Ýçinde bulunduðumuz þartlar bir mü’min olarak üzerinde düþünmemizi gerekli kýlýyor. Üzerine üþüþtüðümüz dünyanýn gerçek çehresini bize gösteriyor. Ne yazýk ki bile bile bu kapana takýlýp kalýyoruz. Önce âyetin mealini okuyalým. Sonra da âyetin anlattýklarýný anlamaya çalýþalým:
‘Bilin ki dünya hayatý ancak bir oyun, bir eðlence, bir süs, aranýzda karþýlýklý bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarýþýndan ibarettir. Týpký þöyle: Bir yaðmur ki bitirdiði bitki, çiftçilerin hoþuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmýþ olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ama ahrette (böyle olmayacak) Ya þiddetli, çetin bir azap veya Allah’ýn maðfiret ve rýzasý vardýr. Dünya hayatý, aldanýþ metasýndan (aldatýcý ve geçici bir tatmin) vasýtasýndan baþka bir þey deðildir.’ (57 Hadid 20)
Dünyayý yaratan ve þekillendiren sonra da bizi onun üzerinde sýnamak isteyen Allah’týr. Ýmtihan çeþidini, zaman ve þartlarýný da belirleyen sadece O’dur. Allah’ýn takdirinde dünya oyun ve eðlencedir. Süstür, övünme vesilesidir mal-evlat yarýþýndan ibarettir. Bu altý çizili kavramlara dikkat edersek Allah’ýn dünyayý nasýl görmemizden razý olacaðýný da anlarýz.
Bütün bunlara raðmen Allah, dünyanýn tamamen ihmal edilmesini de istememiþtir; sýnamanýn tam gerçekleþmesi için dünyanýn da ihmal edilmemesi gerekmektedir. Kullarýnýn elinde dünya da bulunsun istemiþtir ama ellerinde durmasý gereken dünyayý kalplerine koyanlarý da kaybedenler listesine geçirecektir.
Rabbimiz, bütün insanlarýn çok rahat anlayabilecekleri bir örnekle gözlerimizi açmayý murat etmiþtir: Yaðmur ve bitki! Yaðan yaðmur topraðý coþturur. Coþan toprak çiftçinin yüzünü güldürür ama bir zaman sonra yaðan yaðmurla beraber yeþeren bitki kurumaya yüz tutar. Sonra da toprak eski hâlini alýr. Dünya da böyledir: Eline geçince yüzünü güldürür. Onu ekine döndüremezsen kurur gider, elinde iken sana ahireti kazandýracak bir nimet olduðu hâlde azaba sebep olur. Dünyayý ahiret kazancýna sebep olarak kullanamayanlar, dünya yüzünden kesinlikle azap göreceklerdir. Nitekim onu ahiret kazancýna sebep yapanlar da ebedî bir cennet nimetinin vesilesine dönüþtürürler dünyayý.
Ýnsanlarýn dünyevileþme meyline, ahireti unutma gafletine karþý Ýslam toplumu Tasavvufu geliþtirmiþtir. Doðrusu eðrisi bir kenara tasavvuf, dünyevileþme gidiþatýna karþý geliþmiþtir. Þimdiki tasavvuf ekolleri yani tasavvuf üzere çalýþan gruplar, insanlara Fudayl’lerin, Ceylani’lerin, Gazali’lerin, Ýmam-ý Rabbani’lerin menkýbelerini ders kitabý gibi okutan insanlarýn yaþayýþlarý bile ‘dünyevîleþme hastalýðý’ndan kurtulamadýklarýný göstermektedir. Þimdiki tasavvuf erbabý, zühd ve takva vitrini oluþturanlar, iþ adamlarýndan daha lüks bir hayat yaþamaktadýrlar. Önceleri ‘Çilehane’ olarak hatýrlanan tekkeler þimdi Lüks Hanelere dönüþmüþtür. Yunus Emre’nin sýrtýnda heybesi ile daðdan daða yürüdüðünü menkýbe olarak anlatanlar özel helikopterlerle zikir meclislerine katýlmaktadýrlar. ‘Tasavvuf erbabýnda bile böylesi bir sürece gelindi ise gerisi nasýldýr?’ diye düþünmekten kendimizi alýkoyamýyor, hastalýðýn dehþetini ve insanýmýzý ne duruma düþürdüðünü daha iyi anlýyoruz.
Dünya nimetlerinin üzerine çullanan Müslüman, baþka bir göstergeye gerek býrakmayacak kadar dünya nimetlerine râm olmuþtur. Siyasi, ekonomik ve sosyal menfaatler üzerindeki hýrs, bu çullanmanýn göstergesidir. Aslý helal olan ama elde ediliþ tarzý helal olmayan imkânlar ya da abartýlan mübahlar bu yola kayýþý gösterir. Üç günlük dünyayý ebedîleþtirme sonucuna götüren bir anlayýþ, ebedî saadet arayan bir insan için çeliþki olacaktýr elbette. Bilhassa haram sýnýrlarýnýn zorlanmasý, mü’minlerin mü’min olmayanlar gibi iþ yapmasý, kazanç elde etmesi, birbirlerinin hukukunu çiðnemesi dünyaya çullanmadýr.
