Çevresi çiçeklerle bezeli bir pýnardan çaðlayan gür bir suyu düþününüz Billur gibi berrak, gönüllere huzur verecek derecede serin Cana can katacak kadar tatlý… Bakmaya doyamayacak kadar güzel Tariflere sýðmayacak kadar aziz
Gönül arzu eder ki bu pýnar, mesafeler ne kadar uzarsa uzasýn, aradan ne kadar yýl geçerse geçsin bu saflýk ve berraklýðýný, bu lezzet ve güzelliðini korusun
Ýlâhî vahy de Rabbinden Rasûlü'ne ulaþtýðýnda, ondan sahabîlere teblið edildiðinde böyle bir saflýk, böyle bir berraklýk, böyle bir güzellikteydi. Uðruna iþkencelere, çilelere katlanýlýrken, gelecek yýllara, asýrlara örnek olacak, akýllara durgunluk verecek fedâkârlýklar sergilenirken o hep bu safiyetini korudu… Bulanýk ve Çarpýk Gösterme Gayretleri Vahyin ilk indiði, Ýslâm nûrunun ilk cihaný aydýnlatmaya baþladýðý günden beri onun eðriliðini isteyenler, onu çarpýk gösterme arzu ve gayretiyle yanýp tutuþanlar olsa da; makam ve mevkîsine, kurduðu menfaat çarkýna zarar geleceðinden korkanlar önüne set çekmeye çalýþsa da, Rahman'ýn kulluðu yerine Ýblis'e uþaklýðý tercih edenler, onu karalamak için birbiriyle iþgüzarlýkta yarýþsalar da Allah Rasûlü'nün varlýðý sebebiyle bu safiyet bozulmadý… Evet, Ýblis boþ durmadý; ilk günden bu güne Ýslâm'ýn eðriliðini isteyenler, onu çarpýk gösterme arzu ve gayretiyle yanýp tutuþanlar oldu… Hatta insan dünyâda hayatýna adým attýðý günden beri oldu. Zikri Hakîm'e kulak veriniz: "Dünya hayatýndan hoþlanýp onu âhirete tercih edenler, insanlarý Allah yolundan alýkoyanlar, bunun için çalýþýp gayret edenler ve hak dinin eðriliðini isteyip arzulayanlar var ya iþte onlar, haktan uzak derin bir dalâlet, sapýklýk içindedirler." (Ýbrahîm, 14/ 3) "O zâlimler ki, insanlarý Allah yolundan alýkoymak, Allah yoluna set çekmek için çalýþan, onun eðriliðini, çarpýklýðýný isteyip arzulayan; onlar âhireti de inkâr eden zâlimlerdir." (A'râf, 7/ 45) Gerçek de budur. Allah yolundan alýkoymak isteyen zâlimler emellerine ulaþmak için sadece kaba kuvvet ve dayatma sistemlerini kullanmamýþlar, Hak Dini eðri, çarpýk, karmaþýk, olduðundan baþka göstermek için de ellerinden gelen gayreti göstermiþlerdir. Âhirete inancý olmayanlar, Allah'ýn muhasebesini hesaba katmayanlar bu berrak pýnarý bulandýrmak için ellerinden geleni artlarýna koymamýþlar, zulm üzerine zulm sergilemiþlerdir. Ne yazýk ki emellerine ulaþma konusunda kendilerine uþak bulmakta da zorlanmamýþlardýr. Zira dünya hayatýnýn peþin ve yaldýzlý menfaatleri bayaðý bile olsa bir çok gözde ebedî saadeti ve sonsuz menfaatleri perdelemiþtir. Yeniden Sâfiyete Dönüþ Ancak sýk sýk heveslerini kursaklarýnda býrakan bir gerçek vardý. Bu pýnar kendini bütün bulanýklardan temizleyen, zulm fýrtýnalarý durunca yeniden berraklýðýyla bulanýklýklarý silip atan bir