İlâhî vahy de Rabbinden Rasûlü'ne ulaştığında, ondan sahabîlere tebliğ edildiğinde böyle bir saflık, böyle bir berraklık, böyle bir güzellikteydi. Uğruna işkencelere, çilelere katlanılırken, gelecek yıllara, asırlara örnek olacak, akıllara durgunluk verecek fedâkârlıklar sergilenirken o hep bu safiyetini korudu… Bulanık ve Çarpık Gösterme Gayretleri Vahyin ilk indiği, İslâm nûrunun ilk cihanı aydınlatmaya başladığı günden beri onun eğriliğini isteyenler, onu çarpık gösterme arzu ve gayretiyle yanıp tutuşanlar olsa da; makam ve mevkîsine, kurduğu menfaat çarkına zarar geleceğinden korkanlar önüne set çekmeye çalışsa da, Rahman'ın kulluğu yerine İblis'e uşaklığı tercih edenler, onu karalamak için birbiriyle işgüzarlıkta yarışsalar da Allah Rasûlü'nün varlığı sebebiyle bu safiyet bozulmadı… Evet, İblis boş durmadı; ilk günden bu güne İslâm'ın eğriliğini isteyenler, onu çarpık gösterme arzu ve gayretiyle yanıp tutuşanlar oldu… Hatta insan dünyâda hayatına adım attığı günden beri oldu. Zikri Hakîm'e kulak veriniz: "Dünya hayatından hoşlanıp onu âhirete tercih edenler, insanları Allah yolundan alıkoyanlar, bunun için çalışıp gayret edenler ve hak dinin eğriliğini isteyip arzulayanlar var ya işte onlar, haktan uzak derin bir dalâlet, sapıklık içindedirler." (İbrahîm, 14/ 3) "O zâlimler ki, insanları Allah yolundan alıkoymak, Allah yoluna set çekmek için çalışan, onun eğriliğini, çarpıklığını isteyip arzulayan; onlar âhireti de inkâr eden zâlimlerdir." (A'râf, 7/ 45) Gerçek de budur. Allah yolundan alıkoymak isteyen zâlimler emellerine ulaşmak için sadece kaba kuvvet ve dayatma sistemlerini kullanmamışlar, Hak Dini eğri, çarpık, karmaşık, olduğundan başka göstermek için de ellerinden gelen gayreti göstermişlerdir. Âhirete inancı olmayanlar, Allah'ın muhasebesini hesaba katmayanlar bu berrak pınarı bulandırmak için ellerinden geleni artlarına koymamışlar, zulm üzerine zulm sergilemişlerdir. Ne yazık ki emellerine ulaşma konusunda kendilerine uşak bulmakta da zorlanmamışlardır. Zira dünya hayatının peşin ve yaldızlı menfaatleri bayağı bile olsa bir çok gözde ebedî saadeti ve sonsuz menfaatleri perdelemiştir. Yeniden Sâfiyete Dönüş Ancak sık sık heveslerini kursaklarında bırakan bir gerçek vardı. Bu pınar kendini bütün bulanıklardan temizleyen, zulm fırtınaları durunca yeniden berraklığıyla bulanıklıkları silip atan bir pınardır ve hep öyle olmuştur… Onu gönülden yaşayanların, ebedî saadeti dünyanın yaldızlarına tercih edenlerin, Allah'a kullukta huzur bulup kula kul, dünyâlığa meftun, İblise uşak olmayanların, ilim ve irfanla yoğrulup hakka yürümeye çalışanların bu yönde unutulmayacak hizmetleri olmuş, canıyla, malıyla bu yola baş koyanlar nice fedâkârlıklar sergilemiş ve hak kervanındaki gıpta edilecek yerlerini almışlardır. Rahmân'a bu güzelliklerle varmanın şevkini yaşamışlardır. * Şuursuzluk ve Gaflet Dikkatleri çekmek istediğimiz bir başka gerçek daha var: Berraklığı zedeleyecek tavırların sadece kötü niyetli İslâm düşmanlarından gelmediği… Rabbine ibadetini eden, kıyafeti, davranışları ve sözleriyle hak dâvânın saflarında yer alan, ancak ilim, irfan noksanlığı, şuur eksikliği, olduğundan daha üst mertebede görünme hastalığı, bilmediği bir şey için bilmediğini kabul edememe erdemsizliği… gibi sebeplerle aklına geleni söyleyenlerin, insanlara bol sevap bağışlama arzusu taşıyanların, kendi sözlerini ve kanaatlerini güçlendirmek için İslâm adına hükümler uyduranların, olmayan namazlar, olmayan oruçlar, duâlar ve usuller uyduranların sebep olduğu bulanıklıklar da asla göz ardı edilemeyecek ciddiyette, küçümsenemeyecek boyutlardadır. Ön kapıdan girme imkanı bulamayan şeytan, yan