Tekâsür suresinin defalarca okunup üzerinde tefekkür edilmesine, bu dönemde ne kadar da muhtacýz! Ölüm bile ürkütmüyor artýk. Nasýl ürkütsün ki mezarlýklar bile yapýlaþmadan, içine düþtüðümüz bina yarýþýndan nasibini almýþ durumda. Allah’ýn bize, oyun ve eðlence olarak tanýttýðý dünya, gaye ve hedef hâlini almýþtýr. Ýnsanoðlu çok malla elde edilecek imkan ve itibarýn ona her kapýyý açacaðýný düþünüyor. Kýnanan çok mal deðil, mal çok az da olsa onu çoðaltma tutkusudur. Cüneydi Baðdadi hazretleri fakrý, ‘Fakr hiçbir þeye sahip olmaman deðil, dünyalara sahip olsan da hiçbir þeyin sana sahip olmasýna izin vermemendir’ diyor.
Serveti, keyfimizce tasarruf edeceðimiz bir mülkiyet deðil, hesabý sorulacak bir emanet olarak görürsek kendimizi toparlayabiliriz. Þeytan, insaný bitmeyen bir fakirlik ve muhtaçlýk korkusu altýnda tutmak ister. Bunun için de sabah akþam yalanlarla dolu bir propagandayý evde, camide her yerde enjekte etmeye çalýþýr. Cimriliðe, kýsmaya teþvik eder. Tavize sürükler. Zillete bile razý ettirir. Ýster ki mü’min hiç dünyanýn peþinden ayrýlmasýn. Sanki mü’min bir an dünyayý ihmal etse tamamen elinden gidecek zanneder.
Peygamber Efendimiz, yegâne hakikati kulaklarýmýza haykýrýyor. Ýnsan, esefle geçmiþine yanacaðý gün gelmeden onu dinlemeli, þeytana esir olmamalýdýr.
‘Vallahi sizin için fakirlikten korkmuyorum ama dünyanýn size açýlmasýndan endiþeliyim. Sizden öncekilere açýldýðý gibi; onlarýn dünya üzerinden yarýþtýðý gibi sizin de yarýþmanýzdan ve onlarý dünyanýn helak ettiði gibi sizi de helak etmesinden çekiniyorum.’ (Buharî)
Bir duasýnda da ‘Allahümme hasýbnîy hisaben yesîyra (Allah’ým hesabýmý kolay eyle!) diye dua eder. Kýyamet gününün hesabýna hazýrlanan mü’min, dünyada da bir hesap þuuru ile yaþamalýdýr. Nitekim Kur’an-ý Kerim’de: “De ki: Size tek bir öðüdüm var: Ýster baþkalarýyla beraber, ister yalnýz baþýna iken, Allah’ýn huzurunda bulunduðunuz gerçeðini asla unutmayýn!” (34 Sebe 46)
Ýnsanlar mala düþkünlükte birbirlerini geride býrakmayacak þekilde faydasýz bir yarýþ içine girmektedirler. Ýnsanýn bu yönünü Peygamberimiz: ‘Adem oðlunun iki vadi dolusu malý olsa üçüncüyü ister. Ýnsanoðlunun karnýný (gözünü) ancak toprak doldurur’ buyurmaktadýr.
Ekonomik yarýþlarýn dünyayý nasýl Cehenneme çevirdiðini, her gün yaþadýðýmýz olaylarla daha net görüyoruz. Ortalýk kan, þiddet, felaket ve ateþten geçilmiyor. Yer altý ve yerüstü zenginliklerini kapmak için kýyýlan canlarýn, yakýlan ateþlerin, cehennemi andýran görüntülerin haddi-hesabý yok. Mal biriktirme, dünyaya aþýrý baðlanmanýn insanlarý nasýl insanlýktan çýkardýklarý görülüp ibret alýnsaydý hepimiz baþka bir dünya inþa ederdik. Allah’ýn insana bahþettiði dünyalýklarýn insan ile Rabbinin arasýna girmesine mani olmak, her türlü maddi-manevi imkanlarý ona verenin Rabbi olduðunu unutmadan yaþamak problemin çözümüdür. Her türlü nimete sahip olduðunda göndereni unutmadan, imkanlarý paylaþtýðýnda, ‘emanet þuuru’ ile hareket ettiðinde, ölçülü ve dengeli yaþayabilir. Zaten insan malýný ‘mülkiyet’ bildiðinde veremez, emanet bildiðinde verebilir.
