Ýþaret edildiði gibi çocuklar ergenlik çaðýna ulaþýncaya kadar mükellef deðildir. Bizi yaratan, gizlimizi, açýðýmýzý, her hal ve durumumuzu bizden iyi bilen Rabbimiz onlara akýllarý olgunlaþýncaya kadar fýrsat vermiþtir. Ergenlik çaðý öncesinde, özellikle temyiz çaðýnda güzel alýþkanlýklar edinmeleri, doðrularý ve yanlýþlarý öðrenmeleri, büyüklerin onlarý yetiþtirmesi için teþvikte bulunmuþtur. Onlarýn ongunlaþmalarý için gayret sarf etmeli, çocukluktan kaynaklanan davranýþlarýný da hoþ karþýlamalý, tekrarlanmamasý, alýþkanlýða dönüþmemsi için tedbirler almalýyýz.
Enes ten(ra), Üsve-i hasenemiz olan Allah Rasûlü yle yaþadýðý bir hatýrayý bize kendi duygularý ile yoðurarak anlatýyor:
“Rasûlullah(sav) insanlarýn en güzel ahlâklýsý idi. Bir gün beni bir ihtiyaç için göndermiþti. “Vallahi gitmem!” dedim. Ýçimden geçen ise Rasûlullah’ýn emrettiði yere gitmekti. Çýktým. Çarþýda oyun oynayan çocuklarýn yanýna uðradým.
Çok geçmeden ben de onlara kapýlarak dalýp gitmiþtim. Birden Rasûlullah(sav) baþýmý arkadan tuttu. Döndüm ona baktým; gülümsüyordu.“Enescik! Söylediðim yere gittin mi?” diye sordu.
Kendilerine; “Evet, hemen gidiyorum ya Rasûlallah!” dedim.[1]
Þimdi Enes’in anlattýklarý üzerine düþünüyoruz: Allah Rasûlü(sav) bir büyük olarak onun; “— Gitmem!” dediði zamanki duygularýný da biliyor, söz ve davranýþlarýný yaþ ve durumuna göre deðerlendiriyordu. Oyuna daldýðý zamanki durumunu da, yanýna geldiðinde; “— Þimdi gidiyorum!” dediði zamanki durumunu da biliyordu. Onu azarlamýyor, yaralamýyor, zihninde acý hatýra, gönlünde acý duygular býrakmýyordu. Yýllar sonra her hatýrlayýþta Enes’in gönlünde yer eden sevgisini artýracak, zihninde sonraki nesillere de örnek olacak tatlý bir hatýra býrakýyordu. Enes de, önüne duygularýný dile getiren güzel kelimeler ekleyerek bu hatýrâyý yâd ediyordu.
Enes(ra), hem Sahih-i Buhârî’de hem de Sahih-i Müslim’de yer alan bir hadiste de; “Allah Rasûlü’ne on sene hizmet ettim. Bir kere bile bana; “öff! demedi. ‘–Þunu niye þöyle yaptýn?’ veya; ‘–Þunu niçin yapmadýn?’ diye beni azarlamadý. Beni hiçbir zaman kýnamadý, ayýplamadý,” der.[2]
Sahih-i Müslim’de yer alan bir rivâyet farklý bir vurguyla ayný güzel örnekliði dile getirir ve þöyle der:
“Ben Allah Rasûlü’ne(sav) ikâmet halinde de, seferde de hizmet ettim. Allah’a yemin ederim ki, yaptýðým bir þey için bana; “Bunun niçin böyle yaptýn!”, yapmadýðým bir þey için de; “Neden bunu böyle yapmadýn!” demedi.” [3]
Allah Rasûlü nün ahlâký buydu… O, kýrmadan, yaralamadan, acý söz söylemeden hatayý doðrultabiliyor, tatlý söz ve güzel üslup kullanarak doðrularý zihinlere ve kalplere yerleþtirebiliyordu… Yukarýdaki sözler, onun terbiyesi altýnda yetiþen bir gencin, sonraki yýllarda bizlere hatýra ve duygularýný aktaran sözleriydi. Bu sözlerin içinde yatan Rasûlullah(sav) sevgisine dikkat ediniz.
Arkanýzdan böyle söylenildiðini, hayýrla ve duâlarla anýldýðýnýzý düþününüz. Gönle ne kadar hoþ geliyor. Gönül bundan hoþlanýyorsa davranýþlar da buna uygun olmalýdýr.
Bir baþka tatlý hatýrayý Nu’mân Ýbn Beþîr(ra) anlatýyor: “Allah Rasûlü’ne(sav) Tâif üzümlerinden hediye edilmiþti. Beni yanýna çaðýrdý ve; “– Bu salkýmý al ve onu annene ulaþtýr,” dedi. Ben o salkýmý aldým ve anneme götürmeden yedim.
Birkaç gece geçmiþti ki bana sordu: “– Salkýmý ne yaptýn? Annene götürdün mü?”
“–Hayýr!” dedim.
Allah Rasûlü(sav) o gün beni “Ðuder” (Vefâsýz), diye isimlendirdi.” [4]
Numan Ýbn Beþîr(ra) hicretten sonra Medîne’de dünyaya gelen ilk Ensar çocuðudur.[5] Ýbn Hacer, hicretten on dört ay sonra dünyaya geldiðini söyler.
Annesi Amrâ, özü, sözü güzel aziz þehidimiz Abdullah Ýbn Revâha’nýn(ra) kýz kardeþidir.[6]
Bir baþka rivâyette Rasûlullah’ýn ona iki salkým verdiði ve; “-Bunu sen ye, bunu da annene götür!” buyurduðu, Numan’ýn her ikisini de yediði yer alýr.[7]
Allah Rasûlü(sav) bu davranýþý ile hem ona latife yollu hatasýný hatýrlatýyor, hem de onu kýrmýyordu.