pýnardýr ve hep öyle olmuþtur… Onu gönülden yaþayanlarýn, ebedî saadeti dünyanýn yaldýzlarýna tercih edenlerin, Allah'a kullukta huzur bulup kula kul, dünyâlýða meftun, Ýblise uþak olmayanlarýn, ilim ve irfanla yoðrulup hakka yürümeye çalýþanlarýn bu yönde unutulmayacak hizmetleri olmuþ, canýyla, malýyla bu yola baþ koyanlar nice fedâkârlýklar sergilemiþ ve hak kervanýndaki gýpta edilecek yerlerini almýþlardýr. Rahmân'a bu güzelliklerle varmanýn þevkini yaþamýþlardýr. * Þuursuzluk ve Gaflet Dikkatleri çekmek istediðimiz bir baþka gerçek daha var: Berraklýðý zedeleyecek tavýrlarýn sadece kötü niyetli Ýslâm düþmanlarýndan gelmediði… Rabbine ibadetini eden, kýyafeti, davranýþlarý ve sözleriyle hak dâvânýn saflarýnda yer alan, ancak ilim, irfan noksanlýðý, þuur eksikliði, olduðundan daha üst mertebede görünme hastalýðý, bilmediði bir þey için bilmediðini kabul edememe erdemsizliði… gibi sebeplerle aklýna geleni söyleyenlerin, insanlara bol sevap baðýþlama arzusu taþýyanlarýn, kendi sözlerini ve kanaatlerini güçlendirmek için Ýslâm adýna hükümler uyduranlarýn, olmayan namazlar, olmayan oruçlar, duâlar ve usuller uyduranlarýn sebep olduðu bulanýklýklar da asla göz ardý edilemeyecek ciddiyette, küçümsenemeyecek boyutlardadýr. Ön kapýdan girme imkaný bulamayan þeytan, yan kapý, arka kapý, pencere, hatta baca gibi bütün giriþ deliklerini araþtýrmakta, denemekte ve içeri sýzýþ için her türlü imkan ve fýrsatý deðerlendirmektedir. Þuursuzluk ve Gafletin Sebebi Her devrin, her asrýn kendine göre sýkýntýlarý, olumsuzluklarý olmuþtur. Asrýmýzýn sýkýntýlarý ise daha ciddî boyutlarda yaþanmýþ, acýlý yýllarýn býraktýðý derin izler silinip yok edilememiþtir. Unutmamalýdýr ki bu millet 1920'li yýllarda eðitim alanýnda da ciddî sarsýntýlar yaþamýþ, 1930 1951 yýllarý arasýnda ise tesirini her alanda gösteren dînî tedrisat yasaðý, dayatmalar, hatta tehditler altýnda bir fetret devri geçirmiþtir. Yýllarca Ýslâm'ýn bayraktarlýðýný yapan, Ýslâm sancaðýný bir adým daha öteye götürmenin azm, þevk ve heyecanýný taþýyan, tekbir sesleriyle Anadolu'yu baþtan baþa fethettiði gibi daha nice ülkeler fetheden, nice ufuklarda, semâlarda Ezâný Muhammedî'nin okunmasýna vesile olan bir millete Ezan Allah Rasûlü'nden bize intikal ettiði gibi ezan okumak, Allah'ýn vahyettiði gibi Kur'ân okumak bile çok görülür olmuþtu… 1950'li yýllarda yeniden açýlmaya baþlayan okullarýn mezuniyet yýllarý, sayý azlýðý da düþünüldüðünde yaþanýlan fetret devrinin hiç de küçümsenemeyecek kadar büyük olduðu bir gerçektir. 