kapı, arka kapı, pencere, hatta baca gibi bütün giriş deliklerini araştırmakta, denemekte ve içeri sızış için her türlü imkan ve fırsatı değerlendirmektedir. Şuursuzluk ve Gafletin Sebebi Her devrin, her asrın kendine göre sıkıntıları, olumsuzlukları olmuştur. Asrımızın sıkıntıları ise daha ciddî boyutlarda yaşanmış, acılı yılların bıraktığı derin izler silinip yok edilememiştir. Unutmamalıdır ki bu millet 1920'li yıllarda eğitim alanında da ciddî sarsıntılar yaşamış, 1930 1951 yılları arasında ise tesirini her alanda gösteren dînî tedrisat yasağı, dayatmalar, hatta tehditler altında bir fetret devri geçirmiştir. Yıllarca İslâm'ın bayraktarlığını yapan, İslâm sancağını bir adım daha öteye götürmenin azm, şevk ve heyecanını taşıyan, tekbir sesleriyle Anadolu'yu baştan başa fethettiği gibi daha nice ülkeler fetheden, nice ufuklarda, semâlarda Ezânı Muhammedî'nin okunmasına vesile olan bir millete Ezan Allah Rasûlü'nden bize intikal ettiği gibi ezan okumak, Allah'ın vahyettiği gibi Kur'ân okumak bile çok görülür olmuştu… 1950'li yıllarda yeniden açılmaya başlayan okulların mezuniyet yılları, sayı azlığı da düşünüldüğünde yaşanılan fetret devrinin hiç de küçümsenemeyecek kadar büyük olduğu bir gerçektir. 1960 ihtilâlinin getirdiği yeni boyutlu kin ve nefretlerin de yeniden halkı nasıl ümit ve şevk kırıklığına sürüklediğini düşünürsek insanımızın yaşadığı cahilliğin, şuur eksikliğinin ve şaşkınlığının sebebini biraz daha iyi anlar ve belli bir oranda mazur görürüz sanırım. Zira şu anda ülkenin bel kemiğini oluşturan orta yaş grubu bu fetret devresinde yetişen insanların yetiştirdiği nesildir… Dinde Eğrilik, Çarpıklık Yoktur Ancak mazeret ne olursa olsun yanlış, her zaman yanlış, bâtıl her zaman bâtıl, zulm her zaman zulmdür… Haddî aşış, hak çizgilerden dışarı taşış, eğriliş, zikzaklar çiziş her zaman hatalıdır; her zaman yanlıştır… Bakınız Rabbimiz Kehf Sûresinin ilk âyeti kerîmesinde ne buyuruyor: "Hamd olsun Allah'a ki, kulu Muhammed'e kendisinde hiçbir tezat, eğrilik, çarpıklık bulunmayan kitabı indirdi." (Kehf 18/ 1) Kendileri eğri ve yamuk olanlar bu kitaba, bu dine eğri baksalar da, onu eğri göstermek için çalışsalar da gerçek eğriliğin, çarpıklığın kendilerinde olduğu ergeç anlaşılacak, idrak edilecektir. İslâm safında eğri duranlar da ebette fark edilecek, ya kendilerine gelip hatalarını düzeltecek ya da giderek filizlenen ilim ve şuur onları silerek berraklığı koruyacaktır. Bu sınıftan sayılacak insanlar şu ilâhî ikazı unutmamalıdır: "Dilinizin şuursuzca şekillendirdiği yalanlar gibi; Bu helaldir, şu haramdır, demeyin. Allah'a karşı yalan söyleyip iftira atmayın. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uydurup iftira atanlar, kurtuluşa eremezler. Kazandıkları çok az bir menfaattir. Halbuki onlar için elem verici bir azap vardır." (Nahl 16/ 116) * Değişmeyen Gerçek İslâm Dini hayatın bütün dalarını kuşatacak kadar engin, insanlığa iki cihan saadeti sunacak kadar ilim ve irfanla yüklü ve zengindir. Onun uydurmalara, eklemelere, olmayan, yaşanmayan, çok defa İslâm'ın temel prensipleri ile de uyuşmayan olağan üstü hadiselere ihtiyacı yoktur. Onu gönülden yaşayanların insanlık tarihine bıraktığı silinmeyecek kadar canlı ve eskimeyecek kadar tazedir… Hak yolun yolcusu, vazgeçilmez ebedî dâvânın savunucusu kardeşlerimizi pınarın berraklığını korumada hassasiyete, hak davayı ihlas ve samimiyetle savunan ilim, irfan ehline, sâlihlere, bu yola baş veren şehidlere, hak dâvâyı ufuklar ötesine taşıyan gâzilere, yiğitlere… hürmete, Hakk'ı hak bilerek ona gönülden bağlanmaya, bâtılı bâtıl bilerek ondan uzaklaşmaya, bu ikrarla Mevlâ'ya kavuşmaya davet ediyoruz… |