Bizleri belli bir nesep baðý ve silsilesi çerçevesinde yaratan Rabbimiz; “Onun adýný anarak birbirinizden isteklerde bulunduðunuz Allah’a karþý gelmekten ve sýla-i rahime riâyetsizlikten (akrabalýk baðlarýný zarar verecek davranýþlardan) sakýnýn. Þüphesiz Allah sizi daima murakabe edendir,”(Nisâ, 4/ 1)buyurur.
Þer -i Þerifin korunmasýný, ýsrarla üzerinde titrenilmesini emrettiði sýla-i rahim, akraba ve yakýnlarla baðlarýn korunmasýdýr.
Günümüzde sýla-i rahim denilince daha çok farklý þehirlerde oturan insanlarýn kendi köylerini, kasabalarýný ziyaret etmeleri, orada bulunan anne-baba ve akrabasýnýn yanýna varma, gönüllerini alma anlaþýlýr oldu. Bu ziyaretlerin akrabalýk baðlarýný canlý tutma ve koruma konusunda güzel bir davranýþ olduðunda þüphe yoktur. Ancak sýla-i rahim ile kastedilenin bütünü bu deðildir.
Sýla-i rahim, akrabalarla sýcak baðlarýn kurulmasý ve korunmasýdýr. Ýhtiyaçlarý olduðunda yanlarýnda yer almak, sýkýntýlarýný, acýlarýný, coþkularýný, sevinçlerini paylaþmak, maddî, manevî iyiliklerini istemek ve bunun için çalýþmaktýr. Büyüklerine hürmet göstermek, küçüklerinin yetiþmesi için gayret etmektir. Onlarla ziyaretleþmek, hediyeleþmek, haberleþmek, düðünlerinde, derneklerinde hazýr bulunmak, onlarla ayný duygularýn paylaþýldýðýný kendilerine hissettirmek, çocuklarýn birbirlerini yakýndan tanýmalarýna ve kaynaþmalarýna imkan hazýrlamaktýr.
Günümüzde þehir hayatý bizleri kalabalýklarýn içinde yalnýzlýða itiyor. Binlerce insanla yaþýyoruz. Kendimizi onlardan uzak hissediyoruz. Otobüslerde, vapurlarda, trenlerde yolculuklar yapýyor yanýmýzda oturanlarla tek kelime bile konuþmadan inip kendi yolumuza gidebiliyoruz. Akan veya kaynaþan kalabalýk bizim için çok mânâ ifade etmiyor… Biz hayal dünyalarýmýza dalarak onlarýn arasýnda yaþýyor, kendi dertlerimiz, sýkýntýlarýmýz veya sevincimizi içimizde hapsediyoruz. Birçoðumuz her gün ayný kapýdan girip çýksa da, ayný asansöre binse de kendi binalarýnda oturan insanlarý, komþularýný bile tanýmýyor.
Biz yalnýzýz ve bu yalnýzlýðý giderek daha fazla kabulleniyoruz.
Sýla-i rahim, yalnýzlýktan kurtulmanýn, çevremizdeki insanlardan bir parça olduðumuz þuurunu yeniden canlandýrmanýn, yakýnlarýmýzla bütünleþmenin, hafýzalarýmýzýn derinliklerinde kalan hatýralarý yeniden yaþamanýn adýdýr.
Ayrýca çocuklarýn diðer yakýnlarýný tanýmalarý, onlara kan baðlarýnýn ne kadar güçlü olduðu konusunda bilgi verecek, kalplerinde güven duygularýnýn kök salmasýna vesile olacaktýr. Ýç dünyalarýna garip bir mutluluk hissi yayýlacaktýr. Amcalarýn, dayýlarýn, teyzelerin, halalarýn, onlarýn çocuklarýnýn varlýðýný bilmek, onlarla karþýlaþmak, onlar tarafýndan sevgiyle karþýlanmak ve kucaklanmak elbette güzeldir. Akrabanýn evlerinin, yerlerinin bilinmesi, kendileri için kapýlarýnýn açýlmasý karþýlýklý sevinç ifadeleri elbette ki kalplerde yer bulacaktýr.
Akraba ile yardýmlaþma ve dayanýþma, bir çok zorluðun kolaylýkla aþýlmasýný, bir çok sýkýntýnýn silinip yok edilmesini saðlayacaktýr. Yaþanan Marmara Depreminde akraba olanlarýn birbirlerini kurtarmak, birbirlerine yardým etmek için çýrpýnýþlarýný, maddî, manevî yarlarýný sarmak için gayretlerini unutmayýnýz. Gözler önüne serilen bir çok ibret sahnelerini görmemezlikten gelmeyiniz.
Yardým için önce akrabanýn seçilmesinin doðru olduðu gibi, davete de ilk olarak yakýnlardan baþlanýlmasý doðru olandýr.
Bunun için Rabbimiz, Rasûlü ne; "Yakýn akrabaný hakka uyandýr, onlara hak yolu teblið et. Sana inanan ve tabî olan mü minlere þefkat kanatlarýný indir," (Þuarâ 26/ 214-215) buyuruyor. Artýk açýk davet yapýlmasýný ve davete Allah Rasûlü nün kendi yakýnlarýndan baþlamasýný emrediyordu.
Alacaklarý tavýr ne olursa olsun doðru olan yakýnlardan baþlanýlmasý ve giderek halkanýn geniþletilmesiydi. Bazen çok uzaklarýn yakýnlara geldiði ve en yakýn akrabadan daha yakýn olduðu da, insanýn gönlünde farklý bir yer edindiði de bir gerçektir. Ancak hayra davet, yardýmlaþmak ve dayanýþmak için akrabadan baþlanýlmasý daima doðru olandýr…
Sýla-i rahim, Allah ýn korunmasýný emrettiði baðlardandýr[2] .
_________________________________________________________________
[1] Sahih-i Buhârî, Edeb ( 18/ 127, 128), Sahih-i Müslim, Birr ve Sýla (4/ 1982).
[2] Bak: Ra d Sûresi(13), Âyet: 21, Nisâ Sûresi(4), Âyet: 1, 36.