1960 ihtilâlinin getirdiði yeni boyutlu kin ve nefretlerin de yeniden halký nasýl ümit ve þevk kýrýklýðýna sürüklediðini düþünürsek insanýmýzýn yaþadýðý cahilliðin, þuur eksikliðinin ve þaþkýnlýðýnýn sebebini biraz daha iyi anlar ve belli bir oranda mazur görürüz sanýrým. Zira þu anda ülkenin bel kemiðini oluþturan orta yaþ grubu bu fetret devresinde yetiþen insanlarýn yetiþtirdiði nesildir… Dinde Eðrilik, Çarpýklýk Yoktur Ancak mazeret ne olursa olsun yanlýþ, her zaman yanlýþ, bâtýl her zaman bâtýl, zulm her zaman zulmdür… Haddî aþýþ, hak çizgilerden dýþarý taþýþ, eðriliþ, zikzaklar çiziþ her zaman hatalýdýr; her zaman yanlýþtýr… Bakýnýz Rabbimiz Kehf Sûresinin ilk âyeti kerîmesinde ne buyuruyor: "Hamd olsun Allah'a ki, kulu Muhammed'e kendisinde hiçbir tezat, eðrilik, çarpýklýk bulunmayan kitabý indirdi." (Kehf 18/ 1) Kendileri eðri ve yamuk olanlar bu kitaba, bu dine eðri baksalar da, onu eðri göstermek için çalýþsalar da gerçek eðriliðin, çarpýklýðýn kendilerinde olduðu ergeç anlaþýlacak, idrak edilecektir. Ýslâm safýnda eðri duranlar da ebette fark edilecek, ya kendilerine gelip hatalarýný düzeltecek ya da giderek filizlenen ilim ve þuur onlarý silerek berraklýðý koruyacaktýr. Bu sýnýftan sayýlacak insanlar þu ilâhî ikazý unutmamalýdýr: "Dilinizin þuursuzca þekillendirdiði yalanlar gibi; Bu helaldir, þu haramdýr, demeyin. Allah'a karþý yalan söyleyip iftira atmayýn. Þüphesiz Allah'a karþý yalan uydurup iftira atanlar, kurtuluþa eremezler. Kazandýklarý çok az bir menfaattir. Halbuki onlar için elem verici bir azap vardýr." (Nahl 16/ 116) * Deðiþmeyen Gerçek Ýslâm Dini hayatýn bütün dalarýný kuþatacak kadar engin, insanlýða iki cihan saadeti sunacak kadar ilim ve irfanla yüklü ve zengindir. Onun uydurmalara, eklemelere, olmayan, yaþanmayan, çok defa Ýslâm'ýn temel prensipleri ile de uyuþmayan olaðan üstü hadiselere ihtiyacý yoktur. Onu gönülden yaþayanlarýn insanlýk tarihine býraktýðý silinmeyecek kadar canlý ve eskimeyecek kadar tazedir… Hak yolun yolcusu, vazgeçilmez ebedî dâvânýn savunucusu kardeþlerimizi pýnarýn berraklýðýný korumada hassasiyete, hak davayý ihlas ve samimiyetle savunan ilim, irfan ehline, sâlihlere, bu yola baþ veren þehidlere, hak dâvâyý ufuklar ötesine taþýyan gâzilere, yiðitlere… hürmete, Hakk'ý hak bilerek ona gönülden baðlanmaya, bâtýlý bâtýl bilerek ondan uzaklaþmaya, bu ikrarla Mevlâ'ya kavuþmaya davet ediyoruz…
Senin içinde olduðun herhangi bir durum, onun hakkýnda Kur'an'dan okuduðun herhangi bir þey ve sizin iþlediðiniz herhangi bir iþ yoktur ki, ona (iyice) daldýðýnýzda, biz sizin üzerinizde þahidler durmuþ olmayalým. Yerde ve gökte zerre aðýrlýðýnca hiç bir þey Rabbinden uzakta (saklý) kalmaz. Bunun daha küçüðü de, daha büyüðü de yoktur ki, apaçýk bir kitapta (kayýtlý) olmasýn.
( Yunus Suresi - 61)
Bir Hadis
Ebû Zer (r.a) ’den rivayet edildiðine göre;
Resûlullah (s.a.v.) þöyle buyurdu:
Din kardeþini güler yüzle karþýlamaktan ibaret bile olsa, hiçbir iyiliði küçümseme.