Bu noktada önceden birkaç kelime ile iþaret ettiðimiz bir gerçeðe birkaç kelime daha eklemekte fayda görüyoruz: Anlayýþlý, hoþgörülü, þefkatli, merhametli davranmak baþka þeydir; gevþek davranmak, çocuðun her isteðine boyun bükmek, -iyi olsun kötü olsun- onun her yaptýðýna katlanmak, durmadan nazýný çekmek ve onu buna alýþtýrmak ayrý þeydir.
Bir çocuðun doðruyu bilmeye olan ihtiyacý kadar yanlýþý bilmeye de ihtiyacý vardýr. Annesinin, babasýnýn ve diðer büyüklerinin kendisinin iyiliðini, iyi bir insan olmasýný istediðini bilmeye, yanlýþ yapýnca veya yapmak isteyince kendisini durdurulacaðýný, kötülüklerden ve kötü davranýþlardan korunacaðýný da bilmeye ihtiyacý vardýr. Kendi haklarýnýn var olduðunu bilmeye ihtiyacý olduðu gibi, baþkalarýnýn haklarýnýn da var olduðunu, kendi canýnýn bir þeyi çektiði kadar baþkalarýnýn da canýnýn çektiðini, kendi merak ettiði kadar baþkasýnýn da merak edebileceðini, kendisinin rahatsýz, tedirgin olduðu kadar baþkasýnýn da rahatsýz ve tedirgin olabileceðini, kendi canýnýn yandýðý kadar baþkasýnýn da canýnýn yanabileceðini bilmeye ihtiyacý vardýr.
Bencilce duygular taþýmamalý, bu nevî duygularýn esiri olmamalý, ben merkezli biri haline gelmemelidir. Çevresindeki insanlarýn, diðer çocuklarýn da kendisi gibi memnun olunca, sevincin daha da artacaðýný anlamalýdýr. Kardeþleriyle, arkadaþlarýyla paylaþmanýn kýymetini bilmeli, þuuruna ermelidir. Kötü davranýþlarýn ve huylarýn sevilmediðini de idrak etmelidir.
Bütün bunlarýn, her zaman hoþgörü göstermek, aldýrmamakla olmadýðýný da bir gerçektir. Hatalarýn tekrar edilmemesi, yanlýþlarýn düzeltilmesi, kötülüklerin iyiliklere dönüþmesi, kötü huylarýn yerini güzel huylarýn almasý için çalýþmak, gerektiðinde kesin ve kararlý tavýr almak, “hayýr!” demek, “yanlýþ!”, “bu böyle olmaz!”, “bunun sana yapýlmasýný ister misin?”, “ne kötü bir davranýþ!” demek ve güzel bir üslup ile çocuðu hatadan, yanlýþtan kurtarýp iyiye, doðruya, güzele yöneltmek, onu gerçek manada sevmektir; ona þefkat duymak, onun iyiliðini istemektir.
Bunun içindir ki Allah Rasûlü(sav); “Çocuklarýnýza deðer verin, onlara ikramda bulunun, onlarýn terbiyelerini güzel yapýn!” buyurur.[8]
Her insan çocuðuna, kendi çocuðu olmasý hasebiyle deðer verir. Ancak buradaki deðer vermeden murat, daha çok onlarýn duygularýna, düþüncelerine, sözlerine, þahsiyetlerine deðer vermek ve bunu kendilerine hissettirmektir. Onlarýn terbiyelerine dikkat etmek, onlarý Ýslâm edeb ve terbiyesiyle yetiþtirmek, onlara güzel hasletler aþýlamak, onlarý hem kendilerine, hem âilelerine, hem ülkelerine, hem de inandýklarý dâvâya faydalý olacak, takdire deðer hizmetler sunacak þekilde yetiþtirmektir. Bu onlara ayrý bir deðer kazandýracaktýr. Bir anne ve babanýn çocuðuna yapacaðý en büyük iyiliklerden biri de þüphesiz bu olsa gerektir.
Bir anne ve baba çocuðunu güzel ahlâk, edeb ve terbiye çerçevesinde yetiþtirmek, ona güzel hasletler aþýlamak istiyorsa kendisi de güzel ahlâka, bu güzel hasletlere sahip olmalý, iç dünyasýnda güzel duygular beslemeli, bunu dýþ dünyaya yansýtmalýdýr.
[1] Sahih-i Müslim, Fedâil (4/ 1805).
[2] Bak: Sahih-i Buhârî, Edeb (18/ 160), Sahih-i Müslim, Fedâil (4/ 1804-1805).
[3] Sahih-i Müslim, Fedâil (4/ 1804).
[4] Sünen-i Ýbn Mâce, Et’ime (2/ 1117) Zevâid’de(2/ 1118); “Ýsnâdý sahih, ricâli güvenilir,” denmiþtir.
[5] El-Ýstî‘âb (3/ 551), el-Ýsâbe (3/ 559).
Hicret’in ilk çocuðu Abdullah Ýbn Zübeyr dir. O, hicret ederek Medîne ye gelen Zübeyr ile Esmâ nýn oðluydu. Nu man ise hicretten sonra dünyaya gelen ilk Medine’li çocuktur.
[6] El-Ýstî‘âb (3/ 551).
[7] El-Ýstî‘âb (3/ 552).
[8] Sünen-i Ýbn Mâce, Edeb (2/ 1211).