“Bir kimseyi gerçekten sarsacak imtihan, ailesi, malý, çocuðu ve komþusuyla ilgili olarak yaþayacaðý imtihanlardýr. Bu imtihanlarda iþleyeceði hatalara oruç, namaz, sadaka veemr-i bi'l-ma'rûfnehy-i ani'l-münker kefaret olur.”(1)
Bir insanýn ailesi, gerçek bir imtihan meydanýdýr. Bu imtihanda insan çok þeyler de kazanabilir, çok þeyler de kaybedebilir. Fitne kelimesi de daha çok kaybetme ihtimali olan imtihanlar için kullanýlýr.
Allah Rasûlü(s.a.s) bu hadisiyle zorlu bir imtihan alanýna dikkat çektiði gibi, imtihanda iþlenebilecek hatalarý telafi edebilecek, onlarý örtebilecek, silebilecek amellere de dikkat çekmiþtir. Bu amellerin her biri, kiþiyi olgunlaþtýracak, þahsiyetini güçlendirecek, cemiyete faydalar getirecek amellerdir. Ýnsan kendisini de, içinde yaþadýðý ailesini dekorumak zorundadýr, cemiyetle hayra doðru adým atmak için azim ve gayret içinde olmalýdýr.
Zikr-i Hakîm'de:
“Ey iman edenler kendinizi ve ailenizi Cehennem ateþinden koruyun…”(Tahrim, 66/ 6)buyrulur. Bu, üzerinde derin derin düþünülmesi gereken bir ikaz, bir buyruktur.
Bizlere yaratýlýþ güzelliði ve sayýsýz nimet bahþedilmiþtir. Bizden istenen, bizi yarataný ve sonsuz nimetlerle donataný tanýmak, hayatý onun huzuruna çýkýp hesabýný verecek þekilde ve þuurda yaþamaktýr. Bu þuurda yaþanýnca dünya hayatý da güzeldir, emniyetlidir, huzurludur. Dolayýsýyla Rabbimiz bizden iki cihan saadetini elde edecek güzellikte ve dürüstlükte bir hayat seyri istemektedir.
Zikr-i Hakîm’de cennet ehlinin cennetteki hali tasvir edilirken gönüllere ümit ve sürur veren bir inceliðe dikkat çekilir ve þöyle buyrulur:
“Ýman edenler ve gönüllerinde iman nuru taþýyarak onlarýn yolundan yürüyen nesilleri var ya, iþte biz onlarýn zürriyetinden gelen bu insanlarý da onlara katarýz. Onlarýn amellerinden de hiçbir þey eksiltmeyiz. Her insan, kazandýklarý karþýlýðý rehindir.”(Tûr, 52/ 21)
Bu âyet-i kerîmede, cennet nimetlerinin, mü’min gönüllerin kendi neslinden gelen ve gönlünde iman nuru taþýyan insanlarla bir araya gelmesiyle daha da kemal bulacaðý, bununla sevince sevinç, coþkuya coþku katýlacaðý dile getirilir.
Ayrýca hayýrlý bir neslin, asýrlar sonra da Ýslâm’a gönül vererek, hizmet ederek hak yolda yürümeye devamý için anne ve babalarýn zemin hazýrlamasýna teþvik vardýr…
Bu onlarýn ecirlerini çoðaltacak, ailesiyle cennette buluþma saadeti yaþatacaktýr. Bu farklý bir nimettir. Dünya hayatýnda gerçek saadet nasýl aile ve dostlarla elde edilirse, ebedî âlemde de bir araya geliþ, ayný lütfa eriþ saadete saadet ekleyecektir.
Eþya zýddýyla daha iyi tanýnýr. Hüsran, kazancýn zýddýdýr. Þu âyet-i kerîme de ayný manayý diðer bir açýdan tamamlamakta, vurgulamak istediðimiz mananýndaha iyi anlaþýlmasýna yardýmcý olmaktadýr:
“De ki: Gerçekten hüsrana uðrayanlar, kýyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini hüsrana sürüklemiþ olanlardýr. Bilesiniz ki kesin, açýk ve net hüsran iþte bu hüsrandýr.”(Zümer, 39/ 15)
Evet, gerçek saadet, cennette bir insanýn ailesi ve gelecek nesillerle bir araya geliþiyle kemal bulduðu gibi, insaný binlerce kere kahretmesi, piþmanlýkla kývrandýrmasý gereken zarar ve hüsran da kiþinin ailesiyle ile birlikte hüsrana sürükleniþi, ebedî azabýn pençesinde birlikte kývranýþýdýr. “Paylaþýlan sevinçler çoðalýr, acýlar azalýr.” denilir; ancak ebedî hayattaki acýyý paylaþma, azabýn tesirini azaltmayan, aksine çoðaltan, katlayan bir paylaþmadýr. Bu beraberlik sevinç hissettirmeyen bir beraberliktir.
Ailenin ve gelecek nesillerin hüsranýna ve sonunda azaba sürükleniþine zemin hazýrlayanýn, acý ve ýzdýrabý þüphesiz daha dehþetli olacaktýr…
Bilinen bir gerçeði tekrar hatýrlatýyoruz: Dünya hayatýndan sonraki piþmanlýk faydasýz bir piþmanlýktýr…
(1) Sahih-i Buhârî, Mevâkîtü's-Salât (4/ 149), Sahih-i Müslim, Fiten (4/ 2218).