Bu manada izzet, zayýflýk, âcizlik ve alçaklýk anlamlarýna gelen ‘zillet’ kelimesinin karþýtý olarak kullanýlýr. Mü’minlerin kâfirlere ve kendi aralarýndaki hallere temas eden âyetleri düþündüðümüzde, Müslümanýn imandan kaynaklanan izzetinin mü’minlere karþý þefkatli, merhametli ve mütevazi davranmayý gerektirdiðini, kâfirlere karþý ise, vakarlý ve sert davranmak, iman izzetinin davranýþ boyutudur. Ýmandan kaynaklanan özgün izzet, gerçek izzettir. Fâtýr sûresi 10. âyetde “Kim izzet ararsa bilsin ki izzet tamamýyla Allah’a aittir.” buyrulmuþ, ve insanýn sahip olmak isteyeceði izzetin, yegane kaynaðý ve nerede aranmasý gerektiði açýklanmýþtýr. Yine Yunus sûresi 65. Âyette “Onlarýn sözleri/propagandalarý seni üzmesin. Hiç þüphesiz izzet/güç tamamen Allah’ýndýr.” Buyrulmaktadýr. Bunlarýn ýþýðýnda Mü’minler, insanlarýn sahip olacaklarý her çeþit, izzet, onur ve üstünlüðün, Allah’tan olduðunu, O’nun yolunda gidildiðinde bir deðer taþýyacaðý, Ýslâm düþmanlarýyla münasebetlere çok dikkat edilmesi gerektiði, hele onlarla vatan, millet, ümmet, devlet meselelerinde beraber hareket edilmesinin çok kötü ve fecaat olacaðý fikir ve düþüncesiyle hareket edilmesinde mecburiyet vardýr. ‘Mü’minler kardeþtir’ emrini zedeleyecek basit grup, fýrka, camia, cemaat anlayýþý dinimize, kitabýmýza uygun deðildir. Grup ve fýrkalar, camia ve cemaatler, Ümmeti Ýslâm kardeþliðine götürdüðü müddetçe, Ýslâm’ýn yaþanmasýna vesile olduklarýnda makbul ve muteberdirler. Kendilerini Ýslâm ile özdeþ görüp, onun yerine kendilerini koyanlar ifrada düþmüþ olurlar. Peygamber Efendimizin zem ettiði müfrit duruma düþerler.
Müslümanlarýn bir tarafý býrakýp, Ýslâm dýþý grup ve muhitlere yönelmek suretiyle bir anlamda dünya kamuoyunda kendileri için izzet ve saygýnlýk aramaya kalkan insanlarýn, Müslüman gruplarýn bu yaptýklarý Kuran-ý Kerimdeki âyetlerin dikkat çekilen imansýzlarýn yaptýklarýna benzer çok büyük bir yanlýþlýktýr. Mü’min izzet ve þerefine esastan aykýrý bir tutum ve davranýþtýr. Bu hususta merhum Muhammed Hamidullah’ýn ifadesi dikkat çekici ve uyarýcýdýr. Diyor ki: ‘En günahkâr Müslüman kardeþimiz, bize kâfirden daha yakýndýr.’ Bizlere bu düþünce ve yaklaþým yakýþýr. Aksi halde gerçek izzet sahibi Müslümanlarý býrakýp onlara karþý, Ýslâm düþmanlarýyla birlikte iþ tutan, Müslümanlara karþý savaþ ve ihanet giriþimlerinde bulunan münafýklarýn konumuna düþülmüþ olur. Kabul edilse de edilmese de.
Nisâ sûresi 139. Âyet “Mü’minleri býrakýp kâfirleri dost edinenler, onlarýn yanýnda izzet mi arýyorlar? Bilsinler ki bütün izzet, yalnýzca Allah’a aittir.”diye hem teþhir edilmiþ, hem de pek ciddi þekilde kýnanýp uyarýlmýþtýr. Olmayan yerde izzet ve þeref aramanýn, boþa gidecek bir davranýþ olduðu daha baþtan bellidir. Ancak ‘küfür mantýðý’ ile hareket edenlerin bu ‘iman tehlikesi’ni kavramalarý imkansýz hale gelmektedir.
Ýyiliði emredip yaymak, kötülüðe karþý koyup onu engellemek, Ýslam’ýn Müslümanlara yüklediði en önemli görevlerden biridir. Hatta Ýslam toplumunun en belirgin vasfý iyiliði emretmek, kötülükten alýkoymaktýr, dense mübalaða edilmiþ olmaz. Zira bizzat Allah Kur’an’da Müslümanlarýn bu özellikte bir toplum oluþturmasýný onlardan istemekte ve þöyle buyurmaktadýr “Sizden hayra ve iyiliðe davet eden, iyiliði emredip kötülüklere engel olan bir toplum oluþsun. Ýþte kurtuluþa erenler de onlardýr” (3.Âlu Ýmrân, 104). Bir baþka ayette “Siz insanlýk için (tarih sahnesine) çýkarýlmýþ en hayýrlý ümmetsiniz, iyiliði emreder kötülüðü yasaklarsýnýz/engellersiniz,” (3.Âlu Ýmrân, 110) buyurmuþ ve Ýslam toplumunun en hayýrlý ümmet oluþunun, iyiliðin emredilmesi þartýna baðlý olduðunu açýkça ifade etmiþtir.
Ýslam dünyasý Allah’ýn bu emrini yerine getirdiði sürece ayakta kalmaya devam etmiþ, bu konuda ihmalkâr davrandýðýnda ise gerek Ýslam toplumlarýnýn sosyal yapýlarý, gerek Ýslam ümmetinin genel yapýsý bozulmaya ve çökmeye yüz tutmuþtur.
Günümüzde hem Ýslam dünyasýnýn sosyal yapý bakýmýndan bir bozulmaya yüz tuttuðu; hem de küresel ölçekte dünya düzeninin ve insanlýk ailesinin, adaletsizlik, zulüm, emperyalizm, sömürü, katliam, tabii kaynaklarýn talan edilmesi, maddi-manevi çevre felaketleri, fakirlik, açlýk, kýtlýk, kan ve gözyaþý altýnda kývrandýðý gözlenmektedir. Þüphesiz bu kaosu, bu düzensizlik düzenini, baþýboþluðu durdurmak isteyen bir ferdin, Allah’ýn ve peygamberinin iyiliðin emredilmesi, kötülüðe mani olunmasý yolundaki emirlerini uygulamaktan baþka bir çaresi yoktur. Kâfirlerle, vatan, millet, ümmet ve devlet düþmanlarýyla birlikte hareket edenler bunun hesabýný veremezler. Þu âyetleri hiç unutmayalým.
“Allah’a ve Onun Rasulüne tâbi olun. Birbirinizle didiþmeyin. Sonra direncinizi, mukavemetinizi, yitirirsiniz. Rüzgârýnýz (kuvvet ve yardýmýnýz) da kesilir. Muhakkak sabredin (direnin), unutmayýn ki Allah sabredenleri (direnenleri) sever. (8 Enfal 46)
“Küfre sapanlar birbirleriyle dayanýþma içindedirler. Ancak siz de böyle yapmadýkça yeryüzünde fitne (zorbalýk) ve büyük bir fesat (baský) hâkim olacaktýr.” (8 Enfal 73)