý ermeye, zihni kavramaya baþlamýþ çocuklarýnýza þu üç vakitte yanýnýza nasýl gireceklerini öðretin! Âile hayatýnýzý da buna göre ve bu þuurla þekillendirin!" buyurulmaktadýr.
Çünkü bu çaðdaki çocuðun kendisi mükellef deðildir ve ilâhî emirlerin muhatabý da deðildir. Bu onun lehindedir. Emirlerin muhatabý olacak olsa, emri yerine getirmediðinde günah iþlemiþ olmasý, vebal kazanmasý ve cezalandýrýlmasý gerekirdi. Yarattýðý kulunu her yönüyle bilen sonsuz rahmet sahibi Rahman, aklý ermeye baþlamýþ olsa da, bir çok incelikleri anlar hale gelse de bu çaðdaki bir çocuðu sorumlu tutmamýþtýr. Çünkü o, henüz akýl ve irade olgunluðuna ermemiþtir.
Âyet-i kerîme, henüz ergenlik devresine girmemiþ bir çocuða karþý; "-O daha küçük, bir þey anlamaz," düþüncesiyle hareket edilmesinin doðru olmadýðýný da vurguluyor ve konuda büyüklere görev veriyor.
Dolayýsýyla hitap büyükleredir. Ayný zamanda bu hitap, bebeklik çaðýný atlatmýþ bir çocuðun eðitilmeye, bilgilendirilmeye, alýþkanlýk, þahsiyet ve ahlâk kazandýrýlmaya uygun olduðuna iþaret etmektedir. Âyet-i kerîme bu çaðda çocuklara eðitim verilebileceðinin açýk ve net delilidir.
Birçok edeb ve terbiye inceliklerini, güzel hasletleri kaybetmeye baþladýðýmýz ve modern denilen hayatýn girdaplarýnda baþ dönmesine uðradýðýmýz bir devrede kendimizi, yaptýklarýmýzý ve yapmamýz gerekenleri, doðrularýn ne olduðunu ve ne yöne doðru sürüklendiðimizi ciddî bir þekilde yeniden gözden geçirmeli ve vazifelerimizin ne olduðunu yeniden idrak etmeliyiz.
Yuvamýzýn bir saadet yuvasý olmasýný, güzellikler taþýmasýný arzu ediyorsak kendi üzerimize düþeni yapmak zorundayýz.
____________________________________________
[1] Hadis, müttefekun aleyh bir hadistir. Sahih-i Buhârî, Et‘ime (17/ 133), Sahih-i Müslim, Eþribe (3/ 1599-1600)
[2] Sünen-i Ebu Davûd, Et‘ime (4/ 144-145), Sünen-i Tirmizî, Et‘ime (4/ 288)
[3] El-Ýsâbe (2/ 66, 355)
[4] El-Ýstî âb, (2/ 474-475, 4/ 454-455), el-Ýsâbe (2/ 519, 4/ 458-460)