Dað baþýna çekilme yahut insanlardan kopup içine kapanma tarzýnda bir hayatýn bizden beklenmediðini iyi bilmeliyiz. Dünyanýn fýrtýnasýna kapýlmamak dünyadan kaçmakla deðil ona esarete karþý uyanýk bulunmak ve Allah’ýn dinini yaþamakla mümkündür. Bize, fakirliði teþvik eden bir dinimiz yoktur. Meydanlarý Allah’ýn düþmanlarýna terk etmekle emredilmiþ deðiliz. Aczimizi itiraf edip bir kenara çekilerek imtihan kazanamayýz. Ýmtihana girmeden, kazanmak veya kaybetmek mümkün müdür? Eðer gaye Allah’ýn rýzasýný kazanmak ise -ki, mü’min için baþka bir tercih yoktur- yapacaðýmýz bellidir:
* Ýmanýmýzý güçlü tutmak için dinimizi ciddiye alýp gerekenlere önem vermeliyiz.
* Allah’ýn rýzasýný kazanmak için öncelikle haramlardan mümkün olduðunca arýnmýþ bir hayat yaþamaya mecburuz. Haramlardan ve harama götüren çevreden, vesilelerden arýnmak zorundayýz. Ve bu arýnmanýn da ancak güçlü bir direnme ile mümkün olacaðýný bilmeliyiz.
* Haramlardan arýndýktan ya da iyi bir arýnma mücadelesi içinde olduktan sonra Allah’ýn farzlarýný yerine getirmek için yoðun gayret göstermeli, tek bir farzý bile ihmal etmemeliyiz.
* Ýmkânlarýmýz ve kabiliyetlerimiz doðrultusunda bir nafile birikimi oluþturmalýyýz.
* Mü’min kardeþlerimizle baðýmýzý güçlü tutmalý, devamlý yeni bir kardeþ kazanma hamlesi içinde olmalý, her Müslüman’ýn ‘davetçi’ olduðunu unutmamalýyýz.
* Yeryüzünde iman ehli olarak bulunmanýn tabii bir gereðinin de küfürle mücadele içinde olma, sürekli bir þekilde Hak adýna yaþama olduðunu bilmeliyiz. Buna cihat denecekse cihat edeceðiz. Sabýr denecekse sabredeceðiz. Direnme denecekse direneceðiz.
* Hayatýmýzý ölçü ve denge üzerinde yaþamaya çalýþacaðýz. Dünyayý tamamen ihmal eden anlayýþ da yanlýþ, dünyayý yüreðine sýkýþtýrmaya çalýþan anlayýþ da... Mü’min, ahiret için çalýþýrken dünyadan da nasibini unutmayan insandýr. Özellikle ekonomik ve siyasi alanlarýn mü’minlerin ihmalleri sebebiyle mü’min olmayanlara terk edilmesi ayrýca bir vebaldir. Ýtfaiyeci mantýðýyla dünyaya yaklaþabiliriz; “yanmadan yangýný söndürmek” görevimiz. Resûlullah Efendimizin þu hadis-i þerifteki dengelemeyi ölçü alabiliriz. Buyuruyor ki:
‘Dünyaya tenezzülsüzlük, helali haram saymak veya malý zayi etmek deðildir. Asýl dünyaya tenezzülsüzlük, sendekini Allah’ýn yanýndakinden daha iyi görmemen ve baþýna gelen bir sýkýntýdan dolayý elde edeceðin sevabýn, sana göre o sýkýntýdan dolayý kaybedeceðin maldan üstün olmasýdýr.’ (Tirmizî)
* Ýslam’ýn emirlerinden bir emir ya da hayatýn gereklerinden bir gerek üzerine yoðunlaþmamýz, diðerlerini ihmalimize sebep olmamalý. Ýslam, sadece þundan ibarettir, gerisi ikinci sýnýf olabilir denebilecek bir þey yoktur. Mesela her yýl haccetmeyi böylece bütün enerjiyi hacca harcamayý ya da her iki günde bir Kur’an’ý hatmedecek þekilde Kur’an okuyup çocuklarý, aileyi ihmal etmeyi benimseyemeyiz. Kulluk, emredilen her þeyi sahiplenmekle gerçekleþtirebiliriz. Baðlý bulunduðumuz ‘gönüllü kuruluþ’un bütün faaliyet, çalýþma ve hizmetteki usul ve üslubunu, ‘Kur’an ve Sünnet ýþýðýnda deðerlendirmeliyiz. Kur’an ve Sünnet þaþmayan ölçümüz olmalý, ona uymayan ölçüyü kabullenemeyiz. Nitekim Ýmam-ý Rabbani Hazretleri de “Bir kimse ki, Kur’ana ve hadise gözlerini kapamýþtýr; o kimse bahis dýþýdýr.” demiyor mu?
Gerek âyetler, gerekse hadisler bizleri ikaz etmektedir. Bizler de mü’minler olarak bu ikazlarý birer ‘uyarý levhasý’ gibi görüp mucibince amel etmeliyiz.